Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor

Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor'da Prof. Dr. Celal Abdi Güzer'in ekim ayındaki konuğu, Türkiye’nin modern mimari döneminin köşe taşlarından olan, UMO Mimarlık Kurucuları Yüksek Mimar Levent Aksüt ve Yüksek Mimar Yaşar Marulyalı oldu.

Kalebodur’un, mimarlık sektörünün gelişimine katkıda bulunmak amacıyla hayata geçirdiği “Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor” söyleşi programı, yine mimarlık sektörünün önemli isimlerini misafir etti. Prof. Dr. Celal Abdi Güzer'in sunduğu, sektörün başarılı isimleri ile mimar adaylarını buluşturan programın yeni konukları, UMO Mimarlık’ın kurucuları Levent Aksüt ve Yaşar Marulyalı oldu.

Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor

1955 senesinde kurdukları Umo Mimarlık ile o yıldan itibaren devamlı olarak proje ve kontrol işleri ile ilgilenen ortaklar, girdikleri mimari yarışmalarda çok sayıda derece ve mansiyon kazandı. Uluslararası Londra İslam Kültür Merkezi ve Cami yarışmasında ikincilik ödülü elde ederek uluslararası mimarlık alanında da kendisinden söz ettirdiler.

Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor'da, şirketin kuruluş hikayesinden bahseden Yaşar Marulyalı, “Büroyu 1955’te kurduk. Ben askerliğimi yapıyordum, yolda Levent’e rastladım. Levent de Turan Ceren ile bir büro açmış. Ben ona “deniz kuvvetlerinde inşaatlara bakıyorum sen de gel sana da iş verelim” dedim. O da geldi. Adalarda bir inşaat vardı, Levent o inşaatın şantiye şefi oldu. Böylece mezuniyetten sonra bir araya gelmiş olduk. Ben aslında geleceğim için bir plan yapmamıştım ancak son sınıfta iki arkadaşımla beraber Ankara Ulus Meydanı Tanzimi yarışmasına girdik ve 1. Mansiyon ödülünü kazandık. Proje yapmayı düşünüyordum, net bir planım yoktu. Askerden sonra Levent beni çağırdı, 2 mimar 2 mühendis dört kişilik bir ortaklık kurduk. Mimarlık da yaparız yol da yaparız, demiryolu, baraj da yaparız, koca bir mimarlık ve mühendislik bürosu oluruz diye hayal ediyorduk. Fakat ilk 2 sene işler istediğimiz gibi gitmedi. Biz bir yandan Levent’le yarışma yaptık, büronun geri kalanları da statik yaptı. Sonra diğerleri ayrıldı, Levent ve ben kaldık.” ifadelerini kullandı. 

Londra İslam Kültür Merkezi ve Cami Yarışması bizim için bir sıçrama oldu

İlk yıllar İstanbul gibi bir kentte kimseyi tanımadan mimarlık yapmaya çalışan iki adam olarak çok zorlandıklarını aktaran Marulyalı, “Bayındırlık Bakanlığı o zamanlarda proje ihale ediyordu. Bayındırlığın kadrosu yetersiz olduğu için müteahhitler projeyi alıyordu ve bakanlıktan kendilerine fiyat verdirip tatbikat projelerini de yaptırıyorlardı. Biz de dolayısıyla bir yandan yarışmalara girerken müteahhitlere gidip onların avan projelerini tatbikat projeleri haline getirerek ofisi yaşatmaya çalıştık. Bu süreçte girdiğimiz yarışmalardan ödülle dönemedik. 3 yıl ardından İnhisarlar Müdürlüğü bir yarışma açtı. O yarışmadan 1. Mansiyon kazandık ve bu bizim için müthiş bir gelişme oldu, yolumuza devam ettik.” diye konuştu. 

Uluslararası alanda tanınmalarına yol açan, Londra İslam Kültür Merkezi ve Cami yarışmasında kazandıkları ikincilik ödülü hakkında da konuşan Marulyalı, “Londra İslam Kültür Merkezi uluslararası bir yarışmaya açıldı ve biz de katıldık. Pakistan var, İran var, Endonezya, Mısır, Arap ülkeleri var ve bu çeşitli cami mimarileri anlamına geliyordu. Ne yapalım diye düşünürken “Hiçbir ülkenin mimarisini taklit etmeyelim, apayrı modern bir şey yapalım.” dedik. İki ay sonra ikinci olduğumuz açıklandı. Bu bizim için bir sıçrama olmuştur.” dedi.

Daha önce kimsenin uygulamadığı yenilikleri işlerine aktardıklarını anlatan Levent Aksüt, “Biz birtakım yeniliklere açık hareket ettik. Mimarlık işlerinde kimsenin cam kullanmadığı bir dönemde biz yapılarda cam kullanmaya çalıştık. Mesela Şişli’de bir binamız var; Cam Hanı, tamamen cephesi camdır. Renkli cam cepheleri yapmak için dışarıdan getirtmek gerekiyordu ancak işveren İş Bankası dövizle bunu ödeyemeyeceğini ve renkli camı kendileri yapmayı önerdi. Otomobillerin ön camları gibi camların arasına filtre koyarak bunu halledebiliriz dediler. Ancak bu otomobil camı bronz renk sağlasa bile güneşi kırmıyordu. Renkli cam yapıda çok güzel durdu ancak bir süre sonra o camlar değiştirildi. Herkes buradaki cam denemesini gördü ve yavaş yavaş cam binalara taşınmaya başladı. Türk Hava Yolları binası gibi brüt beton uygulamaları da var. Uçaklar çok ses yaptığı için camları ses geçirmez bir biçimde hallettik.” ifadelerini kullandı. 

Bir binanın iyi olabilmesi için işverenin iyi olması lazım

Levent Aksüt, Cam Piramit Sabancı Kongre ve Fuar Merkezi Yapısı ile 1999 Yılında Türkiye Çelik Yapı Birinciliğini kazanmaları, Avrupa Çelik Birliği tarafından da özel ödüle layık görülmeleri hakkında ise şunları söyledi: “Bir binanın iyi olabilmesi için işverenin iyi olması lazım. İşverenin, başından sonuna kadar işin başında bulunması ve mimarla beraber çalışması lazım. Cam piramit yapıldığı dönem için çeliğin çok öncü örneklerinden birisi olarak çok iyi bir yapıdır. Ancak yapı tamamlanana kadar mimarla beraber çalışılmadı. Sonunda camları kendileri tayin ettiler. Bereket binanın üzerinde açıklık, içerisinde ise klima var. Yoksa daha çok ısınacaktı. İdare mimarlarla beraber son ana kadar çalışmadığı için yapı planladığımız gibi olmadı. Cam piramitte inşaat devam ederken belediyenin parası bitti. Bu durumda Sabancı Grubu’ndan destek alındı ve projenin ismi değişti. Fakat bir taraftan da malzemede cam taşeronu çok başarısız bir iş yaptı. Her şeye rağmen bu yapı bizim için çok önemliydi. O zamana kadar Türkiye’de kimse böyle bir yapı yapmamıştı ve o dönem için sadece mimari açıdan değil, detay ve taşıyıcı sistem itibariyle son derece öncü bir yapıdır.”

Aksüt programda ayrıca, devamlı olarak Türkiye’de mimarlığın ilerlemesine yönelik çalıştıklarını belirterek; Cafer Bozkurt, Günay Çilingiroğlu ve Neşet Arolat’ı bir araya getirip günlerce toplantılar yaparak İstanbul Serbest Mimarlar Derneği’ni kurduklarını, bu derneklerin ilerleyerek şimdi yeni gençlerle devam ettiğini söyleyerek mimarlığa yaptıkları katkılardan bahsetti.

Zafertepe’deki Dumlupınar Zafer Anıtı’nın ise onları en çok temsil eden yapı olduğunu belirten Aksüt, “İki aşamalı bir yarışma sonucu birincilik kazanarak yaptığımız bir yapıydı bu. Birtakım üçgenlerle Atatürk’ün Samsun’a ayak basmasından zafere kadarki süreç anlatılmıştı. Bu üçgenlerin arasında bir iç mekân kurgusu da yarattık. İçinde Atatürk’ün ismi olduğu için bizim en çok sevdiğimiz yapı budur. Bir de binalar 50-60 sene geçtikten sonra ya yıkılır ya da bir noktası değiştirilir. Ancak anıt değiştirilmez, o makbul bir binadır.” ifadelerini kullandı. 


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)