Doğayla Mücadele Etmeden Tasarlamak

Sponsorluğunda hazırlanmıştır.

Tülin Hadi - Cem İlhan

TeCe Mimarlığın kuruluş hikayesini kısaca dinlemek sizi daha yakından tanımak ve ekibiniz hakkında bilgi almak isteriz.

TeCe Mimarlık, ilk adıyla Profis 1992’den bu yana faaliyet gösteren bir mimarlık ofisi. İlk ortakları Cem İlhan ve Özkan Sunar. 1994 yılında Özkan Sunar’ın Almanya’ya gidişi sonrası Tülin Hadi’nin ortaklığa katılımı ile varlığını bugüne dek sürdürdü. En kalabalık döneminde 8-10 kişiyi geçmeyen ofisimizin referanslarının odağında sosyal alan tasarımları, ofisler, konaklama yapıları, kültür ve eğitim kurumlarının tasarımları yer alıyor. Bu tasarımları gerçekleştirirken nesne olarak güzel bir bina ortaya çıkartmaktan çok, güzel bir yaşantı kurgulamayı önemsiyoruz. Doğayla mücadele etmeden tasarlamak, işverenler ve yapıların kullanıcıları kadar doğrudan kullanıcı olmayanların çıkarlarını da gözetmek temel reflekslerimiz.

Ekibimiz kurulduğundan beri fazla büyümeden çalışıyor. Düzenli aralıklarda katılımlarla sürekli yenilenen genç bir kadrodan oluşuyor. Farklı kültür ve birikimlere sahip bir grubuz. Tabii ki diğer disiplinlerden uzman kişi ve gruplarla sürekli iletişim ve karşılıklı bilgi akışı halinde gelişen bir ilişkimiz var.

Yürütülen projeler üzerinde herkesin söz söyleme hakkı var. Katkı koyan her fikir projeyi daha olgun ve tutarlı bir noktaya taşıyor. Örneğin, en son aşamalarında bile haklı bir gerekçeyle getirilen bir eleştirinin, farklı bir fikrin dikkate alınması ile radikal revizyonlara uğrayan projelerimiz var.

Vehbi Koç Yaşam Merkezi, Fotoğraf - Murat Germen

içindeki iş bölümünüz, tasarım süreçleriniz, tasarımdaki temel prensipleriniz ve kırmızı çizgileriniz nelerdir? Güncel projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz?

Ortaklar olarak ofisteki bütün işlerden sorumluyuz ancak doğrudan yürütücüsü olduğumuz projeler var. Birbirimizi motive ediyor, yürütücülüğünü yaptığımız projeler hakkında fikir alıyor, kimi zaman da eleştriyoruz. İş bölümü konusunda çok net bir ayrım yapmıyoruz. 

Yapının bulunduğu nokta, yakın ve uzak çevresi ile ilişkilerini fazlasıyla önemsediğimiz için nerede olduğumuzu anlamaya çalışmakla işe başlıyoruz. Çevrenin iklim, topografya, yön, tarihi, yaşayanları gibi karakteristiklerini kavramaya çalışırken bir yandan da programı değerlendiriyoruz. 

Ortaya çıkan yapı bu iki farklı yönden gelen düşünme ve yorumlama sürecinin sonunda oluşuyor. Bu süreç boyunca her aşamada, dolaylı ve dolaysız kullanıcı olan herkesin hakkını kollamayı çok önemsiyoruz. Güncel olarak, bir laboratuvar binası ve yanı sıra geniş alan yayılan bir ofis yapıları bütünü üzerinde çalışmaktayız.

Ford Otosan Sancaktepe Ar-Ge Merkezi, Fotoğraf - Murat Germen

yapı malzemesi sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Üretici firmaların AR-GE çalışmaları ve teknoloji yatırımları hakkında neler düşünüyorsunuz?

Türkiye çok ilginç bir noktada. Son dönemlerde yaşanan ekonomik sıkıntılar Türkiye’ye daha farklı alanlara yönelmesi gerektiğini gösterdi, sanki ne üretseniz rahatlıkla alıcısını bulabilirsiniz gibi bir manzara var. Buna karşın yerli üreticiler yine de olmasını beklediğimiz kadar cesaretli değiller. Kârlılık, deneme isteğinden daha güçlü. Üzerinde çalışmaya değer fikirleri keşfetmek, yatırımı yapmak, tanıtmak, pazarlamak gibi işlerin hepsini birden aynı çatı altında yapmaya kalkınca ortaya çıkan yükü hesap edince de insan hak vermeden edemiyor. Bu noktada güçlü malzeme ve teknoloji firmalarının start-up’lara ayıracağı alan, vereceği destek büyük önem taşıyor. 

Ford Otosan Sancaktepe Ar-Ge Merkezi, Fotoğraf - Murat Germen

gelişen teknoloji dünyamızı hızla değiştiriyor ve dönüştürüyor. Bu değişim  mimarların üretiminde ve iş yapış şekillerinde neleri değiştirecek? 

Adapte etmesi çok kolay olmayacak sanırım ama en yakın gelecekte, yapıyı hem inşaat sahasında hem de bilgisayar ortamında inşa etmek görünüyor. Bahsettiğimiz konu BIM sistemleri. Tasarım sürecindeki farklı disiplinlerin tasarım çözümlerini üst üste getiren, yapının tasarım ve inşa sürecine katılan her türden katılımcının payına düşenin çizim dosyalarından, maliyetine, şantiye sahasına gelen malzeme, ürün değiş tokuşlarına kadar kaydını tutan, arşivleyen bu sistemler ciddi zihniyet kalıbı değişikliklerini gerektiriyor. Memleketimiz sathında, iki boyutlu çizim düzeyinde proje elde etmek bile hayli zorken bu üç boyutlu sistemlere geçişi düşünmek manasız gelebilir, fakat tam da iki boyutlu çizimde hayal edilen kalitenin uzağında kalmak bu süreci zorluyor, vazediyor. Bu programlarla çalışan mimarlar için çizim yapmak demek üçüncü boyutu olan her ayrıntının bilgisini kaydetmek demek olacak. 

Akbank Akademi Yaşam Merkezi, Fotoğraf - Emrah Altınok

dinamikleri çok değişken ve farklı, ofis olarak değişen dinamiklere nasıl ayak uyduruyorsunuz? 

Çok kısaca, fazla çoğalmadan diyebiliriz.

Sürdürülebilirlik, sıfır enerji, çevre etkin gibi kavramlar projelerinizde nasıl karşılık buluyor?  Yeşil bina projelerinin ve bu anlamda gelişen sertifika sistemlerinin sürdürülebilir kentlere bir katkı sunacağına inanıyor musunuz?

Sertifika sistemleri ilk bakışta sürdürülebilirlik, enerji tasarrufu gibi konuları çözümlemeye büyük katkılar sunabilir gibi duruyor ama gitgide daha güçlü bir şekilde özünde bir takım malzemelerin pazarlanmasına olanak sağlayan, bazı malzeme ve sistemleri diğerlerinden daha üstün kılan bir pazar yaratma aracı olduğunu düşünüyoruz. Belli marka malzeme ve sistemlere yöneldiğiniz sürece sorunsuz bir şekilde sertifikayı alabiliyorsunuz. Sürdürülebilirlik kendi içinde verimli, tükettiğini yeniden üretebilen bir döngüyü tarif ederken sertifikaların bunu fazla umursadığı yok. Kendi üreteceğiniz bir damla elektriğe karşılık kazanacağınız puan için harcadığınız paradan daha azı ile karbon ayak izinizin borcunu ödeyip, günahınızı affettirip aynı miktar puanı elde edebiliyorsunuz. Bu durumda kim fotovoltaik panele para harcamak ister ki? Üstelik bu sertifikaların yapı sahibine sağladığı hiçbir teşvik edici imtiyaz yok. Amerika ve Türkiye gibi iki çok farklı ülkenin yapıları aynı kriterlerle değerlendiriliyor. Bizim düşüncemiz, uluslararası sertifikalar yerine yatırımcıları teşvik eden ve yerel koşulları dikkate alan sertifikasyon sistemlerinin çok daha etkili olabileceği yönünde.

Sizin için malzeme nedir, malzeme seçim süreçleriniz nasıl işlemektedir? Sizin kullanmayı en çok sevdiğiniz yapı malzemeleri hangileri? Malzeme sektörü son yıllarda yeşil sertifika sistemlerine yatırım yapıyor. Bu sertifikalar uygulama aşamasında ve uygulama sonrasında beklenen karşılığı buluyor mu?

Bu soruya belki de bizim için malzeme ne değildir diye cevap vermek daha açıklayıcı olabilir: Ne sonradan karar verilen bir şey ne de ilk başta yapılan bir seçimdir. Ayrıca her türlü malzemeye rahatlıkla ulaşılabilen günümüzde keyfi olarak veya güncel eğilimlere göre belirlenecek bir bileşeni de değildir mimarlığın. Kendini tasarım süreci içinde belirgin kılan, kolay erişilebilir ve olabildiğince geri dönüşebilir, ömrünü tamamladığında az tahribat yapacak bir seçimdir bizim için. Mimarlığın diğer kurucu ögeleri olan strüktür, ışık gibi bileşenleri ile birlikte atmosferi kuran şeydir malzeme. Yapay malzemelerden olabildiğince kaçındığımızı, tercihimizi doğal malzemelerden yana kullandığımızı söyleyebilirim. 

Yeşil sertifikalı sistemlere yapılan yatırımın uygulamada karşılığını bulduğundan şüphelerimiz var. Sertifikalı olarak adlandırdığımız ürünlerin elde edilişleri, fabrika üretim süreçleri sırasında dünyaya ne kadar zarar verdiğini yani karbon ayak izini bilmiyoruz çoğu zaman. Çok verimli ve sertifikalı bir iklimlendirme sisteminin dış ünitelerinin kurulduğu andan itibaren ürettiği gürültü ile bir mahalleyi yaşanmaz hale getirdiğini ama yapıya puan aldırdığını biliyorum. Bu sertifikasyon süreçlerinde yatırımcıya getirilen ek maliyetlerin de farkındayız. Bir sektör oluşmuş durumda. Sertifikasyon artık bir ayrıcalık değil bir zorunluluk haline gelmeli ve örneğin yapı ruhsatı alabilmenin şartı olmalı. Zaman içinde ortadan tamamen kalkmalı. 

Mekân, zaman ve gerekli malzemeleriniz ile sınırsız ve özgürce üretmek için sabırsızlandığınız bir hayaliniz, bir öykünüz, projeniz var mı?

Böyle bir imkân bulduğumuzda, kuş sesi, arı vızıltısı ve hafif rüzgârdan başka pek bir sesin duyulmadığı bir manzarayı tamamlayan; malzemesi, detayı, alanı az bir şey yapmak isteriz. Muhtemelen toprakla ve ahşapla. 

Son olarak eklemek veya değinmek istediğiniz bir konu var mı?

Söyleşiler bize bazı konuları yeniden düşünme, sıraya dizme fırsatı veriyor. Bu söyleşi de normal şartlarda çok dillendirdiğimiz, eleştirdiğimiz ama daha geniş platformlarda duyuramadığımız bazı konular hakkındaki düşüncelerimizi daha derli toplu hale getirmemize ve aktarmamıza vesile oldu, teşekkür ederiz.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)