Gelecekte Daha Büyük Bir Gemiye İhtiyacımız Olabilir: İklim Mültecileri
İklim bilimcilere göre 2100 itibariyle deniz seviyesinin küresel ortalaması en az 1 metre yükselecek; kıyı ve ada popülasyonlarını daha da aşırı fırtınalara, dalgalanmalara ve sele maruz bırakabilecek. Yoksulluk, hastalık, kıtlık ve çatışmaları şiddetlendireceği de apaçık ortada!
Rahmi Aydemir, Aydemirler Proje A.Ş.
İş Geliştirme Yöneticisi
Yerleşik hayat ve beraberinde tarım toplumuna geçişimiz doğaya ilk müdahalemiz sayılabilir. Çok zaman geçmeden yaklaşık birkaç bin yıl sonra İndus Vadisi şehirleri Harappa ve Mohenjo Daro ilk iklimsel yok oluşu yaşadı. En azından ulaştığımız nadir sonuçlardan biri de böyle... Isısal değişimin sonuçlarına bağlı olarak doğrudan yok olan ya da lokal etkilerinden dolayı yer değiştiren uygarlıklar, yeni verimli topraklar aradılar ve insanlar mağaralarını terk ettiklerinden beri barınak sağlamak mimari çabalarının odak noktası oldu. Bugün iklim değişikliği ve onun yakın gelecekte yaratacağı etkilere karşı mimari çabalarımızdan fazlası gerekebilir.
İklim değişikliğinin deniz seviyelerinin ve sıcaklıkların yükselmesine, kasırgaların kuvvet, aralık ve süresinin artmasına neden olduğu bilinen etkilerinden... İklim bilimcilere göre 2100 itibariyle deniz seviyesinin küresel ortalaması en az 1 metre yükselecek; kıyı ve ada popülasyonlarını daha da aşırı fırtınalara, dalgalanmalara ve sele maruz bırakabilecek. Yoksulluk, hastalık, kıtlık ve çatışmaları şiddetlendireceği de apaçık ortada! Şüphesiz gelecekte dünya çapında 2 milyardan fazla kıyı sakini daha yüksek bir yere göç etmek zorunda kalacak!
Göç ve yeniden yerleşim; birçoğu güneyden gelecek “iklim mültecileri” olarak adlandırılan ve yer değiştirebilecek hassas popülasyonlara karşı en yakın, somut tehditlerden birini oluşturuyor.
Güney yarım kürede aynı zamanda dünyanın mevcut ve gelecekteki kentsel nüfusunun çoğunluğunun yanı sıra; en fazla yoksulluk ve sosyoekonomik eşitsizlik örnekleri de bulunuyor. Gelişmiş bölgelerin dünyanın daha az gelişmiş ve gelişmekte olan bölgeleri üzerindeki ekonomik üstünlüğü ve siyasi hakimiyeti, iklim değişikliğinin çeşitli tehditlerine karşı en fazla riske maruz kalan nüfusu bu bölgelere yönlendirecektir.
Bugünün yerleşik toplumları olarak yarının mültecilerini oluşturabiliriz. Dünyanın geri kalanının ise geleceğin iklim mültecilerini barındıracak esnek bir mimari yapı için hazırlıklı olması gerekiyor.
(Dünya çapında dokuz kişiden biri açlık haliyle yaşıyor ve iklim değişikliği sorunları daha da kötüleştiriyor. Yemen’de küresel ısınma, iç savaş ve hızla büyüyen nüfus; suya erişimi zorlaştırıyor. 17 milyon insanı kıtlıktan kurtarmak ve yeterli gıda sağlamak için birçok kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütü mücadele veriyor. Kesin olarak azaltamadığımız CO2 emisyonları (Sanayi Devrimi’nin başlangıcından ( 1750) günümüze kadar yaklaşık 2.075 gigatondan daha fazla CO2 saldık. (Gigaton bir milyar tondur) Sonucunda ortalama küresel sıcaklıktaki artış verimin azalmasına ve beraberinde mısır, pirinç, buğday gibi ürünlerin dünya genegelindeki düşen üretiminde büyük pay sahibi…)
Yeni Bir Konsept
Mimarların, aydınlatma ve iklimlendirme gibi enerji ve karbon-yoğun teknolojilerin kullanımını en aza indirmesi ve pasif havalandırma gibi düşük teknolojili çözümleri canlandırması gerektiği sonucu karbon-nötr geleceğimiz için ortak paydada buluştuğumuz yegane fikirlerden biri!
Mucizevi bir şekilde, artık binaların tükettiğinden daha fazla enerji üretmesi ve depolaması da (güneş ve jeotermal gibi yenilenebilir kaynaklardan temiz enerji) mümkün görünüyor. Tabii ki, bu tür standartların uygulanması, tüketiciler, ilgili alanlardaki meslektaşlar, kamu görevlileri ve politikacılar da dahil olmak üzere çok sayıda paydaştan destek gerektiriyor. Yine de doğal olmayan afetlere karşı, karbon-nötr mimari yeterli olmayabilir.
İklimle beraber değişen mimarinin yanında temel barınma ihtiyacını karşılayacak mekanizmalar süreci kolaylaştıracaktır.
Temelde daha hızlı, daha ucuz ve güvenilir yapılar iklim mültecileri için faydalı olabilir. Distopik gelecek endişemiz ve oluşacak olan göç dalgasına karşı Aleksandar Joksimoviç ve Jelena Nikoliç tarafından geliştirilen Nuh’un Gemisi konsepti; adadaki sakinler için güneş, rüzgâr ve dalga enerjisi ile çalışan konutlara, ticari alanlara ve rekreasyon alanlarına kavuşacak şekilde tasarlandı.
Bu yüzen şehir, kentsel yaşamı toprak dışına taşımakla birlikte, su altını tünel yoluyla birbirine bağlayabilen adalar ağının bir parçası olarak ortaya çıkıyor. Anlaşılan o ki Nuh’un Gemisi gibi konseptler bizi gelecek mimarisi hakkında fikir sahibi yapabilir.
(Yapı sektörü “Paris İklim Anlaşmasının” küresel ısınmayı 2°C’nin altında tutabilme amacını gerçekleştirebilir. Mimarlık 2030 Taahhütü ve Misyonu bu hedefleri gerçekleştirmek için çalışıyor.(architecture2030.org)