Vazgeçemediğimiz Tek Şey İnsanların Yüzündeki Mutluluk

Yalın Tan
Yalın Tan + Partners

Biz tasarımcıların işi sadece ticaret yapmak olmamalı ticaretin beraberinde ve güzel şeylerin haricinde insanların hayatına doğru şeyleri empoze ediyor olmak olmalı ve bunun için de gerçekten savaş vermek gerekiyor.

2014 yılında, daha önceden takım arkadaşı olarak çalıştığınız 3 ekip arkadaşınızı da şirketin ortağı olarak sisteme dahil ederek  YALIN TAN + PARTNERS’ı kurdunuz. Ortaklık yapınızdan ve iş bölümüzden biraz bahsedebilir misiniz?

Öncelikle genelde işveren ve çalışan ilişkisinden biraz daha farklı bir sisteme gitme arzusundaydım uzun zamandır. Çalışanlarımızın hep ekibin bir parçası olduğundan bahsediyoruz ama ekibin bir parçası olmak gerçekten bir ailenin bir ferdi olmak gibi olmuyor. Sıfırdan bizimle birlikte büyüyen ve bizimle aynı paralelde hisseden bir ekiple bu programı oluşturabilirmiyiz diye etüd ettiğimde ekipten üç arkadışımız bu kriterlere uygun çıktı. Özellikle en genç olan arkadaşımızın hikayesi çok enteresan; ilk başta stajyer olarak ofisimizde çalışmaya başlamıştı ve ardından iş başvurusunda bulundu, biz de kendisinden memnun olduğumuz için kalmasını istedik. Şuanda şirketimizin ortağı olması hem kendisi hem de bizler için enteresan bir hikaye... Diğer arkadaşlarımız zaten bizimle çalışıyorlardı ve uzun yıllardır tercübeleri olan kişiler. 

Şirketinizin adında kendi adınızı kullanmanızın özel bir sebebi var mı?

Bu ortaklıkta Yalın Tan + Partners olarak ismimi kullanmam belkide fazlaca cesur bir adım oldu. Aslında yapacağınız herhangi bir hata şirketin üstüne yapıştığında size yapışmıyor gibi duruyor ama benim ismimle birlikte yapıştığı için iyisiyle kötüsüyle ben göz önünde oluyorum. Ama ben, Yalın Tan + Partners olarak ileride bu sistemin uzun süreler yaşayacağını hedeflediğim için böyle bir yola girdim, ileride ben biraz daha geri planda kalmaya başladığımda da bu sistem kendini götürsün ve büyüyüp devam etsin isterim. Bu kadar bilgi birikiminin benim ortadan çekildiğim noktada çöpe atılması bana çok doğru gelmiyor. Ayrıca, yurtdışına baktığımız zaman yüz iki yüz senelik şirketler var, Türkiye’de o kadar eski bir şirket  bulma şansımız yok ve sanırım biraz da bu arzuyla çıkan bir sistem ve ne kadar devam ettirebileceğimizi zaman içerisinde göreceğiz. Şuan gidişattan hem ben hem ortaklarım memnun ilerliyoruz. 

Kurumlara iş yaptığınız zaman, özellikle ofis ve çalışma alanlarının tasarımlarında öne çıkan kriteleriniz neler oluyor? 

Çalışma alanını ele aldığınız zaman, orada var olan ve çalışan bir grup insan var, dışarıdan ziyaretçiler de olsa mevcutta yaşayan bir insan grubu var ve bu insan grubu aslında o kurumun çatısı altında çalışmaya alışmış veya o kurumun yapısını bilerek gelen bir kitle. Eğer global bir marka ise, global markalarda belirli yaşam stilleri daha net bir şekilde tariflenmiş durumda; sahip olmanız gereken alanların tarif ve metrekareleri hatta akustiğe kadar belirli desibel alanları standardize edilmiş durumda... Lokal firmalarda ise işler; tasarımcıya veya oradaki kullanıcıya yada yöneticilerin genel talep ve ihtiyaçlarına yönelik ilerliyor. 

Günümüzde insanları sadece bir ofis masasına bağlamak doğru değil; alternatif çalışma mekanları yaratmak, bazen tekli bazen ikili bazen grup çalışmaları için odalar ile sessiz odalar yaratmak gerekiyor.

Ofis ve çalışma alanlarında özellikle genişlik, iklimlendirme ve aydınlatma çok önemli. Genişlik, çalışan insanlar açısında büyük bir rahatlık sağlarken iklimlendirme atmosferinin iyi bir seviyede olması çalışanların ortamını rahatlatıyor, iyi bir aydınlatma olması ise çalışanların performanslarına pozitif yansıyor. Bunların yanı sıra tabi bir de ofis kültürleri var ve şuan dünyada bir takım yeni ofis kültürleri oluştu; ofiste yeni yaşam alanları, smart ofis tarzları gibi... Biz bir yandan bu yenilikçi durumu insanlara empoze etmeye çalışırken bir yandan da aslında o kurumun sahip olduğu strüktürü buna entegre etmeye çalışıyoruz.  

Özetle perakende ya da ofis tasarımlarında belirli teknik özellikler birbirine benzer de olsalar, verdiğiniz işlevsellik işin çapına, kurum yada markaların duruşuna göre farklılaşabiliyor. 

Ayrıca günümüzde işin tanımı  ile çalışanlar değişiyor, dolayısıyla iş dünyasında daha fazla esneklik ve mobilite önem kazanıyor. İş dünyasındaki bu değişiklikler ülkemizde kurumlara ve tasarımlara nasıl yansıyor?

Son dönemde konu sadece açık ofis yaratmak değil. Amacımız; açık ofis kapsamında esnek bir ortamda mümkün olduğu kadar iyi ve doğru bir planlamayla tasarlanan mekanlarda insanları mutlu çalıştırmak. Ama açık ofis dediğiniz zaman dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var ve özellikle departmanların kendi çalışma şekillerinden dolayı o açık ofisin getirdiği dezavantajları iyi etüd etmek gerekiyor. Günümüzde insanları sadece bir ofis masasına bağlamak doğru değil; alternatif çalışma mekanları yaratmak, bazen tekli bazen ikili bazen grup çalışmaları için odalar ile sessiz odalar yaratmak gerekiyor. 

Ersa’ya yapmış olduğumuz NAB serisi bir executive line çalışması. NAB mekanda net ve yalın bir çalışma ortamı yaratıyor 

Öte yandan mekanın içine katacağımız yeni değerler ile ideal bir ofis tasarlayacaksak eğer; bugün smart ofis dediğimiz ofis kültüründe kimsenin bir masası yok, elbette sahiplenme güzel bir şey ama beraberinde bir hantallık da getiriyor. Günümüzde, özellikle global firmalarda, genel müdürler de dahil olmak üzere kimse kapalı bir odalarda gün boyu oturup masa başında çalışmak istemiyor. Ayrıca çalışanlara sağlanan esnek zamanların çalışan performansını artırdığını unutmamak gerek. Özellikle yabancıların “power nap” yani “güç uykusu” olarak adlandırdıkları onbeş yirmi dakikalık uyuma ortamını çalışanlarınıza sağladığınız zaman daha büyük performans verebileceklerine inanıyor olmanız lazım. Öncelikle bizim ülkemizde bunu insanlara anlatmak ve inandırmak çok kolay değil ve zaman alacak. Ama biz tasarımcıların işide sadece tasarım yapmak değil, aynı zamanda bu yenilikleri insanlara anlatmak; bazen bir workshopla bazen de doğru yaşam stilinin ne olması gerektiği ile ilgili sunumlarla... 

Tabiki bunun için belirli süreçler gerekiyor ama bunu uygulamaya başlayanlar zaman içerisinde avantajlarını farkediyor, daha iyi bir platforma taşındığını görüyor ve kısa sürede adapte olmaya başlıyorlar.   

Şu anda baskın olan kuşak Y kuşağı ama Z kuşağı geliyor. Z kuşağı, Y’den tamamen farklı bir ofis ortamına gerçekten ihtiyaç duyuyor mu? Neden?  

Elbette, çünkü Z jenerasyonu standart, klişeleşmiş bir yaşam tarzı içerisinde kalmak istemiyor ve bu alternatif çalışma mekanları tam onlara göre... Yeni jenerasyona baktığımızda onlar rahat ve esnek çalışma ortamları istiyor; istediği zaman yatarak çalışsın, istediği zaman bir grupla çalışsın, istediği zaman kahvesini alsın bir kenara çekilsin veya ofisin içerisinde bir yeşilliğin kenarında kulaklıklarını taksın müzikle çalışsın gibi ortamlar istiyorlar. 
Bir işveren olarak yeni jenerasyonu işe almak istiyorsanız eğer ofis kalitenizin yüksek bir kalibrede tasarlanmış olması gerekiyor. Yeni jenerasyonu tetikleyen noktalardan bir tanesi onlara hitap eden bir çalışma ortamınızın olması; alacakları maaştan çok çalışacakları ofis ortamı çok daha önemli onlar için, bunu çok net olarak söyleyebilirim. 

Ofis tasarımda çalışan mutluluğunu etkileyen en önemli kriterler nelerdir?

Çalışana değer verme cümlesi her noktaya sirayet ediyor; bunun görünen ve görünmeyen kısımları var. Mesleki açıdan baktığımızda ergonomik bir ortam sunmak çalışana verilen değeri gösteriyor diyebilirim. Örneğin; ofis mobilyası yada bir sandalyenin varolan teknik özellikleri bile kişiye verdiğiniz değeri gösteriyor çünkü çalışanlar gününün çoğunu sandalyede geçiriyor ve ergonomik bir ortam onlar için çok önemli. Aydınlatmada ise aydınlatmanın gözünüzü kamaştırmaması, yormaması ve yorgunluk yaratmaması gerekiyor. Bu, aydınlatma elemanı kadar aydınlatma ışık seviyeleriyle de alakalı ve bunun için belirli kriterler varki bunları doğru kurgulamak gerekiyor. Diğer önemli konu ise ses, doğru akustiği çözülmemiş odalarda toplantı yaptığınızda diğer odadan gelen sesten dolayı siniriniz bozulur ve performansınız düşer. Bunlar, bir ofise ilk girdiğinizde algılayamayacağınız ama zaman içerisinde anlayacağınız kısımlar. 

Vazgeçemediğimiz şeyler; güncel malzeme kullanmak, sürprizli malzeme kullanmak ve bir şeyi ilk yapıyor olmanın verdiği heyecan...

Bir ofise “güzel ofis” diyebilmeniz için bütün bu alt kırılımları çok iyi görmüş ve yaşamış olmanız gerekiyor, çünkü bir süre sonra bunlar insanları rahatsız etmeye başlıyor, çalışan mutluluğunu ve performansını çok etkiliyor. Dolayısıyla tüm bunları en küçük santimetrekareden metrekarelere kadar taşıdığınızda ister istemez insana verilen değer ortaya çıkıyor. Teknik çözümlerle, doğru ve ergonomik çözümlerle yola çıktığınızda asıl doğru noktaya gelebiliyorsunuz. İlk önce fonksiyon; fonksiyonu iyi çözdükten sonra zaten estetiği de işin içerisine katıyorsunuz ve gerçekten doğru bir çalışma mekanı yaratmış oluyorsunuz. Ondan sonra rengi ekleyin, malzemeleri ekleyin ve daha eğlenceli mekanlar yaratın... Nasıl bir atmoster yaratmak istiyorsanız bunlar yaratılabilir ama öncelikle insanların konforlu çalışabiliyor olması çok önemli, bu da çalışana verilen değeri gösteriyor ve çalışan mutluluğunu sağlıyor.

Sizin de dediğiniz gibi ofis mobilyasının çalışan mutluluğuna katkısı önemli.  Ersa için bir tasarımınız olmuştu, biraz bahsedebilir misiniz? Başka ofis mobilyası tasarımlarınız var mı?

Firma bazlı mobilya tasarımını son zamanda Ersa ile yaptık. Esra’ya yapmış olduğumuz NAB serisi bir executive line çalışması. Bizden çağdaş görüntüde bir ürün tasarlamamızı istemişlerdi ve tasarladığımız NAB mekanda net ve yalın bir çalışma ortamı yaratıyor diyebiliriz. 

Bunun dışında aslında biz yaptığımız mekanlara özel ürünler tasarlıyoruz. Mekanların içerisinde belirli bir kısım tabiki ofis mobilyası ile çözülürken, alternatif yaşam alanlarını biz bir ünite gibi, bağımsız bir birim gibi tasarlıyoruz. 

Modern mimarinin yeni trendi ‘Biyofilik Tasarım’. Biyofili farkındalığının yükselişine sizce ne sebep oluyor? Biyofilik tasarıma sahip bir ofiste ne gibi değerler öne çıkıyor?

“Biyofilik tasarım” mekanın içerisindeki doğal havalandırma olsun, doğal ışık olsun, mobilya formaları olsun daha doğal ve doğaya paralel durabilen tasarımlar anlamına geliyor diyebiliriz. Bu tip çalışma ortamları insanların performanslarını çok etkileyen ortamlar ama biyofilik tasarıma bizim geçmemiz için arada bir boşluğumuz var ve onu kapatmamız gerekiyor. Buna küçük bir örnek vermem gerekirse; mesela ülkemizde insanlar ofis alanlarında yeşilden uzaklaşmaya çalışıyorlar, uzaktan yeşile bakmada sıkıntı yok ama yeşilin bakımından dolayı sıkıntı yaşıyorlar ve mümkün olduğu kadar suni bitkiler kullanıyorlar. Bunun önüne geçmek için biz mümkün olduğu kadar projelerimize yeşili entegre etmeye çalışıyoruz, tabiki bakımı çok önemli olduğu için onu da otomatik sulama yapan saksı ve vazolarla çözüyoruz. Doğada yaşamanın, doğa ile iç içe olmanın tartışılacak bir noktası yok, hele bizim gibi her tarafı betonlaşmış bir yapının içerisinde bir yerlerde ufacık bir yeşillik bile görmek mutluluk veriyor insana. 

Doğal ışığı alabiliyor olmak aslında binaların mimarisi ile çok alakalı, mimari çözümler üretilirken lokasyon kadar yüksek ışık kapasitesi, doğal havalandırmayı mümkün olduğu kadar işin içersine katmak, nefes alan binalar yapmak çok önemli. İç mekanda doğal aydınlatma, doğal havalandırma ve bitkilendirme haricinde mobilya değerine gittiğimizde aslında insanın ana rahmindeyken yaşadığı yuvarlak ve sıcak hissettiği formlar ve bunlar doğada da çok karşılaştığımız formlar. Akışkan yüzeyler var radyuslu, biraz daha amorf formlar var ve insanlar aslında köşeli formlardan bu formlara daha yatkın, daha mutlu ve huzurlu hissediyorlar. 

İçmimaride de biyofilik tasarımı entegre ediyor olmak lazım. Organik gıdalar pahalı da olsa nasıl daha fazla önem veriyorsak, aynı şekilde biyofilik tasarımda da yeşile saygılı, yeşille bütünleşen tasarımlar pahalı ama önem vermemiz gerekiyor. Biz tasarımcıların işi sadece ticaret yapmak olmamalı ticaretin beraberinde ve güzel şeylerin haricinde insanların hayatına doğru şeyleri empoze ediyor olmak olmalı ve bunun için de gerçekten savaş vermek gerekiyor.

Son olarak malzeme seçimlerinizde öne çıkan kriterler neler? Vazgeçemediğiniz ve kullanmayı en çok tercih ettiğiniz yapı malzemeleri hangileri?

Ben suni ahşabı ve suni malzemeleri sevmiyorum diyebilirim, onun haricinde sevdiğimiz ve kullandığımız bir çok malzeme var. Bizim vazgeçemediğimiz tek şey insanların yüzündeki mutluluk... Onlardan güzel mesajlar alıyor olmak, her gittiğimizde ofislerinde mutlu olduklarını söylemeleri, bunları duymak bizim için çok daha önemli. Bunun haricinde vazgeçemediğimiz şeyler; güncel malzeme kullanmak, sürprizli malzeme kullanmak ve bir şeyi ilk yapıyor olmanın verdiği heyecan...



Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)