Mimar Gülendam Kalkan'a sorduk...

Mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutu biraz daha sağduyu gerektiren bir konu. Benim için bilinçli bir yönelme ve hayata bakış açımla örtüşen kavramlar. Esasında az da olsa duyarlı olup, geçmişten geleceğe nereye doğru gittimize kafa yoran, gündemi ve dünyayı takip eden ve bilinçli olan herkesin sahip çıkacağı konular. Benim mantram ‘Geleceği doğayla tasarla’.

Mimarların en temel hedeflerinden birisi, insanlar için barınma alanları yaratmaktır. Bu hedefin kapsamı zamanla genişleyerek sadece bir barınma alanının ötesine geçmiştir. Tasarımın odağında her zaman insan vardı, halen de öyle. Ancak ekolojik anlayış der ki; doğa bir bütündür, doğada insan tek başına yaşayamaz. İnsan odaklı, sadece insanı düşünerek doğayı dönüştürürsek, diğer canlıların yaşam alanlarını ellerinden almış oluruz ki günümüzde olduğu gibi pek çok hayvan nesli yok olur.


Yeşil, sürdürülebilir, ekoloji gibi kavramlar son yıllarda hayatımıza yoğun olarak girdi ve farklı mecralarda bir çok şekilde tartışılıyor. Sürdürülebilir mimarlık kavramı da günümüzün trend konularından bir tanesi. Mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Ülkemizde yapılan çalışmalarda bu kavramların özümsendiğini, doğru algılandığını ve uygulandığını düşünüyor musunuz?

Evet son yıllarda yoğun olarak bu ve benzeri ifadeleri sıkça duymaktayız. Bence ilginç olanı, ülkemizde yıllarca bu kavramlardan pek söz edilmezken ve çok az kişi konu hakkında fikir sahibiyken bir anda her sektör tarafından yoğun kullanılır olmasıdır. Bunun da nedeni bir nebze mecburiyet ve farkındalıktır. Giderek zorlaşan ülke ekonomileri ve küresel ısınma gibi pek çok soruna artık kayıtsız kalınamıyor.

Mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutu biraz daha sağduyu gerektiren bir konu. Benim için bilinçli bir yönelme ve hayata bakış açımla örtüşen kavramlar. Esasında az da olsa duyarlı olup, geçmişten geleceğe nereye doğru gittimize kafa yoran, gündemi ve dünyayı takip eden ve bilinçli olan herkesin sahip çıkacağı konular. Benim mantram ‘Geleceği doğayla tasarla’.

Geçmiş yıllara göre olumlu gelişmeler var. Ancak bunun hala yeterli olmadığını ve tam bir bilinç oluşmadığını düşünmekteyim.

Mimarlık sürdürülebilir inovasyon için önemli bir arena denilebilir. Konut sektöründeki hızlı gelişim sürdürülebilir, çevreci ve yenilikçi tasarımları hayata geçirmek için iyi bir fırsat olsa da, kamusal ve işyeri binalarının bu gelişimi biraz geriden takip ettiğini söyleyebilir miyiz? Bu bağlamda mimaride sürdürülebilir tasarım aşamalarından bahsedebilir misiniz?

Evet, mimarlık sürdürülebilir inovasyon için önemli bir arenadır. Kamusal binaların sürdürülebilir gelişmeleri geriden takip ettiği ya da henüz pratiğe dökemediği gerçeğine katılıyorum. Teoride sürdürülebilir kavramlardan çokça bahsedilse de pratikte hala yeni konular olduğunu vurgulamak gerekir. Çünkü enerji etkin yapılar yapmak normal sistemlere göre kolay ve ekonomik bulunmuyor. Daha önce denenmemiş ve kabul görmemiş konular her zaman sektörde belli bir zorluk aşaması çekerler. Şu an ülkemizde bu konular yeni yeni meyvelerini vermekte ve çıkan sonuçlar yorumlanmaktadır. Sürdürülebilir tasarım zor olandır, denenmiş sistemlere göre risktir ancak uzun vadede getirileri diğer sistemlerle kıyaslanamaz. Sürdürülebilir tasarım bir hayat felsefesidir; bunu benimseyemeyen sektörler ancak kavramsal olarak ucundan tutunabilir.

İnşaat yöntemlerinin rasyonalizasyonundan sağlanacak ekonomik tasarruflar ile yapıdan kaynaklanacak sağlık sorunlarının daha baştan oluşmamasının yaratacağı ekolojik tasarrufları karşılaştırmak konusundaki düşünceleriniz nelerdir? Buna göre doğru bina yapım yöntemleri sizce nasıl olmalıdır?

Mimarların en temel hedeflerinden birisi, insanlar için barınma alanları yaratmaktır. Bu hedefin kapsamı zamanla genişleyerek sadece bir barınma alanının ötesine geçmiştir. Tasarımın odağında her zaman insan vardı, halen de öyle. Ancak ekolojik anlayış der ki; doğa bir bütündür, doğada insan tek başına yaşayamaz. İnsan odaklı, sadece insanı düşünerek doğayı dönüştürürsek, diğer canlıların yaşam alanlarını ellerinden almış oluruz ki günümüzde olduğu gibi pek çok hayvan nesli yok olur. Doğanın dengesi bozulmaya başlar. Bozulan bu doğada ne kadar lüks ya da konforlu yapı yaparsanız yapın artık insan için yapay bir çevrede sanal bir hayat tarzı sunmuş olursunuz. Güneş enerjisini dönüştürüp ısınmada ve aydınlanmada kullanmanın herkese faydası vardır özellikle de ekonomik kalkınmaya. Tek handikap başlangıç maaliyetleridir, ki bu da ilerleyen yıllarda kendini amorti edecektir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM ZOR OLANDIR, DENENMİŞ SİSTEMLERE GÖRE RİSKTİR ANCAK UZUN VADEDE GETİRİLERİ DİĞER SİSTEMLERLE KIYASLANAMAZ. SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM BİR HAYAT FELSEFESİDİR; BUNU BENİMSEYEMEYEN SEKTÖRLER ANCAK KAVRAMSAL OLARAK UCUNDAN TUTUNABİLİR.

Ekonomik tasarruflar bir öngörüdür ve kapsamı bellidir. Ekolojik tasarruf ise bilinçli bir yönlenmedir. Ekonomik tasarrufla seçilmiş insan sağlığına zararlı bir yapı bileşeni düşünelim, bununla yapımızı inşa ettik ve yapıyı iklim verilerini göz ardı ederek tasarladık diyelim. Bu mekanların içerisinde insanlar yaşamaya başladığında yeterli güneş görmeyecekler, solunan hava sağlıksız olacağından, bu ortamlar insan sağlıgı üzerinde olumsuz etkilere yol açacak. Bunların giderilmesi için harcanacak maliyetler ise çok daha fazla olacaktır. Bu nedenle doğru bina yapabilmek için en baştan ele alınmalı her şey. Yapının bulunduğu arazi, çevresi ve konumu doğru etüd edilmeli. İklimsel veriler ve arazinin sahip olduğu imkanlar tasarıma başlanmadan tespit edilmeli ve tasarım bu girdiler üzerinden ilerlemelidir. En başta doğru kurgulanmış, komşuluk ilişkileri, çevre verileri doğru etüd edilmiş, doğaya uyumlu ve ona en az zararı verecek, en fazla faydayı sağlayacak şekilde tasarlanan ve uygulanan yapılar, bu kapsamda değerlendirilebilir. Sadece kurgulamakla iş bitmez. Bu süreç beşikten mezera kadar yani yapı ömrünü tamamladıktan sonra da devam eder. Doğaya çaktığımız bir çivinin bile geri dönüşüm hesabını yapmamız gerekmektedir. Aksi taktirde doğa istemediği her şeyi yerle bir eder. Kısaca doğru bina yapmak için doğru analiz ve sentez, doğru tasarım ve doğru uygulama şarttır.

Yapıların çevreci ve insan sağlığına uygun olabilmesi için mevcut sertifika sistemlerinden birine sahip olmaları yeterli midir? Asıl hedefin sertifika almak olmaması için sizce neler yapılabilir?

Tabii ki yeterli değildir ancak bu bir başlangıçtır ve bilinç oluşması için olumlu bir adımdır. İşveren, yatırımcı, inşaat firmaları ya da proje ekibinden tutun da o binalarda yaşayacak olan kullanıcıya kadar bilinçli bir farkındalık olmalıdır. “Ben nasıl bir yatırım yapıyorum? Ben nasıl bir yapı tasarlıyorum” ya da “ben nasıl bir yapıda yaşıyorum?” dendiği anda zaten bu süreç başlamış oluyor. Aslında hedef çok basit; salt olarak maddi kazancın ötesinde, biraz olsun geleceğimiz için, yarınlarımız için daha kontrollü yaşayabilmeyi ve az tüketmeyi, tükettiğini yerine koyabilmeyi ögrenmekle alakalı.

Son yıllarda gündeme gelen ‘akıllı kent’, ‘akıllı bina’ gibi kavramlarda kullanılan ‘akıl’ terminolojisi sürekli gündemimizde. Yapı planlayan, kenti kurgulayan bir mimar olarak olarak, insan ‘aklı’ ile kent ‘aklı’ sizce nasıl paralellikler göstermeli ya da nasıl paradokslar gösteriyor?

Kent aklı, sanal bir kavramdır. Kent aklını üreten de insan aklıdır. Ancak tek bir insan aklı değil pek çok insana ait karmaşık bir düşünce sistemiyle oluşmuş bir kurgudur. İnsan aklının ürünü olması sebebiyle paralellik gösterir ancak pek çok insan aklının kurgusu olması sebebiyle de paradoksları vardır. Kent aklının sahibi çoktur ancak muhatabı yoktur. Bilinçli bir sonuç değildir her zaman. Bazen rastlantıların bazen birikimlerin bazen de dış faktörlerin yansımasıdır.

Bu sayımızın dosya konusu “biyolojik iç mekan kalitesi”. İnsanın biyolojik ve ruhsal sağlığını kaçınılmaz bir şekilde belirleyen iç mekanlara dair -toksikler, radyasyon, nem, hacim gibi kalite kriterleri bakımından- genel bir değerlendirmenizi alabilir miyiz?

İç mekan kalitesi inşaat ve tasarım sektöründe belki de en çok ihmal edilen konulardan birisidir. Biyolojik iç mekan kalitesi yine yapının en baştaki tasarım girdilerine dayanır. Yapıyı bir bütün olarak ele alan tasarım anlayışı zaten yapının içine dair de çözümler sunmaktadır. Doğru yönlenme, yeterli gün ışığı alma, doğal havalandırma, yapı kabuğunun doğru kurgulanması ve yapı malzemelerinin doğal olması, zararlı kimyasallar kullanılmaması gibi faktörler iç mekan kalitesini artıran faktörlerdendir. İnsan ömrünün büyük bir çoğunluğunun kapalı mekanlarda geçtiği düşünülecek olursa iç mekan kalitesi son derece önemli bir konudur.

Mevcut bir bina her koşulda sürdürülebilirlik ilkelerine göre revize edilebilir. Burada ekonomik / ekolojik verim dengesi sizce nasıl olmalı? Aynı şekilde sürdürülebilir teknolojilerin tarihi yapılara adaptasyonunda nasıl bir yol izlenmeli?

Mevcut bir binayı sürdürülebilir ilkelere göre revize edeceğiz derken büyük maliyetli harcamalara da gidilmemelidir. Çünkü tasarruf sürdürülebilirliğin ilkelerinden biridir. Fazladan enerji harcamak, malzeme harcamak, iş gücü kaybı yaratmak sürdürülebilir bir yaklaşım değildir. Bu dengeyi optimumda tutarak fayda sağlanmalıdır. Örneğin binamız kendi enerjisini üretecek ve ekolojik olacak düşüncesiyle bir apartman ölçeğinde gerekli alt yapı ve yeterli doğal enerjinizde yokken yüklü paralar harcatacak sistemler kurarak enerji elde etmeye calışmak ekolojik bir yaklaşım olmayacaktır. Benzer şekilde boğazda bir yalı için deniz dalgasından enerji üreterek bunu yapıda kullanmak ekonomik / ekolojik verim dengesi açısından doğru olmayacaktır. Tarihi yapılara müdahele etme durumunda daha hassas davranmak durumundayız. Kullanacağımız yapı malzemlerının tümüyle doğal olmasına, kimyasallar içermemesine, yapılan uygulamaların mevcut yapıya zarar vermemesine dikkat etmeliyiz. Mutlaka yapmamız gereken uygulamalar olursa da yapıdan bağımsız ikincil kabuklar oluşturmak ve müdaheleyi buralarda gercekleştirmek çözüm olabilir. Yani yeni bir çatı ya da duvar kabuğu gibi.

Hammaddesi ahşap, toprak ve saz gibi doğal yapı malzemeleri artık çağdaş teknolojiler ile üretiliyor. Bunların piyasaya kabulü konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sağlayacağı faydalara göre değerlendirmek gerekir ancak yine de kulağa çok hoş geliyor. Doğru kurgulanmış, insan sağlığına zararı değil faydası olan, belli dayanım kriterleri ve karakteristik özellikleri olan her ürün kabul görecektir diye düşünüyorum.

GÜLENDAM KALKAN KİMDİR?EcomondesIgn ArchItecture & Energy

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mimarlık bölümünden mimar olarak mezun oldu. Pek çok mimarlık ofisi ve şirketlerde çalıştıktan sonra 2011 yılında Ecomondesign Architecture & Energy adlı mimarlık ofisini kurdu. 2008 yılından itibaren enerji ve ekoloji konularıyla ilgilenerek yurtiçi ve yurtdışında konferans ve workshop’lara katıldı. Halen bu konular üzerine araştırma ve çalışmalar yapmaktadır. Ofisinin misyonu, ekolojik ve sürdürülebilir tasarımlar yapmaktır.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)