Erken Hristiyanlık Dönemi Kentlerinde Dinin Kent Yaşamı Ve Mimariye Etkisi
Kent, toplumsal yaşam ile bireyler arasında ilişki oluşturan, sosyal mesafelerin azaldığı ve bu ilişkilerin yoğun bir biçimde yaşandığı yerlerdir. Toplumsal bir varlık olan insanın, kendi kültürel kimliğini yaratırken yaşadığı kentin özelliklerinden etkilenmesi ne kadar doğalsa, bir kentin de içinde barındırdığı toplumun sanatından, felsefesinden akımlarından özellikle de dini anlayışından etkilenmesi bir o kadar olağandır.
Din olgusu, doğası gereği insan üzerinde bazı tutum ve değerler oluşturarak insanın herhangi bir konu üzerindeki karar alma biçimini etkiler, söz yerindeyse insan zihninde bir model tasarlar. Din, bu model yardımı ile insana, konuya neden ve nasıl yaklaşması gerektiğini öğretir. Dinin oluşturduğu bu öğreti, sadece insanın günlük aktivitelerini (her gün namaz kılma gibi) şekillendirmekle kalmaz; aynı zamanda insanın hayatını düzenleyen kentin tasarısı ve kent yaşamındaki sosyal değişmeleri de önemli bir biçimde etkiler. Din, bu noktada somutlaşarak toplumun gündelik dünyasıyla içselleşir. Buradan yola çıkarak, size dinin Erken Hristiyanlık döneminde kent yaşamını hangi konularda ve nasıl değiştirdiğini sunmak isteriz.
Erken Hristiyanlık Döneminden Öncesi: Antik Yunan ve Roma Dönemi
Kent bazında, Erken Hristiyanlık döneminden geriye baktığımızda, Antik Yunan ve Roma dönemi atmosferiyle karşılaşırız. Bu dönemlerde pek çok unsur bakımından (siyasi, sosyal, dini vb.) şekilde farklılıklar olduğunu gözlemleriz. Kentin toplumsal dinamikleri şekillendiren aktivitelerinin (kültürel, toplumsal, ticari) düğümü, Antik Yunan’da polislerdeki agora olurken Antik Roma’da bu aktiviteler yerini forumlara bırakmaya başlamıştır.
Dinin kente inmesinin verdiği etkiyle tapınaklar, Antik Yunan Dönemi’nde erişimin zor olduğu ve kutsal mekân kabul edilen akropollerden uzaklaştırılarak forum alanlarının yakın çevresine taşınmıştır. Bu sayede din olgusu kent merkezleriyle içselleştirilerek dünyevileşmiş ve topluma sunulmuştur. Aynı zamanda, Roma gibi büyük ölçeğe sahip kentlerde otoritenin gücünü simgelemek amacıyla tapınak yanlarına yapılan bazilikalar, toplumsal yaşam ve pratiklerin bir değişim noktasını simgeler. Böylelikle, artık sadece dini olgular değil, hukuksal ve sosyal ilişkiler de sahnenin önüne çıkmaya başlar.
Erken Hristiyanlık Dönemi Kamusal Alanlar
Antik Yunan ve Roma döneminden eklemlenerek gelen bu dönemde, yeni gelişmelerin yanında eskiye ait kalıntılar bulmak mümkün. Erken Hristiyanlık olarak nitelendirdiğimiz dönem, Hristiyanlığın gizlice yayıldığı MS 1. yüzyıldan başlar. Ardından birçok ülke gibi Roma’da da resmi din olarak belirlenerek MS 4. yüzyıla kadar devam eder. Erken dönemde Hristiyanlığın kabulünün getirdiği radikal değişimler Orta çağ kentleri kadar hissedilmemekle birlikte, yine de kent yaşamında büyük ölçüde etkisini gösterir. Antik Dönem’de görmeye alışık olduğumuz çok tanrılı dinler ve bunun getirdiği çeşitlilik ya da sosyal hayat damarındaki canlılık (yarışlar, pazarlar, güreşler vb.)Erken Hristiyanlık dönemide dönüşüm geçirip koltuğunu din ve dinin etkisindeki pratiklere bırakır.
Erken Hristiyanlık döneminin ilk dönemecinde, karşımıza Hristiyanlığı kabul eden, ancak bunu dillendiremeyerek putperest Romalılardan kaçan grubun, toprak altlarını oyarak yer altında yarattıkları “Katakomp" adındaki kentler görülür. Erken Hristiyanlık döneminde, sanat bağlamında henüz özgürlük sağlanamadığı için, resimler bu mekânlarda çizilir; fakat baskı üzerinde oturan bu bireyler duygularını tam manası ile resme aktaramazlar. Bundan dolayı, birkaç simgeleştirmeyle düşünceler resimlere aktarılmaya çalışılır.
Erken Hristiyanlık Dönemi Bazilikaları
Erken Hristiyanlık döneminin ikinci dönemecine geldiğimizde, yaşam içerisindeki din uygulamalarının gerçekleştirildiği Antik Dönem’den süregelen mekânlarda dönüşümlere şahit oluruz. Her din, özü gereği toplumsal yaşamın yeniden doğumunu simgeler. Henüz embriyo dönemini geçiren Hristiyanlığa toplumun aşinalığı zayıftır, dolayısıyla insanların ortak eksende buluşabileceği bir görüş bulunmamaktadır. Ancak herkes tarafından kabul gören bir nokta vardır ki, eskiden farklı dinlere hizmet eden mekânların yeni doğan Hristiyanlık için aynı amacı gütmesi ideolojik açıdan uygun görülmez. Bu sebeple Erken Hristiyanlık döneminde, toplumun ibadet hedefiyle kullandığı mekânlarda yeni bir tasarıma gidilerek kent yaşamı değiştirilir. Örneğin pagan inanış için kullanılan tapınakların bazıları yıkılırken, birkaçı da işlev değiştirerek Hristiyanlık inancına uygun hale getirilir veya yeni yapılar tahsis edilir. Fakat yineleyeceğimiz üzere, Erken Hristiyanlık dönemi kentlerinde, belirli veya herkesin ortak bir paydada buluştuğu bir düşünce olmadığı için, mimarlar tapınak mimarilerinin farklılaştırılması üzerine yoğunlaşır.
Bunun yanı sıra, üzerinde herhangi bir dine gönderme yapılmayan mekânlar, var olan mimari form ve biçemlerini Erken Hristiyanlık döneminde sürdürmeye devam eder. Mesela, Antik dönemlerde diğer sosyal işlevlerinin (toplanma alanı, pazar yeri) yanı sıra; hukukun toplumsal hayattaki merkezciliğini simgeleyen ve bu doğrultuda mahkeme salonu olarak kullanılan üstü kapalı, geniş açıklıklı bazilikalarda fazla bir dönüşüme rastlanmamıştır. Çoğu zamanda kent hayatı gibi, bazilikaların da hegemonik din altında yönetilmesi, bu mekânları din adamlarının ideolojilerini yaydıkları araçsal bir mekân haline dönüştürmüştür. Kısacası, bazilikaları günümüzdeki kiliselerin temel planı olarak görmemiz mümkündür.
Erken Hristiyanlık Dönemi Mimarisi
Peki, sade diye nitelendirebileceğimiz mekânlarda nasıl bir değişim yolu izlendi? Öncelikle mimari perspektifteki değişiklikleri ele alırsak; yan cephedeki kolonatların kaldırılması, dini ritüeller sırasında herkesin görüş açısında olacak apsisin eklemlenmesi veya var olan mozaikler üzerine dini sembol tasvirleri gibi misaller vermek mümkündür. Daha sonra bu bilinen bazilika planı, Hristiyanlığı simgelemesi bağlamında bazılarında haç şeklinde bir plana yönelecektir (Örneğin St Peters Bazilikası). Daha sonraki dönemlerde, bazilikaların dönüşümüyle oluşan kiliseler plan formuna göre merkezi planlı, kubbeli veya Helenistik bazilikalar olarak ayrılıp kullanılacaktır. Burada atlanmaması gereken önemli nokta şudur; yapı bağlamında değişikliğe gidilmeden, Hristiyanlık ideolojisi çerçevesinde dönüşümlerin gerçekleştirilmesi hem bu dönemdeki mimari hem de kentlerin fiziki ve toplumsal değişimi adına önemli bir göstergedir.
Erken Hristiyanlık Döneminde Sanat
Sanatsal açıdan baktığımızda ise, özellikle Bizans döneminde resim sanatının ilerlediğini söyleyebiliriz. Din üzerinden kurulan baskıdan dolayı, toplumsal bazda özgür düşünceyle yapılan resimlere fazla rastlayamasak da Hristiyanlığı yayma amacıyla tüketilen mozaik ve fresklere denk gelmemiz olasıdır. Bunun dışında, yine Meryem Ana ve azizlerin yer aldığı ikonalar, minyatürler bizi dinin görsel şölenine doğru çeker.
Hikâyeye farklı bir perspektiften bakacak olursak, Erken Hristiyanlık dönemi dinin değişim hamleleri, aslında eski çok dinli zamandaki kalıplaşmış ideoloji ve öğretileri kırarak yeni toplumsal hafıza mekânları yaratmaya yöneliktir. Toplumların kent merkezinde gerçekleştirdikleri çok tanrılı din inançları, özgürce gerçekleştirdikleri eğlence aktiviteleri kaldırıp, yerine sadece otoriter din yönetiminin sağladığı pratikler konarak eskiyi “unutturma” hamlesi gerçekleştirilmek istemektedir. Bundandır ki, dine hizmet eden yeni bazilikaların inşasında herhangi bir yer değil, Antik dönemde kitlenin yoğun olarak kullandığı, dolayısıyla fiziksel ve ruhsal olarak alıştıkları hipodrom, tiyatro ve kolezyum mekânları kullanılmıştır.
Sonuç olarak, Erken Hristiyanlık dönemi kentleri, dinin getirdiği normlarla birlikte, eski dönemdeki toplumsal pratikleri, yaşam tarzını, inanç ve akımları unutturarak dinin egemen olduğu bir saltanat kurmaya çalışmıştır. Bu saltanatın oluşurken edindiği gayelerden biri, Hristiyanlığı ve onun doktrinlerini yaymak iken; diğer yandan insanların hala zihinlerinde barındırdıkları Antik dönem hafızasını silip, yerine din temelli bir toplumsal inşa ve dolayısıyla toplumsal hafıza mekânları sağlamaktır. Mimarlığın kent ve toplum yaratma sürecindeki önemini göz önünde bulundurursak “kentsel dönüşüm” e giden ilk mekânlar da yine toplumun sıklıkla kullandıkları, fikir kalıplarının oturduğu, ortak vakit geçirdiği tapınak, hipodrom ve tiyatro gibi alanlar olacaktır. Bu sebeple, Erken Hristiyanlık dönemi kentlerinde, din doktrinlerini topluma sadece düşünsel fazla empoze etmekle kalmamış, aynı zamanda kentsel mekânlarda değişim ve dönüşümlere giderek kentsel hayatın yeniden doğmasını sağlamıştır.