Hem İşlevsel Hem de Doğayla İç İçe Projelerle Şehirde Yeşil Hayat Mümkün
Stefano Boeri
Stefano Boeri Architetti
Gardensa Sponsorluğunda
Doğayı, tarım alanlarını korumalı ve aynı zamanda da doğayı kendi içinde barındırabilen yeni bir mimarlık türünü keşfederek işlevsellik de yaratmalıyız.
Kentsel tasarım çağdaş şehirleri nasıl değiştiriyor?
Bence kentsel tasarım şehirlerdeki değişimleri etkileyen en önemli noktalardan biri. Kentlerin şekillenmesinde en büyük pay siyasete aittir; siyasetin de kullanabileceği bir bilgi kaynağı olarak en önemli araçlardan biri de kesinlikle kentsel tasarımdır.
Multiplicity International Resarch Network’ün kurucususunuz. Bu bağlamda, Uluslararası ölçekte kentlerin dönüşümü konusundaki temel noktalardan bahsedebilir misiniz? Örneğin İstanbul’u ele alırsak durumu nasıl görüyorsunuz?
İstanbul özelinde çok ayrıntılı bilgi sahibi değilim ama son 20 yılda İstanbul’un çok fazla büyüdüğünü biliyorum. Şehir çok hızlı büyüdüğünde pek fazla merkez kimliğine sahip noktalar olmadan büyüyorlar. Dolayısıyla ilk nokta çok merkezli bir şehir yaratabilmek. İkinci nokta ise ulaşım ve taşıma. Bildiğim kadarıyla İstanbul’da bir yeden bir yere gitmek hâlâ zor. Bunun çözümü için daha gelişmiş bir toplu taşıma sisteminin hayata geçirilmesi ve şehrin farklı noktaları arasında seyahatin daha kolay hale getirilmesi gerekiyor. Bir diğer konu ise geçit veren alanlar ve yeşil. İstanbul öncelikle kendi kıyısıyla daha iyi bir iletişim sağlamalı. Belki bunu daha fazla yeşil alan üretmek için de kullanabilir. Ayrıca sunumlarımda önerdiğim şehrin etrafına bir orman halkası oluşturularak genişlemenin durdurulması kavramı da önemli.
Dikey orman uygulamasının temelleri neye dayanıyor? Dikey orman projesinin çıkış noktasını anlatabilir misiniz?
Doğayı, tarım alanlarını korumalı ve aynı zamanda da doğayı kendi içinde barındırabilen yeni bir mimarlık türünü keşfederek işlevsellik de yaratmalıyız. Dikey orman uzun binaları bile yeşil niteliklere ve ağaçlara sahip yüzeyleri olabileceğini gösteren bir şey.
Dikey orman Milano semalarında ağaçlar, insanlar ve diğer canlı türlerini bir araya getiren bir yapı prototipidir. Bunu yayılmaya karşı bir alternatif olarak düşünüyorum ve şehrin orta yerine yerleştirilen bir doğa parçası olarak görüyorum. Dikey orman projesi daha çok mineralsizleştirmeyle ilgili bir konu.
Dikey orman Milano semalarında ağaçlar, insanlar ve diğer canlı türlerini bir araya getiren bir yapı prototipidir.
Çıkış noktalarından ilki İtalyan yazar İtalo Calvino’nun 60’larda yayınlanan, çok sıkıcı bulduğu babasıyla tartışıp ağaçlarda yaşamaya başlayan bir karakteri anlattığı Ağaca Tüneyen Baron isimli kitabı. Viyana’da çalışan sanatçı ve mimar Friedensreich Hundertwasser de bu konuda beni etkileyen bir diğer önemli kişidir. Hundertwasser’in birçok farklı ve estetik tasarımı olmasının yanı sıra ağaçları mimarinin bir parçası haline getirmesi de önemliydi. Beni en çok etkileyen kişi ise Alman sanatçı Joseph Beuys olsa gerek. 1982’de Kassel şehrine gönüllülerin yardımıyla 7 bin bazalt taş topladı. Önce insanlar buna bir anlam veremedi, ardından her taşla birlikte bir tane meşe ağacı dikti. Bu şekilde Kassel şehri çok değişti. Bu şekilde yapay ve doğal arasında, beton ve ağaç arasındaki başkalaşım da gerçekleşti. Benim de mimari olarak yaptığım işlerin bir ilhamı oldu.
Çağdaş mimarinin tarihine göz attım ve ağaçlarla ilişkili çok fazla ilham verecek bir şey bulamadım. En son baktığım yerde ise 14. yüzyılın ortasında Lucca’da inşa edilen tepesinde ağaçlar olan kuleyi fark ettim. Bu noktadan sonra ağaçları Milano’da insanların yanında gök yüzüne taşıyacak mimari yaklaşımlar üzerine çalışmaya başladım. Amerika merkezli ve İtalya’da ofisi olan Hines ile birlikte Milano’da bir projeye başladık. 8 aylık bir ağır çalışma dönemi yaşadık; bitki bilimcilerle, yapı uzmanlarıyla ve mühendislerle görüştük. Yapısal problemlerle ve insan-bitki etkileşimiyle uğraştık. Aynı zamanda binanın şekli, kat tasarımı gibi konular üzerine çalıştık ancak en büyük sorunumuz rüzgârdı. 120 metrede ağaç diktiğiniz zaman rüzgar bir sorun haline geliyor. Arup’tan bir uygulamanın telifini aldık. Ağaç köklerini binanın içine yerleştirecek bir sistem kurduk. Zira dikey ormanda 21 bin civarında bitkiniz var ve ilk etapta ağaçların orada nasıl duracağını bilemiyorsunuz. Florida gibi rüzgarı bol yerlerde bunu test ettik.
Milano’daki dikey orman projesinde 800’ü ağaç olmak üzere 21 bin bitki mevcut. 1500 farklı bitki türü kullanılan projede 30’dan fazla ağaç türü var.
Dikey Orman’ın biyoçeşitliliğe katkılarından bahsedebilir misiniz? Bunun dışında sulama gibi detayları nasıl karşılıyorsunuz?
Farklı ağaçların bina içindeki yerleşimi için botanikçilerle de çalıştık. Cephelerin güneşi ne kadar aldığı, nem oranları gibi faktörlere göre ağaç çeşitliliğini belirledik.
Milano’daki dikey orman projesinde 800’ü ağaç olmak üzere 21 bin bitki mevcut. 1500 farklı bitki türü kullanılan projede 30’dan fazla ağaç türü var. Tümüne baktığınızda iki hektarlık bir orman alanını Milano’nun merkezinde 1000 metrekarelik alana yerleştirmiş olduk.
Yeraltı suyunu en yukarıya kadar pompalayıp sulama için kullanıyoruz, sonra artan suyu toprağa geri döndürüyoruz.
Maliyet açısından bakıldığında dikey ormanlar diğer ülkeler için de uygulanabilir mi?
Milano’daki Dikey Orman sadece yüksek gelir grubuna hitap etmiyor; ama oldukça yüksek yaşam koşullarına sahip insanlar yaşıyor. Şimdi Çin’de düşük gelirliler için bir seri dikey orman projesi geliştiriyoruz. Ağaç ve toprak maliyetlerinin konuyla bir ilgisi yok; bakım ise epey maliyetli ama bunun üzerinde iyi çalışırsak azaltabiliriz.
Dikey Orman projesinin farklı iklimlerde uygulanabilmesi de mümkün. Yapılması gereken farklı iklim koşulları için projeyi daha uyarlanabilir hale getirmek ve iklimsel koşullara göre doğru bitkileri seçebilmek. Bu değişiklik Türkiye’de, Çİn’de Finlandiya’da veya Birleşik Arap Emirlikleri’nde oldukça farklılık gösterecektir.
Milano’daki Dikey Orman sadece yüksek gelir grubuna hitap etmiyor; ama oldukça yüksek yaşam koşullarına sahip insanlar yaşıyor.
Dünyanın pek çok farklı ülkesinde projeler üretiyorsunuz. Karşılaştığınız farklı sorunlara o bölgenin iklim koşullarıyla çözümler sunuyorsunuz. Bu bağlamda Kule projenizden bahseder misiniz?
Bunu bir baca gibi düşünebilirsiniz. Eğer havayı ısıtırsanız yükselir. Bu yapının içinde türbinler var. Bu türbinler havanın yükselmesiyle çalışıyor ve enerji üretiyorlar. Bunun yanında, ek rüzgâr türbinleri de var çünkü belirli bir yükseklikten sonra her zaman rüzgar vardır. İç ve dış türbinlerle enerji üretiliyor. Bu şekilde üretilen enerji Fas’ta deniz suyundaki tuzu ayrıştırmak için kullanılıyor. Bu üretilen su ise kullanıma sunulabilecek bir su değil ama tarımsal sulama yapmak için kullanılıyor. Bu şekilde elde edilen suyun çölün ortasında yeni tarımsal alanlar yaratmak için kullanılması önemli.