Temas Var Duygu Yok!
Kent Yaşamında Erişilebilirlik...
MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğrencisi Neşe Altınel, bitirme tezi olarak İstanbul'un yaygın ulaşım aracı metrobüsü seçti. Metrobüsü kentlerde insanların birbirine en yakın durabildiği yer olarak tanımlayan Altınel'e göre 'kalabalığın içinde herhangi bir duygu aktarımı olmadan yapayalnızız.'
Metrobüs İstanbulluların hayatına, 2007 Eylül’ünde girdi. Metrobüsü günde 1 milyona yakın insan kullanıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) öğrencisi Altınel, 2012 yılında geldiği İstanbul’da tanıştığı metrobüsü ve bu bu ulaşım aracındaki yabancılaşmayı tezine konu edindi. Altınel, tezi ile B alarak okulunu bitirdi.
Danışman hocası Doç. Dr. Kevser Üstündağ’dan aldığı onayla ‘Metropoliten bireyin yaşadığı yabancılaşmanın metrobüs bağlamında incelenmesi’ başlıklı tezi için 15 soruluk bir anket hazırlayan Altınel, yolculara metrobüste geçirdikleri zamana dair sorular yöneltti.
163 yolcudan 1'i sohbet etmeye niyetli
Milliyet’ten Gökhan Karakaş’ın haberine göre, 20-40 yaş arası 163 metrobüs kullanıcısının katıldığı anketin en önemli sonucu metrobüsü kullananların dışarıdan bir uyaran olmadığı sürece birbirleriyle iletişime geçmemesi. Ankete göre, metrobüse binenlerin yüzde 25’i telefonla ilgileniyor, yüzde 24’ü müzik dinliyor, yüzde 20’si insanları gözlemliyor, yüzde 14’ü kitap okuyor, yüzde 18’i dışarıyı izliyor. Ankete katılan 163 yolcudan ‘Yanımdaki yolcu ile sohbet ederim’ şıkkını sadece 1 kişi işaretlemiş.
Tacize sessiz kalmayacakların oranı yüzde 94
Anketle, metrobüs yolcularının kendilerini iletişime kapattığı görülürken, yolculuk sırasında bir yolcunun sağlık sorunu yaşaması halinde ise yüzde 89’luk kesimin yardımcı olmaya hemen hazır olduğu belirlendi. Hatta başka bir yolcunun soygun ya da kapkaça uğramasına yüzde 67’lik kesim müdahale edeceğini belirtirken, bir kadının taciz edilmesine sessiz kalmayacakların oranı yüzde 94.
Ankete göre metrobüs denildiğinde akıllara gelen ilk sıfatlar ise ‘kalabalık, yorucu, soğuk, karanlık, sıkışık, bunaltıcı, ruhsuz, mutsuz, güvensiz, yetersiz, düzensiz, kaotik, kimliksizleşmiş’ olarak sıralanıyor. Tezde öne çıkan iki olumlu iki kelime ise ‘geniş ve merkezi.’ Tez çalışmasına göre metrobüs yerine başka bir ulaşım aracını tercih edeceklerin oranı yüzde 81.
'Bunlar yaşanmıyormuş gibi davranılıyor'
Metrobüse binenlerin görüp duymasına rağmen bunlar yaşanmıyormuş gibi davrandığını belirten Neşe Altınel, “Tez çalışmamda metrobüsü bir kent mekânı ya da meydanı olarak düşündüm. Orada karşılaştığımız insanlar bizde bir merak duygusu uyandırıyor, fakat bir ‘şey’ bizi harekete geçmekten alıkoyuyor. Ben bunu yaşadığımız yabancılaşmaya bağlıyorum. Hızlı kent dinamikleri ve sürekli olarak devam eden bir koşuşturma hâli yaratıyor. Çok fazla insanın bir arada olması, kişiyi yaşadığı topluma karşı yabancılaştırıyor. Sürekli olarak akıp gideni kovalamaktan dolayı kimi şeyleri kaçırıyoruz, toplumsal olarak bir anlam yitimi yaşanıyor. Metrobüs, kent mekânında insanların belki de birbirlerine en yakın durdukları yer” dedi.
'Kalabalıktan herkes rahatsız'
Metrobüsün, yoğun tempoya ayak uydurabilecek nitelikte hızlı bir ulaşım aracı olması nedeniyle tercih edildiğine dikkat çeken Altınel, “Kalabalıktan herkes rahatsız. Metropol hayatı hızlı dinamikleri ve farklı tipte çok sayıda insanın bir arada bulunması insanı psikolojik olarak yalnızlaşma ve yabancılaşmaya itiyor. Sürekli bir yerlere yetişmek zorunda olmak, çok fazla insanın bir arada bulunma zorunluluğu metrobüste kendini gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.
'Orada öylece bir arada duruyoruz'
Neşe Altınel: “Metrobüs, giderek artan hayat temposunun hız talebi doğrultusunda doğmuş bir ulaşım aracı ve bu talebi karşılıyor. Kendine ait bir yolu olması ile İstanbul’da ciddi problem haline gelmiş trafiği ekarte ederek yolculuk imkânı sağlıyor. WRI Sürdürülebilir Ulaşım Derneği’nin raporunda metrobüsün, yolculukları en fazla 52 dakika kısalttığı belirtiliyor. Özetle, bir kent meydanı olan metrobüs fiziken birbirimize en yakın ama duygusal olarak en uzak durduğumuz yer. Kalabalık o denli yorucu ki, birbirimizi görmemek duymamak işimize geliyor. Orada öylece bir arada duruyoruz, aynı eylemi gerçekleştiriyoruz ama asla birlikte değil. Kalabalığın içinde herhangi bir duygu aktarımı olmadan yapayalnızız.”