Taş ile Yapı; Yalın, Basit ve Kolay...
NEVZAT SAYIN
Nevzat Sayın Mimarlık
Baumit Sponsorluğunda
Fotoğraf : Can Görkem Halıcıoğlu
Benim için aslında bütün malzemeler. Tasarım aşamasından itibaren beraber düşünmeye başladığımız şeyler. Mesela taş, beton, ahşap, çelik, cam aslında bizim için çok önemli yapı malzemeleri ama içinden birini seç derseniz herhalde taşı seçerim.
Ekoyapı Dergisi olarak bu sayımızda ‘Mimarlar ve Vazgeçemedikleri Malzemeler’ dosya konusunu hazırlıyoruz. Bu kapsamda öncelikle mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutuyla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Çevre duyarlı yapı malzemeleri artık çağdaş teknolojilerle üretiliyor, bunların piyasa kabulü konusunda ne düşünüyorsunuz?
Sürdürülebilirlik ve ekoloji kavramları sanki çok yeni bir konuymuş gibi tartışılıyor, anlatılıyor, üzerinde yorumlar yapılıyor. Halbuki bu kavramlar çok eski. Sürdürülebilirliğin gerçek kelime anlamına baktığımızda aslında geleneksel yapılarda ne kadar etkin, başka türlü olamayacak kadar gerçek, ne kadar herkesin bildiği ve üzerinde anlaştığı bir bilgi birikimine dayalı olduğunu görebiliyoruz. Kullanılan malzemeler, o malzemelerin bir araya getirilişleri, malzemelerin elde ediliş biçimleri ve hangi mesafeden oraya taşınıp getirildiği, yerelliğin ön planda olduğu konularını irdelersek bence geçmişte yapılan geleneksel diyebileceğimiz bütün yapılar sürdürülebilirlik ilkesini ciddi bir biçimde taşıyor.
Günümüzde gelişmiş teknolojilerin sonucu olarak son derece önemli yapı malzemeleri üretiliyor. Ama her alanda olduğu gibi bu konuda da hayatın geri kalan alanı öyle örgütlenmediyse, sizin günlük hayatınız o kadar ileride değilse, o ileri yapı teknolojileriyle üretilen yapı malzemelerini kullanmanız da çok kolay görünmüyor açıkcası. Şöyle düşünelim; yüksek teknolojili bir yapı yapılabilir, çok da zor değil. Bu yapının İngiltere yada Fransa’da olmasının anlamı başka, Türkiye’de yapılmaya çalışıyor olmasının anlamı başka birşey. Türkiye’de yüksek teknolojili bir yapı üretilemez çünkü hayatın hiçbir alanı böyle değil. Eyfel kulesinin neden Paris’de, Crystal Palace’ın neden Londrada olduğunu düşününce anlaşılıyor ki; 1800’lü yıllardan buyana teknolojiye sıkı sıkıya sarılmış olan Fransa ve İngiltere için bu yapıların bir anlamı olduğu anlaşılıyor. Ancak bakıyoruz teknoloji konusunda onlara çok yakın olan Almanya’da neden yüksek teknolojili bir bina ile karşılaşmıyoruz. Burada da dünya görüşü, anlayış ve uslup farklılıkları nedeniyle bu tür yapılara rastlanmıyor olabilir.
Sürdürülebilirlik konusu da bence böyle. Yapı öyle bir konu ki; doğrudan ya da dolaylı olarak çok fazla sektör konunun içinde, dolayısıyla bunlardan bir kaç tanesinin ileri yapı tekniklerini kullanıyor olması üretilen yapının da öyle olacağı anlamına gelmiyor. Bence önümüzde daha çok yol var, onun için biraz geçmişe bakmakta yarar görüyorum. Geçmişte yapılan binalarda malzeme tercihleri nelerdi? Bu malzameler nasıl bir araya getirildi? Bunları sorgularsak eğer bence daha iyi sonuçlar elde edebiliriz. Mesela bir Ağustos sıcağında Bursa Yeşil Cami’den içeri girdiğinizde ısı 7-8 derece düşüyor. Acaba neden? Sonra duvarın kalınlığından pencerelerin küçüklüklerine, pencerelerin yanındaki havalandırma deliklerinden duvarın içinde gezinen bütün o havalandırma kanallarına kadar bunun bir sistem olduğunu gördüğünüzde o serinliği yapan şeyin bir rastlantı olmadığını, arkasında binlerce senedir biriktirilmiş bir bilginin olduğunu görüyorsunuz. Bana asıl sürdürülebilirlik buymuş gibi geliyor.
Sizin bir mimar olarak vazgeçemeyeceğiniz ve kullanmaktan en çok keyif aldığınız malzeme hangisi?
Benim için aslında bütün malzemeler. Tasarım aşamasından itibaren beraber düşünmeye başladığımız şeyler. Mesela taş, beton, ahşap, çelik, cam aslında bizim için çok önemli yapı malzemeleri ama içinden birini seç derseniz herhalde taşı seçerim. Mimaride yapıların nasıl ayakta durduklarına dair sistem kesitleri var. Az önce örneğini verdiğim Yeşil Cami’yi ele alalım, Yeşil Cami’nin sistem kesitinde 110 cm kalınlığında bir duvar var. Duvarın bir içi bir de dışı var, çizilen iki çizgi, aradaki bütün malzeme taş. Sadece bu yalınlık bile neden taşdan vazgeçemeyeceğimin bir kanıtı aslında. Bugünün yapılarından örneğin camla kaplı bir duvarı duvarın sistem kesitini düşünelim. Betonarme yada çelik bir iskelet, iskeletin dışında ısı yalıtımı, yalıtımın dışında yangın bariyerleri, bunların üzerinde doğramaların taşıyıcıları ve en üstte cam var. Gofret gibi katmanlı... Ayrıca bir de içeriye doğru, alçıpan ve boya var. Bu nedenle bana içi dışı bir yapılar konusunda taş çok sihirli geliyor.
İkinci malzeme olarak ise beton diyebilirim. Örneğin brüt beton bir yapı yaptığınızı düşünün, tabiki belli koşullarda olması gerekiyor. Isı yalıtımı nedeniyle duvarların kalınlığını buna göre hesapladığımızı düşünelim. Yine aynı mantık, koskoca duvarı sadece iki çizgi ile gösterebiliyoruz. Bir içi bir de dışı var, onun üzerinde ne kaplama nede başka bir malzeme uyguluyorsunuz. Daha öncede belirttiğim gibi taş ve betonun uygulanmasındaki yalınlık bana sihirli geliyor.
Ancak, bunların yanında çelik ve ahşabın, modüler olarak atölyelerde hazırlanarak, sonra arazinin montaj atölyesi gibi kullanılabilmesi, çok kolay takılıp, sökülebilmesi, standardize edilebilmesi, hafifliği ve esnek yapılar için uygun olması gibi özellikleri de bu malzemleri öne çıkartıyor. Ama yinede diğerlerinin sihrinin onlarda olmadığı düşünüyorum.
Taşa ve betona yönelik uyguladığınız projelerden bir kaç örnek verebilir misiniz?
İzmir’in Dikili kazası Yahşibey köyünde uygulamış olduğumuz 8 tane taş yapı var. Orada hem mevcut taş yapıların onarımını hem de yeni yapılarda bu işin nasıl yapılabileceğine baktık. Ortaya oldukça iyi taş yapı örnekleri çıktı diyebilirim.
Brüt yapı örneği olarak ise; tamamen betonla yapılmış, neredeyse başka hiçbir malzeme kullanmadığımız gön deri ürünleri fabrikası var, bir de Merit Denizcilik için yapmış olduğumuz bir genel müdürlük binası var. Şimdi şehir üniversitesi binası olarak kullanılıyor, bu iki yapı da betonun sonuna kadar inatla kullanıldığı yapı örneklerinden.
Taşın ve betonun sürdürülebilirlik değerleri bunları seçmenizde bir etken mi?
Bu soruyu Yahşibey örneği ile açıklamak istiyorum. Bütün arazi taş. Yapıyı arazisinde hafriyat yaptığınızda yine dünya kadar kırılmış taş çıkıyor. Arazide kırılmış olarak çıkan bu kırık taşları toplayıp duvar olarak yükselttiğinizde yapıyı elde ediyorsunuz. Bundan daha sürdürülebilir ne olabilir. Araziden çıkan molozu dışarıya taşımıyorsunuz. Dışarıdan hiç bir malzeme getirmiyorsunuz. Nakliye işi yok. Böyle düşününce çok sürdürülebilir bir uygulama. Ancak, tamamen kumullardan oluşan bir arazide inatla taş yapı yapacağım derseniz, sistem tam tersine çalışmaya başlıyor. Bu sefer taş sürdürülebilir bir malzeme olmamaya yönelir. Dolayısıyla malzemenin kendisinden çok bağlamı önemli, bütün bunların bağlamı da yer... Hem fiziki hem beşeri coğrafya koşulları içerisinde o konuyu ele alış biçiminizle sürdürülebilir yada sürdürülemez bir sonuç ortaya çıkabilir aslında.
Dosyamızın devamında çevre duyarlı yapı elemanlarını işliyoruz. Projelerinizde malzeme seçiminde tercih ettiğiniz markalar var mı? Seçimleriniz de hangi kriterlere dikkat ediyorsunuz?
Bizim tercihlerimiz genellikle marka üzerinden değil de ürünlerin teknik özellikleri üzerinden şekilleniyor. Tüm ürünlerin teknik özelliklerine hakim olmak kolay değil dolayısıyla bu konuda güvenilir ve bütün markalara eşit mesafede duran tanıdığımız kişiler var onlara danışıyoruz. Problem bu sen olsan ne yaparsın? diye soruyoruz.
Vazgeçemeyeceğiniz malzeme olarak taşı vurguladınız. Hayal gücünüzü biraz zorlasak ve taştan ütopik bir yapı tasarlamanızı istesek, ortaya nasıl bir yapı çıkar? Bizimle paylaşırmısınız?
Eski ve terkedilmiş bir taş ocağında taş bir yapı yapmak olur projem. Bütün malzeme orada, büyük parçaları yerinde keserek, küçük parçaları ise tek tek örerek, ocaktan çıkan irili ufaklı tüm parçaları kullanarak ve başka hiçbir malzeme kullanmadan... Döşemeler, duvarlar herşey taş... Nasıl bir formu olurdu acaba? Muhtemelen bulduğumuz taşlar yapının formunu belirlerdi. Her projemde olduğu gibi, kullanışlılığa ilişkin çok basit çözümlerin uygulandığı bir yapı olurdu sanırım, çünkü benim kafam öyle çalışıyor. Olabildiğince yalın, basit ve kolay birşey yapmak ve onu denemek isterdim doğrusu.
Kafanızda herhangi bir bölge varmı?
Taş çok sevdiğim bir malzeme olduğu için epeyce taş ocağı ve mermer ocağı biliyorum. Gözümün önünden geçen İzmir - Bursa yolu üzerinde terkedilmiş bir ocak var mesela... Bir tanede İzmir Urla Yağcılar köyüne giderken bir mermer ocağı var, orası olabilir. Zaten bu konuda Türkiye çok zengin bir ülke...
Bu projenizi hayata geçirecek misiniz?
Bilmiyorum. Birileri benden isterse yapabilirim, Kendim için değil. Mimarlık kendine yaπilan birşey değildir. Olağan turunu tamamlayabilmesi için birinin sizden istemesi, sizin onu yapmanız, isteyenin tasarlananı kabul etmesi, tasarımın inşa edilmesi süreçlerinin birbirini tamamlaması gerekmete bence...Masanın bir tarafında işveren öbür tarafında mimar, diğer tarafında yapımcı olmak çok iyi gelmiyor bana açıkcası. O yüzden birileri istemediği sürece yapmayacağım sanırım.
Siz nasıl bir evde oturuyorsunuz?
Yaşadığım evde ofisim gibi eski bi yapı... 110 yaşında. Renove ettik ve kullanıyoruz. Aslında buda bir tür sürdürülebilirlik, durmadan yeni yapılar yapmak yerine bir zamanlar yapılmış olan yapıları bir kez daha gözden geçirerek, yeni kullanımlarıyla onları tekrar ikinci hayatlarına başlatmak bana daha anlamlı geliyor. İstanbul’dan örnek verirsek, Santral İstanbul böyle bir yapı... Eski bir kazan dairesi Mimarlık Fakültesi, eski bir tirbün yapısı enerji müzesi olarak yeniden hayat bulabilir.