Artık, Dünün Eğiliminin Geçersiz Kaldığı Mutfak ve Banyolar Tasarlanıyor
EDDA Mimarlık, Eda Tahmaz
Bugün, pek çok marka, kullanıcıyı ve zamanı önemseyen mutfak sistemleri geliştiriyor. Formlar ve malzemeler sürekli yenilenerek, farklı deneyimler ortaya çıkarılıyor. İnsan ve çevre odaklı bir yaklaşım söz konusu.
Bu sayımızda ‘Geçmişten Günümüze Mutfak ve Banyo Kültürü’ konusunu ele alıyoruz. Bu kapsamda, geçmişten günümüze mutfak ve banyo kültüründe neler yaşandı, mekânsal olarak bu alanları nasıl konumlandırıyorsunuz?
Mutfak ve banyolar, özellikle kadınlar için çok özel mekânlar. Eskiden ev dekorasyonu denildiğinde akla pek gelmeyen bu mekânlardan özellikle banyolar, ultra lüks dekorasyondan mahrum kalan alanlardı. Ancak bu durumu gelişen teknoloji ile özel armatür ve eşsiz banyo aksesuarları bozdu. Şimdi çok daha ideal çözümler ile banyolar, evin en şık bölümleri.
SPA ve duşakabin çözümlerinde klasik modellerin aksine, daha radikal çözümlerle iç mimari tasarım deneyimi, banyo dekorasyonuna yansıtılıyor. Banyoda ferahlığı, temizliği, sadeliği ve hijyeni ilke edinen yeni trendler doğrultusunda geliştirdiği modeller ile fonksiyonellik ön plana çıkıyor.
Klasik banyo dekorasyonlarına alternatif olarak modern bir banyo dekorasyonu tercih edilebilir. Gri tonlarının yoğunluklu kullanıldığı banyo tasarımlarında cam detaylar, modernliğin temsili. Banyolara getirebileceğimiz sihirli dokunuş ise, duş kabinlerinde kazandırılacak olan SPA etkisi.
Özellikle kadınların sıklıkla vakit geçirdikleri mutfaklarda ise günümüzde, banyolarda olduğu gibi şıklık, ferahlık ve işlevsellik ön planda tutularak az alanda çok işin gerçekleştirilebileceği formatlar tasarlanıyor.
Mutfak standartlarına göre getirilen çözümler de farklılık gösteriyor. Ada tipi veya L tipi çözümler ile tasarlanan mutfaklar, modern bir görünüm ve pratik bir kullanım sağlıyor.
Modern dünyanın mutfak- banyo ihtiyaçları nelerdir? Modern dünya mimarisinde mutfak ve banyo trendlerinden bahsedebilir misiniz? Bu trendler ile birlikte malzemeler arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?
Bugün, pek çok marka, kullanıcıyı ve zamanı önemseyen mutfak sistemleri geliştiriyor. Artık, dünün eğilimlerinin geçersiz kaldığı mutfaklar tasarlanmakta. Formlar ve malzemeler sürekli yenilenerek, farklı deneyimler ortaya çıkarılıyor. İnsan ve çevre odaklı bir yaklaşım söz konusu. Tüketicinin günlük konforuna ve hareket özgürlüğüne katkıda bulunan fonksiyonel mutfaklar tasarlanırken, kullanıcıya ve çevreye zararlı zehirli unsurlardan arındırılmış dokulu materyaller tercih ediliyor, biz de projelerimizde buna önem veriyoruz.
Mutfak dolaplarına ergonomi entegre edilerek, yükseklik, ağırlık ve derinlikleri kullanıcının özel gereksinimleri etrafında planlanıyor ve böylece duvar birimlerine erişimden tutun, kapılara kadar her hareket basitleştiriliyor. Kullanıcının gereksinimlerini ve yaratıcılığı derin bir şekilde bilmek, bu tutum sayesinde, yaşamı kolaylaştıracak işlevler kazandırmak, yenilikçi malzemeler ve çok fonksiyonlu unsurlar kullanmak önemli. Cam ve alüminyum gibi zarif malzemeleri bile dayanıklılık anlamında diğer malzemelerle yarışabilecek noktaya getirilirken, onlara “geri dönüşümlülük” özelliği bile kazandırılıyor.
Artık dokunmadan, tek el hareketiyle kapaklar açılıyor, bataryalar yön, ışıklar renk değiştirebiliyor. Mutfak ve kullanıcı arasındaki etkileşimi artırmak için tasarlanan bu yenilikler sayesinde, akıllı mutfaklar dönemine farklı bir adım daha atılırken hem kullanıcı ergonomisine fayda sağlanıyor hem de mutfakta çalışmanın keyfine varma ve yeni deneyimler kazanma gibi konularda da çıta yükseliyor.
Sürdürülebillir uygulamalar ve inovatif yaklaşımlardan bahsedecek olursak; bu sektörde geliştirici faktörler nelerdir, iç mimarinin bu elzem noktalarında sürdürülebilir uygulamalar ne durumda? Tasarım yaklaşımlarına inovatif çözümler nasıl entegre olabilmekte?
İnsan doğada varlık bulan ve yaşamını sürdürebilmesi için de, zorunlu olarak doğayla ilişki içinde olmak zorunda olan bir canlı. Bu ilişki, parçası olduğu doğa içinde kendi gereksinimlerini karşılamaya yönelik bir çabadan oluşuyor. Her şeyden önce o, ekosistemin bir parçası ve diğer canlılarla birlikte aynı besin zincirinin bir halkasını oluşturuyor. Bu nedenle doğa onun için, o da doğa için vazgeçilmez.
Mimarlıkta sürdürülebilirlik kavramı yeşil mimari konseptiyle de yakın ilişki içinde. Her iki tanım da çevresel faktörler dikkate alınarak tasarlanmış, hatta kendi fonksiyonlarını bile çevresel kriterlerden sonra ikinci sırada tutabilmiş bir yapı sistemini akla getiriyor. Enerji, malzeme ve alan kullanımının doğru yönetimiyle yapının çevreye verdiği negatif etkileri azaltmak, yani binanın hayat dönüsünde enerji kullanımını minimuma indirmek sürdürülebilir mimarlığın en vazgeçilmez öğesi olarak biliniyor. Yapıda sürdürülebilirliğin ve ekolojik yaklaşımların, enerji tüketiminin büyük çoğunluğunun yaşandığı konut yapılarındaki ilk adımı, ortak kanının aksine doğa dostu bir ev ve sürdürülebilir bir yaşam, ormanın içinde, ağaçların arasında, tek başına var olmaya çalışan bir sistem anlamına gelmiyor. Bu şekilde soyutlanmış bir yapı genellikle daha fazla enerji tüketimine neden oluyor. Yapının konumunun belirlenmesinde, ticari, endüstriyel ve konut alanlarının yürüyerek, bisikletle ya da toplu taşıma araçlarıyla ulaşılabilir durumda olması akıllı kentleşmenin ve sürdürülebilir mimari duyarlılığın en önemli göstergesi olarak biliniyor.
Sürdürülebilir evlerin en önemli kriterlerinden biri de yapının oryantasyonu ile ilgili. Özellikle pasif güneş evleri olarak adlandırılan yapı türlerinde güneş enerjisinden yararlanırken, güneş enerjisiyle ısınan sıcak su panellerinden oluşan herhangi bir aktif solar mekanizma kullanılmıyor. Tipik bir pasif güneş evinin tasarımında güçlü ve pahalı izolasyon malzemeleri ile yapıyı yalıtmak yerine termal kapasitesi yüksek, ısıyı efektif bir biçimde kullanan, kaybını önleyen, yapının bulunduğu iklime elverişli malzemeler kullanılıyor. Yani binaları ısı yalıtımına elverişli olmayan malzemelerle inşa ettikten sonra enerji tasarrufu için yalıtım malzemesi kullanmak sürdürülebilir mimarlığın ilkeleriyle bağdaşmayan bir yöntem olarak kabul ediliyor. Genellikle organik ya da yeşil diye tanımlanan bol pencereli yapıların tam tersine, düşük enerji konutları ısı kaybını önlemek için açık alanları minimumda tutuyor. Pencereleri yapıların güney cephelerinde yoğunlaştırmak, kuzey cephelerinde de minimuma indirerek, çift ya da üçlü camlı pencereleri tercih etmek en etkin yöntemlerden biri olarak biliniyor.
Bitkiler ve ağaçlar yaşadığımız mekânlarda enerji tasarrufuna yardımcı olabiliyor. Kuzey cephelerde her zaman yeşil kalan sarmaşıklar veya bitkiler tercih edilerek rüzgârın etkisi kırılmaya çalışılıyor. Pencere karşılarına yaprak döken ağaçların dikilmesi ise yazın güneşin sert ışınlarından korunmayı, kışın da yaprakların dökülmesiyle güneşten yararlanmayı kolaylaştırıyor.
Sürdürülebilir mimarideki bir diğer önemli konu enerji, su ve yiyecek atıklarının yeniden yaşam alanında dönüştürülerek kullanılması esasına dayanıyor. Atık suları bahçe sulamasında kullanmak, yiyecek atıklarını gübreye dönüştürmek, konutların kanalizasyon atıklarını hafifletmenin yöntemlerinden biri olarak uygulanıyor. Günlük kullanımda yapılardan azımsanmayacak oranlarda hava, su ve buhar enerjisi atılıyor. Sürdürülebilir mimaride kullanılan enerji geri dönüşüm teknolojileri sayesinde yapı kendi atık enerjisini muhafaza ediyor ve örneğin atık sıcak suyu soğuk suya, bayat havayı taze havaya dönüştürebiliyor.
Gerek tüketiciler gerekse mimarlar, yapılabilecek birkaç küçük seçimle bile gelecek nesillerin daha kaliteli bir yaşam sürmelerini garanti altına alabilmenin mümkün olduğunun daha fazla bilincine varıyor. Geleneklerin ve kültürün akışına bırakarak alışkın olduğumuz biçimlerde yaşamaya devam etmekten vazgeçmek çok kolay bir seçim olmasa da, en azından alışkanlıklarımızı değiştirmediğimiz sürece insanlığın geleceğini sürdürülebilir kılmanın mümkün olmadığını da bilmek gerekiyor.