Kamusal Alan Tartışması: Gerçekten Özgür müyüz?

Son yıllarda en çok gündemde tutulan “kamusal alan” kavramı, bir hukuk terimi değil; siyaset felsefesinin bir terimi ve güncel tartışma konularından biridir. Kamusal alan, içindeki insanların, insanların üretim biçimlerinin ve bu üretimlerden ortaya çıkan ürünlerin konuşulduğu bir alandır. Bu yönüyle, mimarlık tartışmalarında da kendi üzerine düşen payı almaktadır. Mimarlar fark etmese de mekâna dair yaptığımız her bir düzenlemede yeni bir tartışma başlığını açmış bulunuyoruz. Mekândan bahsedince zamanı unutmak olmaz elbette. Bunun nedenini, kavramlar üzerinden tartışalım.

Kamusal Alan Tartışması: Gerçekten Özgür müyüz?

Nedir kavram? Kavramlar dünyayla kurduğumuz ve nasıl kuracağımızı bizim belirlediğimiz bir ilişki demektir. Sanılanın aksine, şık ve büyük kelimelerden oluşmazlar. Arkadaşımıza “günaydın” dediğimizde, arkadaş lafı dahi bir kavram içeriyor. Kavramların belirli bir tarihselliğinin olduğunu hatırlamamız lazım. Aslında dünyayla kurduğumuz ilişki belirli bir zaman ve mekân aralığında kurulur. Bugün kabaca dünyayla kurduğumuz ilişki, yarın başka bir ilişkiye dönebilir.

Kamusallık tartışmaları içerisinde, mimarlığı diğer pratiklerden farklılaştıran tam budur: tüm diğer insan pratikleri, mekân-zamanı sürekli yeniden biçimlendirirler. Ancak, söz konusu dönüşüm ilk amaçları değildir. Bunu farklı bir amaca yönelik eylemde bulunurken gerçekleştirirler. Oysa, mimarlık doğrudan bu yeniden biçimlendirme süreçlerine katılmak üzere eylemde bulunur.

Kamusal Alan Tartışması: Gerçekten Özgür müyüz?

Kuşkusuz, mimarlık da diğer pratikler gibi, birincil hedefinin dışında yeniden biçimlendirmelere katılır; mesela mimarlık aynı zamanda iktisatla da iç içedir, mal ve sermaye üretimine de katılır. Giderek, tüm insan pratikleri gibi, mimarlığın da iktisat tarafından sömürgeleştirildiği, sermaye tarafından kapatıldığı da rahatlıkla söylenebilir. Bu bağlamda mimari tartışmalarda da sürekli bahsi geçen ‘’kamusal alanın” neden olamayacağına bakalım.

Günümüzde kapitalizmin her alanı özelleştirmesi ile kamusal alan gittikçe zayıflamaktadır. Özelleştirme kamusal alanı bir “metaya” dönüştürme eğilimindedir. Basitçe ifade etmek gerekirse, kapitalizmin egemen olduğu günümüz ekonomik dünyasında; tüm alanlar kapitale bağlanmıştır. Daha doğrusu buna mecbur bırakılmışladır. Bu sürece yakın tarihten bir örnek olarak 1973 Petrol Krizi verilebilir. Bu kriz sonucu, dönemin İngiliz ve Amerikan devlet adamları, diğer devletleri yeni bir ekonomik politikaya yönlendirdi. Herkesçe bilinen neo-liberal politika, tam olarak bu dönemde çıktı. Bu ekonomik bakış açısını tek bir cümleyle özetlemek gerekirse, ''bırakın yapsınlar, bırakın etsinler'' veya ''piyasa her şeyi bilir'' olarak özetleyebiliriz. İşçinin “işçiden” ziyade girişimci olarak yer aldığı bu sistemde, artık işler devletten çok bu girişimcilerin eline kalmıştır. Sektör girişimcilerin isteğine göre gelişmiş ve sonuçlanmıştır.

Kamusal Alan Tartışması: Gerçekten Özgür müyüz?

Kısacası, para havuzunu ve yapılan işleri denetlemeyen, hatta özel girişimlere teşvikte bulunan yönetimler sayesinde, artık günümüzde kamusal bir alandan söz etmek mümkün değildir. Bu durumu en azından ülkemiz için bazı örneklerle açıklayabiliriz. İstanbul'da birbirine rakip, dikey ve yatay tekelleşmenin ürünü pek çok kahveci, park, alışveriş merkezi gibi kompleksler mevcut. İnsanlar bu alanlara girdiklerinde, istemsiz olarak özgür olduklarını düşünüyorlar. Ancak Habermas'ın da bahsettiği üzere, insanlar bu alanların hiçbirinde özgür değil.

Medyanın özgür olmadığı, dikey ve yatak tekelleşmenin neo-liberal politikalar ekseninde hızla devam ettiği, insanların sadece tüketime teşvik edildiği, gerçek bilgi ve ürün üretiminin son derece zayıf olduğu günümüz dünyasında, insanların kamusal alanda özgür hissetmeleri ceplerindeki bakiye kadar mümkündür.

Günümüzde gerçeklikten ziyade, algı oluşturma önem kazandı. Hatta algılar gerçeklerin yerini tutmaya başladı. Bundan dolayı iktidarlar ve sermaye, kitle iletişim araçlarını kontrol etmektedir. Günümüz dünyasında mesleğinizi dilediğiniz gibi icra etmek için, dilediğiniz yerde yaşamak için, dilediğiniz şeyleri başkalarının özgürlük alanını ihlal etmeden gerçekleştirebilmek için, paranız olması şarttır. Mesela, bu düzen içerisinde, beğendiğiniz bir mekânda hiçbir şey tüketmeden oturma izniniz yoktur. Garson en fazla 15 dakika sonra “Ne alırsınız?” diye sormaya gelir. Başka bir örneğe bakalım. En son ne zaman otoparka ücret ödemediniz? Otomobilinizi ücret ödemeyeceğiniz herhangi bir yere park edip, dilediğiniz yere yürümek gibi bir özgürlüğünüz dahi yoktur.

Kamusal Alan Tartışması: Gerçekten Özgür müyüz?

 Günümüz dünyasında, içinde bulunduğumuz ekonomik düzenler, bizi devamlı olarak bir şeyler almaya, tüketmeye mecbur ediyor. Meslek grupları içinde benzer durumda geçerlidir. Bir habercinin çalıştığı şirket, dikey ve yatay tekelleşme sonucu genişlemiş, bu genişleme sonucu enerji işine girmişse, o haber ajansında çalışan gazeteci imtiyaz sahibinin aleyhine sonuçlanabilecek bir enerji haberi yapamaz. Bir mimar ya da mühendis, çalışmakta oldukları inşaat şirketinin estetik ve işlevsellik kazanması uğruna, şirketini masrafa sokması söz konusu dahi olamaz. İnsanların sahip oldukları varlıklara göre değerlendirildiği bu çağda, hiçbirimiz özgür değiliz.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)