Kamu Yapıları Kente Katkısı Düşünülerek Tasarlanmalı
Slash Arcihtects
Şule Ertürk Gaucher & İpek Baycan
Kamusal yapıların daha çok iç-dış ilişkisi ile ve peyzajı ile entegre yapılar olmasını, olabilmesini önemsiyoruz. Kullanımların çeşitliliği ve kamusallık anlamında kente katkısı ilk düşünülecek parametrelerden olmalı.
Bu sayımızda Kamu Yapılarının “Çevre Dostu Değişimi” konusunu ele alıyoruz. Bu çerçevede herkese açık ve erişebilir olması beklenen kamu binalarının ülkemizdeki durumu hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?
İpek Baycan: Kamu yapıları genellikle ülkenin tasarıma verdiği değeri, tarihi belleğini ve toplumun yaşam felsefesini ifade eden yapılar olmalı bize göre. En azından gelişmiş ülkelerde genellikle böyle olduğu dikkatimizi çeken unsurlardan biri. Örneğin, İskandinav ülkelerinde bu tip kamusal yapılara hükümetler tarafından ayrılan bütçelerde genellikle yapının LEED sertifikasına sahip olmasına ve kendi enerjisini kendi üretebiliyor olmasına (başka bir deyişle uzun vadede ekolojik ve ekonomik yapılar tasarlanmasına) dikkat ediliyor. Ülkemizde yarışma ile yapılan kamu binalarının sayısı son dönemde oldukça arttı. Bu pek çok yönden büyük bir artı. Mimarlar tarafından enine boyuna düşünülebilecek zamanının ve bütçenin tanınması çevre dostu yapı oluşturmada oldukça önemli, bu imkan ülkemizde pek tanınamıyor. Zaman ve ilk yatırım maliyetinin düşük olması önemsendiği için uzun vadeli düşünülmüyor. Bu durumda da yapıların ekolojik ve doğa dostu olması hep arka plana atılıyor.
Şule Ertürk Gaucher: Hatta bazen tasarım aşamasında bile o kadar acele ediliyor ki, doğru teknolojiler kullanılmadan ve doğru hesaplamalar yapılmadan yapıların yönlerine, aydınlık değerlerine ve fiziksel çevre koşullarına hızlı kararlar veriliyor. Bu bizim gibi dijital ortamda bu testleri projelerinde uygulayan mimarları çok üzüyor. Bir yandan ne kadar kolay şekilde bu verilerin tasarımı şekillendirebileceğini biliyoruz ve alınan yanlış kararlardan yapılı çevre ve pek çok aktör etkileniyor.
Günümüzde; teknoloji, tasarım ve mimarideki gelişmelere rağmen ülkemizde yeni inşa edilen kamu binaları birbirini tekrarlıyor. Sizce neden Türkiye’de kamuya ait binalar sıradanlığını korumaya devam ediyor?
Ş.E.G: Kamu yapılarının tasarımında gözetilen kaygılar genellikle kabul edilebilirlik üzerinden ilerliyor. Halbuki bu yapılar gelecek nesillere aktarılan ve herkes tarafından deneyimlenen yapılar olarak kendini sürekli yenilemeli ve toplum yaşantısının güncel durumunu yansıtmalı bize göre. Toplumu ve yapıları kullanım biçimini bir tık öteye taşıyabilmek de bu yapıların önderlik etme potansiyelinin bir parçası.
İ.B: Yeni inşa edilecek olan kamu binalarının yarışmalara açılıyor olması bile bu sıradanlığı yok etmeye yetmiyor maalesef. Bu sefer de jürinin eğilimleri ve önceki kazananların genel geçerliği üzerinden düşünülen projeler çıkabiliyor karşımıza. Bu anlamda kamusal yapıların daha çok iç-dış ilişkisi ile ve peyzajı ile entegre yapılar olmasını, olabilmesini önemsiyoruz. Kullanımların çeşitliliği ve kamusallık anlamında kente katkısı ilk düşünülecek parametrelerden olmalı.
Kamu yapılarının tasarımında gözetilen kaygılar genellikle kabul edilebilirlik üzerinden ilerliyor. Halbuki bu yapılar gelecek nesillere aktarılan ve herkes tarafından deneyimlenen yapılar olarak kendini sürekli yenilemeli ve toplum yaşantısının güncel durumunu yansıtmalı bize göre...
Kamu yapılarının arazi kullanımı, çevre ilişkileri, malzeme, renk ve doku seçimi gibi sürdürülebilirlik kriterlerine yönelik ne gibi çözümler uygulanmalı?
İ.B: Araziye yerleşim ve çevre dokusu ile kurulan ilişki çok önemli. Bir kamu yapısının kamusallık değeri, ulaşılabilirliği, insan ölçeği ile kurduğu ilişki yapının ömrünü uzatır. Sürdürülebilirlik kavramını hem kamusal hem de çevresel anlamda almak lazım. Bize göre yapının bulunduğu dokuya uyum sağlaması, çevresel parametrelerin gözetilerek en doğru müdahalelerin yapılması önemli. Bunun yansıra malzemelerin yerelliği, ve şehir dokusuna uyumlu olması, güncel ve fiziksel parametrelere uygunluğu önemli parametrelerden.
Ş.E.G.: Dünyada artan küresel ısınma, çevresel kirlilik, doğal kaynakların azalması ve tükenmesi gibi; bina yapım süreç ve sorumluluklarını etkileyen pek çok etmen var. Geçmişte kullanılan taş ve kerpiç gibi uzun ömürlü ve doğal malzemelerin yerlerini ortalama 30-50 yıl ömürleri olan betonarme yapılara bıraktığını gözlemliyoruz. Tabii ki, günümüzde de kaplama malzemelerinden yapım sistemlerine kadar enerji tasarrufu maksimize edilen ve çevreye olumsuz etkileri minimuma indirilmiş pek çok yapı var. Geri dönüşümlü ve ayak izi minimize edilmiş inşaat malzemelerini kullanmak ve doğal kaynakların korunmasına yardımcı olmak mümkün. Buna ek olarak, doğal aydınlatmadan faydalanmak iç ortam ısısını dengede tutmak için ve yakıt harcamalarını minimuma indirmek için oldukça etkili.