Birgün Su akmadığında Kıymeti Anlaşılacak!

CENGİZ KAZAZOĞLU
GEBERIT TÜRKİYE MÜDÜRÜ

Sürdürülebilirlik kavramı son yılların trend konusu, sizce doğru algılanıp uygulanıyor mu? Geberit’in konuya bakışı nedir?

Algılanıyor gibi de, uygulanıp uygulanmadığından çok emin değilim. Geberit 1992’den beri bu işe fiilen destek veren bir firma; bizim için bu yeni bir kavram değil. Bizim, firma içinde dağıtılan ve her üç ayda bir yayınlanan sürdürülebilirlik dergimiz var. 2004’ten beri standart olarak çıkıyor ve bizim bugüne kadar sürdürülebilirlikle ilgili aldığımız üç ödülümüz var.

Sürdürülebilirlik bir ihtiyaç; dünyadaki yaşam koşullarının zorlaşması ve dünyanın bize verdiği nimetlerin her geçen gün biraz daha azalması sonucu doğan bir ihtiyaç. Bunun sonucunda, daha ekolojik daha ekonomik, sağlığa daha az zarar verecek şekilde üretim yapılmaya başlandı. Yalnızca üretimle bitmiyor -pek çok firmada da böyledir- mal alımından, sevkiyatına, üretimine, çalışan kişilere ve üretilen ürünün kullanımına kadar devam eden bir süreç


olması lazım bunun. Bizde lojistikte buna uygun firmalarla çalışılır; biz araçlarımızı alırken -belli kriterlerimiz var, karbondioksit değerleri, yakıt tüketimi vb.- araçların bu kriterlere uygunluğu doğrultusunda tercih yaparız. Gerekirse fiyat farkını da öderiz. Bu, tüm firma çalışanlarının araçları için geçerli. Tedarikçilerimizin de aynı hassasiyeti göstermelerini bekleriz. Ucuz bile olsa, sürdürülebilirliğe önem vermeyen, üretimi ona uygun olmayan firmalardan alışveriş yapılmaz bizde. İnsana önem verilir; insanın sağlığına, sağlıklı bir ortamda yaşamasına, çalışma şartlarının iyi olmasına çok dikkat edilir. İnsanın en azından daha uzun ve daha sağlıklı yaşamasını sağlayabilirsiniz. Biz, bugün İsviçre gibi bir yerde -ki çevreye en duyarlı ülkelerden biridir- üretim yapıyoruz. Yeşilin içinde, her türlü sertifikaya haiz... Üretim aşamalarımızın çevreye zarar vermemesine dikkat ediyoruz. Sonrasında da kullanıcı açısından ekolojik, uzun vadeli, ekonomik ve çevreye minimum zararlı ürünler olmasına dikkat ediyoruz.

Çevre için aldığınız diğer önlemler nelerdir?

Arıtma tesislerinde, Geberit’in fabrikasında İsviçre standartları çerçevesinde hepsi var. Kullandığımız ürünler, atıkları çevreye en az zarar verecek malzemelerden seçilir. Mesela bizim katolog kağıtlarımız bile belli standartlardadır, her kağıda katalog bastırmayız, kağıdın normları bellidir. Geberit, Türkiye’de faaliyet göstermeye başladığı ilk yıllarda, o kağıt yoktu ama firma kağıdı ithal etti ve öyle bastı. Çünkü başka kağıda basmayız.

Geberit’in sürdürüebilir yeni ürünleri neler?

Yeni çıkan ürünlerimizden, kendi kendini dolduran pille çalışan bir ürünümüz var. Tamam pil zararlı bir ürün ama siz bir kere alıyorsunuz. 10 yıl siz o musluğu kullanırken musluktan akan su bir tribünü çeviriyor içerde o dönen tribün elektrik enerjisi üreterek pili şarj ediyor; dolayısıyla pil devamlı kendi kendini şarj ediyor. Bu tür pillerin ömrü aşağı yukarı 1,5-2 yıldır. Yani 10 tane pil kullanacağınıza 2 pille bu işi idare edebiliyorsunuz. Bir de dediğim gibi su tasarruflu ürünler var, diğer rezervuarlarda olsun, pisuvarlarda olsun... borularımız, fitikslerimiz var. Bunlar da ısı izolasyonlu, sıcağı dışarı vermez soğuğu içeri almaz. Ürünlerin hammaddeleri kesinlikle doğaya zarar vermeyen malzemelerden seçilir, bedeli ne olursa olsun. Bu bakımdan GEBERİT sürdürülebilirlik konusunda son derece hassastır.

“Sudan ilham alıyoruz” diyorsunuz... Suyun geleceğine ilişkin öngörünüz nedir?

Gerçek ortada, su azalıyor, bunu görmemek için kör olmak lazım. Su çok değerli; ama Türkiye’de son 10 senede değeri bilindi bence, bugün hala suyun değerini bilmeyen çok yer var. Su nasılsa bir yerden geliyor, şimdi musluğu açıyorsun akıyor; bir gün su akmadığında anlaşılacak… İnsanların bilinçli olması lazım. Bu konuda yukarıdan yapılacak bir şey yok, insanların bilinçli olması lazım. Ben hatırlıyorum en son yaklaşık 8-10 sene evvel bir su sıkıntısı yaşanmıştı; o sene benim oturduğum yere araba yıkamayın diye yazı gelmişti. Benim komşum her sabah arabasını yıkatırdı. Bir araba yıkanmasa da olur, 20 gün yıkamasan n’olur ki yani?... çünkü su yok. Onun suyu vardı, verdi parasını tanker getirdi; ama parayla da alamayacağın gün gelecek... bir yerde o da bitecek. Ben anlamakta güçlük çekiyorum insan bindiği dalı nasıl keser?!... Bu insanlığa yapılan kötülüktür; bence bu en büyük günah.

Bizim işimiz su tabii, biz elimizden geldiğince varolanı en iyi şekilde değerlendirerek ya da varolanı en az kötüye kullanarak fayda sağlamaya çalşıyoruz... Gidişat iyiye doğru değil.

Sertifikalar yeterli mi, binalar doğru denetleniyor mu? Sertifikalı binalar hakkında genel değerlendirmeniz nedir?

Sertifikalı binaların belli problemleri var. Biz işin kağıt üstünde daha doğru olmasını severiz; ama yapılanla yapılması gereken arasında farklar var. Kağıt üzerinde bile olsa -hiç yoktan iyidir gerçi ama- bunu %100 doğru yapan firmalar da var. Zamanla mutlaka bu firmaların sayısı artacaktır. Bu biraz da tüketicinin sorumluluğu, bizim sorumluluğumuz, bizlerin bunu araştırıp, belgesi olup olmadığını sorgulamamız lazım. Belge yüzde yüz doğru olmasa da, mutlaka içinde doğru yapılmış uygulamalar vardır, yoksa göz boyamak için bile olsa o belgeyi alamazsın. Çünkü bazı yerlerde ürünün sertifikası var ama o şekilde kullanılmıyor o ürün, fakat dosyada belgesi var. Mesela siz bugün bir klozeti 4 litre suyla yıkayacaksanız arkasındaki boru sisteminiz de, klozetin içinin sifonunu da ona uygun olmak zorunda; yoksa siz 4 litreyle o klozetin içini yıkarsınız sadece. Orda duran o katı atık gider ama ilerde borunun içinde kalır, çünkü su biter. Bunun zincirleme bir süreç olması lazım. Rezervuarı 4 litre kullanıyorsunuz, ordan aldığınız 3 puanı size yazıyorlar, rezervuar orda duruyor hakikaten, ama sonra ayarları değiştiriyorsunuz, o rezervuar 6 litre su harcıyor ve hiçbir zaman o binada su tasarrufu yapılmıyor. Rezervuarın o yeteneği var ama siz kullanamazsınız, çünkü geri kalan işlem uygun değil ya da kullanırsınız farkında olmazsınız bir gün borular tıkanır. Türkiye’de kullanılan ürünler çok kaliteli, ürün müsait ama ürünü kötü kullanırsanız yarı yarıya fayda sağlar. Eski alışkanlık devam ediyor, yoksa biri ötekinden daha pahalı değil ki… 10 cm boru, 9 cm borudan daha pahalı değil, daha ucuz hatta. O lazım size oysa, suyu azalttığınız zaman boruyu küçültmeniz lazım ki su yükselsin, içinde daha rahat aksın ve atığı götürsün. Dediğim gibi bunu baştan itibaren yapmanız lazım. Az suyla en iyi yıkamayı yapmanız lazım, mühim olan o. 3 litreyle yıkadım oldu, bu da olur ama 30. yıkamada kitlenir. İşi yapan tasarruf eder belki, ama bir binanın ömrü uzun olmalı... bina üretimindeki malzeme kullanımı önemli. Yeşil bir bina üretirken su, enerji, izolasyon, emniyet, bedel, bu binanın inşaatında ortaya çıkacak olan çöpler ve hayat standartını artıracak malzemeler kullanılmalı… Ancak bunların hepsi birleştiği zaman sürdürülebilirlik konusunda çalışılmış bir inşaat yapılır. Hayat kalitesi de bunun içinde tabii. Vurdumduymazlık bizim kültürümüzde var. Her şey göstermelik, ‘benden sonra tufan’ hesabı maalesef...

Bir çözüm öneriniz var mı?

İstenirse hepsi çözülür. Cezalar artırılabilir. Herkesin elele vermesi lazım, vatandaş en son adam bence. 70 milyonuz, hiçbiri aynı değil, hırlısı var hırsızı var, bunların hepsini ortalama bir yere getirmemiz lazım, onun için de devletin müdahale etmesi lazım; ama önce kendilerine bakacaklar. Bugün kamu araçlarından çıkan duman fabrikalardan çıkmıyor. Eskiye göre çok iyiyiz ama hakikaken insalarımızın da daha iyi niyetli olması şart. Ben Avrupa meraklısı değilim ama onlardan öğreneceğimiz çok şey var, yarınlar için, çocuklara iyi bir gelecek bırakmak için. Biraz da etrafa bir şeyler yapmak lazım, az parayla idare etmeyi öğrenmeli, hep bana hep bana olmaz. Vatandaşı bilinçlendirmeli, tepeden başlamalı bu hareket. Ben çocukken hatırlıyorum, Kalamış’tan denize girerdik, büyükler pislikleri denize atarlardı ‘deniz biter mi’ derlerdi ama bitti deniz. İstanbul’da deniz yok, görsel olarak var da şimdi denize girmeye 700 km yol gidiyoruz, olacak iş mi... Benim evim denize 500 m mesafede ben şimdi niye 700 km gideyim, 700 km geleyim sırf denize girmek için. Ki buranın denizi en güzel denizdi, ama işte bu hale getirdik.

Hep bu vurdumduymazlık yüzünden, hepimizin suçu var. Bugün hala görüyorum, arabada sigara paketini camdan dışarı atıyor. Altında arabası var, iyi kötü parası var, gazete okuyordur, televizyon seyrediyordur. Camı açıp mısır koçanını atan var... pet şişeden zaten geçilmez… En iyisi torbaya doldurup, torbayı camdan atıyor. Onu da götürüver, n’olucak yani? Evinde çöpünü koltuğun altına atar mı... evinde atmıyorsan sokakta da atma, yazık! Bu memlekette biz yaşayacağız, çocuklarımız yaşayacak.

Gençler bizden daha iyi. Bence en kötü nesil benim neslimdi. Bizden miras aldığınız için kötü hakikaten… Politikadan, eğitime kadar çok kötü şeyler oldu... ama ben şu anki üniversite gençliğinden umutluyum, her bakımdan... onlar bize kızacaklar mutlaka ama gençlik bu konularda bilinçli.

Sürdürülebilirlik pahalı mıdır sizce?

Ucuz bir şey değil elbette. Burda bu kadar başlık saydım mesela. Eğer iyi yapıldıysa kendini amorte ediyor ama kullanan kişi için ediyor. O inşaatı yapan kişi için değil. Arada böyle bir fark var. Bazen de inşaatı yapan kişi o 4 litre rezervuarla işi bitiriyor, sürdürülebilir inşaat yaptım diye bunu pahalı fiyata satıyor ama inşaatın arka planı sürdürülebilir değil, sadece görüntüde sürdürülebilir. Dolayısıyla o bedeli, alan kişi bir daha ödüyor tadilat tamirat için. Sürdürülebilir bina aldım zannediyor, fazla para ödüyor, sonra tadilatlar için bir daha ödüyor. Yapan kişi bunu o kalitede yaparsa problem yok, ben demiyorum hiçkimse yapmıyor diye, ama öbür türlü yaptığınız kaliteli binayı da tabii ki gene para kazanarak satmanız lazım… talep düşebilir korkusuyla yapan kişi elini ayağını bazı şeylerden çekiyor...

Tabii ki pahalı, yani şurdaki unsurların hepsi pahalı… emniyet katsayısını artıracaksanız bunun için bir bedel ödeyeceksiniz. İzolasyon yapacaksanız bir bedel ödeyeceksiniz. O bedeller de bir şekilde son kullanıcıya yansıyor… Bir tek bunda değil ki her şeyin kalitelisi pahalıdır. Biz de ucuza yaşamıyoruz ki… Aynı şekilde yollardan örnek alın yani, bir yol yapılıyor, bir daha bir daha yapılıyor. biraz da insanların işi yaptıktan sonra eve gittiğinde huzur içinde uyuyabilmesi lazım “kandırmadım, aldatmadım, dediğimi yaptım” diyebilmesi lazım… biraz insan olmamız lazım. Çocuklarımızı düşünmemiz lazım…

Susuz pisuvar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sürekli su tasarrufundan bahsettim gerçi ama biz susuz pisuvar taraftarı değiliz. Bilhassa bizim ülkemizde… susuz pisuvar kağıt üzerinde su tasarrufu için birebir, adı üstünde sıfır su ama hijyen açısından da, daha kötüsü olmaz. Susuz pisuvarı aldığınız zaman aynı demin anlattığım gibi, boru sistemi gibi zincirleme bir şeydir yani bir tek halkasını içinden alamazsınız, aldınız mı komple alacaksınız. Gördüğüm her yerde hakikaten çok kötü; ama pisuvarın yapacağı bir şey yok; uygulanmasında hata var. O bina, o mahal neyse belirli aralıklarla belirli deterjanlarla temizlenmesi lazım. Ancak o zaman içi temiz olur, kokmaz. Onların hiç birini yapmıyorsunuz, duvara koyuyorsunuz, susuz pisuvar su tasarrufu sağlıyor ver LEED sertifikası diyorsunuz, veriyorlar. Ben temizini görmedim onun. Yurtdışında çok az yerde var, ama otele koymuşlar, temizlik firması gereğini yapıyor, tertemiz. Zaten temizlerseniz sorun yok, zincirde sorun yok ama siz içinden tek halkasını alırsanız olmaz ki... Türkiye’de pek tutmadı zaten... olmazdı da...

Sosyal sorumluluk projeleriniz neler?

Avrupa’da Geberit olarak çok projemiz var. Afrika’da, mesela en son Romanya’da yapıldı… Güney Afrika’da yapıldı biz de Türkiye’de yapılanlar biraz daha küçük çaplıydı ama ilk defa bu sene Beyoğlu Belediyesi’nin iki ilkokulunun tuvaletlerini sıfırdan yeniledik. Bizde olan olmayan ürünlerle, işçiliği dahil anahtar teslimi yaptık. Diğer firmaları da organize ettik, bizde kapı yok mesela… ama tüm bedelleri karşılayarak anahtar teslimi yapıyoruz. Pek çok okul arasından en muhtaç durumda olan iki tanesini seçtik. Doğu’daki benzerlerinden daha kötü durumda olan okullar var burada, inanamadım. Beyoğlu, İstiklal Caddesi ve Taksim’den ibaret değil. Her sene merkez belli bir bütçeyi sosyal sorumluluk projelerine ayırır. Bu işlerle bugüne kadar pek fazla ilgilenemedik ama son 1,5 yıldır personel sayımız ikiye katlandı, rahatız, o yüzden bu işlerle uğraşabildik. Bu yaz tamamladık bu projeyi, yeni yani... Bundan sonra her sene böyle bir projemiz olacak.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)