Sürdürülebilirliği Öne Çıkartmak!
John Mandyck
UTC BIS Sürdürülebilirlik Direktörü
Kentler gözümüzün önünde oluşup gelişecekler, ya burada İstanbul’da ya da başka bir yerde. Beş yıl sonra hepsi farklı gözükecek. Bazı yerler şu an bomboş iken bu beş yılın sonunda şehir merkezi olacaklar. Sorumuz ise şu; bu durumu nasıl sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştiririz?
İnşaat sektöründe, yakın zamanda çoğu ülkede görülmeyen hızlı bir gelişimin yaşandığı Türkiye’de, sürdürülebilir inşaat ve planlama konusu “Bina Sistemlerinde Sürdürülebilirlik” konferansında alanında uzman isimler tarafından masaya yatırıldı.
UTC BIS Sürdürülebilirlik Direktörü John Mandyck konuşmasında “Türkiye, yeşil bina varlıklarını güçlendirme konusunu ciddiyetle ele alıyor ve bu kapsamda gerçekleştirilen çalışmalara çok önem veriyor. Bugün gerçekleştirdiğimiz toplantıların, önümüzdeki yıllar için alınan kararları şekillendirme ve ilerlemeleri destekleme konusunda, sektöre katkıda bulunacağına inanıyorum” dedi.
Bize UTC İnşaat ve Endüstriyel Sistemleri’nden biraz bahsedebilir misiniz?
Organizasyonumuz geçen yıl United Technologies dahilinde 29 milyon dolarlık bir ciroyla kuruldu. Temsil ettiğim organizasyon United Technologies’in neredeyse yarısını kaplıyor, kalanıysa havasahası sistemleriyle ilgileniyor. Biz dünyanın en büyük bina teknolojisi imalatçısıyız. Bunu OTIS ve CARRIER Havalandırma markalarımızla elde ettik, aynı zamanda yangın ve güvenlik firmamız olan, yeni adıyla Edwards Kidder, CHUBB ile beraber çalışıyoruz. Kuruculardan oluşmuş bir firmayız, örneğin Elisha Otis asansör frenini 1852’de bularak asansörleri kullanılabilir hale getirdi ve OTIS markamızın kurucusu. Firmamız Türkiye’yle çalışmaya 1893’te başladı. OTIS binalarda asansör olmasını sağlayan markadır.
Bugün kentleşmeyle ilgili yeni bir perspektif edindim. Sapphire Tower’ın tepesine çıktığımda güzel şehre baktım ve İstanbul’un ne kadar kentleşmiş olduğunu anladım. Günümüzde sadece bir günde, 180 bin kişi şehirlere taşınıyor.
50 yıl sonra 1902’de Wallis Carrier modern havalandırmayı keşfederek daha sıcak iklimlerde şehirleşmeyi sağladı. Robert Edwards ise elektrikli zilleri keşfetti ve ilk çalışmalarından biri New York Borsası’ndaki ziller. Edwards zili adındaki bu ziller hala kullanılıyor. Walter Kidde ise yangın söndürücüler arasında ilk öne çıkan sistemi icat etti, duman ve yangın bastırma sistemlerinde de öncülük etti. Chubb Kardeşler denilen Charles ve Jeremiah Chubb ise Londra’da ilk algılayıcı kilidi icat ederek güvenlik endüstrilerinde başlıca isimlerden biri oldular. Bu algılayıcı kilit sisteminde eğer ki anahtar deliğine yanlış bir anahtar sokulursa, sokulan anahtar içeride kilitli kalıyor ve hem anahtarı tekrar çıkaramıyorsunuz hem de kilidi maymuncukla açamıyorsunuz.
Biz tarihimizi sadece bu endüstrileri yarattığımız için değil, her geçen gün bu endüstrileri yeniliklerimizle geliştirmeyi sorumluluk edindiğimiz için kutluyoruz.
Türkiye’de ALARKO Carrier ile çok gurur duyduğumuz bir geleneğimiz var. Havalandırma sistemleri üreten ALARKO Carrier 500’den fazla çalışanı olan bir üretim, dağıtım ve satış firması. 700 çalışanlı OTIS Türkiye’yle ise Türkiye pazarında yerimizin büyük olduğuna inanıyoruz.
BM’nin Yeşil Bina kurulunun New York kısmında Sürdürülebilirlik Baş Yetkilisi seçildiniz. UTC İnşaat ve Endüstriyel Sistemleri’nde de kürsü başkanlığı yapıyorsunuz. Bize United Technologies ile olan bağınızdan bahsedebilir misiniz?
Evet, ben Yeşil Kent Kurulu’nun kürsü başkanı ve United Technologies’in sürdürülebilirlik baş yetkilisiyim. Görevim dünya üzerinde yeşil binalar oluşturmak. Bu, dört anahtar stratejimizle başarıyla tamamlayabildiğimiz basit bir görev.
Bunlardan ilki partnerliklerimiz. Eğer ki bölgenin yerel marketini değiştirip geliştiren insanlarla beraber çalışmazsak orada yeşil binalar inşa edemeyiz. Bu yüzden Türkiye’nin Yeşil Bina Kurulu’nun asli üyelerinden biri olduğumuz için gurur duyuyoruz. Dünya üzerindeki yeşil kurullarla beraber çalışmak gibi bir geleneğimiz var. Carrier, 1993’te ilk kez gerçekleştirilen BM Yeşil Bina Kurulu’na katılan ilk firmalardan biri. Yani yeşil bina hareketini, ilk oluştuğu zaman bile yanında olduğumuz için anlayıp destekliyoruz. Şuan dünya üzerinde, Türkiye dahil olmak üzere, yüzü aşkın yeşil bina kurulu var, ve biz 4 kıtada bu kurulların asli üyesi olan tek firmayız. Bununla beraber bütün bu organizasyonlarla olan partnerliklerimizi çok ciddiye alıyoruz, onlara amaçlarına ulaşmada yardımcı oluyoruz.
İkinci stratejimiz ise araştırma. Biz verilerin karar almada en önemli etken olduğunu biliyoruz ve daha iyi kararlar almak için daha iyi verilere ihtiyacımız olduğuna inanıyoruz. Son yıllarda bu amaçla enerji tasarrufu ile ilgili bir çok araştırmaya sponsor olduk. Bu yılın ilerleyen aylarında da ticari yeşil binaların sağlık ve üretim üzerindeki etkisini araştırmaya başlayacağız. Bizim bu araştırmalara olan bağlılığımızın sebebi şahsi çıkarlarımız değil; elde ettiğimiz sonuçları kullanıma açık olarak, herkesin daha iyi kararlar alması için kolayca ulaşılabilecek şekilde sunuyoruz.
Kullandığımız üçüncü stratejiyse idman. İnşaat profesyonellerinin yeşil binalar inşa etmeleri için gerekli olan araçları ve idmanı sağlıyoruz. Buna en iyi örnek olarak dünyada LEED’i lisanslı olarak kullanan ilk firma olmamızı gösterebiliriz. LEED sertifikasını pazar alanında öğreten ilk firmayız. Türkiye 8’nci en çok LEED sertifikalı binaya sahip ülke. LEED Türkiye’de çok popüler. İnşaat sektörüne yeşil binaların ne olduğunu, LEED sertifikasının nasıl çalıştığını, LEED kullanarak nasıl iyi binalar elde edebileceklerini öğretiyoruz. İki yıl önce Carrier dünyanın en büyük LEED eğitim firmasıydı. Bunu yapan bir BM Yeşil Bina Kurulu ya da bir enstitü değildi, Carrier sertifikalı 30 LEED eğitmeniyle bu eğitimin öncüsüydü. Bütün başlıca çalıştığımız ülkelerde de bu eğitimin öneminin altını çiziyoruz.
İstanbul’daki birçok asansör bu tasarruf sistemiyle çalışıyor, aynı zamanda ALARKO Carrier’in yüksek tasarruflu klimalarıyla büyük binaları düşük enerji kullanımıyla soğutabiliyoruz.
Sonuncu stratejimiz, benim bugün burada olma sebebim; eğitim. Bina sahiplerine yeşil binaların bütün getirilerini fark ettirmek istiyoruz. Bunu da “Sürdürülebilirliği Öne Çıkarma” derslerimiz ile sağlıyoruz. Bugün İstanbul’da ilk dersimizi vereceğimiz için çok heyecanlıyız. Bu dersle birlikte 12 ülkede 22’nci dersimizi vermiş olacağız. Toplamda 2500’den fazla profesyonele ulaşabiliyoruz. Türkiye’ye gelmenin zamanının geldiğini düşünüyoruz ve burada olduğumuz için çok mutluyuz. Ders serimizin amacı uluslararası uzmanlarla yerel uzmanlar arasında, inşa edilmiş çevremizi nasıl geliştirebileceğimizle ilgili bir konuşma ortamı başlatmak. Bu şekilde gittiğimiz her yerde yeşil binaları geliştirebileceğimizi düşünüyoruz.
Normal binaların sürdürülebilirlikleriyle ilgili uluslararası perspektifin sizce nasıl bir strateji izlemesi gereklidir? Özellikle İstanbul’da?
Bugün kentleşmeyle ilgili yeni bir perspektif edindim. Sapphire Tower’ın tepesine çıktığımda güzel şehre baktım ve İstanbul’un ne kadar kentleşmiş olduğunu anladım. Günümüzde sadece bir günde, 180 bin kişi şehirlere taşınıyor. Köyden kente göç ediyor. Kentleşme zamanımızın en büyük trendlerinden biri. Şehirlerimizin çalışma biçimini kentleşme, binaların kullanışlılığı ve binaya olan ihtiyaç belirliyor.
Sürdürülebilirliği sağlayarak nasıl daha fazla kentleşebileceğimizi önemsiyoruz. Yıl içinde şehre göç edecek 60 milyon kişiye nasıl ev sağlayabileceğimizi düşünüyoruz. Bütün dünyada bu yaşanıyor, özellikle Çin gibi ülkelerde. Önümüzdeki 15 yıl içerisinde 300 milyon kişi Çin’de çiftliklerinden şehirlere göç edecekler. Kentler gözümüzün önünde oluşup gelişecekler, ya burada İstanbul’da ya da başka bir yerde. Beş yıl sonra hepsi farklı gözükecek. Bazı yerler şu an bomboş iken bu beş yılın sonunda şehir merkezi olacaklar. Sorumuz ise şu; bu durumu nasıl sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştiririz? Günümüzde şehirler karbondioksit salınımımızın yüzde 75’ini oluşturuyor. Enerjimizin yüzde 60’ını onlar kullanıyor. Bu yüzden şehirlerimizi değiştirmemiz gerekiyor, bunu da sadece yeşil binalar sağlayabilir. Dünya üzerindeki enerji tüketimine bakarsak yüzde 28 ulaşım, yüzde 32 endüstri ve yüzde 40’ı ise binalar tarafından kullanılıyor. Bu yüzden en iyi enerji tasarruf potansiyeli binalardan geliyor. Bir binanın içerisine baktığımızda ise enerjinin yüzde 45’i ısıtma ve havalandırma sistemlerinde, asansörlerde ve soğutma sistemlerinde kullanılıyor. Bu ürünler benim firmam tarafından üretiliyor. Bizim ürettiklerimiz yüzünden bu enerji kullanılıyor, ama daha önemlisi biz günümüz teknolojisiyle bu enerji kullanım yükünü azaltabiliyor ve bina sahiplerine enerji tasarrufu ve düşük karbon salınımı gibi amaçlarında yardımcı olabiliyoruz.
Bunun bir örneği OTIS asansör markamızda; asansörler yalnızca yukarı çıkarken enerji kullanırlar, aşağı inerken yerçekimi yardımıyla inerler. Bu iniş anında eğer ki var olan alçalma hareketini enerjiye çevirirsek asansör tekrar yukarı çıkarken bu enerjiyi kullanabilir. Yerçekimini kullanarak sağladığımız bu sistemle bir asansörün enerji tüketimini yüzde 70’e kadar azaltabiliyoruz. Şu an minimum enerji tasarrufunu yüzde 40’la geçen sistemlerimizle yarının kentlerine yardımcı oluyoruz.
İstanbul’daki birçok asansör bu tasarruf sistemiyle çalışıyor, aynı zamanda ALARKO Carrier’in yüksek tasarruflu klimalarıyla büyük binaları düşük enerji kullanımıyla soğutabiliyoruz.
“Sürdürülebilirliği Öne Çıkarma” ders serilerinizden biraz daha bahsedebilir misiniz?
Bu derslere 2011’de başladık. 12 ülkede 22 ders verdik; Brezilya, Çin, Hindistan, Kuveyt, Malezya, Umman, Katar, Sudi Arabistan, Singapur, Tayland, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri. Bir süredir bütün dünyayı dolaşıp, liderlerle, üniversitelerle ve yeşil bina kurullarıyla konuşarak farkındalığı arttırmaya ve eğitim vermeye çalışıyoruz. Gittiğimiz her yerde çok heyecanlı oluyoruz çünkü bizi gören 2500 profesyonelin her biri yeni düşüncelerle yanımızdan ayrılıyorlar.
Enerji tasarrufumuzu yalnızca yüzde 30 arttırmayı başarabilrsek 432 mİlyar dolar hem kendi kendini ödemeye başlar hem de yılda 65 mİlyar dolarlık ekonomiye katkı sağlamış oluruz.
Amerika’daki sürdürülebilirlik politikalarıyla ilgili düşünceleriniz nedir? Sizce federal hükümet yeterince destek veriyor mu?
Bana göre insanlar düzgün verilere bakmadan iyi kararlar veremez. Yani daha çok bilgiye ve veriye ihtiyacımız var. Binalarla ilgili verilerin herkesin ulaşabildiği yerlerde olması gerekir. Bence BM’in gelişebileceği alanlardan bir tanesi binaların etiketlenebilmesi. Biz binalara etiket koymuyoruz bu yüzden de bir binayı alırken yanındaki binadan enerji tasarrufu yönünden, ya da başka herhangi bir yönden, farkını anlayamıyoruz. Avrupa’da bu çok daha iyi yapılıyor, bir binanın enerji tasarruflu olduğunu hemen anlayabilirken bir yanındakinin olmadığını anlayabiliyorsunuz. BM’de Enerji Yıldızı etiketi ve LEED yeşil bina etiketiyle biraz anlayabilsek de yeterli değil. BM bu konuda gelişmeli.
Son olarak, konferansta yaptığınız konuşmayı biraz daha açmanızı isteyeceğiz sizden.
Bugün kentleşme ve kentleşmenin insanlık için anlamından bahsedeceğim. 1970’te insanlığın üçte ikisi köy ya da çiftliklerde yaşıyorlardı. Günümüzdeyse yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor. 2050’deyse 1970’tekinin tam tersi olacak ve insanların üçte ikisi şehirlerde yaşıyor olacak. Bizim bunun sonuçlarına hazır olmamız gerek çünkü şehirde yaşayan insanlar köyde yaşayanlardan 3 kat daha fazla enerji harcıyorlar. Daha sürdürülebilir bir şekilde kentleşmenin yollarını bulmalıyız. Benim de konuşmam bu kentleşme süreciyle ilgili olacak. BM’de yeşil binalarda yaptığımız gelişmeleri ve anket sonuçlarını gösteriyor olacağım.
Geçen yıl yaptığımız bir araştırmanın sonucunda bir yıl içerisinde BM’de ne kadar paranın enerjiye harcandığına baktık ve karşımıza çok büyük bir rakam çıktı. Bu rakam yılda 432 milyar dolarlık enerji harcadığımızı bize gösterdi. Bu rakamın büyük olduğunu biliyoruz ama neyle karşılaştırabileceğimizi bilemedik. Bu para bütün vergi gelirlerinin toplamını bile geçiyor ve binalarımızda harcanan enerji gideri özel sağlık sektörüne ve devlet sağlık sektörüne harcanan paradan daha fazla. Bunun sonuncunda fark ettiğimiz umut verici bir konu da var; enerji tasarrufumuzu yalnızca yüzde 30 arttırmayı başarabilirsek 432 milyar dolar hem kendi kendini ödemeye başlar hem de yılda 65 milyar dolarlık ekonomiye katkı sağlamış oluruz.