Mimarlık Anlamakla Başlar...
UNIGEN Sponsorluğunda hazırlanmıştır.
TEAMFORES
SERTER KARATABAN
Mimarlık önce anlamakla başlıyor. Ancak ve ancak doğru soruları sorarak, doğru gözlemleri yaparak ve doğru yönde bir düşünme metodolojisiyle sonuca ulaşabilen bir hayatın içindeyiz. Bu sayede asla bitmeyen ama daima gelişerek, evrilerek sormak kaydıyla aldığım mesleki hazzı artırma gayesindeyim.
Bir ekip ile iş üreten mimarlık ofislerinde isim mimarlığı ön planda. Siz ise yapınızı team-ekip ile vurguluyorsunuz. Bu ekip birlikteliği nasıl bir kaygıyla kuruldu, çalışma ortamınızda nasıl bir hiyerarşi var? Bu ekibin temel dinamikleri nedir?
Ben kolektif çaba sonucu ortaya çıkan ürünün daha kıymetli olduğunu düşünüyorum. Özellikle mimarlık mesleğinde kurgusu gereği birçok farklı disiplinin bir arada uyumlu bir şekilde çalışmasının sonucu ortaya verimli ve uygulanabilir bir eser çıkması söz konusu. Her şeyi aynı anda olamazsınız. Belki henüz bunu söylemek için erken ancak, Zaha Hadid harika bir kurumsal yapıyla, kendisinden sonra bile hâlâ aynı kalitede üreten bir mimarlık pratiği bıraktı geride. Çok uzun zaman müzikle uğraştım, dünyanın en iyi bateristini, solo performansta bir süre dinleyebilirsiniz ama uyumlu ve eşdeğer bir orkestra eşliğinde sonsuza kadar dinlemek keyif verebilir. Mimarlık da öyledir, elbette bir lider olacaktır, o lider ön planda da olabilir ama ürün ve başarı herkesin olmalıdır. Sırf bu nedenle bile adımla anılmaktansa, ekiple anılmayı daha adil buluyorum.
Mimarlık eğitimi sonrası felsefeye yöneliyorsunuz ve felsefe eğitimi alıyorsunuz. Karşılıklı beslenme durumunda mimarlık ve felsefenin etkileşiminden bahsedebilir misiniz? Yaşamınızdaki bu edinimler sonrası mimarinizde felsefeyi koyduğunuz yer neresidir?
Benim felsefe çabam maalesef son derece sığ bir çabadır. Keşke lisans eğitimimin içinde olsaydı ve ben bu yönde bir arayışa dahi girmemiş olsaydım. Ama aynen dediğiniz gibi mimarlık önce anlamakla başlıyor. Ancak ve ancak doğru soruları sorarak, doğru gözlemleri yaparak ve doğru yönde bir düşünme metodolojisiyle sonuca ulaşabilen bir hayatın içindeyiz. Bakın, her şeyi kendi tanımlamanızla “doğru” yapacaksınız ama sonucun doğruluğu dahi tartışılır olacak. Bu sayede asla bitmeyen ama daima gelişerek, evrilerek sormak kaydıyla aldığım mesleki hazzı artırma gayesindeyim. Başkalarının gözüne sokmaktansa ve beklentilerini yapmaktansa kitlesel olarak doğruyu yakalamaya çalışmak benim için anlamlı.
Az önce ekip deyip duruyorduk, şimdi hep “BEN” olmaya başladı değil mi söylemler? Aynı düşünce yapısındaki insanlarla çalışarak bu BEN, BİZ oluyor aslında. Siz bunları Teamfores olarak alın lütfen. Ben şu anda ekibin en yaşlı ve en tecrübeli üyesiyim sadece.
Avivasa Ofisi
Farklı mekânların içine girdiğimizde veya kentlerin sokaklarını gezdiğimizde her birinin farklı kimliğe sahip olduğunu görüyoruz. Öyle ki yapının veyahut mekânın kimliğine, cinsiyetine işaret eden kurgulardan da bahsediliyor. Bu konuda fikirlerinizi merak ediyoruz.
Hiç birisini daha yakından tanımak için can attığınız oldu mu? Sonrasında bu dürtüsel eğiliminizi sorguladınız mı? Neden o insan? Sizin için onu çekici kılan, öğrenmeye değer yapan neydi? Onu tanımaya başladıktan sonra bile daha fazla anlamak, sürprizlerinden keyif almaya çalışmak için arzunuzun dinmediği oldu mu? İşte bence insanların binalarla ve kentlerle olan ilişkisi de aynen böyledir. Maskülen ya da feminen tanımlamalarını sevmiyorum ve ben ne yapıları ne de kentleri öyle tanımlamıyorum, benim için fazla edebi olabilir, örneğin İstanbul’u bir kadına benzetmek. Ama özellikle sıradanlıklarıyla ortaya çıkan, sakin, dingin fakat sürprizli yapıları tasarlama, anlama, kurgulama ve yaşama eğiliminde olduğumu düşünüyorum. Belirli bir mantık dizininde olan ve fonksiyonelliği unutmadan karşılaştığımız rastlantısallıklar yapıları ve kentleri daha uzun bir zaman için arzulamamı sağlıyor sanırım. Bahsettiğim rastlantısallık sistemli bir kurgu içindeki bilinçli bir aksaklıktan kaynaklanıyorsa eğer ilgim ve beğenim azalmıyor.
Avivasa Ofisi
Kültür ve coğrafyalar tasarım dilinin izahında belirleyici etkenler.Birçok kültürle tanışmış ve farklı coğrafyaların mimari ve insani pratiklerini deneyimlemiş biri olarak Türkiye’deki mimarlık ve kültür ilişkisi sizin için ne ifade ediyor?
Şimdiki zamandan bahsedeceksek bence son derece yozlaşmış bir durumdayız anlamlı ve derin bir ilişkiyi aramak imkânsız. Biraz modern mimarlık kavramını yanlış anlamış olabilir miyiz diye düşünüyorum son zamanlarda. Hepimiz dünyadaki her yerde olabilecek binalardan her yerde yapmaya çalışıyoruz. Kentleri ve hatta kendimizi son derece kimliksizleştirdiğimizi düşünüyorum. Türkiyedeki mimarlık dünyasını eleştirmek haddime değil ama son yıllarda neredeyse her alanda ortaya çıkan yozlaşmayı, Türk insanının eğitim ve bilgi seviyesinin bilinçli olarak aşağıya çekilme çabasını, aidiyetsizlik kavramının yerleşikleştirilmesinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Tabi ki konumuz mimarlık ama asıl sorunumuz o değil. Kalitesiz tek tip eğitim alınan, araştırmaya değil, var olan bilgilerin ya da yeni koyulan bilgilerin ezberlenmesini salık veren bir anlayış ortamında bence mimarlık tartışmak, kel başa şimşir tarak aramaya benziyor. Zaten bu ortamda yapılan binalar da bir oksimoronun parçası olarak yerlerini alıyor.
Egemenoğlu Hukuk Bürosu
Çok basit bir örnek vereceğim izninizle; Türkiye’deki en çağdaş, en Atatürkçü, en ileri seviyede eğitim kurumunu kurma iddiası içinde olan bir müşteri adayımızla birkaç ay birbirimizi anlama çabamız oldu. Yangın merdivenlerini dahi gereksiz bulan, çocukların beslenmelerini değil, yemek yemelerinin yeterli olduğunu düşünen, spor salonu, yemek salonu ve sosyal tüm donatı alanlarının katalog değeri ve müşterileri için bir çekim merkezi olarak kullanmak isteyen bir eğitimci ile ortak paydada buluşamadık. En iyi okulu kurgulamak için Finlandiya ya da Japonyadaki örneklere bakmak gerekmiyor ki, kendi kültürel değerlerimizi anlasak, savunduklarımızın resimlerini sağa sola asmaktan öte, önce içselleştirerek hayatımıza katsak zaten en doğrusunu yapacağız. Geldiğimiz noktada son derece iyi niyetli olan eğitimci kökenli bir yatırımcı bile, değer üretmekten çok, yatırımının amortismanını düşünüyorsa ve bu sürece ortak hatta belki ağır olacak ama alet de olmak isteyen bir mimar, yerel idareci de bulabiliyorsa, bence mimarlık tartışmak çok çok gereksiz olacak.
Egemenoğlu Hukuk Bürosu
Yeni şehirleşme sürecinde başka boyutlara taşınan bir değişim görüyoruz. Şehir ve kent politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, yeni yönetmeliklerin bir çözüm yarattığını düşünüyor musunuz?
Hayır, kesinlikle hayır. Öyle olsaydı 4 emsaller, serbest yükseklikler verilmezdi. Bunlar tamamen rant ekonomisi yararına atılan adımlardır. Toplumsal hiçbir fayda üretmez. Bu tip faaliyetlerin en başından beri hiç bir şekilde uzantısı olmadık.
Sürdürülebilirlik kavramı profesyonel iş pratiğiniz için ne ifade ediyor. Günümüzün sürdürülebilir ve ekolojik yapılarını ve yeşil bina sertifikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslına bakarsanız birçok süreç fazla romantik bir pazarlama değeri üzerinden yürüyor. Gerçek anlamda ekolojik tasarım, sürdürülebilir mimarlık Türkiye’de çok deneysel boyutta şu anda. Ben akıllı ve yerel tasarım tarafında var olma gayreti içindeyim.
Egemenoğlu Hukuk Bürosu
Son olarak malzeme konusuna değinmek istiyorum. Malzeme sektörüne bakacak olursak yapılan Ar-Ge çalışmalarının yapı sektörünün gelişimine katkısını nasıl buluyorsunuz?
Her şey ekonomik devinim ve süreklilik için. Daha geçenlerde alüminyumun Alzheimer hastalığının en önemli etkeni olduğunu savunan bir yazı okudum. 20 sene önce PVC tu-kakaydı. Tabi ki gelişimleri, pratiklik, bakım onarım zamanlarının uzaması, üretim kolaylığı ve doğaya en az zararı verdiği düşüncesi, maliyeti, ulaşılabilirliği gibi pek çok gerekçeyle sektörün ilerleyişi ufkumuzu açıyor, özellikle ben de bu değişimi en yakından takip edenlerden birisi olduğumu düşünüyorum. Tabi ki inanılmaz bir sosyal duyarlılık var ve her yeni ürün kendi savunma mekanizmasıyla beraber piyasaya adım atıyor. Ben ekonomik olan bu savaşın dışında kalma gayretiyle müşterime, kendime ve tüm kullanıcılara en az zarar verecek olan ürünü, malzemeyi tercih etme
yönündeyim. Tabi ki ürün kadar, marka, satış ve satış sonrası kabiliyetleri de günümüzün mega kapitalist dünyasında oldukça önemli.
Egemenoğlu Hukuk Bürosu
Unigen firmasını hem zemin kaplama ürünü, hem kurumsal faaliyetleri ile nasıl değerlendiriyorsunuz?
Unigen firmasıyla neredeyse kuruldukları günden beri çalışıyoruz. Firmanın ahlaki olgunluğu sattıkları ürüne oluşan güveni kurma anlamında çok olumlu. Bünyesindeki markalar, satış sonrasındaki kıvraklıkları da tercih etmemizdeki önemli unsurlardan.
Kendileriyle son zamanlarda Zorlu Enerji, Avivasa Ofisleri, Egemenoğlu Hukuk Bürosu, Yüksel Proje İstanbul ofisini bitirdik. Yükseltilmiş döşemeden, karo halıya, LVT’den rulo malzemeye kadar ihtiyacımız olan her üründe doğru marka ve anlayışla yanımızda oldular.