Marcel Wanders Tasarım Sırlarını Anlatıyor...
Türkiye’nin en büyük üçüncü yatırımcısı İsviçre ile kurduğu ilişkiyi taçlandıracak Quasar İstanbul’u, tasarımcısı Marcel Wanders ile konuştuk. Wanders, proje için yaptığı çalışmaları ve sürdürülebilirliğin kendi çalışmalarındaki yerini anlatıyor.
Quasar İstanbul, her geçen gün daha da belirginleşen çehresi ile hayatımıza girmeye hazırlanıyor. Viatrans A.Ş. ile Meydanbey İnşaat’ın ortak girişimiyle hayata geçen Quasar İstanbul, aslında bir projeler bütünü. Bünyesinde dünyaca ünlü 5 yıldızlı otel ve rezidans zincirlerinden Fairmont Hotels’i Türkiye’ye getiren Quasar İstanbul’a; The Quasar Residences, Fairmont Quasar Istanbul, Fairmont Residences Quasar Istanbul, Fairmont Offices Quasar Istanbul da dahil.
Toplam 23 bin 700 metrekare arazi üzerine inşa edilen Quasar İstanbul projesi kapsamında renovasyonu da yapılan Tarihi Likör Fabrikası, bir kültür merkezine dönüştürülecek. Uluslararası lüks anlayışının kültür, sanat ve moda ile harmanlandığı Liquer Kültür, Sanat ve Moda Merkezi projenin İstanbul’un günlük hayatına dahil ettiği yeniliklerden biri olacak.
“Yüzde 100 İsviçre sermayeli, Türk bayraklı…” sloganıyla tanıtımı yapılan Quasar İstanbul, İsviçre hükümeti tarafından olmasa da özel bir İsviçre fonu olan Viatrans tarafından finanse ediliyor. Meta-lüks proje İsviçre’nin bütün özelliklerini ve uzmanlıklarını yansıtan bir ayna niteliğinde. Yenilikçi, avangard ve yaratıcı; İsviçre’nin sahip olduğu tüm özellikleri taşıyor. Bu sebeple, Quasar İstanbul’un İsviçre ekolünün İstanbul’daki simgesi olacağını söylemek hiç de yanlış olmaz.
İsviçreli yatırımcının Türkiye’ye duyduğu güvenin de bir örneği olan proje, ezber bozmaya hazır. Quasar İstanbul’un Türk ve İsviçreli yanlarının yanı sıra, kültürel açıdan bir başka dinamiğin de etkisinde olduğunun altını çizmek gerek; Marcel Wanders.
Hollandalı tasarımcı, Quasar İstanbul da dahil yaptığı bütün çalışmalara Flaman kültüründen bir parça katıyor. Geniş bir yelpazeye yayılmış ürünleri ve projeleri ile çağdaşları arasında özel bir yere sahip olan Wanders’ın, Quasar İstanbul’un iç mekan tasarımları altında imzası bulunuyor.
Bir şehrin en iyi yanı orada yaşayan insanlardır ve eğer yüksek dansiteli bir rezidansın tasarımıyla ilgileniyorsanız çevredeki insanlarla bir bağ yakalamak son derece önemlidir.
Wanders, meta-lüks proje ve tasarım prensibi ile alakalı sorularımızı yanıtladı.
Quasar İstanbul şehrin sadece çehresini değil aynı zamanda iş hayatının işleyişini de değiştirecek bir proje. Bu meta-lüks proje sizin için ne ifade ediyor?
The Quasar Residences, doğu ve batının dinamik kaynaşmasının zirvesinde yer alan bir şehirde hem tasarım hem de tarihle açıklanan bir yapıya sahip. Rezidanslar, Mecidiyeköy’de yer alan ve Türkiye’nin en göze çarpan binalarından, Fransız mimar Robert Mallet Stevens imzalı tarihi Likör Fabrikası’nın alanı üstüne inşa ediliyor. Fabrika, projeye dahil edildiği gibi; ülkenin tarihi mimari kültürüne uygun biçimde eşsiz, beyaz ve modern bir sanat merkezine dönüştürülerek restore ediliyor. Mimari alanın öncülerine yapılan bu saygı duruşu niteliğindeki hareketi son derece güçlü, son derece önemli buluyorum.
Geçmiş, benim yaptığım her işte, her tasarımımda kendine bir yer bulur. Bu restorasyon çalışması ise bana doğu ile batının ayrıldıkları ve birleştikleri noktalar konusunda ciddi bir bilgi verip, tasarım sürecini zengin ve ilgi çekici kıldı.
Quasar İstanbul projesi için yaptığınız çalışmanın arkasında nasıl bir felsefe yer alıyor?
Bir şehrin en iyi yanı orada yaşayan insanlardır ve eğer yüksek dansiteli bir rezidansın tasarımıyla ilgileniyorsanız çevredeki insanlarla bir bağ yakalamak son derece önemlidir. Bu sebeple projenin iç mimari kısmı partiler, piknikler ve resmi olmayan davetler için kullanılabilecek geniş dış mekan alanlarına sahip. Ayrıca binanın genel sirkülasyon sistemi sizi komşularınızla iletişim kurma konusunda teşvik ediyor. Daireler aydınlık ve havadar; içeri ile dışarıyı birbirinden ayıran sınırlar ise silik tutulmuş vaziyette. Böylelikle her ne kadar büyük, enternasyonal bir şehirde yaşıyorsanız da eviniz otantik bir hisse sahip; yerel yaşayış ile iç içe olduğunuzu hissettiriyor.
Tasarımda farklı daire tipleri yer alıyor. Bu farklı stillerden bahseder misiniz?
Daireler, söylediğim gibi, geniş ve aydınlıklar. Birbirinden farklı estetik dillerle farklı yaşam tarzlarına hitap eden büyüleyici, neşeli ve sürprizlerle dolu dekorasyonlara sahipler. Üç farklı tip daire yer alıyor projede; Natural, Cultural ve Cosmopolitan.
Natural stil, taş ve ahşap gibi organik materyallere ev sahipliği yapan, aydınlık ve rahat bir tasarım. İsminden de anlaşılacağı gibi doğal bir dünya ile bağ kuruyor. Yün halılar, yumuşak yüzeyli duvarlar ve yoğun kullanılan yeşilin tonları dekorasyona samimi bir hava katıyor. Bu stil özellikle meşgul bir şehir içinde yaşasa bile doğal dünyaya temas etmeyi seven insanlar için tasarlandı.
Cultural stil, çağdaş Balkan tarzının eklektik bir yansıması. Zengin renkler ve dekoratif katmanlar mekana kontrastı yoğun, canlı bir hava katıyor. Banyo tasarımında kullanılan özel yapım tasarım yerel üretim fayanslar Türkiye tarihinden izler taşırken hamam imajı yaratıyor.
Üçüncü stil olan Cosmopolitan ise büyük, enternasyonal şehir hayatını sevenler için tasarlandı. Cilalı ve yansıma gücü yüksek zeminler ile kesilmiş ayna parçalarının sıklıkla kullanıldığı iç dekorasyon sofistike bir şehirlilik duygusu veriyor.
1700’den fazla proje ile hem iç mimari alanında hem ürün tasarımı hem de sanat yönetimi alanlarında eser veren bir isimsiniz. İlhamınızın kaynağı nedir?
İnsanlar ilhamın dışarıdan geldiğini düşünüyorlar; ben buna katılmıyorum. İlham içten gelir. Bir şey yapma isteğini, hayatınızın bir anlamı olduğunu kanıtlama isteğini kavrar. Yanan bir ateş gibi uyanmanızı, hayal etmenizi, araştırmanızı ve düşünmenizi sağlar. Kendinize sorduğunuz büyük sorulardır ilhamınız. Beni bir sandalyeye zincirleyip gözlerimi bağlasanız da ilham bulmama engel olamazsınız. Zira ilhama ulaşma aracım zihnimdeki hedeflerim ve onları gerçekleştirme isteğimdir.
Sürdürülebilirlik, çağdaş tasarımın anahtar noktalarından biri bugün. Sizin tasarımlarınızda bu kavram kendisine nasıl yer buluyor?
Pek çok tasarımcı ve tüketici genel anlamda “yeni” tarafından cezbediliyor. Fakat benim gördüğüm kadarıyla hiçbir şey “yeni” kadar hızlı eskimiyor. Bu sebeple çok çok önceden tasarımlarımın geçmişe duyduğum saygıyı içermesi gerektiğine karar verdim. The Quasar Residences geçmiş ve bugün arasında doğan birlikteliğin, sahiplerinin ve sakinlerinin seveceği, anlamlı bulacağı evler yaratmaya muktedir olduğunu gösteren bir proje.
Mekanların pek çoğunda Türk geleneğinin etkisini görmek mümkün. Söylediğim gibi, Balkan mozaiklerine, katmanlarına ve renklerine de yer verdik. Lobi, Türkiye’ye özgü sema eden derviş figürü üstüne kurulu. Batılı bir tasarımcı olduğumdan, bu yerel tatlar benim için sürprizlerle dolu. Haliyle hassasiyetlerin birbirine karışması durumu da ortaya çıktı.
Sürdürülebilirlik, benim anladığım kadarıyla, tasarımda yüksek bir standart halini alıyor. Zamansız, her zaman sahip olmak istenecek yüksek kaliteli ürünler tasarlamak, eşyaların gözden düşüp atılmasına da engel olacaktır.Karbon fiber gittikçe popüler bir konuma geliyor tasarım açısından. Siz de geçtiğimiz günlerde “Carboon Balloon Chair” adlı bir tasarımınızı tanıttınız. Tasarımın ağırlığı sadece 800 gram. Neden karbon fiber kullanmayı tercih ettiğinizi anlatır mısınız?
Carbon Balloon gibi bir tasarım bir yandan son derece dayanıklı iken diğer yandan çok az materyale ihtiyaç duyuyor ve çok daha az atık üretiyor. Karbon aynı zamanda estetik bir materyal, zamansız. Bu sandalye asla eskimeyecek ve 100 yıl sonra da bugünkü gibi gözükecek. Bu, bence sürdürülebilirliğin bir biçimidir. Materyal olarak karbon fiberi seçmemin sebebi ise insanların duygusal açıdan bağ kuracağı ve uzun yıllar boyunca kullanabileceği tasarımlara imza atmak istemem.