Olağanüstü Bir Materyal Cam: Ian Ritchie
Ian Ritchie
Şişecam Düzcam Sponsorluğunda
‘‘Bilgi olmadan düşünemiyoruz ancak bu bilgiler tarafından da engellenmek istemiyoruz. Geçmişe bakan bir teleskop ile geleceğe dönük bir mikroskop bizim araştırmalarımızın çeşitliliğini açıklayan imgeler diyebilirim.’’
Ian Ritchie’nin birçok çalışmaya ilham olan özgün felsefesini öğrenmek ve okuyucularımıza aktarmak istiyoruz.
Her potansiyel proje benzersiz bir fırsat olarak kabul edilmektedir. Biz, bir projeye önyargılarla yaklaşmıyor, projelerimizin tasarımını mimari stiller ya da moda görüntülerle ön planda tutmuyoruz. Her projeyi kendi zaman, mekân ve kültür bağlamı içinde, daha geniş alan ve çevrede ele alıyoruz.
Bizim mimarimizin hedefi; insanların keyif ve itibarını sağlamak için, boşluk ve form ile tanımlanan yüzeyleri, sanatın ve yapı biliminin bir sentezi olarak, ışık, renk ve doku yoluyla yaratmak. Tasarım felsefemiz ise; her zaman çoğulcu bir toplumu yansıtan bütünsel bir yaklaşımı benimsemiştir. Herhangi bir formüle bağlı değiliz, bunun yerine projenin tasarım anında önümüze çıkan fırsatlara bakıyoruz. Çünkü; projenin başlangıcında tasarımın ve mimarinin nasıl ortaya çıkacağını öngöremeyiz. Dolayısıyla, bir ‘Ritchie’ binasını tanımak zor diyebiliriz.
Kavramsal düşüncemiz; sanat, bilim, teknoloji ve ekonomiyi mimarlık ve arazi ile bütünleştirmek... Araştırmacı ve yaratıcı yaklaşımımız ise; projenin fiziksel ve sosyopolitik bağlamı ile performans gerekliliklerine, tasarladığımız alanlarda yaşayacak insanların ihtiyaçlarına, bizim ve müşterilerimizin sosyal, estetik ve ekolojik değerlerine dayanmaktadır.
Her tasarım; araştırma, test ve inceleme ile bilgilendirilir. Bilgi olmadan düşünemiyoruz ancak bu bilgiler tarafından da engellenmek istemiyoruz. Geçmişe bakan bir teleskop ile geleceğe dönük bir mikroskop bizim araştırmalarımızın çeşitliliğini açıklayan imgeler diyebilirim.
Geleceği yaratan mimarlar olarak; gelecek senaryolarını sosyal, teknik ve politik açılardan inceleyip keşfetmeye çalışıyoruz çünkü gelecekteki yapılı çevrenin neye benzeyeceğini biz de görmek istiyoruz. Ayrıca, moleküler düzeyde yeni malzemeler ile yeni geliştirilen üretim teknikleri hakkında bilgiler ediniyoruz. Daha iyi bir mimari sunmak amacıyla yaptığımız bu araştırmalara ilaveten; mekân ve iletişim akışı ile belirli mekân ve ışık ölçeklerini zihnin nasıl okuyup yanıtlayabileceğini içeren araştırmalar yapıyoruz. Üretim, teslimat ve inşaatta enerji tüketimini ve maliyetleri düşürmenin yollarını arıyoruz ve daha iyi binalar elde etmek için az bakım isteyen dayanıklı ürünler kullanıyoruz.
Bu bizim ulusal, yerel ve bireysel düzeyde kültürler arasındaki farklılıkları daha iyi anlama arzumuzdan kaynaklanıyor. Bu bilgiyle projelere katkımızın daha akıllıca olduğunu düşünüyoruz.
Kısaca Ian Ritchie Architects; tasarım sürecini etkileyebilecek önyargı veya rekabeti engellemek ve profesyoneller arasındaki tasarım ayrımcılığının önüne geçebilmek için orijinal iş birliği ve akıllı tasarım yoluyla daha iyi sosyal ve çevresel tasarım çözümleri elde etmeyi amaçlıyor. Her projenin ‘bizim’ işimiz değil , ‘iş’ olarak düşünülmesinin daha iyi çalışma ilişkilerinin temelini oluşturduğunu kabul ediyor, dolayısıyla projelerimizde ‘diyalog’ yoluyla bu anlayışa ulaşmaya çalışıyoruz. Ayrıca; tasarım süreci boyunca düşünce ve bilgileri paylaşarak; müşteri, bina endüstrisi ve tasarım ekibi arasında bir “güven üçgeni” oluşturulabileceğini ve sürdürülebileceğini tespit ettik. Böylece çalışmalarımız daha yaratıcı, çözümlenmiş ve güzel projelerle sonuçlanıyor. Katılımcı yaklaşımımız sayesinde de tüm sektörlerdeki müşterilerimiz ile çalışmalarımız verimli geçiyor.
Ian Ritchie, bir dönem ışık, gölge ve camı yoğun olarak kullanıyordu ve mimarlığın hikayesini ‘Işığın düşüş şekli’ olarak özetledi. Bunu biraz açıklar mısınız?
Mimarlık tarihi, mimarinin temel malzemesi olan ışığın hikayesi olmuştur. Işık olmadan -doğal veya yapay olsun - bir mimari yoktur. Işık ve gölge, mimari formu ve hacmi tanımlar. Bir alandaki ışık o alanın karakterini ve ambiyansını tanımlar. Bugün geçmişe bakıp, -ışığın duvarlardaki deliklerden ya da çatıdaki küçük açıklıklardan nüfuz etmesine izin vererek- mimari iç mekanların nasıl oluşturulduğunu görebiliriz. Bununla birlikte bu delik ve açıklıklar havanın içeri girmesine ve ısınmasına da izin verirdi.
Eskiden ‘pencereler’, yağlara batırılarak şeffaf ve su geçirmez hale getirilmiş gergin hayvan derilerinden yapılırdı. Daha sonra mika tabakaları da kullanıldı ama bunlar sadece ışığın hafifçe içeri girmesine izin verdi ancak hiçbir görüş sağlayamadı.
‘‘Mimarlık tarihi, mimarinin temel malzemesi olan ışığın hikayesi olmuştur.Işık olmadan -doğal veya yapay olsun - bir mimari yoktur. Işık ve gölge, mimari formu ve hacmi tanımlar.’’
Leipzig Glass Hall
Üçüncü yüzyılın sonlarına doğru mimaride kullanılan camlar sayesinde ışık binalara girdi. Mimari camlar; bir yandan dış dünyayla görsel temasın sağlanmasına ve mekânsal mimari sanatın ortaya çıkmasına izin verirken bir yandan da binayı rüzgâr, yağmur ve gürültüden koruyan duvar ve çatının tamamlayıcısı oldu. 20. yüzyılın başlarına geldiğimizde ise hemen hemen tüm duvarları şeffaf hale, hatta yüzyılın sonuna doğru çatıyı da şeffaf hale getirebilir olduk.
Cam, 5000 yıl önce yaratılan olağanüstü bir materyal... Mücevher, saklama kabı ve lambalar yapmak, bilimsel keşifler, pencereleri ve binaları desteklemek için kullanılmıştır. Kullanım alanları ve insanın ondan üretebilecekleri tükenmez görünüyor.
Daha önce farklı sebeplerle Türkiye’de bulunmuşsunuz. Şimdi Glass Performance Days etkinliği için ülkemize geliyorsunuz. Mimaride enerji tasarrufuna yönelik çözümlerinizde o günlerden bu yana neler değişti bize biraz bu çözümlerden ve önerilerinizden bahsedebilir misiniz?
Enerji tasarrufu, karbon bağımlılığımızın bir fonksiyonudur. Gelecek yirmi yılda temiz ucuz elektrik enerjisi sağlama konusunda büyük ilerleme olacağını düşünüyorum. Nispeten verimsiz olan fotovoltaik paneller daha verimli ve düşük maliyetli olacak, elektrik bağlantıları daha uzun sürecek ve depolama teknikleri geliştirilecek. Levha malzemesi olarak cam; düz veya bükülmüş, saydam, yarı şeffaf, renkli, opak ya da neredeyse görünmez olsun ekonomik ve etkisel olarak çevremizi kontrol etmemize yardımcı olacak ve yeni kaplamalar için en dikkat çekici alt katman olmaya aktif olarak devam edecek.
Mimarlar ve idari yöneticiler binalarda kullanılan malzemelerin enerji maliyetleri konusunda bilgi sahibi. Bu enerji maliyetlerinin çoğu ihraç ve imalata bağlıdır, ikincil maliyetler ise nakliye, uzun ömür ve malzemelerin bakımıdır.
Sonunda cep telefonuyla kontrol edilen ev otomasyonuna ikna oldum. Aynı şekilde, otomobiller tekerlek üzerinde giden teknoloji aletleri haline geldi ve yakında robotik mobil eğlence araçları olacak. Oysaki ben; tüketicileri eğlendirmekle birlikte enerji tasarrufu söz konusu olduğunda ‘akıllı ev’lerin önemsiz bir faktör olmaya devam edeceğini düşünüyorum.
Benim ana tavsiyem; bireysel olarak, mimarlar olarak ve toplumlar olarak, ‘büyüme’ ile ne kastettiğimizi yeniden tanımlamak... Bu sadece; daha büyük binalarda, daha fazla tüketimle, daha fazla gayri safi yurtiçi hasılat (GDP) veya ciro ile yaratılan iş sayısı değil. Bu, kentlerimizde ve dünyamızda, uzun süreli zihinsel ve fiziksel açıdan sağlıklı olmamıza yardımcı olacak nüfus ve çevre dengesi içeren, yaşam kalitesini ve mutluluğu geliştirmekle ilgili. Aslında daha az maddiyat ve daha az tüketimle daha iyi bir yaşam dengesi elde edeceğiz.
‘‘Cam 5000 yıl önce yaratılan olağanüstü bir materyal... Kullanım alanları ve insanın ondan Üretebilecekleri tükenmez görünüyor .‘‘
Leipzig Glass Hall
Sürdürülebilir mimari günümüz ve geleceğin mimarlık dünyası için nasıl fayda sağlayacak?
Sürdürülebilirlik kavramı insanlığın başlangıcından beri süregelmiştir ve sürdürülebilirlik doğayla birlikte hayatta kalmadır. Nüfus artışı yüzünden bu kavrayışımızı kaybettik ve bu nedenle birçoğumuz doğayla yaşamak, onunla dizayn etmek ve gezegenimiz üzerindeki etkimizi azaltmak arzusu içerisindeyiz.
Geçtiğimiz elli yılda, bu bilgi kaybına ve mevcut tutumumuzun tehlikelerine karşı uyandık. Bu konuda okuduğum en özlü kitap, Ian McHarg’ın 1969’da yayınlanan ‘Design with Nature’ kitabıydı. Ekolojik planlama kavramına, haritalandırma kavramına, coğrafi bilgi sistemlerine hatta gözle görülmeyen şeylere bile öncülük etti.
Sürdürülebilirlik terimi, birçok noktada anlamını kaybetmiş durumda. Bankalar, inşaat sektörü ve pek çok endüstri dalında moda bir terim olarak tüketildiğini gördük. Sürdürülebilirliğin elde edilmesinin yolu zaten var ve açıkçası sürdürülebilir bir şekilde yaşayıp yaşamamak da artık o kadar önemli bir soru değil. Bu noktada, tasarım ve mühendisliğin toplumsal boyutlarını, tasarımcılar ve toplumlar olarak bizlerin neden tüketime bu kadar bağlı kaldığımızı tartışmamız gerekiyor.
Mimarlık ve tasarım hala “müşteriyi cezbediyor mu?” diye bakılarak yönlendiriliyor gibi görünüyor. Biz bu bakış açısıyla devam ettikçe mimari, şık ve geçici kişisel objelerden oluşan bir koleksiyon olarak kalmaya devam edecek.Ben mimar olmanın ya da mimarinin amacının ticari olduğunu düşünmüyorum. Mimarlar topluma hizmet etmek için olmalı...
Mimarinin esas rolü, duyulara hitap etmek ve toplum bütünlüğüne yardımcı olmak. Amacını yerine getiren mimari; formu ve çevresindeki doğal ya da kentsel manzarayla olan ilişkisi ile kullanıcılarının hayatını geliştirir.
Sürdürülebilir ve enerji tasarruflu malzemeler konusunda malzeme üreticilerine ve uygulayıcılarına önerileriniz var mı? Özellikle katılacağınız fuarda bulunan kapı, pencere, cam endüstrisine yönelik…
Güvenlik, ‘tasarım’ hayatımızın en önemli boyutu haline geldi. Geçen yüzyılda bir kapının menteşeleri, kolu ve kilidi vardı. Günümüzde ise, bizim toplumumuzda da olduğu gibi, en basit bir kapı bile elektronik olarak, gelişmiş kontrollerle sizinle ve binanın geri kalanıyla bağlantılı. Buna rağmen ben, insanların kontrolü geri almalarına izin vermenin yollarını bulmamız gerektiğine inanıyorum ki bu pencereler için de geçerli. Bizim firma olarak farkettiğimiz nokta bu; örneğin, bizim binanın kullanıcıları pencereleri açabilme arzusundalar, hatta laboratuvarlardaki bilim adamları bile bunu istiyor.
Teknolojideki yenilik oranı hızlandığında, bireylerin, kadın ya da erkek olsun, her seviyede etraflarını kontrol etmede sarsıldıklarına tanık olduk. Dolayısıyla gelecek teknolojisinin ihtiyaçlarımıza hizmet etmek üzere tasarlanması ve tasarlanma biçiminin de anlaşılabilir olması gerekiyor. Bu, Facebook ve diğer sosyal medya ağları için de geçerli... Özellikle kullanıcılara bilgi vermek için yazılan özel algoritmalar ve sosyal medyayı psikolojik bağımlılık haline getirmeye yönelik yapılan kasıtlı manipülatif teknikler açık hale getirilmelidir.
Bilindiği gibi, 1966 yılında Cedric Price, ikna edici bir biçimde, ‘teknoloji cevaptır’ dedi ancak asıl soru neydi? Asıl soru bu gün hala geçerli ama tahminimce mimarlar artık bu soruyu sormayı bıraktılar..
Benim deyişimle de ‘Cam cevaptır’ ancak asıl soru neydi? Mimarlar için o kadar cazip bir malzeme olan cam, tüm soruların cevabı haline gelirse eğer şehirlerdeki yansımalarla, soğuk şehir peyzajının etkisi azaltılabilir. Belki de, mimarların/planlamacıların peyzaj mimarları ve ekolojistler üzerindeki üstünlüğünü tersine çevirmeyi düşünmeliyiz.
Eski bir söyleşinizde ‘İnsanların hayatlarında sadece güzel duygular bırakmak en büyük arzum’ diyorsunuz. Güzel hislerin devamlılığı için de sürekli olarak bunu sağlamaya inşa etmeye devam ediyorsunuz. Bunun için mimarlığın sosyal sürdürülebilirlikte rolü oldukça büyük diyebilir miyiz? Evet. Mimarinin esas rolü, duyulara hitap etmek ve toplum bütünlüğüne yardımcı olmak.
Amacını yerine getiren mimari; formu ve çevresindeki doğal ya da kentsel manzarayla olan ilişkisi ile kullanıcılarının hayatını geliştirir ve teşvik eder, onlar için topluluk duygusu içinde onurlu bir yaşam sunar. İnsanlar mutlu ve sağlıklı bir şekilde yaşar, çalışır ve içinde oynar...