Çalışma Alanlarındaki “Hazır Reçeteler” İyi Sonuç Vermiyor…
Muum Mimarlık
Murat Aksu - Umut İyigün
Yaşam insanın varlığı ile evriliyor ve bu durum devingen ve değişen bir süreç yaratıyor. Çalışma alanlarındaki “hazır reçeteler” çoğu zaman iyi sonuç vermiyor…
Daha fazla esneklik ve mobiliteden kaynaklanan çalışma dünyasındaki değişiklikler gelecek nesil ofis mimari ve içmimari tasarımlarına nasıl yansıyor?
Bugün, teknolojinin desteğiyle işleri daha hızlı yapmak mümkün hale geldi. Buna bağlı olarak iş hayatında verimlilik öne çıktı ve çalışılan saat yerine yapılan iş önem kazandı. Öte yandan, Y kuşağının iş yaşamında etkin bir rol üstlenmesiyle birlikte ihtiyaçlar ve beklentiler de değişmeye başladı. Y kuşağı, keşfetmeyi ve üretime daha yakın olmayı tercih ediyor. Ofislerdeki çok amaçlı çalışma ve sosyal alanlar büyüyor, mobilitenin yardımıyla çalışma alanları daha da küçülüyor. Bu doğrultuda baktığımızda, daha az bireysel çalışma, daha fazla grup olarak fikir geliştirme, çalışma, üretme ortamlarına ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Büyük ölçekli kurumsal firmalar da bu araştırmaları takip ediyor ve bu yönde taleplerde bulunuyorlar. Biz de tasarım ofisi olarak bu gelişmeleri dikkatle izliyor ve tasarımlarımıza dahil etmeye çalışıyoruz. Özellikle teknolojik gelişmelerin tasarımların gidişatını yönlendireceğini biliyoruz.
Bu doğrultuda geleceğin ofislerinin son derece esnek, gelişime ve değişime açık ve yenilikçi bir yapıda olacağını öngörmekteyiz. Yeni nesil ofis tasarımlarının, her gün geldiğinizde ofisi farklı bir formata getirebileceğiniz, farklı ihtiyaçları bulunan çalışma ve işbirliği gruplarına göre yeniden programlayabileceğiniz bir şekle geleceğini düşünüyoruz. İnsanların ofis içerisinde tek bir noktada geçirecekleri vaktin daha da azalacağını, mobilitenin artmasıyla aynı anda farklı yerlerde çalışacak birey ve ekiplerin iş akışlarına dahil olacağını görüyoruz.
Öte yandan, zamanı daha verimli kullanabilecekleri teknoloji destekli araçlara sahip olacaklarını da söyleyebiliriz. Bunu önce mobilyalardaki değişimle göreceğiz. Çok kısa zaman sürecinde teknoloji mobilyalarla bütünleşecek. Alanların küçülmesi de bunu takip edecek diye düşünüyoruz. Şehir merkezlerinde çalışma ve ticaret alanların kiralama ve satın alma maliyetlerin gittikçe artması, bu tip ofis alanlarını küçültürken, alternatif çalışma biçimlerinin artarak esneklik oluşacağını ve çalışma ortamının verimliliği daha fazla öne çıkaran,daha keyifli, üretime teşvik eden bir yapısı olacağını düşünüyoruz.
Yapısal elemanlardan doğal ışığa, aydınlatma tasarımından ofiste kullanılan mobilya ve renklere kadar; mutlu çalışanlar, daha sağlıklı ve verimli ofisler için ne gibi çözümler sunulmalı?
Yaşadığımız, çalıştığımız ortamlar hislerimizin şekillenmesinde büyük rol oynar. Bulunduğumuz ortamdaki doğal veya yapay ışık kalitesi, hava kalitesi, kullanılan malzemeler, renkler, kullanıcıların o ortamı benimsemesini ve orada bulundukları süreyi etkiler. Tasarımcı olarak her zaman kullanıcı istek ve ihtiyaçlarını tasarıma başlamadan doğru bir şekilde tespit etmeye çalışır, uygulama sonrasında ise geri dönüşlerini dikkatle dinleriz. Bazen, bizim de tasarım aşamasında öngöremediğimiz çok isabetli eleştiri veya öneriler alıyoruz. Bunları mümkünse o anda, değilse bir sonraki tasarımlarımızda değerlendiriyoruz ve bu fikir alışverişinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü, yaşam insanın varlığı ile evriliyor ve bu durum devingen ve değişen bir süreç yaratıyor. Çalışma alanlarındaki “hazır reçeteler”; çoğu zaman iyi sonuç vermiyor… Ofis tasarımında toplum kültürü çok etkin bir unsur. Batıda bu konuda daha fazla uygulamalar var belki ama hepsi bize uygun değil. İyi tasarımlar için fikirleri yerel kültür ile harmanlayarak uygulama gerekir düşüncesindeyiz.
Modern mimarinin yeni trendi ‘Biyofilik Tasarım’. Biyofili farkındalığının yükselişine sizce ne sebep oluyor? Biyofilik tasarıma sahip bir ofiste ne gibi değerler öne çıkıyor?
Biyofili konusu yeni bir konu değil. Yaşam alanlarında yani evlerimizden ofislerimize, mahallelerden kentlere kadar yapay çevre oluşturma (doğal çevreye negatif etki etme süreci) modelleri, toplumlara tatmin edici ve sürdürülebilir sonuçlar getirmiyor. Doğadaki düzenin insan eliyle bozularak yıpratıcı sonuçlara ulaşmasına karşı, doğaya müdahalenin doğayı anlayarak ve ona öykünerek çözülebileceği düşüncesine biz de destek veriyoruz. Yaşam kalitesini artırmak için doğayla birlikte ve sürdürülebilir çözümlere odaklanmak gerekiyor. Bu bağlamda, tüm yaşam alanlarında doğayla bütünleşik tasarım yaklaşımımız öncelikle optimizasyonla başlayarak gereksiz inşaat (bina veya altyapı) yapılmaması, yapılacak ise bunun iyi planlanarak, doğaya en az zarar verecek şekilde uygulanması ve bunu takiben işletilmesi çerçevelerinde ele alınabilir.
Ofis tasarımlarında, biofilik tasarımın odağında doğaya ve doğal olana yaklaşma ve iç içe geçerek bütünleşmek gerekiyor. Somut örneklerle ifade etmek gerekirse; doğal ışık ve havalandırma yapılması, gerçek bitkilerle iç mekan peyzajı yapılması hatta mümkünse binaların içerisinde bahçeler (tabii sürdürülebilirlik çerçevesinde işletilebilir olmalı) yapılmalı. Biyofilik tasarımın felsefesinde insanın doğaya karşı olan iyimser ve pozitif düşüncesinin, bu anlayışla tasarlanmış mekanlar oluşturulması durumunda, bulunduğu mekanda kendisini daha iyi ve mutlu hissedeceği, bunu takiben daha verimli olacağı ifade edilmektedir.
Kentsel ölçekten endüstriyel ürün tasarımına kadar her yerde doğadaki düzeni dikkate alan tasarım yaklaşımları bugün teknolojilerin yardımıyla öne çıkıyor. Doğanın her zaman en sürdürülebilir ve verimli çözümü ürettiğini kabul edersek, tüm tasarım ölçeklerinde bu felsefe ile yola çıkmak oldukça avantajlı olur diye düşünüyoruz.