Mobilya Tasarımı ile İç Mimari Arasında Kalın Bir Çizgi Var.

Abdullah Burnaz

Abdullah Burnaz Design

Homteks Sponsorluğunda

Mimaride şu anda her yerde gördüğümüz cam binalar ve giydirme cepheler çok fazla öne çıkıyor; fakat taze hava dünyanın en önemli şeyi. İçeride insan sağlığını etkileyici sistemler, özellikle DE klima, soğutma ve ısıtma için olmak zorunda; Fakat şartlandırılmış hava hiçbir zaman dışarıdan aldığınız yüzde yüz taze hava girdisi gibi olmuyor. O debileri sağlayamıyorsunuz.

Yakın zaman projeleriniz ve yaptığınız son dönem çalışmalarınız hakkında biraz bilgi alabilir miyiz?


2011’den bu yana biraz daha halkın, nihai tüketicinin ve toplumun fark edebileceği iç mimari projelerde bulunduk. Bunların arasında alışveriş merkezleri, alışveriş merkezlerinin içinde özel ve farklı konseptli yeme-içme alanları ile fitness salonları var. Jatomi grubunun dünyadaki ofis tasarımcısı olduk. Ayrıca, İngiltere’den One Rebel grubunun ofis tasarımcısı olduk. New York, Polonya ve Çekoslovakya’da projeler yaptık. Sadece metrekareler büyürken insan fonksiyonu, estetik ve sağlığı kapsayan iç mimari prensiplerimiz hep aynı kaldı.

Rezidans ve ofis projelerimiz de tabi devam ediyor. Rezidans olarak şuan Ersa Grubu’nun İkitelli tarafında büyük, kompleks bir otel-rezidans projesi üzerinde çalışıyoruz. Bunun haricinde butik dediğimiz penthouse tarzı özellikli daireleri yapmayı tercih ediyorum. Çünkü özellikli daireleri yapmak zaman alıyor ve o zamanın karşılığında da onlarla uğraşmak istiyorum. Bütün tasarımlarla kendim uğraştığımdan biraz daha seçici davranıyorum. Devam eden projelerim arasında Spine Tower’ın ikinci katında 1600 m2 bir ofis, bir de 42’nci katında 900 m2 bir penthouse var.

İç mimarı tasarım kriterlerinizden bahsedebilir misiniz?


Tasarım kriterleri derken elbette olmazsa olmazlarımız var; fonksiyon ve estetiği bir arada tutmak, malzemeyi mekanın ve nihai tüketicinin şartlarına göre seçmek gibi... Müşteriye ve yaptığımız mekanları kullanacak insan topluluğuna göre bir form almayı tercih ediyorum. Mesela şuanda Bilkent’te üniversite öğrencilerine yönelik özellikli bir yeme-içme alanı yapıyoruz, ismi Station. Baktığınızda 1800-1900’lerdeki Haydarpaşa Garı ya da Milano’daki çok büyük bir garın içi hissiyatını veriyor. Rezidans projelerimize baktığımızda da insanlara daha farklı heyecanlar verebilecek daireler tasarlamaya çalışıyoruz.

Malzeme seçimlerinizde özel bir tercihiniz var mı? Sizin kullanmayı en çok sevdiğiniz yapı malzemeleri hangileri?

Genelde doğal malzeme kullanmayı tercih ediyorum. Bunların arasında doğal taş, mermer, ahşap en sevdiğim malzemeler. Bu aralar biraz demire ve konstrüksiyon yapılara ağırlık veriyorum. Demirin sertliği ile iç mimari tasarımlar yapmak mümkün. Bütün mekanlarda bunları kullanmak istiyorum. Çünkü çok kolay ve rahat bir malzeme, yaptığımız tasarımlara da uyuyor. Aslına baktığınızda saydığım malzemelerin hepsi zamansız malzemeler. Bir duvarı laminant yerine doğal malzemeyle kaplamayı tercih ediyorum. Bazen bunlar bütçeyle de renklerle de sınırlı olabiliyor ama doğalı kullanmayı tercih ediyorum.

Özellikle sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam için iç mekan kalitesi çok önemli. Bu anlamda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz, dikkat ettiğiniz unsurlar neler?

Öncellikle aydınlatma ile başlayabilirim; aydınlatmayı, rengini, olması gereken senaryoları kendim tasarlıyorum. Aydınlatma konusu sağlık açısından çok önemli bir konu çünkü doğru tasarlanmayan bir aydınlatma bir süre sonra baş ağrısı yapıyor. Başını ağrıtan bir aydınlatma derecesi ya da sıkılıp mümkün olduğu kadar çabuk terk etmek istenilecek bir aydınlatma ortamı yaratmamamız gerekiyor.

Diğer malzemelere geldiğimizde ise özellikle toplu alanlarda, düşme, çarpma ve çocukların güvenliği gibi konuları göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bütün malzemeleri seçerken ve detaylarını çizerken de bunları düşünerek tasarlamamız lazım. Yine sağlıkla ilgili olarak akustik önemli bir konu ve malzemeleri ona göre düşünmemiz gerekiyor.

Enerji tasarrufuna değinecek olursak; bugün 8 watt bir spottan 50 watt gücü alabiliyorsunuz. Bunlar hem enerji tasarruflu hem de daha uzun ömürlü ve nihai tüketicinin de ekonomik olarak uygun gördüğü paketler. Su tasarrufuna yönelik ise; toplu mekanlarda sensörlü bataryalar kullanmayı tercih ediyorum.

Mobilya tasarımlarını kendiniz mi yapıyorsunuz?

Belli bir yere kadar... Hareketli mobilyaya çok girmek istemiyorum ama sadece projenin tarzına uyacak olan mobilyayı kendim tasarlıyorum. Çünkü mobilya işi ayrı bir iş. Mimari ile iç mimari arasındaki sert çizgi kadar, mobilya tasarımı ile iç mimari arasında da sert bir çizgi var. Kendi adıma konuşacak olursam; o benim işim değil. Bu konuda yurtiçinde ve yurtdışında çok başarılı ve çok profesyonel tasarımcılar var. Projemin tarzına hangisi uyuyorsa onu seçip mekanın içine koymayı tercih ediyorum ama elbette kumaş rengi ve detaylar hep benim seçimimle yapılan işler. Onların kartelalarında kendime ya da kendi mekanıma uyanı seçip koymayı tercih ediyorum, tasarıma çok girmek istemiyorum. Benim işim değil o, biz iç mimar olarak bir mekanı yaratıp sunmalıyız daha sonra imalatını yapmalıyız. Biz mobilya tasarımı yapamayız, mimarlık da yapamayız, biz iç mimarız...

Duvarlar hayatımızda çok önemli yüzeyler fakat iç mimarlar herhangi bir şey yapmazlarsa genelde boş bırakılırlar. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Ben iç mimar olarak bir yeri tasarlarken zaten üçüncü boyutuyla birlikte tasarlıyorum. Çünkü üçüncü boyut bize ilk öğretilen şeydi ve bir mekanın üç boyutunda duvarı da, zemini de, tavanı da her şey dahil olarak düşünmeniz lazım. Bir duvarın eskizini çizerken o duvarda tablonun nasıl oturması gerektiği ya da o duvarın üstündeki kaplamadan tutun kaplamanın boyutlarının nasıl değişmesi gerektiğini, aradaki derzlerin kaç cm’de bir olması gerektiğini tasarlamanız gerek. Bazen bir boşluk da iç mimarinin içindeki belirli kontrastlarla, dolu ve boşlarla, onun içindeki renk dengeleriyle tasarımımızı tamamlayabiliyor.

Aslında zeminde de aynı şey geçerli. Bir zemini tasarlarken kullanacağınız taşın ya da parkenin hem nasıl döşeneceği hem de boyutu sizin mekana vermek istediğiniz havayla, tasarımınızla, yaratmak istediğiniz atmosfer ile ilgili. İnsan beyninin en çok algıladığı şey uyum; uyumsuz bir yerde rahatsız oluyorsunuz zaten. Uyum dediğiniz zaman da aydınlatması, ölçülendirmesi, boyutlar, malzeme… Hepsi giriyor içine, hepsi bir bütün. Bizim “Ne kadar güzel” dediğimiz bir mekan aslında içinde çok fazla uyumsuzluk olmayan bir mekan ya da tam tersi aslında çok fazla uyumsuzluk olan bir mekan... Her iki türlü de bunu tasarlayabiliyorsunuz ama uyumsuzlukta da bir uyum yakalamanız lazım. Hepsine bir bütün olarak bakmak lazım çünkü tasarım bir bütündür.

Duvar kağıtlarında teknoloji çok önemli bir hale geldi. İstediğiniz malzemenin, rengin ve desenin üç boyutlu, iki boyutlu formu, her türlü detayı var artık. Benim bütün duvar kağıdı üreticilerine söylediğim şu; lütfen benim ofisime elinizdeki en iyi ürün gamınızın kartelalarını koyun, çünkü bizim artık çok fazla gezmeye vaktimiz yok. Elimizin altında olup yeni ürünleri bize tanıttıkları zaman bir yeri tasarlarken “Bu çok şık bir şey” deyip o malzemeden, o kağıttan yola çıkabiliyoruz. Bir çiçekten, masadan, bardaktan bile tasarım yaparken yola çıkabiliyoruz kaldı ki duvar kağıdı ve bu tip malzemeler sonsuz skalaları olduğu için onlardan yola çıkmamız çok daha kolay oluyor ve beni çok mutlu eden bir şey; duvar kağıdı gerçekten artık sınırsız oldu. Her türlü hale getirip istediğiniz şekilde form verebiliyorsunuz.

Bu sayımızda ofisler konusunu mercek altına alıyoruz. İç mekan denildiğinde insan sağlığı çok önemli ve yeni nesil ofisler sizce nasıl olmalı ve nasıl tasarlanmalı?

Bu konuda günlerce konuşulabilir. Mimaride şu anda her yerde gördüğümüz cam binalar ve giydirme cepheler çok fazla öne çıkıyor; fakat taze hava dünyanın en önemli şeyi. İçeride insan sağlığını etkileyici sistemler, özellikle de klima soğutma ve ısıtma için olmak zorunda fakat şartlandırılmış hava hiçbir zaman dışarıdan aldığınız yüzde yüz taze hava girdisi gibi olmuyor. O debileri sağlayamıyorsunuz.

Ofislerde mümkün olduğu kadar her odada, her bölümde açılabilir bir cam olması şart. İçeriye girdiğimizde anti alerjik ve sesi yutan malzemeler kullanılmalı, insanların konforuna göre aydınlatma sorunları çözülmeli. Ofiste çok fazla zaman geçirdiğimiz için tasarımı yaparken sağlığa da çok önem vermek, süreçte sağlığı da göz önünde bulundurmamız lazım. Sağlık, estetik ve fonksiyona göre de zaten bütün malzemeler kendi içinde belirleniyor.

Benim en sevdiğim ve tercih ettiğim açık ofis aslında ama bunu da herkes tercih etmiyor. Yine bu durum da fonksiyonlara göre değişiyor. Örneğin reklamla ya da mimarlıkla ilgili bir açık ofis yapabilirsiniz ama bazı sektörlerde de kimsenin kimseyi duymaması gerekiyor. Biz de bu fonksiyonlara, kriterlere göre tasarım yapmak zorundayız. Bir iç mimar olarak “Hayır böyle olacak” deme gibi bir şansımız yok. İyi bir iç mimari tasarım, müşteriye çok iyi cevap verebilen tasarımdır.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)