Birlikteliğin, Kültürün, Sosyal Hayatın Yansıması 'Kamu Yapıları'

Mimar Gökhan Avcıoğlu

 Tepta Aydınlatma Sponsorluğunda


Üzerinde olunan topraklar, tarihinde  kamu dediğimiz ortak kullanım konusunda  her şeyin ilkinin  yaşandığı bir yerken, nasıl  oluyor  da bugün medeni dünyada çok gerilere düşüyor.

Soru:Özel Mimarlık,Tüzel Kent, Özel Hayat, Tüzel Yaşam. Özelime girme tüzelime gir... Ne özelin yüzü ne tüzelin şekeri.

Mesleğe başladığımdan bu yana geçen zaman içinde en çok yakamı bırakmayan soru bu. Bu sorudan bıktığım için bir vakıf kurdum (Adı bile bu tartışmaya uygun) daha geniş platformda tartışılsın diye...

Bu toprakların ve benzer toprakların en önemli meselesi özelle kamu arasındaki sınırların belirsizliği. Zihinlerde belirli aslında, ev ve sokak diye kabaca ayrılıyor. Ancak evin bile duvarları kamu, hatta çoklu bir ev, apartman, site ise ortak alanlar ve onların meseleleri var. 

Bu konu da ilk aklıma gelen romanlara, skeçlere konu olan apartman toplantıları, sonra belediye başkanlarının bilmem kaçıncı kez imar planları hazır konuşmaları.

Osmanlı bu alanda işleri dönemine göre Selçuklu, Bizans, Roma, Yunan mirasından aldığı şekliyle gayet başarılı yaparken (tarihi verilere göre öyle adediyoruz) değişen dünyanın, artan ihtiyaçlar ve yüklere  yetersiz kalışı, Cumhuriyetin topa ileri demokrasilerdeki bir boyuttan girişi ve ülkenin boydan boya yerli -yabancı,  şehirci ve mimarlarla inşası, sonrasında gene değer ve anlayış  kaybı, peşpeşe göreve seçilen Cumhurbaşkanları ve Başbakanların tüm ülkeyi ilgilendiren, şekillendiren konularda düzeysiz, pervasız konuşmaları ile zihinlerin allak bullak oluşu ile bugünlere gelişimiz.

Üzerinde olunan topraklar, tarihinde kamu dediğimiz ortak kullanım konusunda, herşeyin ilkinin yaşandığı biryerken, nasıl  oluyor  da bugün medeni dünyada çok gerilere düşüyor.

Neyse ki mimarlık mesleğinde kadın nüfusu artıyor. Çok maskülen bir hal aldı Anadolu şehirleri. Görülüyor ki erkekler bu işi pek beceremiyor ya da çok erkek erkeğe kalınca ipin ucu kaçıyor. Bir samimiyetsizlik söz konusu olan. En doğrusu her şeyi yeniden sormak, düşünmek, cevap aramak bir çocuk gibi... Hangi oyuncaklar özelimiz? Hangilerini diğer çocuklarla paylaşacağız? Paylaşınca oyun daha mı zevkli olacak?

Yalnız bir çocuk gibiyiz, ortak paylaşımları beceremiyoruz, yasaların dayatmasıyla paylaşsak bile hile yapıyor kavga çıkarıyoruz...

Bunlar benim çıkarımlarım, bizim vakıf ne diyor... Burada GAD daki iç tartışmalardan çıkan bazı çıkarımlar var, paylaşıyoruz. 

Katılmayan taş olsun, yansın, oyundan çıksın..

Kamu yapılarının elde edilişi konusunda  eksik bir ele alış ve/veya sonlandırma var. Bunun sebebi aşikar; kaldırım ve meydanlarda özel kullanım/çoklu kullanım  sınırlarının belirsiz olması. Bu konularda gelişmiş ekonomilerde çok sesliliğin karşılığı olarak birkaç yöntem uygulanıyor.

1/Osmanlı imparatorluğu döneminde çoklu kullanıma ait mekan üreticilerinin imparatorluğun kendisi olduğunu ve çok az özel ve ısmarlama yapı ile karşılaşıldığını söyleyebiliriz. Belki camii ve külliye isimlerinden çıkarılabilen ve vakıflar tarafından yapılmış örneklere rastlanabilir; fakat yine yapıyı üreten sarayın bir kurumu olan mimarlar ocağıdır. Özel ısmarlama kamu yapıları ile tanışılması ise Cumhuriyet dönemine rastlamaktadır. Cumhuriyet döneminde belediyeler, enstitüler, resmi kurumlar tarafından yerli ya da yabancı mimarlara yaptırılan binalar görülmektedir.

2/Kamu yapılarının elde edilişi konusunda  eksik bir ele alış ve/veya sonlandırma var. Bunun sebebi aşikar, kaldırım ve meydanlarda özel kullanım/çoklu kullanım  sınırlarının belirsiz olması. Bu konularda gelişmiş ekonomilerde çok sesliliğin karşılığı olarak birkaç yöntem uygulanıyor. Bunlardan bir tanesi bu tür alanların proje fikirlerini elde etmek üzere proje/fikir yarışmaları düzenlenmesi. Bu konuda da ciddi bir eksiklik var; çünkü az sayıda yarışma düzenleniyor. Yarışmalar iyi bir sonuç elde etmek adına olmasa da demokratik hisler adına güzel bir durum. Biz mimar olarak çok fazla yarışmadan yana değiliz, Ismarlayanla, kullanıcıyla  yakın temastan yanayız. Seçilmiş (kime göre, neye göre) bir jürinin karar verdiği bir durum üzerinden hareket etmek istemeyiz; ama kamu binaları elde etmek için bunun başka bir yolu yok. 

3/Yarışma süreci biraz sancılı bir süreç ama kamu yapıları; birlikteliğimizin, kültürümüzün ve sosyal hayatımızın yansıması olduğu için mimarlar projelerin yarışmaya çıkması konusunda destek vermeliler. Bir yandan da kamu yapılarındaki yarışmaları kategorize etmek gerekiyor. Bu da iş tecrübesi üzerinden ve/veya yaş tecrübesi üzerinden yapılmalı. Yarışmalar sonucunda çok kaliteli bir bina ortaya çıkacak demiyoruz; elbette iki-üç  proje seçildikten sonra halk oylamasına sunulması gerekiyor. Türkiye’de yaşayan halkın hiçbir binada söz hakkı yok. Söz hakları olmadıkça da  bu konudaki hassasiyetleri gelişmeyecek, mimarlardan seçilen jürilerin seçtikleri projelere mahkum olacaklar.   

4/Ülkemizde yerel yönetimlerin de yarışmalar aracılığıyla proje üretmesini desteklemesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Genç mimar ve tasarımcıların işin içerisine girebilmesi için çok daha fazla yarışma düzenlenmesi şart. Kamu yapıları denildiği zaman bu oluşumun olabildiğince fazla kitleye yayılmasında yarar var. Bu konuda Türkiye kalkınmakta olan bir ülke fakat yarışmalar konusunda tecrübesi edinmedikçe projelerin toplumun sesi olması güçleşiyor. Büyükşehir belediyelerinin, bakanlıkların ürettiği projelerde, master planlarda etraftaki şekilsizliğin sebebi, yakınlarındaki eş dostla işi yürütmeye çalışmaları. Yarışma sonuçları ile bir süre çok iyi sonuçlar elde edilmesi gibi bir garanti yok; ama bu tecrübenin ülke genelinde geliştirilmesi gerekiyor. Şu anda yapılan kamu binalarından daha kötüsü olamayacağı için bir de bu yolun denenmesinde fayda olacaktır.

5/Bir yapı yapılırken ve karar üretirken partizan ve ideolojik davranmamak lazım. Farklı düşüncelere sahip olabiliriz ama bilimi ve sanatı meydana getiren temel bir dil vardır ki oda akıl ve nizamdır. Bunların oluşabilmesi için de asgari müştereklerde buluşuyor olabilmemiz gerekiyor. Bu bir çocuğa bir şey öğretmek gibi zor bir noktadır ancak profesyonelliğin sağlanması için şarttır. 

Bugün belediyeler ve genel olarak resmi kurumlar mimarlardan ve tasarımcılardan rol çalıyor. Biz yönetime proje yapmaları için oy vermiyoruz proje yapmak bizim işimiz, yönetimin sadece toplumun ihtiyaçlarını belirleyip, bu ihtiyaçları ortaya koyması gerekiyor. Sonuçta ortadaki düzensizlik ve sistemsizlikte bundan kaynaklanıyor. Türkiye kamu yapıları yapma konusunda şu anda maalesef bütünlemede.

6/ Mimarlık diğer mesleklere benzemiyor. Ortaya koyduğunuz ürünün hem ekonomik hem de kullanışlı olması, sonunda da kültürel bir sanatsal ifade ortaya koyması gerekiyor. Argoda ‘ohh suyundan da koy diyoruz’. Fakat sanatsal bir yapı kullanışlı olmayabilir; çünkü sanat kullanışlı bir şey değildir, kullanışlı bir şey olacak olsa endüstriyel bir tasarım olurdu. 1000 yıldır bina yapıyoruz ama hala birçok konuyu anlamış değiliz. Bir süre daha mimari, daha geniş bir platformda tartışılacak kadar süprizlerle dolu olmalı, bu durumda hem memnuniyet hem memnuniyetsizlik olacak, bunun mükemmeli diye bir şey söz konusu değil. Bir binadan bir çok şey bekliyoruz; ama en önemlisi benzersiz, zamansız olması. İyi bir yapı, fonksiyon ve ekonomik sıkıntılara boğulmadan ortaya koyabilecek mimarlar tarafından yapılmalı. O mimarlarla çalışabilmek için de o mimarların dengi bir yönetimin olması gerekiyor. Bu olması gerekenler zor şeyler değil; fakat Cumhuriyet’in kafasının karışık olduğu bir dönemdeyiz. Bu yüzden de ortak bir strateji oluşmuyor. Harcanan paralara ve düşüncelere bakıldığında aslında yapılacak çok şey, tasarımın getireceği çok katkı var.

Gezi parkı meselesinin bizi çok etkilediğini söylemek istiyoruz. Bu durum daha sonra siyasi bir konuya dönüşse de kamusal alanda bir itirazın ilk oluşumudur.

7/Gezi parkı meselesinin bizi çok etkilediğini söylemek istiyoruz. Bu durum daha sonra siyasi bir konuya dönüşse de kamusal alanda bir itirazın ilk oluşumudur. Mimarlar odasının da bir sürü konuya itirazı var, ancak itiraz yerine yarışmalar açması gerekiyor ki mimarlar da projelerini sunabilsinler ve seçimini de halk yapabilsin. Sizin aracılığınızla Mimarlar Odası’nı bu tür bir davranışa davet ediyoruz. 

8/Kamu yapılarının belli bir noktaya kadar sosyal yönü olduğu gibi belli bir noktadan sonra da mühendislik yönü var. Atık yönetimi v.b kriterler otomatik olarak projelerde olması gereken ilke kararları. Önemli olan  tasarım kriterlerini oluşturabilmek, bunun içinde mimarlık okullarına büyük iş düşüyor. Sosyal olarak kendi üretimini kendi yapabilen topraklarda ekoloji başlıyor. Kuzeyin ve güneyin üretim ve tüketimi çok farklı bu yüzden de eğitim sistemi içerisinde de yeniden ele alınması lazım.

9/Yerel yönetimlerin ürettiği otobüs duraklarını tanımlamakta  zorlanıyoruz. Abartılı; motosiklet parçalarını, egzos borularını andıran detaylar var. İstanbul gibi denizi, kalesi her şeyi olan bir şehirde durum otobüs duraklarına kadar ulaşıyor. Yıllarca üzerine tırmanarak çıktığımız kaldırımlarla yaşadık. Kamu ile özel arasında esas mesele netleşmiş değil. Kamu idaresi konusu da belirsiz, oy verdiğimiz zaman nereye verdiğimizi bilmiyoruz. Ben bir belediye başkanına oy verdiğim zaman, ona hangi yetkileri verdiğimi bilmeliyim, o da hangi yetkilere sahip olduğunu bilmeli. Biz bu belirsiz yetkileri işini layıkıyla yapmaları ve yönetmeleri için veriyoruz aslında.

10/Mimar yetkisi olandan etkisi olana geçirecek gücünü kendisini kamuya ait olmaktan alabilmeli. Ve bu niyetle en kendisine ait olanı sunabilmeli. Bu  bireyselleştikçe sosyalleşen bir konu. Özelin hikmetinden sual olunmaz; fakat kamu yapıları her zaman tartışılması gereken bir boyut taşıyor ve buna açık olmalı. Önce karşı çıkılıp daha sonra çok beğenilen kamu yapıları da olabiliyor. Aslında mimarlık mesleği öncelikle kamusal yapıları yapmak için ortaya çıkmıştır. Yoksa geçmişte konut yapılarını ustalar yapıyordu. Daha karmaşık yapılar için mimarlar vardı, çok daha sonraları konut yapıları da çok katlı olduğu için mimarlara ihtiyaç duyulmuştur, iyi mi olmuştur, kötü mü olmuştur ?tartışmaya açık... 

Bu nedenle mimariyi ve toplumları ortaya çıkardıkları kamu yapıları yada çoklu kullanıma verdikleri önem üzerinden tarif ediyoruz. Onları görerek bir yere gitme, görme duygumuz kabarıyor. Yaşasın sosyal medya ...


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)