Gezegeni Koruma, Biçimlendirme Derdi

Bahadır Kul

BKA

AKG GAZBETON Sponsorluğunda

Fotoğraf : Can Görkem Halıcıoğlu

“Yapılarımızla insanların duygularına hitap ediyor, mega projelere sosyal donatılar ekleyerek konforu arttırıyoruz”diye özetliyor Bahadır Kul, BKA’nın çalışma prensibini.

Sürdürülebilir mimari ve tasarım kararlarınızdan başlayıp çevre duyarlı malzemeler üzerine yorumlarınızı yaptığınız çalışmalardanörneklerle almak isteriz.


Bildiğiniz üzere BKA ailesi olarak daha çok mega yapılar ve kamusal binalar tasarlıyoruz. 2002-2003 yıllarında kurulan şirketimizin devamlılığında, misyonunda ve vizyonunda belirttiğimiz gibi, insan odaklı, insana yararlı ve insan mutluluğuna hitap eden yapılar yapmaya özen gösteriyoruz. İnsan mutluluğunu mimari olarak fonksiyonel çözümlemelerinizde fazlaca yerine getirmiş olsanız bile sağlığı da göz önünde bulundurup, çözümlemeler üretmeniz gerekiyor. Bu bilinçle gerçekleştirdiğimiz tüm çalışmalarda yapının ekolojik duruşuna, yenilenebilir ve doğaya saygılı oluşuna dikkat ettik ve insan sağlığına uyumlu binalar yapmaya çalıştık.

Yapı ne kadar ekolojik bir çözümleme ile ortaya çıkarılmışsa, o kadar konforlu olmaya başlıyor. Zaten doğa en iyi konfordur, doğa en sağlıklıdır. Yaptığınız yapı doğayı sınırlayan duvarlardan ibaret olsa da iklimlendirmenin dışında başka bir şeye gereksinim duymuyor aslında. İnsanoğlu zamanla, daha ekonomik, fabrikasyona daha çok dayanan çözümlerin öne çıktığı dönemlerde yapıları doğallıktan uzaklaştırmaya ve yapay, endüstriyel malzemelerle donatmaya başlamış. Örneğin çocukken evlerimizde doğal ahşap zemin varken şimdi yerini laminant parkeler almaya başladı. Temasta bulunduğumuz bir kapı malzemesi bile kanserojen madde içermeye, yapay olmaya başladı. Malzeme seçimlerinde önemle ele aldığımız konu malzemelerin doğallığı ve geri dönüştürülebilir olmaları. Çünkü yapılar yıpranıyor ve daha sonra yerine yenisinin yapılması gereği duyuluyor, malzemenin ömrünün yeterli olmaması ile bir dönem sonra değiştirme gereksinimi ortaya çıkıyor. Bu bağlamda o malzemeleri tamamen atıl halden tekrar kullanılabilir malzemeler haline getirmek bizim doğru bildiğimiz yol.

İşveren bu dertte olsa da olmasa da biz gezegeni korumanın, biçimlemenin ve daha konforlu hale getirmenin derdindeyiz.

Sizin kullanmayı en çok tercih ettiğiniz yapı malzemeleri hangileri? Sizce neden bu malzemelere yakın duruyorsunuz?

Aslında zamanla oluşan bir çizgi, bir benimseme ile gelen ve çağdaş yapı kavramını da beraberinde getiren bu düşüncemizi destekleyen malzemeler daha çok çelik, cam ve taştan oluşan üçlümeler... Çeliği seçme sebebimiz yaptığımız birçok yapının geniş açıklık isteyen sosyal ve büyük ölçekli yapılar olması. Bu gereksinimleri ve mekânsal çözümlemeyi çelik ile sağlayabiliyoruz. Cephelerde yapı fonları olarak yine çelik ve türevlerini kullanıyoruz. Kaplamalarda alüminyum ya da membran malzemeler kullanıyoruz. Bu malzemelerle birlikte tasarım esnekliği ve çok daha farklı kabuk tasarımları yapabilme hünerleri de geliyor. Türkiye’de çelik mühendisliğinin, üreticiliğinin, yapı teknolojisinin gelişmesiyle bize daha fazla imkan sağlanıyor. Mesela mega ölçekli tasarladığımız yapıların başında stadyumlar geliyor ki bunlar büyük açıklık gerektiren yapılar. Aynı zamanda geniş yapı yüzeylerine sahipler. Bu yüzden de bu malzemeleri sadece tasarım gereksinimlerimizi karşılamakla kalmayıp çok daha uzun ömürlü olmaları, bakım gerektirmeyen yapıları nedeniyle de tercih ediyoruz.

Bu sayımızın dosya konularından biri cephe mimarisi ve cephe çözümleri. Yapının kimliği olan cepheler kent mimarisi, dokusu ve sürdürülebilirliği açısından önem taşımakta. Bu bağlamda cephe mimarisinin biçim, işlev, yapı ve anlam açısından önemi nedir?
Yaptığımız mega yapıların neredeyse tamamı kamusal binalar. Kamusal binaların aynı zamanda toplum üzerinde ve bulunduğu sosyo-ekonomik çevrede bazı sorumlulukları var ve bu sorumluluk aynı zamanda yerel yönetimlerin, kamunun, devletin de savunmaya çalıştığı gereksinimler. Yapının ekonomik ve uzun ömürlü olması, uzun süre bakım gerektirmemesi ya da en az insan gücüne ihtiyaç duyan bir bakım ihtiyacı olması, kendi enerjisini üretebilmesi, kendine yetebilmesi, sonradan işletme masraflarının en az olduğu binalar yapma gayreti bu gereksinimler arasında yer alıyor.

Kendi kendine enerji üreten binalar; örneğin stadyumlar, haftanın belli günleri kullanılıp diğer günleri atıl durumda iken üreteceği enerjiyi diğer birimlere veya bulunduğu semte hayat vermek adına kullanma çabası olan yapılar. Bu çaba ve ortak duruş başlangıçta bizim tarafımızdan ortaya atılan bir değer oldu. Şu anda aynı zamanda yerel yönetimlerin ve kamunun desteğiyle hayat bulmaya çalışıyor. Örneğin Sivas Arena şu an yeşil bir bina ve kendi enerjisini kendisi üretebiliyor. Hatta çatı üzerlerindeki suyu bile toplayabiliyoruz. Bir stadyum haftanın bir günü ya da bir kaç günü kullanılan, diğer günler ise atıl duran bir yapı. Atıl durduğu zamanlarda kendi kendini geliştiren, birikimler elde eden, çatı panelleriyle enerjiyi depolayan bir sisteme dönüşmeye başlıyor. Yüzeyler çok büyük olduğunda üretilebilecek enerji miktarı da oldukça yüksek. Ürettiği enerji kendi gereksiniminin çok ötesinde bir miktara karşılık geliyor; yapı kullanım süresi de çok az olduğu için onun dışındaki enerji çevreye hayat vermek için kullanılabiliyor. Bunlar bizim misyon olarak edindiğimiz, yapılara katma değer olarak kattığımız, kamu ve yerel yönetimlerden destek alarak hayata geçirdiğimiz çalışmalar. Durum yapacağımız her projede bu bağlamda yapılar tasarlamaya çalışacağımız bir formata dönüştü. Bu anlamda da mutluyuz.

Kendi kendine enerji üreten binalar; örneğin stadyumlar, haftanın belli günleri kullanılıp diğer günleri atıl durumda iken üreteceği enerjiyi diğer birimlere veya bulunduğu semte hayat vermek adına kullanma çabası olan yapılar.

Bina kabuğunun özellikleri binanın iklimlendirmesi açısından çok önemli, bu konuda cephelerde uygulanan enerji etkin çözümlerinizden bahsedebilir misiniz?

Bir yapının enerji kullanımını, mimari cephe yüzeylerini, formları ve biçimlerini artık günümüzde hareketli panellerle yönetmek sadece enerji kazanmak için değil, kullanılan enerjiyi de minimumda tutup ve tasarruflu olmak için de gerekiyor. Bu da ancak cephelerle mümkün; çünkü binanın iklim koşullarıyla karşılaştığı ve savaştığı yer bina yüzeyi. Otomasyon artık hayatımızın bir parçası. Bunu akıllı binalarda güneşin hareketleri ve iklim koşullarına göre yapı kabuğunu kapatmak, açmak ve güneş ışığından maksimum ve doğru yararlanmayı beraberinde getiren panellerle sağlıyoruz. Bu sadece cephelerin hareketli formuyla değil aynı zamanda yapısal kaliteleri, ısı geçirgenlikleri ve ısıya karşı dayanıklılıklarıyla da bağlantılı. Örneğin Doğu Anadolu Kalkınma Binası’nda ikinci bir cidar oluşturarak yapının ısı kontrolünü o cidarda yönettik ve bunu yapı yüzeyini kapladığımız taşla sağladık. Taş gündüz ısıyı emerek kendi bünyesine hapsedip akşam saatlerinde yapının içine vermeye başlıyor. Burada hem yapı konforunu hem de yapı izolasyonunu kontrol altında tutmuştuk. Sadece malzeme seçimleri ile değil aynı zamanda boşluktaki hava akımını otomasyonlar ve mekanik hava yönlendirmeleri ile sağlayıp yapı içerisine alarak iklimlendirme yollarını da denedik ve başarılı olduk.

Sivas Arena’da yapı kabuğunu tasarlarken kullandığımız form ve biçimler sayesinde gündüz güneye bakan cephelerde ısınan alüminyum yüzeylerin hava akımını dikkate alarak maç saatinde yapının kuzey bloğunu kapatıp, kanatlar halinde açıp, yapının içerisine ve kuzey tribününe doğru ılıyan havayla hava akımı yaratmayı başardık. Bu da yapı kabuğu ile gelen bir ısı yönetimi oldu, sadece formsal bir duruşla... Havanın ve hakim rüzgarın etkisini kullanıp, bunun derdine düşerek sürdürdüğümüz bir çözüm oldu aslında.
İşveren bu dertte olsa da olmasa da biz gezegeni korumanın, biçimlemenin ve daha konforlu hale getirmenin derdindeyiz. İnsanoğlunun sayısı her geçen gün artıyor, gezegeni daha çok kirletiyoruz, daha çok enerjiye ihtiyaç duyuyoruz. Bu ters orantıyı nasıl avantaja dönüştürebiliriz, nasıl gelecekteki çocuklarımız tükenmemiş kaynaklarla daha uzun yaşamaya devam eder… Bunları düşünmemiz gerekiyor.

Çeliği seçme sebebimiz yaptığımız birçok yapının geniş açıklık isteyen sosyal ve büyük ölçekli yapılar olması. Bu gereksinimleri ve mekânsal çözümlemeyi çelik ile sağlayabiliyoruz.

AKG Gazbeton’un ev sahipliğinde düzenlenen “Tasarımın Bin Bir Yüzü” anlatılarının ilkinde İzmirli sektör temsilcileriyle bir araya geldiniz. Sizin için nasıl bir tecrübe oldu?

AKG ile İzmir’deki buluşmamız Tasarımın Bin Bir Yüzü serisinin ilk buluşmasıydı. Eskişehir Stadyumu’nu inceledik, mega yapılar ve sorunsalları başlığı altında tüm mega yapı tasarımlarımızda ne gibi sorunsallarla karşılaştığımızı, hangi konulara ağırlık vererek sonuca gittiğimizi, tasarım sürecinin nasıl işlediğini kısaca anlattığımız bir sunum yaptık. Arkasından da Eskişehir Stadyumu’nu daha ayrıntılı anlatarak oradaki sorunlarla ve çözümlemelerle mega yapının ne olduğunu İzmirli mimarlara ve öğrencilere kısaca aktardık.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)