Covid-19 ve İç Mekân Hava Kalitesi

İç mekânlar ne zaman güvenli hale gelecek? Bu soru kamusal alanlardan uzak durup evlerine çekilmiş pek çok kişi için gereksiz gözükebilir. Fakat salgının hava yoluyla da etkili biçimde yayıldığı bilgisi, iç mekânların hava kalitesi hakkında çeşitli soruları da beraberinde getiriyor. Çin ve Japonya’da gerçekleştirilen çalışmalara göre kapalı mekânlarda salgına yakalanma oranı dört ila 19 kat daha olası.

Kapalı ortamların aksine virüs açık havada dağılmaya ve seyrelmeye meylediyor. Minnesota Üniversitesi’nde bu konu üzerinde çalışan araştırmacı Lisa Brosseau, virüsün yayılmasını gıda boyası metaforu kullanarak izah ediyor. Açık havadaki hali akan bir nehre bir iki damla gıda boyası damlatmaya benzerken, kapalı ortamda bu ölçek bebek banyosu sınırlarına kadar düşüyor.

İç mekânda bu yayılımın önüne geçmenin iki yolu var; havalandırma ve filtreleme sistemleri. İç mekâna temiz hava pompalayan sistemler virüsün seyrelmesini sağlarken filtreleme yöntemi virüsün iç mekâna ulaşmasını tamamen engelliyor. Her iki yöntemin de sadece havadan daha fazlasını işaret ettiğini unutmamak gerek. Pek çok HVAC sisteminin bina içine sağladıkları temiz hava miktarını arttırmak mümkün fakat bu aynı zamanda kapalı ortama virüsle temas etmiş daha fazla partikül salınması anlamına da gelebilir. Mimarlar ve bina yöneticilerinin bunun yerine işletilebilir havalandırma yöntemleri ve filtreleme sistemleriyle güçlendirilmiş HVAC ünitelerine yönlenmesi gerekiyor. Bahsi geçen bu hedeflerin bizi mimarinin geçmişi ve geleceği hakkında da motive etmesi gerek.

Havalandırma sistemlerinin ortaya çıkmasından önce binalar hava geçişi ihtiyacı hesaba katılarak tasarlanırdı. Örneğin ilk inşa edilen gökdelenlerin açılabilir pencereleri hem hava akımı hem de gün ışığı kullanımı konusunda işlevseldi. Ne yazık ki bu kullanım tarzını günümüze uyarlamak standartlaşmış uygulamalardan radikal biçimde uzaklaşmak anlamına geliyor. Konut yapıları haricinde, sabit pencereler pek çok yapının değişmez özellikleri arasına yerleşmiş durumda zira havalandırmaya yönelik ihtiyaçların klima ve benzeri sistemler aracılığıyla giderileceği varsayılıyor. Fakat hasta bina sendromu ve artık Covid-19’un etkisiyle bahsi geçen bu sistemlerin laboratuvar ortamında bakteri yetiştirmeye benzediği anlaşılmış durumda.

Hali hazırda inşa edilmiş yapılarda değişiklik yapmak cephe pencerelerini değiştirmek, HVAC ünitelerini yeniden modellendirmek ve hatta zemin plakalarında delikler açmak gibi ek uğraşları gerektiriyor. Bunu söylemiş olmak bir yana; bahsi geçen değişiklikleri yapmak binaları enerji tasarruflu hale getirmesi mümkün adımlar. LEED ve benzeri yeşil bina sertifikaları doğal havalandırma ve enerji tasarrufu gibi konular özelinde açılabilir pencere kullanımının elzem olduğunu söylemekte. Bu tip pencereler her ne kadar daha pahalı olsa da değiştirilmeleri/dahil edilmeleri alternatiflerinden çok daha kolay.

Tipik HVAC sistemleri kısa süre önce virüs yayıcı biçimde algılanmaya başladı. Örneğin Çin’de yapılan bir çalışma üç farklı aileden 10 kişinin Covid-19’a bir restoranın havalandırma sistemi sebebiyle yakalandığını gösterdi. Bu tarz sistemlerin insan sağlığına uygun hale gelmesi için geliştirilmeleri gerekiyor zira pek çoğu Covid-19 yayılımını engelleyecek ekipmana sahip değil. Daha iyi filtreleme sistemleri ile desteklenmeleri mümkün olan HVAC üniteleri aynı zamanda resirküle etmektense temiz hava almaya uygun hale getirilebilir.

Houston Üniversitesi’ndeki araştırmacılar virüsü başarılı bir şekilde yakalayıp yok eden bir filtre geliştirmiş durumda. Köpükleştirilmiş nikelden yapılan filtre hava geçişini sağlayacak biçimde gözenekli bir yapıya sahip. Fakat alışılmış filtrelerden farklı olarak birden fazla kompartmana sahip olan bu filtre partikül yakalanmasını mümkün kılıyor. Nikel köpüğe iliştirilen elektrik kabloları ısıyı arttırıp virüsün yok edilmesini sağlıyor. Yapılan test çalışmalarında filtrenin virüs yakalama ve yok etme oranının yüzde 99,8 olduğu ispatlanmış durumda.

Bir başka hava arındırma yöntemi ise UVC ışığı kullanılması üzerine kurulmuş bir pratiğe sahip. Columbia Üniversitesi’nde geliştirilen bu sistem hava yoluyla yayılan virüsleri UVC ışığı kullanarak öldürüyor. İnsanlar için zararlı olmayan bir UVC tipi kullanılan bu sistemin partiküllere karşı etki oranı ise yüzde 99,9.

Mimari yapılar içindeki hava akımını eski tekniklere bakarak temin etme zorunluğu, yapılardaki görünmez öğelerin hesaba katılmasını öngörüyor. Andrew Cruse, “Hava Koşullarını İyileştirme: Mimari Konfor ve İklim” başlıklı makalesinde mimarların alternatif yöntemlere yönelip, hava akımı ile alakalı konuları mekanik çözümler olmadan ele almaları gerektiğini söylüyor. Tokyo merkezli Tezuka Architects ise açılabilir pencere kullanılmasının mimari ürünleri daha iyi hale getirdiğini, pencerenin mutlaka açık olması gerektiğini savunuyor.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)