Hayatınızı Kolaylaştıran Bir Olgudur Tasarım
Şafak Çak
ORKA Sponsorluğunda
Fotoğraf: Can Görkem Halıcıoğlu
Tasarım sadece hayalinizdeki mekanda yaşamanız değil, bununla beraber hayatınızı kolaylaştıran bir olgudur. Bizde şöyle bir algı var; insanlar eşyaya hizmet ederler, aslında bunun doğru olgusu eşyaların insanlara hizmet etmesidir.
Bir röportajınızda “doğuştan tasarımcıyım” demiştiniz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Gerçekten öyle doğduğumu düşünüyorum; çünkü beynimin bir bölümünde sürekli bir şeyler yaratmak ve bir şeyler ortaya çıkartmak gibi içgüdüsel bir dürtü var. Dünyadaki tasarımcılara bakarsanız; evet tasarım eğitimle çok iç içe olan bir şey ama insanın içinden geliyor olması ise bambaşka. Daha beş yaşında Legolarla olmayacak şekiller oluşturuyordum, üç yaşında AKM’ de piyano konseri vermiştim. Beynin sol arka tarafındaki lobum doğuştan biraz daha fazla enerjili sanırım…
Sanıyorum babanızda ilk yuvarlak yatağı satan kişi Türkiye’de...
Biz Üsküp’lüyüz, İkinci Dünya Savaşı zamanı ailem buraya geldiğinde Kapalı Çarşı tamamen mobilya üzerine kurulu bir yer imiş, o zamanlar mobilya ithalatlarının yapılıp daha sonra ilk ihracatların başlaması ile birlikte yurt dışından yuvarlak model yatak tasarımlarını ilk yapanlardan biri. Tasarımcılık genlerden gelebileceği gibi soluduğunuz havanın, yaşadığınız yerin de tasarımcılıkta çok etkisi var, hepsi beraber birleşerek bugünlere geldim diyebilirim.
Yok etmek değerini bilmekten çok daha hızlı gidiyor şu anda. İnsanlar bilinçleniyor, bunun da zamanla dengeye oturacağını düşünüyorum.
Peki, kendinizi tasarım sürecine nasıl hazırlıyorsunuz?
Açıkçası bu bir yaşam stili, şöyle anlatayım size; ben sizin evinizi veya bir mekanınızı tasarlayacağım zaman, sizinle olabildiğince çok vakit geçirmeye, günlük yaşantınızın içine dahil olmaya çalışıyorum, sizinle beraber yemek yiyor, akşam size misafirliğe geliyorum; çünkü herkesin hayalindeki oturmak istediği mekan bambaşka ve çok farklı. İyi bir tasarımcı önce karşısındakini iyi dinlemeli, dinlediklerinden ana başlıkları alıp bunları kağıda dökmeli, size beğendirmeli ve daha sonra bunu aynı şekilde uygulamalı... Aslında tasarımcı o kadar fazla saç ayağından oluşuyor ki bunların bir tanesi olmadığı anda başarısızsınız.
Benim hazırlanmak için özel bir stilim yok; ama çok düşünüyorum gerçekten ve bitirene kadarda başka bir şey düşünmüyorum yani bugün sizin evinizi planlıyorsam aynı gün başka birine toplantı vermiyorum ama genelde ben uyurken çıkıyor ne çıkıyorsa...
Peki, sizin için günlük yaşamda tasarımın önemi nedir?
Tasarım çok önemli ama bunu daha çok kuzey ülkelerinde görüyorsunuz. Hayatınızın konforunu ve yaşam kalitenizi artıran bir olgudur aslında tasarım.
Tasarım sadece hayalinizdeki mekânda yaşamanız değil, bununla beraber hayatınızı kolaylaştıran bir olgudur. Bizde şöyle bir algı var; insanlar eşyaya hizmet ederler, aslında bunun doğru olgusu eşyaların insanlara hizmet etmesidir. Bu çok göz ardı edilen bir konu olduğu için evdeki eşyalarda ben bunu çok fazla kullanıyorum, yani evi avantajlı bir ev haline getirmeye çalışıyorum. Türkiye’de yeni projelere baktığınız zaman maalesef bunu göremiyoruz; ama uzun vadede olacağını düşünüyorum.
Sizi heyecanlandıran işler nelerdir?
Beni heyecanlandıran işler son dört senedir bina tasarımları. On beş senedir hep iç tasarım yapıyordum ki beni heyecanlandıran özel projelerim arasında Paris Hilton için tasarladığım on beş metrelik pembe yemek masası, Jennifer Lopez dünya turnesi için tasarladığım taht ve Sting’in New York Walker Tower’daki penthouse’unun banyoları ve mutfağı gibi tasarımlarım yer alıyor. Son beş senedir bina tasarlamaya başladım ve bu beni neden heyecanlandırıyor; çünkü kalıcı bir eser ortaya koyuyorsunuz. Bir iç mekânı tasarladığınız zaman en fazla on sene gidiyor o mekân veya yeni sahibi geldiği zaman mekân değişiyor ama bina hayat boyu dünyada bıraktığınız bir iz. Bu yüzden bende Amerika’da Bakü’de Türkiye’de nitelikli binalar yapmaya çalışıyorum, binalarımı çok fazla eleştiriye de açmıyorum; çünkü bugün bir çay bardağını, cep telefonunu, şamdanı yani ufak bir tasarımı bir bina tasarımına çevirebilirsiniz, bunu kimileri beğenir kimileri beğenmez... Ama burada doğru tasarım insana hizmet edecek binalar yaratmak, binaların güzelliği veya dikkat çekmesi tabi ki önemli ama ayrıca unutmamız gereken LEED gibi birçok disiplinin de olması. Tahmin ediyorum bunları da uzun vadede Türkiye’deki bütün inşaatçılar kullanacaktır.
Mimari anlamda Türkiye’de yaptığınız çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Örneğin Gaziantep’te Five Star By Şafak Çak diye Hollywood’tan esinlendiğim ultra modern beş tane villa yaptım. Gaziantep gibi Güneydoğu’da olan bir yer için havuzlarının diğer villalardan görülmediği bir yer. Şimdi Bakırköy’de kentsel dönüşüm kapsamında olan bir yer yapıyorum. Halaskargazi üzerinde bir binam, Büyükdere Caddesi üzerinde bir gökdelen projem var. Bu güne kadar olmayan en iyi malzemelerle yapmaya çalışıyoruz.
Peki, ekibinizi nasıl kurdunuz?
Bizim işimizde, sizi altınızda besleyecek çok iyi bir ekibe ihtiyacınız vardır. Bugün imalatta ekip olarak beş yüz kişiyiz, taşeronlarla birlikte bin kişiyi geçiyoruz. Bu güne kadar kendi edindiğim tecrübeleri uygulayabildiğim ve bunlara destek olan iyi bir ekibim var. Biraz fazla çalışıyoruz; ama finalde müşterilerimin bana teşekkür etmesi her şeye bedel.
İç mimari tasarımın sürdürülebilirlik ve ekolojik boyutu ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Bu soruyu cevaplayacak bilgiye ve donanıma sahip değilim açıkçası, bizim şirketimizde üç tane profesörümüz var, bu konuyla ilgili bizi sürekli aydınlatıyorlar, konferanslar veriyorlar. Evlerin nasıl yaşar bir hale getirilmesi konusuna gelince evlerde beton ve çelik kullandığınız sürece ekolojiden bahsedemeyiz. Yeni yapılara baktığımız zaman maalesef tamamen çelik ve beton birlikteliği, en fazla ekolojiden bahsedeceğiniz betonun nefes almasını, daha fazla oksijeni içeriye almasını sağlamaktır. Onun haricinde metropol dışındaki yerleşim yerlerinde ahşap kullanımı çok yaygın, kütük evlerden değil ahşap evlerden bahsediyorum, bizim Safranbolu’da olan evlerden. Bu evler önümüzdeki dönemde daha da moda olacak çünkü bizde herkes bir yazlığı olsun ister. Ben uzun vadede ekolojik ve nefes alan evlerin trend olacağını düşünüyorum. Doğaya bir geri dönüş, değerini anlama var; ancak bir o kadar da yok ediş var. Yok etmek değerini bilmekten çok daha hızlı gidiyor şuanda. İnsanlar bilinçleniyor, bunun da zamanla dengeye oturacağını düşünüyorum.
Sürdürülebilir ve sağlıklı yaşam için iç mekân kalitesi çok önemli, sizin kullanmayı tercih ettiğiniz ve en sevdiğiniz doğal malzemeler neler?
Tabi ki ağaç, plastik malzemeleri hiç tercih etmiyorum. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde kanunlaşmamış durumlar var. Örneğin üç tür parke var, birincisi masif; bildiğiniz ağacı yere koyuyorsunuz, öteki lamine parke bir de laminant var. Laminant parkeyi beş TL’den elli TL’ye kadar her yerde bulabilirsiniz. Birçok dünya ülkesinde laminant parke yasak çünkü plastik. Plastik neden yasak çünkü kanserojen madde içeriyor, nefes alan bir malzeme olmadığı için de kalitesiz hava solumanıza neden oluyor. Çocuk odalarında cila kalitesi çok önemli, zehirsiz boya kullanıyoruz diyorlar fakat tabancayla yapılan boyanın zehirsiz olması imkânsız. Bunun gibi bazı şeylerin yaygınlaşması, mesela bizde o parkenin satılmıyor olması gerekiyor. Örneğin İsveç ve Norveç’te bunlar yasak. Bize şimdiye kadar ne öğretildi; PVC pencere ama PVC tamamen kanserojen... Şimdi dünyaya bakıyoruz Amerikalı hala ısrarla ağaç diyor, Kuzey ülkelere bakıyoruz alüminyum, demir diyor. Bizde projelere bakıyorsunuz özellikle son on beş yılda siding kaplamalı evler, iyice nefes alamamaya başlayıp kendinizi bir kanser hücresi ile örüyorsunuz. Biraz bilinçsiz bir toplum olduğumuzdan işin ekonomik boyutunu daha fazla düşünüp ucuz olanına yöneliyoruz.
Sizce 2015 ev dekorasyonunda öne çıkan trendler neler olacak?
Trendlerde doğallığa gidiş var, daha doğrusu doğaya dönüş var. İç mimari olarak bakarsanız kremden en koyu kahverengiye kadar olan bütün toprak tonları… Mobilyacılık kısmında da bütün toprak tonları, krem, kuru kahve tonlarına kadar doğal tonlar yeniden moda oluyor.
Zaten bir evi yaparken ana iki renginiz, üçüncü tali renginiz, dördüncü de orayı patlatacak renginiz olması gerekiyor. Beşinci renge girerseniz biraz karıştırmış olabiliyorsunuz; çünkü bunun bir kuralı, disiplini, senaryosu var. On sene önce minimalizm modası vardı, orada siyah-beyazları gördük, sonra ağırlaşma oldu gümüş varaklar vs. şimdi toprak tonları... Çağdaş evler çok moda olacak ve 2015’den 2020’ye kadar da böyle gidecek.
Son yıllarda gündeme gelen ‘akıllı kent’, ‘akıllı bina’ ‘akıllı ev’ gibi kavramları çok kullanır olduk. Sizden Akıllı Evler ile ilgili genel bir değerlendirme alabilirmiyiz?
Akıllılığa çok fazla katılamayacağım maalesef, bunların bize sunulan kandırmaca projeler olduğunu düşünüyorum. Evinize girer girmez iPad gibi bir şeyin sizi karşılaması, ışıklarınızı oradan yakmanız, kombinizi oradan çalıştırmanız veya dışarıdayken kombinizi çalıştırmanız gibi şeylerin çok pratik olduğunu düşünmüyorum. Birincil sorun altyapısı olmayan sisteme bunu adapte etmeye çalışıyoruz, bizim ülkemizde hiçbir elektrik 220 watt gelmiyor. Bunlar çok hassas cihazlar olduğu için beş altı gün sonra bozulmalar başlıyor. Bu güne kadar birçok akıllı ev yaptım fakat ışığı touch panelden açıp kapatmak yerine onu tuşa çevirmek isteyen çok müşterim oldu. Birincil sorun çözülmeden akıllı evi tavsiye etmiyorum, pratik olduğunu da düşünmüyorum.
Bu sayımızda banyoları mercek altına alıyoruz. Bu bağlamda banyo tasarımlarınızda dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdir? Özellikle banyo mobilyalarında kalite seçimleriniz ve seçim kriterleriniz neler?
Banyolarda olmayanı kullanmayı çok seviyorum, bu önceden duvar kağıtları idi, duvar kağıtlarından sonra buhara karşı dayanıklı olan kumaşı, daha sonra tekstil tabanlı duvar kağıtları kullanmaya başladım. Banyo tavanında aynayı çok seviyorum. Televizyonu benim gibi çok seyreden insanların banyosunda televizyon olmalı diye düşünüyorum. Ben yine hayatı kolaylaştıran şeylerden yanayım, mesela banyolarda insanların en büyük derdi aynalarının buğulanmasıdır. Duşa girdiğiniz vakit aynanız buğulanır, bunun en pratik çözümü araba rezistansıdır, bunu elektrikle çalıştırdığınız vakit camınız buğulanmaz.
Banyo mobilyalarında ise iş tamamen imalatçının elinde, geleneksel yedi kat dediğimiz bir cila ve bunun yedi gün süren bir süreci vardır ki mobilya kemikleşsin ve su tutulsa bile hiçbir şey olmasın. Ben bu süreçleri uygulayan firmaları tercih ediyorum. Kuzey ülkelerinde anlattığım bu cila tipini uygulayan firmaları daha çok görebiliyorsunuz ama ülkemizde de bunu uygulayan firmalar var; kaliteli banyo mobilyalarına ulaşabiliyoruz.
Peki, banyo mobilyalarında tüketicinin beklentisi nedir?
Genellikle tüketici pek bir şey beklemiyor, biz ne sunarsak onaylıyorlar.