Sürdürülebilir Tasarım Dünyaya Bakışımızın Doğal Bir Parçası
Sürdürülebilirlik mühendislikle sağlanan teknolojik gelişmelerin sonucu olmak dışında mimari bir fırsattır. İnsanların içinde mutlu yaşayabilecekleri sağlıklı, güvenli, dirençli ve doğa ile uyumlu mekânlar kurgulama faaliyetlerinin tamamı sürdürülebilirliğin parçasıdır.
Özer\Ürger Mimarlık kurucuları Mimar Ali Özer ve Mimar Ahmet Mucip Ürger ile tasarım anlayışları, sürdürülebilirlik ile ilgili yaklaşımları, malzeme tercihleri ve güncel projeleri üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle kuruluş hikayenizi sizden dinlemek isteriz. Ekibiniz ve ofisinizin işleyişi hakkında bilgi alabilir miyiz?
Biz Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden sınıf arkadaşıyız. Birlikte çalışma, karşılıklı proje eleştirme alışkanlığımız hep vardı. Mezuniyetten hemen sonra Doğukent Kentsel Mekânlar ve Cepheler Tasarım Yarışması’na katıldık ve 3. ödülü aldık ve aldığımız cesaretle ofis kurmaya karar verdik. İlk yıllar epey zor geçse de zaman içerisinde düzen kuruldu. 2010 yılında Ankara’dan sonra bir ofis de İstanbul’da açtık. Şu anda bu iki ofisi birlikte yürütüyoruz. Yatay örgütlenen ve tasarım odaklı bir ofisiz. Uzun yıllardır birlikte çalıştığımız harika bir çekirdek ekibimiz var.
Birçok yarışma projesine katıldığınızı ve çoğundan ödül aldığınızı biliyoruz. Yarışma projelerine katılırken motivasyonunuz ne oldu ve bu başarının sırrı nedir?
Her ne kadar yarışma ile kurulmuş da olsak yarışmalara çok sık katılan bir ekip hiçbir zaman olmadık. Her zaman gözümüz yarışmalarda, ancak yarışmalara yoğun iş temposundan fırsat bulduğumuz da katılabiliyoruz. Yarışmalarda başarının sırrı denilen fenomen sanırım belli ana fikirlerin ve şemaların belli dönemlerde sürekli kazanmasından kaynaklanıyor. Bu sebeple sürekli yarışmaya giren ekipler bu desenleri daha iyi anlayıp ödül kazanma şanslarını artırıyor. Biz genelde yarışma süreçlerinde katılımcı bir yapı kurgulayıp yarışmayı ofisteki herkesin birlikte mimarlık konuşacağı bir fırsat olarak kullanmaya çalışıyoruz.
Bir projeyi hayata geçirirken ki temel değerleriniz ve tasarım felsefeniz hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Çalışmalarınızın temeline hangi yaklaşımı alıyorsunuz? Mesleğinizi icra ederken kırmızı çizgileriniz var mı?
Bizim yıllar içinde aldığımız işlere ve inşa edilen projelerimize bakınca büyük çoğunluğunun kamusal alan işleri olduğunu görürsünüz. Bu durum ve bizim mimari yaklaşımımıza da çok uygundu ve çok etki etti. Kamu yararı, kamusal alanın niteliği gibi konulara yoğunlaşmamızı sağladı. İnsanların rahatlıkla erişebildiği, iletişim kurabildikleri ve mutlu hissettikleri mekânlar tasarlamaya odaklanıyoruz. Bir proje tasarlarken kırmızı çizgi gibi keskin tariflerimiz yok. Ancak içinde olmak istemeyeceğimiz tip projeler var ve bu projelerin ilk yıllarımızdan bu yana içinde olmadık.
MALZEME SEÇİMİ TASARIM SÜRECİNİN BAŞINDAN SONUNA ÇOK ETKİLİ. BİZİM TASARIM YAKLAŞIMIMIZIN EN TEMEL ÖGELERİNDEN BİR TANESİ. ÇOĞU ZAMAN MALZEMENİN KENDİSİ TASARIMIN ANA BELİRLEYİCİSİ OLUYOR.
Malzeme mimarinin önemli girdilerinden, sizin için malzeme nedir, malzeme seçim süreçleriniz nasıl işliyor? Sizin kullanmayı en çok sevdiğiniz yapı malzemeleri hangileri?
Malzeme seçimi tasarım sürecinin başından sonuna çok etkili. Bizim tasarım yaklaşımımızın en temel ögelerinden bir tanesi. Çoğu zaman malzemenin kendisi tasarımın ana belirleyicisi oluyor. Bir etki, deneyim, drama, doku çoğu zaman salt malzemenin ışıkla olan ilişkisi üzerinden kurgulanıyor. Tam da bu sebeple kendi özgün dokusu olan, eskirken yeni dokular sunan malzemeleri seviyoruz.
6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız deprem felaketi ülkemizin gerçeği olan depremi bir kez daha çok acı bir şekilde bize hatırlattı. Depreme dayanıklı yapılar üretilmesinde mimarların rolü nedir?
Çok bileşenli, kontrolsüz ve bozuk yapının yarattığı bir sorun olması sebebiyle bu soruya cevap vermek zor. Mevcut düzen içerisinde mimarın sorumlulukları ve rolünü değerlendirmek yerine sistemi tekrar kurgulamak ve mimarin yeri ve sorumluklarını yeniden tariflemek gerekir. Mevcut düzen içerisinde mimarın rolünün ne olduğunu anlamak için 1999 depreminden bu yana mimarlığın gündemin ne kadar dışında olduğuna bakmak yeterli. Medyada zemin bilimciler ve inşaat mühendislerine herkes soru sorarken, maalesef mimarlara hiç kimse sormuyor. Belki söylediklerimiz kimseye ilgi çekici gelmiyordur. Halbuki kriz anları her zaman mimarların söz söyledikleri, toplumsal dönüşümlerin mekânsal karşılıklarını tasarladıkları dönemler olmuştur. Biz bu durumun mimarlığın hem bir entelektüel uğraş olarak toplumsal gündemin çok dışında olmasına, hem de inşaat süreçlerinin dışında kalmasına bağlıyoruz. Bu sebeple depreme dayanıklı yapılar üretilmesinde mimarın bir rolü olsun istiyorsak önce mimarları tekrar süreçlere güçlü bir şekilde dahil edecek dönüşümü başlatmalıyız. Bu noktada meslek ve sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşüyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÇOKTAN TÜM DÜNYANIN TEMEL KONUSU HALİNE GELDİ. ANCAK SON YILLARDA SÖZCÜK BİR PAZARLAMA SLOGANI HALİNE GELME TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYA. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PROJELERE EKLENEN HAVALI BİR KONSEPT DEĞİLDİR.
Sürdürülebilirlik, mimarlıkta giderek önem kazanan bir konu haline geliyor. Siz sürdürülebilir tasarım ilkelerini nasıl uyguluyorsunuz ve bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Sürdürülebilirlik çoktan tüm dünyanın temel konusu haline geldi. Ancak son yıllarda sözcük bir pazarlama sloganı haline gelme tehlikesiyle karşı karşıya. Sürdürülebilirlik projelere eklenen havalı bir konsept değildir. Mimarın ve tüm mesleklerin dünyaya yaklaşımının temel belirleyicisi olmalıdır. Sürdürülebilirlik mühendislikle sağlanan teknolojik gelişmelerin sonucu olmak dışında mimari bir fırsattır. İnsanların içinde mutlu yaşayabilecekleri sağlıklı, güvenli, dirençli ve doğa ile uyumlu mekânlar kurgulama faaliyetlerinin tamamı sürdürülebilirliğin parçasıdır. Dolayısı ile sürdürülebilir tasarım bizim için uyguladığımız bir ilke olmanın ötesinde dünyaya bakışımızın doğal bir parçası.
Bir mimari proje inşa edildiği yerde kalıcı bir etki yaratıyor ve sadece bina içinde yaşayanları değil o yerde yaşayanları da yakından etkiliyor. Dolayısıyla mimar ve tasarımcıların sorumluluğu oldukça fazla. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek isteriz.
Her inşaat faaliyeti bir bağlam kurar veya mevcut bir bağlamı dönüştürür. Yapılar da bireyler gibi çevreleriyle etkileşime girer, değişir, değiştirir. Bu dinamik doğal olarak insanları ve birbirleriyle kurdukları ilişkileri etkiler. Mimarlar ve tasarımcılar, insanların etkileşimde bulunduğu ve dünya etrafındaki deneyimlerini şekillendiren bir güce sahiptirler. Bu nedenle, yerel bağlamı, tarihi ve kültürü görmezden gelerek tasarlamak o çevreye yapılan büyük bir haksızlıktır. Yapılar, içinde yaşayacakları çevresel ekosistemin bir parçası olarak görerek onu koruyacak ve desteleyecek şekilde tasarlanmalıdır.
HER İNŞAAT FAALİYETİ BİR BAĞLAM KURAR VEYA MEVCUT BİR BAĞLAMI DÖNÜŞTÜRÜR. YAPILAR DA BİREYLER GİBİ ÇEVRELERİYLE ETKİLEŞİME GİRER, DEĞİŞİR, DEĞİŞTİRİR.
Özellikle son dönem projeleriniz ve tasarımlarınız nelerdir? Bu konu hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Bizim en önemli şansımız her zaman birbirinden çok farklı konularda ve ölçeklerde aynı anda üretim yapan bir ofis olmamızdır. Bu dinamik durum ofisin düşünme biçimlerini çok olumlu yönde etkiliyor. Bugün de aynı şekilde küçük bir parkı, devasa bir lojistik merkezini, bir kent parkını, şehir meydanını, alışveriş caddesini, alışveriş merkezini aynı anda tasarlıyoruz ve çok şey öğreniyoruz. Son dönemde ofiste en çok iz bırakan işlerin İstanbul için tasarlanan İstiklal Caddesi ve Bağdat Caddesi kentsel projeleri ile 3 farklı noktada yer alan yurt yapılarımız ayrıca Kocaeli için tasarladığımız kent meydanı, yürüyüş yolu ve kent parkı projeleri ile olduğunu söyleyebiliriz.