Yerel Malzeme Kullanırken Yeni Teknolojilerle Onu Adapte Edebilirsiniz.

Ali Eray, Pınar Gökbayrak, Burçin Yıldırım
PAB Mimarlık

Yerel malzeme kullanırken yeni teknolojilerle onu adapte edebilirsiniz, farklı yorumlayabilirsiniz; örneğin neden Gökçeada’ya başka bir yerden malzeme taşıyalım, oranın malzemesini kullanmak gerekir. Benzer şekilde, ahşap doğal ve tercih edilebilir bir malzeme ancak nerede nasıl bir proje yaptığınıza bağlı olarak her zaman uygun malzeme olmayabilir.

Pınar Gökbayrak, Ali Eray ve Burçin Yıldırım’ın farklı deneyimlerini bir araya getirdikleri PAB Mimarlık, yapı ölçeğinden kentsel tasarım projelerine kadar farklı ölçeklerde projelere imza atıyor. 

Son dönem projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Burçin Yıldırım: Şu aralar çok keyifli bir iç mekan projesine başladık, ondan bahsedebiliriz. Biliyorsunuz son dönemlerde co-working denilen birlikte çalışma alanları gündemde. Yaratıcı freelance gençler ve yeni kurulan ofisler artık bu tür mekanları tercih ediyor. Co-working ofis tasarımı projemiz bütün detaylarını henüz paylaşamadığımız ancak bizi heyecanlandıran yeni bir proje.

Pınar Gökbayrak: Ofislerini tasarladığımız firma yeni kurulan bir marka ve bu ilk ofisleri olacak. Sonrasında da şubeleşmeyi düşünüyorlar. Zincirin ilk ayağı olduğu için markanın isminin ve kimliğinin oturtulması, bu kimliğin mekana yansıması gibi konuların hepsini birlikte düşünüyoruz, bu yüzden bizim için çok keyifli bir proje.

Kapalı Dükkan dizisi kültürü bizim eskiden beri aşina olduğumuz bir kültür. Kapalı Çarşı’dan tutun da İstiklal Caddesi’nde şu anda atıl kalmış o kadar çok pasaj var ki ama oradaki kritik fark günlük yaşantının bir parçası olmaları..

Bunun dışında, Gökçeada’da davetli bir lise kampüsü yarışması düzenlenmişti ve önerimiz birinci olmuştu. Gökçeada Lise Kampüsü projesinin uygulama projesini henüz tamamladık, önümüzdeki birkaç ay içerisinde de uygulanmaya başlanacak. Daha önce de eğitim yapılarıyla ilgili deneyimlerimiz olmuştu, bu proje kampüs ölçeğinde; birden fazla yapının kurgusunu oturtmak, açık iletişim, ortak kaynakların birlikte kullanımı gibi konuları tartıştığımız keyifli bir proje oldu. Bir de uygulaması devam eden ve takip ettiğimiz İTÜ İnşaat Fakültesi ek binası projesi var. Bunların haricinde de farklı aşamalarda devam eden projelerimiz var.  

Yurtdışı projelerimiz arasında Senegal’de 13 farklı noktada uygulanacak olan bir kent pazarı projemiz var. Her farklı nokta için, farklı boyutlarda, farklı kurgularda yeniden tasarlanacak. Azerbaycan’da da bir spor kompleksi tasarımımız şu anda gündemdeki projeler arasında.

Afrika’da yaşam alışkanlıklarını değiştirecek bir proje olarak nitelendirdiğiniz ve Senegal için tasarladığınız “kent pazarları” projenizin mimari ve ticari boyutları hakkında bilgi alabilir miyiz? Projenizin bulunduğu bölgeye göre kültürel, coğrafi ve sosyal bağlamlarda tasarımını belirleyen yönler ve kriterler nelerdir?

P.G: Senegal hayatının neredeyse tamamını sokakta yaşayan bir kültür. Ne yazık ki alt yapı anlamında gelişmiş bir coğrafya olmadığı için alışveriş alanlarında tüketici için hijyenden uzak, satıcı için mal güvenliği sağlanamayan ortamlar söz konusu. Düzensiz olduğu için devlet açısından da vergilendirme zorlukları ve gayri resmi ticaret gibi problemler yaşanıyor. Senegal hükümetinin sadece bu ölçekte değil genel anlamda da hedefleri var. Batı Afrika’nın dünyaya açılan kapısı olmak niyetiyle çok ciddi alt yapı projelerine başlamayı hedefliyorlar. Bunu da uluslararası işbirlikleriyle yapıyorlar. Kent pazarları da bu büyük ölçekli kurgunun bir parçası, Senegal halkının günlük hayatına değecek kısmı diyebiliriz. Kaolack’ta yanan kent pazarının yenilenmesiyle başlayarak başkentte birkaç farklı nokta ve başka kentler olmak üzere toplamda 13 noktada uygulanacak bir kent pazarından söz ediyoruz. Dolayısıyla burada temel mimari kaygılarımız, olabildiğince yerel malzeme kullanmak ve iklim koşullarına cevap verebilecek, hızlı imalat sağlayabileceğimiz bir proje kurgusu oldu. 

Ali Eray: Önerdiğimiz sistemde oradaki pazar kültürünü ve mevcut alışkanlıkları devam ettirmemiz gerekiyor. Büyük kentlerde bildiğimiz anlamda AVM’ye biraz daha yakın ölçekte projelerle harmanlanabilir ancak diğer küçük kentlerde yöresel alışkanlığı korumanız gerekiyor. Yaşantı kendi düzeni içerisinde ilerlemeye devam etmek zorunda. Bu bakımdan Senegal’in farklı şehirlerinde uygulanacak projeler kendi içlerinde değişiyor. Burada mimarın ve yatırımcının büyük sorumlulukları var, kent bilimcilerin söyleyecek sözleri olması gerekiyor ki proje gerçekten oraya uyum sağlayarak başarıya ulaşsın. Kaolack’ta iki bin, üç bin dükkandan bahsedilirken halihazırda bir pazar dokusu var. Çok karmaşık olmakla birlikte işleyen bir yapısı var. Dışarıdan gelen bir mimar olarak sorgulamanız ve anlamanız mümkün değil ancak minimum dokunuşlarla iyileştirmeniz gerekiyor. Dakar ise bir dünya kenti olduğu için orada uluslarası standartlara göre bir kurgu yaratmanız gerekiyor.

Tarihi, kent pazarlarına dayanan alış-veriş merkezleri çoklu fonksiyonlara hizmet veren yapılar. Bu bağlamda sizce AVM yapılarının mimarisi nasıl olmalı ve gelecekte nasıl olacak?

B.Y: AVM’lerin en büyük sorunu günlük hayatta kente, insanların sosyal akslarına ne kadar entegre oldukları. Birçok iddialı AVM kamusal mekan yaratma iddiasıyla açılıyor; ama gerçekten ne kadar kamusal mekan yaratıyorlar, bence bu tartışmalı bir konu... Kişisel görüşüm olarak en nitelikli kamusal mekanları olan AVM’nin Meydan AVM olduğunu söyleyebilirim. çevrede yaşayanların günlük hayatına daha çok entegre olmuş, akan bir şema içerisinde olduğunu düşünüyorum. 

P.G: Aslında kapalı dükkan dizisi kültürü bizim eskiden beri aşina olduğumuz bir kültür. Kapalı Çarşı’dan tutun da İstiklal caddesinde şu anda atıl kalmış birçok pasaja kadar görebiliyoruz bunu.  Ancak oradaki kritik fark günlük yaşantının bir parçası olmaları. Alışveriş yapmayacak bile olsanız, pasajın içerisinden geçerek kestirme bir şekilde evinize, işinize ulaşabiliyorsunuz. Dolayısıyla bu tür mekansal kurgular gündelik hayatın, kentin bir parçası oluyordu. Şimdiki AVM’lerin temel farkı kendilerini daha içe dönük kurgulamış olmaları. Her ne kadar açık alanları olsa da sosyal hayata kapalılar. 

B.Y: Bir çalışmamızda açık kent konseptli bir proje yapmıştık.  Devasa bir AVM yerine, konutların altına, nasıl Bağdat Caddesi’nde binaların altı dükkansa onun benzeri bir yaklaşımla ticari birimleri yatay olarak kurgulayıp gerçek ve yaşayan sokaklar kurmayı önermiştik. Bağdat Caddesi ve İstiklal Caddesi neden bu kadar değerli sorusunun cevabı sokak kültürünün yaşaması diyebiliriz. Bu yüzden AVM’leri sokak kavramı üzerinden düşünerek tekrar üretebiliriz. Burada kente entegre bir tasarım oluşturmak kritik oluyor. Gelecekte nasıl olacak derseniz, öncelikle biz buna AVM diyerek yola çıkmazdık, ticari ve sosyal alanları bütünleyeceğimiz, bildiğimiz AVM konseptinden tamamen farklı bir şey yapmak isteriz ve gerçekten biraz önce de söylediğim sokak kültürü ile değerlendirerek bir kurgu oluştururuz diye düşünüyorum. 

A.E: Alışkanlıklar değişeceği için değişkenlerin esnek bir yapıda olması gerekiyor. Binaların değişimlere ayak uydurması lazım; çünkü alışkanlıklar değişiyor. Bu bağlamda belki de giriş-çıkışı bile şekil değiştirebilen bir yapıya sahip olmalı.

P.G: Çok homojen bir yapısı olmaması gerekir; çünkü heterojen kentlerde yaşıyoruz. Hem kullanıcısı hem de orada satışı yapılan ürünlerin pozisyonu anlamında bir senaryo oluşturmak yerine, hayatın devamı olması sağlanmalı. Belli bir esneklik verilmeli ki kullanıcı da kentin ihtiyaçları da yapıyı dönüştürebilsin ve o yere ait olabilsin. 

Yapılarda akustik ve gürültü kontrolünün önemi hakkında kısaca görüşlerinizi alabilir miyiz? Bu konuda ne gibi çözümler sunuyorsunuz?

A.E: İnsanların kendilerini konforlu hissedebileceği bir düzeyde önlem alınması gerektiği net zaten.  Genel olarak asma tavan düzeyinde bu önemleri alma yolunda ilerleniyordu; fakat o konforsuz durum, cephelerdeki dolaşım sirkülasyonundaki sert zeminlerden kaynaklanıyor. Bunları o düzen dışına çıkartıp biraz bükmek, ferahlatacak noktalar oluşturmak lazım. Akustik Türkiye’de geç kalmış bir konu olsa da artık hemen hemen her malzemede firmalar akustik çözümü sunabiliyor. Bunları maksimum düzeyde kullanarak iyileştirmeler yapılabilir.

Ne olduğunu gerçekten gösteren, dürüst malzemeler kullanmak, biraz görsellikten arınmak gerekiyor. İster iç mekanda olsun ister yapı ölçeğinde olsun işin özü sanıyorum samimiyet. 

Yapı malzemeleri yaşam döngülerinin her evresinde farklı çevresel etkilere neden olabilir. Bu sebeple malzeme seçimi süreçlerinde çok boyutlu kriterler rol oynamakta. Bu bağlamda malzeme seçiminde öne çıkan kriterler neler olmalı? Sizin kullanmayı en çok tercih ettiğiniz yapı malzemeleri hangileri? 

A.E: Sanırım herkesin hayali doğal ve yerel malzemelerle çalışmak. Sürdürülebilirliğe en önemli katkının, örneğin söz konusu malzeme taşsa eğer, hemen yakınındaki taş ocağından malzemeyi sağlamakla olabileceğine inanıyorum. Bugün sertifika sistemlerine göre ilerleyen bir malzeme piyasası var. Malzemeyi doğru yerde kullanabilmek de herkesin amaçladığı bir şey. 

P.G: Yeşil bina mevzusu yeni bir trend gibi görünse de aslında yeni değil, mimarlığın en birincil özelliklerinden bir tanesi. Yerel malzeme kullanırken yeni teknolojilerle onu adapte edebilirsiniz, farklı yorumlayabilirsiniz; örneğin neden Gökçeada’ya başka bir yerden malzeme taşıyalım, oranın malzemesini kullanmak gerekir. Benzer şekilde, ahşap doğal ve tercih edilebilir bir malzeme ancak nerede nasıl bir proje yaptığınıza bağlı olarak her zaman uygun malzeme olmayabilir.

A.E: Malzeme çılgınlığı diyebileceğimiz çeşitliliği de biraz kontrol etmemiz gerekiyor. Daha az malzemeyle de istenilen etkiler yaratılabilir diye düşünüyorum. 

B.Y: Ne olduğunu gerçekten gösteren, dürüst malzemeler kullanmak, biraz görsellikten arınmak gerekiyor.

Son olarak, projeleriniz ile pek çok ödüle imza atıyorsunuz ve bu yıl da “Yılın Genç Mimar Ödülü’ne layık görüldünüz. Ödüle layık görülmek sizler için ne ifade ediyor ve bu güne kadar kaç projeniz ödüllendirildi?

P.G: Genç Mimar Ödülü’nün bizim için şöyle bir farkı var, bugüne kadar yaptığımız bütün işlerin değerlendirilmesi sonucu bu ödülü aldık, dolayısıyla biraz daha özel ve kıymetli bizim için. Bir de bizim için doğru yoldayız dedirten, ciddi bir motivasyon kaynağı oldu. Her yaptığımız projenin bir öncekini aşması gerektiğinin bilincindeyiz.

A.E: Ödül çabuk tüketilen bir kavram olmaya başladı ancak Genç Mimar Ödülü,  ödül endüstrisi adı altında anılanlardan çok farklı bir noktada, saygınlığını koruyan bir ödül. Aslında her projede kullanıcıların veya işverenin sizi takdir etmesi, ödüllendirilmek başlı başına değerli. Eğitim alanında aldığımız ödüller de bizim için değerli; çünkü eğitim mimarisi, üzerine yeteri kadar kafa yorulmamış, eksikliği hissedilen bir alandı. Bizim de eğitim yapıları alanında ilerlememizdeki nedenlerden bir tanesi buydu.Genç bir ofis olmamıza rağmen eğitim yapıları alanında tecrübe kazanmış bir ofisiz. 

B.Y: Türkiye’de devamlılığı olan ödüller çok az sayıda. Genç Mimar Ödülü’nün dokuzuncusu veriliyor ve bu Türkiye için çok uzun bir süre. Kırk yaş altı mimarların desteklenmesi de bence çok önemli. Şimdiye kadar ciddi bir emekle ve iyi bir jüri kontrolünde verilmiş bir ödül, bu ödülü almaktan dolayı çok mutluyuz.




Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)