Mimari ve Tasarım Aracılığıyla, Düşünmeyi Teşvik Eden Diyaloglar
Meksika'daki 11. Tasarım Haftası'nda Meksikalı mimar Gerardo Broissin, yapboz şekilli büyük beton parçalardan yapılmış göz alıcı bir yapı olan Egaligilo Çardağını inşa etti. Mexico City’nin çağdaş sanat müzesi Museo Tamayo'nun zeminine kurulan kutu biçimindeki çardak, bulmacadan ilham alan formu ve iç mekânı kasıtlı olarak gizlemek için tasarlanmış kabarcığı andıran ve dışarı doğru uzayan çıkıntılarıyla dikkat çekiyor. İçerideyse, çardağın her tarafında göze çarpan açıklıklar ve çıkıntılar sayesinde açık hava unsurlarından faydalanabilen yemyeşil bir bahçe var.
Geçen yıl Ekim ayının başında kurulan Broissin’in Egaligilo Çardağı, Meksika Tasarım Haftasının, mimari ve tasarım aracılığıyla, düşünmeyi teşvik eden diyaloglar yaratma geleneğine dayanarak tasarlanmış. Egaligilo Çardağının temeli, Fransız filozof Michel Foucault'nun öğretileriyle, özellikle de kendini keşfetmenin sürekli bir sorgulama durumuna odaklanma olduğu yönündeki fikriyle yola çıkıyor. Broissin bu “ajitasyon prensibini”, görünürde birbirine karşıt olan unsurları bir araya getiren bir alan tasarlayarak keşfediyor. Bunu geleneksel ve parametrik mimariyi, yapay kavramları ve doğayı bir araya getirerek yapıyor.
Örneğin, dikdörtgen çardağın bulmaca parçası şeklindeki panelleri katılık ve düzeni akla getirse de, bu görüntü, kabarcık benzeri kubbe çıkıntıları ile tezat oluşturuyor ve iç mekânın kavisli duvarlarıyla bu görüntü iyice zayıflıyor. Çardağın bir ucundaki daire şeklinde büyük bir açıklık yapının iç kısmını görebileceğiniz tek nokta; buradan baktığınızda şaşırtıcı derecede yeşil ve zemini kuru otla örtülmüş bir bahçe görüyorsunuz.
Broissin’i projenin açıklamasında şöyle diyor: “Egaligilo'nun dış yapısı hafif ağırlıkta ve yüzeyinde şekil kontrastları sergiliyor, içindeyse sembolizmin yüceltildiği canlı bir vaha barındırıyor ve ziyaretçiye Foucault'dan yola çıkarak kendisini yeniden icat etme, yeni bir rol üstlenme kapasitesi sağlıyor. Burada, normalde dışarıda göreceğiniz türden bir alanın duvarların arasına yerleştiğini görüyorsunuz, bu duvarlarsa hiç beklenmedik bir şekilde ışık alıyor ama bakışlarınız bu duvarın ötesine geçemiyor. Bu nitelik de ziyaretçinin kendini bu alana iyice kaptırmasına yol açarken bir taraftan da kamusal ve özel olanın sınırları arasındaki o gerilimi bir kez daha yaratıyor.”