21. Yüzyılda Sürdürülebilir Toplum Anlayışı Ne Kadar Gerçekçi?
Rahmi Aydemir / Aydemirler Proje A.Ş. İş Geliştirme Yöneticisi
''Sürdürülebilir bir toplumun düşüncesi, toplumu bir pazar olarak görüp bireyi tüketici olarak görmek yerine, insan refahı, kurumsal ve çevresel varlıklarının sağlığı üzerine kurulur ayrıca kişisel, sosyal ve çevresel sağlığı açıkça tanımlayan ölçüm standartları geliştirmeyi amaçlar.''
Kalkınma, modernizasyon veya refah için kentleşmenin küresel anlamda gerekliliğine inanan toplumların çağındayız. Kentleşmenin üretim ve istihdamda ağırlığın tarımdan; sanayi ve hizmet sektörüne kaydığı evrensel bir olgu olarak da tanımlandırılabileceğine dair daha önce “Geleceğin Kentleri: Bir Modernizasyon Hikayesi” başlıklı yazıda yer vermiştik. Kırsaldan kente göçün en yüksek düzeye ulaştığı bu yüzyılda, sürdürülebilir ve akıllı şehirleri tasarlarken yapıların fiziki açıdan sürdürülebilirliği sağlamaları yeterli değil…
Önce Sürdürülebilir Toplum
Büyüme ve refah eş değer değildir. Düşük işsizlik, yüksek sosyal eşitlik, düşük borç ve güçlü bir sosyal güvenlik ağıyla verimli bir şekilde istihdam edilen iyi eğitimli bir nüfusun yapı taşları, bir ulusun gerçekten başarılı olmasını sağlayabilir. İnsan başarısı doğayla denge sağladıktan sonra, bir toplumun gerçekten sürdürülebilir olduğu söylenebilir.
Sürdürülebilir bir toplum, vatandaşlarının ve çevrenin; mevcut ve gelecekteki refahı üzerine odaklanmaktadır. Şu anda, ulusal politikalarımız mümkün olan en yüksek ekonomik büyüme ve tüketim oranını üretmeye adanmıştır. Sürdürülebilir bir toplum, insanlık ve çevre sağlığını, dolar değil, gerçek dünya göstergelerinde ölçerken refahın hem sosyal hem de çevresel açıdan şuanki mevcut durumda sağlanmadığı bir gerçektir.
21. yüzyıldaki sürdürülebilir bir toplumda, her insan beslenme, sığınma, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlara eşit erişime sahiptir. Ekonomik sistemler şeffaf, ahlakî ve adil uygulamaları temel alır. Ve şirketler sürdürülebilir üretim ve dağıtım yöntemlerini bu sayede uygulayarak; refahın sosyo-ekonomik açıdan gerçekleşmesini mümkün kılabilirler.
Sürdürülebilir bir toplumun düşüncesi, toplumu bir pazar olarak görüp bireyi tüketici olarak görmek yerine, insan refahı, kurumsal ve çevresel varlıklarının sağlığı üzerine kurulur ayrıca kişisel, sosyal ve çevresel sağlığı açıkça tanımlayan ölçüm standartları geliştirmeyi amaçlar.
Sürdürülebilir Bir Topluma Yönelik Uygulanacak Adımlar
Farkındalığı Arttırmak:
Bireyler, bu seçeneklerin ne olduğunu bilmedikçe sürdürülebilir seçimler yapamazlar ve ülkeler, vatandaşlarından tepki almadıkları sürece sürdürülebilir uygulamaları teşvik etmek için doğrudan eyleme geçmeyecektir.
Eğitimi Teşvik Etmek:
Hem kız hem de erkek çocuklar için kaliteli bir eğitime ücretsiz ve adil erişimin teşvik edilmesi, gelecekteki toplum modelini oluşturacak en önemli konulardan biridir.
Devlet-İş Dünyası İş birliği:
Çevreye duyarlı uygulamaları kullanarak inşa edilen yeni teknolojiler ve altyapılar, modern toplumu dönüştürme potansiyeline sahiptir. Hükümet ve iş dünyasının iş birliği bu anlamda fitili ateşleyecek yegane unsurlardan biri olma özelliğini taşıyor.
Kaynakları Koruma ve Atıkları Önleme:
Dünyanın kaynakları sınırlıdır. Enerji ve su tasarrufu için büyük ölçekli çabalar aynı zamanda atıkları ve gereksiz tüketimleri ortadan kaldırmak için attığımız adımlar arttıkça, gezegen gelecek nesiller için daha iyi durumda olacaktır.
Tüketim-Mutluluk ve Refah
Temel gereksinimlerin karşılanması ile bunun sonucunda oluşan refah arasında bir ilişki var; fakat bunun ötesinde, bireyin yaşam kalitesi büyük ölçüde sağlıkla, sosyal ilişkilerle ve anlamlı işlerle bağlantılı. İnsanların tüketim modellerinin Dünya’daki çevre üzerinde yarattığı yoğun bozulmayı düşünürsek, hedefimiz eşyanın mutluluk getireceği efsanesini yıkıp, bunun yerine en küçük doğal kaynak parçasından bile insanlar için en büyük refahı elde etmeye yönelik politikaları izlemek olmalı.
Mutlu Gezegen Endeksi farklı ülkelerdeki refah düzeylerini yarattıkları ekolojik etkilerle karşılaştırarak bu işin nasıl yapılabileceğini inceliyor. ABD, Çin ve Hindistan’ın mutluluk puanları son 15 yıl içinde düştü. Öte yandan Kosta Rika, kullanılan her hektarlık kaynak karşılığında en mutlu insanların yaşadığı ülke. Kosta Rikalı iktisatçı Mariano Rojas bu durumu, iş-özel yaşam dengesine dayalı bir kültür sayesinde güçlü toplumsal ağların oluşmasına bağlıyor.
Artık dünyanın her yerinde hükümetler refah ölçümlerini de politikalarına dahil etmeye başlıyor. İngiltere hükümeti sürdürülebilir kalkınma göstergelerine öznel refah ölçümlerini de eklerken, Galler yönetimi de en önemli beş sürdürülebilirlik göstergesine ekolojik ayak izini de dahil etti. Bu günlerde Avrupa Birliği de aynısını yapmayı düşünüyor. Dünya genelinde diğer hükümetlerin de aynı yolu izleyerek, bir yandan insan refahını azami düzeye çıkarırken, diğer yandan ekolojik etkileri en aza indirecek politikaları uygulamaları gerekecek.
Becerilerin paylaşımı, ilişki kurulması, toplumun katılımı, güvenin, topluluğun ve gerçek anlamda sürdürülebilir refahın tohumlarını atacaktır. (Dagny Tucker, (Elizabeth W. Dunn, Daniel T. Gilbert ve Timothy D. Wilson, “If Money Doestn’t Make You Happy, Then You Probably Aren’t Spending It Right -Worldwatch Enstitüsü Dünyanın Durumu 2012 Sürdürülebilir Refaha Doğru, İş Bankası Yayınları)