İsmep Güçlendirilmiş Binalardan Daha Fazlasını Yapıyor...
Kazım Gökhan Elgin
İstanbul Valiliği
Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) Direktörü
Okullarda ilk başta sadece güçlendirme yapıyorduk. Sonra baktık ki başka ihtiyaçlar da var. Akan çatıların onarılması, su depolarının yenilenmesi, ısınma sistemlerinin doğalgaza dönüşümü, ısı mantolaması, enerji tasarruflu sistemler vs. bir binayı güçlendirmek için soyduğumuzda bu tür işleri daha ucuza mal ettiğimizi gördük. Neredeyse yüzde 40’a varan enerji tasarrufu elde ettik. Sadece sağlam ve güçlenmiş binalar değil, aynı zamanda enerji tasarruflu ve hizmet kalitesi artmış binalar yapıyoruz.
Ülkemizde uygulanan ilk risk azaltma projesi olan İSMEP, bugün afet oluşmadan önlem alma yaklaşımının sadece ülkemizde değil, dünya üzerinde de en başarılı örneklerinden biri. Projeyi hayata geçiren İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) Direktörü Kazım Gökhan Elgin, projenin gelişimi ve geleceği ile ilgili birikim ve değerlendirmelerini bizlerle paylaştı.
Bildiğimiz kadarıyla İSMEP dünyanın en büyük risk azaltma projesi. Yani ulusal olduğu kadar küresel ölçekte de bir proje. Peki proje nasıl ortaya çıktı? Nasıl bir hazırlık süreci geçirdi? Hedefleri neler ve ne tür çalışmaları kapsıyor?
İSMEP 2006 yılından beri İstanbul Valiliği’nin altında yürütülmekte olan bir proje. Ben de İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB)’nin ilk günden beri kurucu direktörlüğünü yapıyorum. Proje önemli bir çalışmanın eseri. 1999 Marmara Depreminde hepimizin bildiği üzere 18 bin canımızı kaybettik. Çok sayıda konut kaybı ile birlikte okullarımız, hastanelerimiz yıkılmıştı. Biz Marmara Depremi Acil Yeniden Yapılandırma Projesi adıyla Dünya Bankası ve diğer kuruluşlarla beraber bölgede çok etkin olarak, yeni konutlar yapmış, okulları, hastaneleri, yolları ve altyapıyı onarmıştık. Tabi bunları yaparken birçok soru gündeme geldi. Yapılan bilimsel çalışmalar sonucu İstanbul’daki risk ortaya çıktı. İstanbul’da neler yapılması gerekir, neden hala bekleniyor gibi sorularla karşı karşıya kalındı. Çok doğaldır ki İstanbul hem ekonomik hem nüfus bakımından Türkiye’nin can damarı. Dolayısıyla İstanbul’un farklı bir önemi var. İstanbul’u depreme hazırlamak amacıyla risk azaltma stratejilerinde neler yapılabilir diye Başbakanlık Proje Uygulama Birimi’nde çalışırken bize görev verildi.
Çok doğaldır ki İstanbul hem ekonomik hem nüfus bakımından Türkiye’nin can damarı. Dolayısıyla İstanbul’un farklı bir önemi var. İstanbul’u depreme hazırlamak amacıyla risk azaltma stratejilerinde neler yapılabilir diye Başbakanlık Proje Uygulama Birimi’nde çalışırken bize görev verildi.
Ankara ve İstanbul’dan ilgili kamu kurum, kuruluş, STK ve uluslararası kuruluşlardan 300-400 uzman ile 100’den fazla toplantı yaparak İSMEP’in hazırlık ayağını gerçekleştirdik. Bütüncül bir afet yönetimi ilkeleri ışığında İSMEP ortaya çıktı. Bunun için bir kaynak aktarımı gerekiyordu. Bunu da Hazine Müsteşarlığı’mızın Dünya Bankası ile birlikte kredi anlaşmasını takiben, 310 milyon Euro ile 2006’nın Şubat ayında birimimizi İstanbul’da teşkil ederek çalışmalarımıza başladık.
Proje üç ana bileşen altında gelişti. Birincisi; İstanbul afet yönetim kapasitesinin artırılması, bölgeye hizmet edecek afet yönetim komuta merkezlerinin kurulması, ilgili ilk müdahaleci kurumlara araç-gereç ve ekipman temini, İstanbul halkının genel olarak bilinçlendirilmesi ve bilgilendirilmesine yönelik eğitim materyallerinin hazırlanması ve bunların yaygınlaştırılması, afet bilgi sistemi yazılım ve donanımı.
İkinci bileşenimiz ise; kamu binalarının güçlendirilmesi ve yeniden yapımı, burada ağırlık olarak okullar ve hastaneler öne çıktılar. Bu kapsamda 1999 öncesi yapılmış binaları envanterimize aldık, bunun da nedeni 1998’de inşaat yönetmeliğimizin değişmesi ve hazır beton kullanılmaya başlanması, demir donatı oranlarının artması ve her binada perde duvar kullanılmaya başlanması idi. Dolayısıyla 1999 sonrası yapılan binalar göreceli olarak daha iyi durumdaydılar. Şehri zamanını bilmediğimiz bir deprem riskine karşı hazırlamamız gerekiyordu. Bu nedenle elimizdeki envanterle bir önceliklendirme çalışması yaptık. Hangi okuldan, hangi hastaneden önce başlanması gerektiği konusunda kriterler seti oluşturduk. Bu kriterler setinde, içinde barındırdığı nüfus, binanın teknik yapısı, hangi yıl yapıldığı gibi maddelere göre belli puanlamalar atadık. Daha proje başlamadan hangi okulda işe başlayacağımızı biliyorduk. Kültür ve Turizm Bakanlığı’mız ile yaptığımız protokol gereği 26 komplekste 175 binada envanter çıkardık. Onlardan üçü için güçlendirme, restorasyon projesi yaptık.
Şehri zamanını bilmediğimiz bir deprem riskine karşı hazırlamamız gerekiyordu. Bu nedenle elimizdeki envanterle bir öncelik belirleme çalışması yaptık. Hangi okuldan, hangi hastaneden önce başlanması gerektiği konusunda kriterler seti oluşturduk.
Üçüncü bileşenimiz; en küçük bileşen olmakla birlikte iki tane pilot belediyede öncü ve örnek bir proje yaptık. Bu belediyelere ilk gittiğimizde ruhsat verme süreçlerini raporlayamıyorlardı. Bu çalışmaların daha şeffaf olması yönünde istekleri vardı. Ancak alt yapıları müsait değildi. Buralara yine yazılım ve donanım desteği verdik. Arşiv sistemlerini tamamen dijital hale getirdik. Böylece ruhsat verme süreçleri çok şeffaf, sorgulanabilir ve raporlanabilir hale geldi. İnsanlar çağrı merkezlerinden, kısa mesaj ile kendi ruhsat süreçlerini takip edebildi. Bağcılar ve Pendik Belediyesi Altın Karınca Ödülü aldılar. Diğer belediyeler bugün onları örnek alıyorlar. Ayrıca 2007’de yeni çıkan güçlendirme yönetmeliğine uygun olarak 3631 inşaat mühendisinin eğitimini üstlendik. Proje gördüğünüz gibi çok çeşitli alanları kapsayan bütüncül afet yönetimi ilkeleri ışığında hazırlanmış bir proje.
Projemiz küresel ölçekte de çok yakından takip ediliyor. 30’dan fazla ülkedeki seminer ve konferanslara gittik. Ayrıca uluslarası alanda çok uzman arkadaşlar da buraya geldiler. Teknik sunumlarımızı aldılar. Şantiyelerimizi gezerek, neler yapıldığını bizzat yerlerinde gördüler. Ülkemizdeki gelişmeleri ve bu alandaki vizyonumuzu aktarmak amacıyla dünyanın pek çok yerinde yapılan toplantılara katılıyoruz. Bu yıl Mart ayında Japonya Sendai’de BM’nin 2015-2030 arası afet risklerinin azaltılması ile ilgili politikaların belirlenmesi toplantısında projemizi anlattık. Belli işbirliklerimiz oldu. Toplantıda güvenli okullar alanında İstanbul’da yürüttüğümüz çalışmalar haklı bir şekilde öne çıkarıldı. 2014 yılında Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası’nın Türkiye’de dört üzerinden dört alan tek projesiyiz. Yine aynı yıl Dünya Bankası’nın
Avrupa ve Orta Asya bölümünde en başarılı 16 projesinden biri seçildik.
2006 yılından bu yana projenin çözüm tarzı ve tecrübesinde ne gibi gelişmeler oldu?
Projeye 310 milyon avro ile başladığımızı söylemiştim ama şu anda kaynaklarımızı Hazine Müsteşarlığı nezdinde çeşitlendirdik. Bugün 4 büyük banka ile çalışıyoruz; Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konsey Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Bankası. Toplam bütçemiz şu anda 1 milyar 750 milyon Euro’ya ulaştı. Başarılı çalışmalar projemizin önünü açtı. Projede hangi kurumun projeye sahip olacağı çok önemli idi; İstanbul Valiliği projeyi sahiplendikten sonra işin önü açıldı.
104 okul ile başladığımız güçlendirme çalışmalarımızda insanlara bir projenin, bir okunun yapılabilirliğini göstermek çok önemli. Bütçesi ile koordinasyonu ile… Yapacağımız her okulda sosyal bilgilendirme çalışmaları başlattık. Okulun öğrencileri, velileri, okul idarecileri, ilçe milli eğitim olmak üzere okullarda neden güçlendirme ihtiyacı öngörüldü. Burada fiziksel ve psikolojik olarak ne sorunlar yaşanabilir? Bunlarla başa çıkma yöntemleri nelerdir gibi konularda eğitimler verdik.
104 okul ile başladığımız güçlendirme çalışmalarımızda insanlara bir projenin, bir okunun yapılabilirliğini göstermek çok önemli. Bütçesi ile koordinasyonu ile…
Projenin hazırlanmasından sonra bunu bir yerel yönetimin sorumluluğuna vermek de çok önemli. İstanbul Valiliği’nin altında buranın sorunlarını bilmek, buranın insanıyla birebir iletişim de bulunmak çok önemli. Projemiz yerel yönetim tarafından uygulanan altına verilen ilk dış kredili projedir.
Uygulama aşamasında sürekli bir gelişim içerisinde olduğumuz için Türkiye’deki mevzuatlarla sınırlı kalmayıp uluslararası kuruluşlarla da çalışıyoruz. Onların mevzuatlarına da uygun olarak küresel ölçekte örnek alınabilecek işler yapıyoruz. Sayın Vali’mizin başkanlığında bir yönlendirme komitemiz var. Merkezi İdare’den, Başbakanlık AFAD’dan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan, Kalkınma Bakanlığı’ndan ve Hazine Müsteşarlığı’ndan temsilciler geliyor. Burada da ilgili il müdürlerimiz oluyor ve ortaklaşa kararlar alıyoruz. Örneğin bunlardan biri de proje uygulamasında ortaya çıkan ekonomik kriterdir. Eğer güçlendirme maliyetimiz yeniden yapım maliyetinin yüzde 40’ını aşıyorsa o zaman yeniden yapımı seçmeye karar veriyoruz. Yönlendirme komitesinde aldığımız bu karar diğer kurumlarca da uygulandı. Şu anda yüzde 40 uygulaması hemen hemen dünyanın her yerinde kullanılıyor.
Biz o günden bu güne projelerimizi uygularken, şu anda 1245 kamu binasına ulaştık. Bu 9 yıl içerisinde ciddi bir rakam. 772 okulun güçlendirmesini tamamladık. 255 okulun binasını yıkarak yeniden yaptık. 1,5 milyon öğrenci bu okullarda daha güvende, 99 öncesi okul binalarının yüzde 80’ini tamamladık, diyebiliyoruz. Ayrıca 12 yurdun güçlendirilmesi, sosyal hizmet binaları, idari binalar, sağlık ocakları da bizim güçlendirme ve yeniden yapım çalışmalarını yürüttüğümüz yapılar.
Hem okul hem hastane projelerinde ekonomik-ekolojik dengeyi nasıl sağladınız?
Okullarda ilk başta sadece güçlendirme ve güçlendirmeden doğan onarımları yapıyorduk. Sonra baktık ki insanlar daha başka şeyler de istiyor. Akan çatılarının onarılması, su depolarının yenilenmesi, ısınma sistemlerinin doğalgaza dönüşümü, ısı mantolaması, enerji tasarruflu sistemler vs. Biz bir binayı güçlendirmek için soyduğumuzda bu tür işleri daha ucuza mal ettiğimizi gördük. Geri bildirimler doğrultusunda neredeyse yüzde 40’a varan bir enerji tasarrufu elde ettik. Dolayısıyla aldığımız kararın çok faydalı olduğunu düşünüyoruz. Sadece sağlam ve güçlenmiş binalar değil, aynı zamanda enerji tasarruflu, ısı mantolaması yapılmış yeni, hizmet kalitesi artmış binalar yapıyoruz.
Bu sayımızda “Sağlıklı bir gelecek için eğitim yapıları nasıl olmalı?” sorusunun cevabını arıyoruz. Bu bağlamda eğitim yapılarının mimarisi nasıl olmalı? Sizler yenilemiş olduğunuz binalarda ne gibi kriterlere dikkat ediyorsunuz?
Bizim brüt beton ile yaptığımız okullar var. Bu okulları öğretmenlerin ve öğrencilerin renklendirmesini istiyoruz. Bu okullarımızla mimarlık ödüllerine aday olduk. Bu okullarda okuyan öğrencilerin başarı seviyesinin, hayata bakış açısının, sosyalitesinin çok farklı olacağını düşünüyoruz. Okulların, yurtların hastanelerin genel olarak insan psikolojisi üstünde çok etkili olduğunu görüyorum. Her şeyin eğitim ile başladığına inanıyorum. Aslında siz o okulun mimarisi ile ve orada sunduğunuz hizmetle öğrencilerin hayatına etki ediyorsunuz. O öğrencilerin de kamunun bu hizmetini takdir edeceğini, gelecekte de daha özgür, daha yenilikçi bireyler olarak yetişerek ülkemize önemli katkılarının olacağına inanıyorum.