Bilimin Gözüyle Deprem Bölgesinden İzlenimler
Kahramanmaraş merkezli olan 9 saat arayla vuran iki şiddetli deprem ne yazık ki 11 ilimizde ciddi yıkımlara ve kayıplara neden oldu. Depremden zarar gören illerde incelemelerde bulunan ve 156 bin’den fazla binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olarak tespit edildiği bilgisini veren Işık Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Ali Sercan Kesten, yıkılan ve ağır hasar gören binalardaki konut sayısının 507 bin civarında, orta ve hafif hasarlı bina sayısının ise 43 bin dolayında olduğunu sözlerine ekledi.
Kahramanmaraş Başsavcılığı talimatıyla bilirkişi olarak atanan ve deprem bölgesinde incelemeler yapan Işık Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri Ali Sercan Kesten, Önder Umut ve Bora Akşar, afet bölgesindeki yapılara ilişkin gözlemlerini aktardı.
Kahramanmaraş’ın çeşitli ilçelerinde çalışmalar yürüten Dr. Öğr. Üyesi Ali Sercan Kesten, afetlerin, toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan, etkilenen toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olay olarak tanımlandığını söyleyerek “Afet bir olayın kendisi değil, doğurduğu sonuçtur. Deprem aslında bir doğa olayı. Depremin afete dönüşmesi ise insanoğlu tarafından inşa edilen yapılı çevrenin doğa ve doğa olayları ile uyumlu olmayışı nedeniyle ortaya çıkmaktadır.” uyarısında bulundu.
Işık Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Bora Akşar, beton kalitesinin kötü olduğuna vurgu yaparak "Beton kalitesi ve işçilik kötü. Kırma taşlar yerine dere çakılı olarak bilenen pürüzsüz yüzeyli taşların kullanıldığını gördük.” dedi. Akşar, bu taşlarının aderans acısından uygunsuz olduğunu sözlerine ekleyerek şöyle devam etti: “Kırma taş keskin kenarlara ve pürüzlü yüzeylere sahip olduğundan çimento ile uyum sağlar ve iyi aderans gösterir. Ancak, bölgede çoğu yerde bunu görmedik. Herhangi bir elek analizi de yapılmamış. Donatıya baktığımızda da düz donatı denilen malzeme kullanılmış. Çimento ile ayrışma meydana gelmiş. Betonarmeye baktığımızda ilk önce donanının akması gerekir. Burada beton kalitesi kötü olduğundan donatı akmadan beton ezilmiş ve ufalanmış. Enine donatı da hayli yetersiz. Enine donatı kolon, kiriş ve perdeler gibi taşıyıcı elemanların kesme kuvveti kapasitesini arttırır. Bu donatıların yerleştirilmesinin kuralları var. Bu kurallara uyulmamış. Bağlanma sırasında etriye kancalarında 135 derecelik bükümler yapılmalı, bölgedeki çoğu binada bunlar 90 derece bırakılmış. Düşey ve yatay taşıyıcı elemanlarda ek yerlerinde donatıların uygun bindirme boyları ile birbirine bağlanması gerekirken yıkılan binalarda bunun çok düşük olduğunu gördük. Bir diğer husus ise yumuşak kat oluşumları, bu sebeple de yıkılan binalar gördük. Kolonların taşıma kapasitesinin kirişlerden az olmasından kaynaklı pankek dediğimiz göçmelerde gerçekleşmiş. Bitişik nizam durumundaki yapılarda ise kat hizaları birbirini tutmadığından ağır hasarlar oluşmuş.”
Dr. Öğr. Üyesi Akşar, özellikle kolon, kiriş ve perde gibi taşıyıcı sistem elemanlarında işçilik ve imalat hataları olduğu değerlendirmesinde de bulundu.
Bu depremler sonucunda, zemin kapasiteleri yüksek olan bölgelerdeki yapıların, yönetmeliklere uygun olarak projelendirilip inşa edilen yapıların yapısal hasarların sınırlı ölçülerde kalabileceğini gördüklerini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Önder Umut ise bu depremlerin afete dönüşmesinin nedeninin uygun olarak yapılmayan binalar olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Yapıları, yapı üretim sürecinin tüm gerekliliklerine uygun bir şekilde yapmış olsaydık, deprem yönetmeliğinin tasarım felsefesine uygun olarak binalar yine hasar alacak, ancak yıkılmayacaktı. Hasar büyük olsa da can kaybı minimum sınırlarda kalabilecekti. Sahada yaptığımız incelemelerde yönetmeliklere uygun inşa edilen binaların hasar gördüğünü, ancak çökmediğini gözlemledik.” Depremler sonucu zemin kapasitesi yüksek olan yerlerdeki yapıların yapısal hasarların sınırlı olduğunu gördüklerini de sözlerine ekleyen Dr. Öğr. Üyesi Umut, “Binalar çeşitli deprem seviyelerine göre inşa edilir. Çok büyük seviyedeki depremlerde bina toptan göçmez. Depremin afete dönüşmesinin sebebi depreme uygun yapılmayan binalardır. Binalar yapı denetimine uygun yapılsaydı hasar bu kadar ağır olmayacaktı.” şeklinde konuştu.
Afet yönetimi yerine İsveç’in 1997 yılında uygulamaya koyduğu “Vizyon Sıfır” trafik güvenliği politikası benzeri bir afet politikasının uygulamaya sokulması gerektiğine işaret eden Işık Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Ali Sercan Kesten, “Adından da anlaşılacağı üzere karayollarında meydana gelen ölüm ve ağır yaralanma ile sonuçlanan trafik kazalarını uzun dönemde sıfıra indirgemeyi amaçlanmıştır. Hedef her zaman en az, yani sıfır can kaybı olmalıdır. Bu hedef, trafik kazalarında da deprem veya diğer doğa olayları meydana geldiğinde de geçerli ve hatta gereklidir. Vizyon sıfır olarak doğrudan çeviri yapmak belki zor olabilir diye kavramı ‘İnsanı Yaşat’ olarak çevirmek ve biraz yorumlamak da mümkün diye düşünüyorum.” diye konuştu.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından ortaya çıkan görüntüler ile 1999 Depremi’nden sonraki görüntülerin neredeyse aynı olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Kesten, “1999 Depremi ile 6 Şubat Depremleri arasındaki görüntülerin birbirlerine çok benzediğini aktararak muhtemelen biz de bu görüntüleri yine verdiğimiz derslerde anlatacağız.” dedi.
Yaptıkları açıklamada bu depremden sonra artık rant esaslı inşaat ve konut yapımı pratiğine artık büyük bir toplumsal konsensüs ile son verilmesi gerektiği uyarısında bulunan Işık Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri Kesten, Akşar ve Umut, deprem bölgesindeki yapı stokunun kötü ve yönetmelik standartlarına uyan bina sayısı yüzde 5 ila 7 civarında olduğunu bilgini paylaştılar. Bölgedeki binalarda kullanılan malzemeler kalitesiz ve uygunsuz, öte yandan zemin etütleri gerçeği yansıtmadığını da ekleyerek inşaat sektörünün kısa yoldan para kazanma vesilesi olmasına ve diğer usulsüz işlerle anılmasına artık toplumca karşı çıkmamız gerektiğine de vurgu yaptılar.