2.Oturum: Malzeme Üretici &Tedarikçileri Geleceğe Nasıl Hazırlanmalı?

Ekoyapı Dergisi’nin düzenlediği Yeşil Rapido 3.Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı’nın ikinci oturumunda ‘Malzeme Üretici & Tedarikçileri Geleceğe Nasıl Hazırlanmalı?’ konusu ele alındı. Oturum Başkanlığını Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı F. Fethi Hinginar’ın yaptığı oturumda Ülkemizde yeşil binalar ve yapı malzemelerinin güncel durumu nedir? Dünyadaki trendler ışığında neleri hedeflemeliyiz? Mimarlar; tasarım, planlama, uygulama ve üretimde nelere öncelik veriyorlar? Malzeme araştırmaları ve seçimi konusunda nasıl ilerliyorlar? Sürdürülebilir malzemelere ilişkin değerlendirmeleri ve gelecekte sektörden beklentileri neler? Yeşil yapılar ve standart binalara sektörün bakışı nasıl? Tercihler nasıl yöneliyor? Yapı malzemesi üreticilerinin bu tercihlere göre nasıl bir dönüşüm hedeflemesi gerekiyor? Oluşan bu yeni talebe, gelişen trendlere malzeme sektörü nasıl yanıt veriyor? sorularına cevap arandı.

Oturum Başkanı: Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı, F.Fethi Hinginar 
Konuşmacılar: iki design Mimarlık-  Nefise Kahraman, Meta Gayrimenkul Genel Müdürü - Önal Yılmaz, Şişecam Düzcam Kaplamalı Camlar ve Franchise Ürün Md. - Esra Aydınoğlu, Erke Sürdürülebilir Bina Tasarım - Cemil Yaman

F.Fethi Hinginar Türk Ytong Yönetim Kurulu Başkanı


Bu oturumda inşaat malzemelerinin ve tedarikçilerinin geleceğe nasıl hazırlanması gerektiğini tartışacağız. Sabah konuşulan konuların daha çok akıllı şehirler, çevre, enerji tasarrufu ve geleğe yönelik çözümler bulunması etrafında ilerlediğini ve bu sektörlerin bilimsel anlamda irdelendiğini farkettim. Ama bu oturum daha genel ve teknik olacak. Ülkemizdeki son duruma bakacak olursak, enerji kullanımı ve çevresel farkındalık anlamında belli bir noktada takıldığımızı görebiliriz. Üzgünüm ki, bu konularda umutsuz bir pozisyondayız. Halihazırda var olan yapılarımızın yarısından fazlası oldukça sağlıksız bir durumda olduğundan, bunların yıkılması ve sonrasında yenilerinin inşa edilmesi gerekiyor. Bildiğiniz gibi ülkemiz 1999 depreminde oldukça büyük badireler atlattı. Bu yüzden de 6000 binayı tekrar inşa etmek üzere yıkmamız gerekiyor. Böyle bir şeyi gerçekleştirebilmemiz için de 400 milyar dolar gibi büyük yatırımlara ihtiyaç duyuluyor. Aynı zamanda Türkiye’nin deprem bölgesi olduğunu ve büyük bir riskle karşı karşıya olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Hangi malzemelerin kullanılması, ne tür mimari projelerin ve akıllı şehir uygulamalarının tercih edilmesi gerektiğini tartışmalıyız. 

Burada önemli konuşmacılarımız bu konulara olabildiğince değinmeye çalışacaklar. Yeni yapılan binalarda ve ilerde yapılacak binalarda, özellikle de yeşil binalarda nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilmek çok önemli çünkü; bu hepimizin geleceğini etkiliyor. Önümüzdeki 30 yıl boyunca bu binalar bizim evlerimiz olacak. 

Oturumumuzun ilk konuşmacısı Cemil Yaman Elektrik Mühendisliği’nden mezun, aynı bölümde yüksek lisansını tamamlamış ve bu sektörde özellikle yeşil binalar anlamında en güvenilir kişilerden de birisidir. 

Cemil Yaman / ERKE Sürdürülebilir Bina Tasarım

                                                  

“Öncelikle hepinize en içten saygılarımı iletmek isterim. Son 11 yıldır yeşil bina sektöründe çalışmaktayım ve bütün bu süreçteki gözlemlerimi, edindiğim tecrübeyi on  dakikaya sığdırmaya çalışacağım. Yeşil binaların son durumundan ve malzemelerden bahsetmek istiyorum. Bu konulardaki mütevazi fikirlerimi dile getireceğim. Öncelikle, yeşil binalar İngiltere’de 1990’larda başladı ve 2000’li yıllarda Amerika’ya sıçradı. Türkiye’de ise 2007 yılından beri uygulanıyor. Ülkemizin ilk LEED Gold Sertifikalı binası Siemens Tesisleriydi. Neredeyse 10 yıl boyunca orada çalıştım.  Son 10 yılda ise 100’ün üzerinde yeşil bina projesine Erke olarak imza attık. Yeşil bina kriterlerini ilk konuşmaya başladığımızda Türkiye için oldukça kafa karıştırıcı bir durum vardı. Malzeme tedarikçisi bulmak neredeyse imkânsızdı ve yeşil binalara uygun malzemeler arıyorduk. Şu anda ise Türkiye bu anlamda çok gelişti ve yeterli miktarda güvenilir yeşil malzeme tedarikçimiz var. 

Yeşil malzemelerden bahsetmeden önce biraz sertifika programlarına değinmek istiyorum. LEED yeşil bina sertifikası bu programlar arasında en bilinir olanı. Dünyada 110 bin bina sistemde kayıtlı, son 17 yıldır Türkiye’de sadece 423 bina kayıtlı görünüyor. 423 projenin ise  %99’u LEED Gold sertifikasına sahip. 

Tükiye’de inşa edilen binlerce binayı göz önünde bulundurduğumuzda bu rakamın çok az olduğunu görüyoruz. Türkiye genelinde inşa edilen yapıların %50’si LEED sertifikası almak için başvuruyor. Uluslararası en çok LEED sertifikalı binaya sahip ülkeler arasında da ilk 10’da yer alıyoruz. İleride tüm binaların yeşil bina olacağına inanıyorum. Bunun en büyük sebepleri de, maliyetin azalması ve proje sürecinin kolaylaşması. 

Yeşil Bina Süreci Projeye Nasıl Bir Maliyet Getiriyor?

Normal bir bina ile yeşil bina arasındaki farkı %5, %10, %15 olarak, farklı düzeydeki sertifikalarda görebiliriz. Tamamladığımız 100 projeye bakacak olursak, yeşil bina özellikleri taşımalarının maliyete negatif bir etkisi olmadığını görüyoruz. Mühendislerle ve mimarlarla bir proje üzerinde konuşmak için ilk kez buluştuğumuzda, Silver veya Gold sertifika almak için gereken düzenlemeler ve projede yapılması gereken değişiklerden bahsediyoruz. Örneğin seçilen malzemeler ve projenin genel durumu Silver sertifikaya yeterli durumdaysa ve Gold sertifika hedeflendiyse, kapasitelerini yükseltmeleri veya ek yatırımlar yapmaları gerekiyor. 

LEED Sertifikası; Çevre, Sağlık ve  Materyal Üçgeninden Oluşan Bir Sistemle Çalışıyor

ERKE olarak yaptığımız 100 projede ek bir maliyete gerek duymadan inşaatları tamamlamayı başardık. Yani bu süreç projelendirme ve inşa sırasında bize fazladan herhangi bir yük getirmiyor. LEED kuralları dahilinde projeler geliştirmeye devam edersek, yeşil binalarımız da oldukça ileri düzeylere ulaşabilir. Fakat bu noktada sorulması gereken soru, neden daha fazla yeşil bina projesiyle karşılaşmıyoruz? Çünkü, maliyetle ilgili genel bir önyargı ve süreçle ilgili yanlış anlaşılan noktalar mevcut. Biz insanları bu  önyargılarda, sürecin düşünüldüğü kadar zor ve maliyetli olmadığını anlatarak kurtarmaya çalışıyoruz. 

Yakın gelecekte ülkemizde yeşil bina sayısı ve dolayısıyla yeşil malzeme kullanımı artacak. 2009 yılına kadar geçerli olan LEED 2.2 versiyonu son yıllarda yerini LEED versiyon 3 ve 2010 yılında da versiyon 4 sertifikalara bıraktı. Bu rakamların anlamları ise, teknolojinin gelişmesiyle sektörde kullanılan malzemelerde de doğal olarak bir takım gelişmeler oluyor. Bu standartların gelişmesinin sonucu olarak da, BREEAM ve LEED gibi sertifika kuruluşları da kendilerini bu değişikliklere ayak uyduracak şekilde güncelliyorlar. Kanserojen ve CO2 yayılımına sebep olan malzemelerin yerine gelebilecek yeni malzemeler eklenerek daha sağlıklı ve çevre dostu binalar yapılmasına yardım edecek yeni malzemeler ekleniyor. Enerji kullanımı, su yalıtımı ve tasarrufuna yardımcı olan malzemeler de bunların arasında yer alıyor. “

Fethi Hinginar: Cemil Bey’e verdiği değerli bilgiler için teşekkür ediyor, sahneyi bir sonraki konuşmacımız Esra Aydınoğlu’na bırakıyorum. Esra Aydınoğlu ODTÜ Mimarlık mezunu ve konuşmasında malzemelerden bahsedecek. Bu noktada ben de bir uzman olarak gerektiğinde  konuya katkıda bulunabilirim. 

Esra Aydınoğlu /  Şişecam Düzcam Kaplamalı Camlar ve  Franchise Ürün Md.

“12 yıl boyunca Türkiye’de ve yurtdışında çeşitli mimari şirketler için çalıştım ve sonrasında Şişecam’la çalışmaya başladım. Şişecam global bir firma çünkü, 13 ülkede üretim yapıyoruz ve dünyanın en büyük cam üreticilerinden biriyiz. Hindistan’dan Rusya’ya geniş bir alana yayılmış üretim ağımız mevcut. 

3D yazıcılar hayatımıza girdikten sonra, inşaat malzemelerinin üretiminde de bu teknoloji kullanılmaya başlandı. Bu teknoloji sayesinde belki çok yakında evde istediğimiz şekilde inşaat malzemeleri üretebiliyor hale geleceğiz. Belki çok yakın bir gelecekte bu teknolojiyi kullanarak kendi evlerimizi bile tasarlayıp inşa edebileceğiz. Bu çok zor ve uzak bir teknoloji kesinlikle değil. 

Malzeme üreticilerini ve inşaat sektörünü Şişecam olarak çok yakından takip ediyoruz. Biz de yeşil binalarda kullanılmak üzere bir çok ürün geliştiriyoruz. Bir projeyi başından sonuna kadar takip eden teknik destek servisimiz var. Mimar ve mühendislerden oluşan
uzman ekibimiz doğru projede doğru tip ürünlerin kullanılması üzerinde çalışıyor. 

Kısaca diğer enerji kullanımı projelerimizden de bahsetmek istiyorum. Merkez binamızı Tuzla’ya taşıdık. Hepinizi oradaki Cam Müzemize davet etmek isterim. Cam Müzemizde farklı camları deneyimleyebilirsiniz. 

Yaptığımız Yeşil Bina projelerinde 3 cam teknolojisini kullanıyoruz. Ne yazık ki Türkiye’de birçok evde tek cam kullanılıyor. Bu da, çok büyük miktarda ısı kaybına yol açıyor. Ayrıca yaz aylarında da bu aileler sıcak havanın içeri sızmasından şikayet ediyorlar. Bu da serinletme de sıkıntılara yol açıyor. 18 milyon konutun camlarını değiştirecek imkanımız olsaydı, enerji tasarrufunda büyük bir fark yaratabilirdik. Örneğin, Almanya’da tek cam kullanımı sadece %3 çünkü, tarihi binaların pencere sistemlerini değiştiremiyorlar. Kalan yapıların %45’inde ise izolasyon camı  ve %50’sinde ise 3 cam sislemleri kullanılıyor. Bu da U-Value’yu %0.6’lara düşürüyor. U-Value ne demek derseniz de, memnuniyetle açıklayabilirim. Eğer izole edilmiş 3 cam sistemlerini kullanırsak, U-Value’muzu düşürebiliriz çünkü, bu tip camlar tuğla duvarlara eş değerdir. Salih Bey’in de daha önce bahsettiği gibi, artık transparan duvarlara ihtiyacımız var. Eğer transparan duvarlar için doğru camı seçerseniz, verimliliği arttırabilirsiniz. 

İstanbul Dizayn ekibiyle birlikte çalışmalarımızın sonucunda yeni bir cam geliştirmeyi de başardık. Bu yeni ürün, ses, ışık ve ısı izolasyonu sağlayabiliyor. Bunu nasıl başardığımıza gelecek olursak, şirketimizin araştırma merkezi sayesinde diyebilirim. 2000 yılında araştırma merkezimiz en iyi araştırma merkezi olarak bir ödül aldı. Projeniz bir müze ya da ticari bir bina olabilir, güneyde veya kuzeyde olabilir, çok katlı ve ya tek katlı olabilir. Geliştirdiğimiz ürünler sayesinde her yapıya uygun bir cam bulabilirsiniz.

Bana ayırdığınız süre için teşekkür ederim.” 

Fethi Hinginar:  “Esra Hanım’a verdiği bilgiler için teşekkür edip, ben de bir kaç şey eklemek istiyorum.  Daha önce de bahsettiğim gibi ben malzeme üreticisiyim ama aynı zamanda (İMSAD) İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği’nin temsilcilerinden biriyim. Geçtiğimiz sezon organizasyonu ben yönetiyordum. ISO standartları endüstride büyük fark yarattı. Esra Hanım’ın da bahsettiği gibi daha çok tasarruf edebiliriz. Örneğin Türkiye’de 60 milyon dolarlık elektrik faturamız var. Normalin %50 gerisindeyiz. Avrupa Birliği standartlarına gelmek için en az 20 milyon dolar tasarruf etmemiz gerekiyor. Bir başka örnek vererek konuşmamı burada sonlandırmak istiyorum. Avrupa Birliği Beş yılda bir harcadıkları enerjiyi azaltmaya yönelik yeni hedefler belirliyor. Meselâ, 2030 yılında enerji kullanımını %30 azaltmayı hedefliyorlar. Ayrıca elektrik kullanılmayan ev uygulamalarına başladılar ve bu gibi yenilikleri zorunlu tutan yasalar da yapıyorlar.”

Şimdi sözü Önal Bey’ veriyorum. Lisans ve Yüksek Lisansını ODTÜ’de yapmış ve inşaat sektöründe çalışmakta olan Önal Yılmaz, Tahincioğlu Holding’de İnşaat Yönetimi ve Danışmanlık kariyerine devam etmekte. İnşaat malzemeleri ile ilgili görüşlerini bizimle paylaşacak.” 

Önal Yılmaz / META Gayrimenkul Genel Müdürü

“Teşekkürler. Bizim işimiz apartman yönetimi. Bizim sektöre böyle organizasyonlarda genelde söz hakkı verilmez. O yüzden sunum ve konuşma yapmaya çok alışkın değiliz. Bu  sektör dünyanın her yerinde biraz göz ardı edilmiş durumda. Oysa bizim, yatırımcılar ve inşaat şirketleri tarafından doğru anlaşılabiliyor olmamız gerekiyor. Aksi halde birçok ayrıntıyı gözden kaçırıyor olacaklar.

Şu anda yapmakta olduğumuz herşey geleceğimizi etkiliyor. Konferansın teması da ‘Geleceğin Şehirleri’ olduğu için ben de bu konuya değineceğim konuşmamda. Herkes şehirlerimize nasıl ihanet ettiğimizden bahsediyor son günlerde. Bugünkü olumsuz görüntünün yaşanma nedeni  sadece mevcut yönetim değil, eski yönetimlerin de hataları olduğunu biliyoruz.  Bu tabii ki eğitim seviyemizin getirdiği problemlerden biri. Bunlar benim naçizane fikirlerim tabii ki ama, Kuzey ormanlarımız giderken, biz hiçbirşey yapamadık ve geleceğimizi yitirdik. Bu gibi sorunların üstesinden gelmek ancak bir arada durarak ve hep beraber çalışarak mümkün. Değişim sadece her bireyin ve her mimarın kendi üstüne düşeni yapmasıyla yaşanabilir. 

İstanbul özelinde; Kadıköy, Göztepe, Libadiye bölgesinde ve Bağdat Caddesi’nde yeni yapılmış binaları görebilirsiniz ancak yeşil çatı ya da yeterli yeşil alan görmemiz mümkün değil. Buralarda yağmur çatılardan akıyor ve gidebileceği bir toprak bulamadığı için de su taşkınlarına yol açıyor ve ileride daha büyük felaketler yaşanacak. Bu bölgelerde  bazı bloklardan vazgeçilip yeşil alanlar bırakılması gerekiyor. 

A. Faruk Göksu birçok projede bu tip sorunlardan ve çözümlerinden bahsediyor. Bu bilgilere kentselvizyon.com adlı web sitesinden ulaşabilirsiniz. 

Bu sorunlara yol açan diğer bir faktör de, yerel sertifika uygulamaları. LEED ve diğer dünya çapında uygulanan sertifika programları yerine kendi sertifikalarımızı oluşturmuş olmamamız. 

Dünyada en hızlı gelişen ilk 10 şehir arasında 4 tanesi Türkiye’den. Gerçekten inanılmaz derecede hızlı değişen şehirler bunlar ve çok büyük paralar harcanıyor. 

Bizim işimiz tabii ki apartmanların içiyle ilgili. Şunun anlaşılması gerekiyor ki, bu konuda danışmanlığa ihtiyaç var. Apartman yöneticilerinin, mimarlar ve yatırımcılar tarafından dinlenmesine ihtiyacımız var. Çünkü, bu hizmete para ödüyorlar fakat, sonrasında söylenenleri dinlemiyorlar. İnşaat sürecinin maliyeti binanın tüm ömrünün maliyetinin %25’i kadar. Şişecam’la da konuştuğumuz gibi, bilinçsizce kullanılan malzemeler yüzünden oluşan temizlik masrafları bazen bu maliyet oranlarında büyük fark yaratıyor. Sadece bununla da kalmıyor, güvenlik, enerji yönetimi, bahçeler ve diğer alanların bakımı da buna ekleniyor. Eğer bir binanın sonraki 40-50 yılda var olmasını düşünemiyorsak, bu binaya sürdürülebilir bina diyemeyiz. LEED sertifikalı olsa dahi. Bu işin içinde uzun zamandır görev alan ve birçok projede hala çalışmakta olan biri olarak söyleyebilirim ki, mimarlar binalarla ilgileniyorlar ama içinde ne olacağıyla fazla ilgilenmek istemiyorlar. Ben metafor kullanarak durumu açıklamayı daha anlaşılır buluyorum. Günümüzün mimarisi belki, ‘podyumdaki modeller’ gibi diyebiliriz. Dışardan bakıldığında harika görünüyorlar ama uzun süre yaşamalarını beklememeliyiz. Çünkü, sağlıklı kalplere, karaciğerlere sahip değiller ve damarları tıkalı. Benim genele baktığımda gördüğüm manzara bu. Yönetmekte olduğum ticari binalar ve alışveriş merkezleri de böyle. Hepsi hastalıklı binalar ve bakımları çok pahalı ve zor. 

Amerika’da ve Avrupa’da binalar akıllı ve bu tip problemler neredeyse hiç yaşanmıyor. Türkiye’de mimarların büyük egosu yüzünden bizim işlerimiz göz ardı edilmiş durumda. 14 ayda binalar inşa ediliyor, bütün strüktür oluşturuluyor. Aynen, bir model gibi sonuçlar elde ediliyor. Bu hızla inşa edilmiş yüksek katlı yapıların hepsinde, otomasyon, yangın ve sel yönetimi gibi problemler var. Hilton, Sheraton gibi büyük oteller haricince kimse bina yönetimine önem vermiyor. Danışmanlara inşaat sürecinde başvurulmadığı için, özellikle alışveriş merkezlerinde büyük ısı kaybı problemleri yaşıyoruz. Bir başka sorun da gökdelenlerde camların ve pencerelerin temizliği. Şuan dağcılar kullanıyoruz bu iş için. Ortaya bir avlu koyup, tavanını cam yaptığınız ve girişe de daha fazla insan aynı anda girebilsin diye -döner kapı yerine- sürgü kapı koyduğunuz an milyonlarca dolarlık enerji israfı yapıyorsunuz.

Sonuç olarak; ısınma, yalıtım, kapılar, otomasyon, güvenlik kameraları gibi sistemler birbiriyle senkronize çalışmadığı sürece akıllı binalardan bahsedemeyiz. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Herkese çok teşekkür ederim dinlediğiniz için.”

Fethi Hinginar: Önal Bey’e çok teşekkür ederiz. Ben de bu sorunlardan zaman zaman şikayet ediyorum. Hepsini toplu halde tekrar hatırlamak ve hatırlatmak çok yararlı oldu. Şimdi sıradaki konuşmacımız Murat Kader’in yerine Nefise Hanım’a sözü bırakıyoruz. 

Nefise Kahraman /  iki Design Mimarlık

“Dünya Şehircilik Gününüzü kutlayarak söze başlamak isterim. Biz iki Dizayn Mimarlık ofisi olarak sorunlara başka bir boyuttan bakıyoruz. Öncelikle şehirleşme problemlerinden bahsederek başlamak istiyorum. Biliyorsunuz şehirleşme hızla artıyor ve 2050 yılında %75 şehirleşme olacağı tahmin ediliyor. Biz Türkiye’de zaten bu orana ulaşmış durumdayız.  2023 yılında bu oranın %84 civarında olacağı tahmin ediliyor. Hızlı nüfus artışına bağlı olarak gelişen bu büyümenin getireceği sonuçlarla da yüz yüze geleceğiz. Şehirlerimizin şu anki durumuna bakarak şehirlerimizin geleceğini tartışabilir ve bu konuda iyimser olup olmamamız gerektiğine karar verebiliriz.

Yeni teknolojilerin getirdiği sistemler birbiriyle etkileşim halinde olmadığı gibi, farklı kuruluşlar da birbiriyle iletişim içerisinde değil. Olay sadece bir yeşil bina yapmak değil, bütün bir bloğu hatta bütün bir mahalleyi, bölgeyi yeşil tasarlamak. Daha verimli ve enerji tasarruflu şehirler inşa etmek zorundayız. Bu yüzden biz projelerimizde daha büyük ölçekte işler yapmaya çalışıyoruz. Bütün tasarımcılar bir araya gelebilirse çok daha büyük ölçekte bölgeler tasarlayabilir ve daha büyük değişimlere imkân sağlayabiliriz. 

Bu konuşmanın asıl konusu olan şehirlerimizin geleceği mevzusuna gelecek olursak da, biz yılda 650.000 konut inşa etmek durumunda olan bir ülkeyiz fakat ev sahibi olma oranımız bu sayıya göre çok düşük. Barınma en temel hakkımız. Diğer sosyal toplumlara göre bu konuda da çok gerideyiz çünkü, konutlarımızın satın alınabilirliği gerçekçi değil. Daha uygun fiyatlı barınma sağlamak, doğru malzemelerle ve doğru yöntemle oldukça mümkün. Bu da birçok insanın yaşam standartlarını yükseltmeyi sağlayacaktır. 

Daha önce de bahsettiğim gibi giderek artan nüfus daha fazla konut ihtiyacına sebebiyet veriyor ve kentsel dönüşümün bir sonucu olarak birçok yeni konut inşa ediliyor. Türkiye şu an bu bahsettiğimiz konut üretimi sürecinde. Peki ülkemizde kimler kiracı ve kimler kendi evinde yaşıyor? Toplantılarımızda bu soruyu meslektaşlarımıza da sorduk. Zaman zaman bu tip anketler yapıyoruz ve bu anketimizin sonucunda mühendis arkadaşlarımızın %24’nün kendi evinde oturmak istediğini ve gelirlerinin %30’unu bu amaçta harcamaya hazır olduklarını gördük. 

Fiyatla kıyaslandığında, yeni yapılan binalarda yaşam kalitesinin geride kaldığını görüyoruz. Bir ev almaya kalkıştığınızda ilk baktığınız şey satın alınabilirliği oluyor. Diğer konuşmacılarımızın da bahsettiği gibi, ömürlük bir ev aldığınızda aynı zamanda yaşam kalitenizi de yükseltmeyi amaçlıyorsunuz. Peki bu süreçte mimarinin rolü nedir? Bir mimari ofis olarak şimdiye kadar 30 milyon metre kare büyüklüğünde alan tasarladık ve bir çok farklı işlevi olan proje tamamladık. 60 bin konutun 185 bin kişiye barınma sağladığını varsayarsak, neredeyse Beşiktaş gibi bir semtten bahsediyoruz. Eğer tüm tasarımcılar birlikte bir karar alırsa, yaşam kalitesini yükseltmek için mükemmel bölgeler tasarlayabiliriz. İnsanların konforunu arttırmak için iş birliği yaptığımız takdirde, ilerde ne kadar iyi ya da kötü olacağını tam bilemesek de geleceği değiştirmekten korkmamız gerekiyor. Doğru malzemeleri ve doğru elementleri uygulayarak daha büyük bir kitleye erişilebilir konutlar sağlamamız mümkün. 

Küçük değişiklikler ve yeniden düzenlemelerle bir bölgeyi çok daha verimli bir hale getirebiliriz. Kendi projelerimiz üzerinde yaptığımız hesaplamalarda da bunu gördük. Çok küçük müdahalelerle 45.900 m2’lik alan kazanabiliyoruz. Bu da demek oluyor ki, bir alana 575 bina daha ekleyebiliyoruz.  Daha geniş alanları düşünecek olursak da, doğru malzemeyle çok daha verimli kullanılmış bölgeler yaratmamız mükün. Çok teşekkür ederim bana ayırdığınız süre için.



Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)