Velux Projesi Living Place: Daha İyi Yaşam Alanları Mümkün
Living Places Copenhagen, binaların sürdürülebilir bir şekilde nasıl inşa edileceğini ve mevcut süreçlerin nasıl yeniden gözden geçirileceğini uygun bir şekilde gösterirken, aynı zamanda yenilikleri hızlandırmak ve sorumlu, sürdürülebilir bina çözümlerinin uygulanması için sektöre ışık tutuyor.
Gezegenin korunmasına katkı sağlayacak doğru teknolojiler ile daha sağlıklı, konforlu ve çevre dostu yaşam alanları yaratmak mümkün. Bugün binaları nasıl inşa ettiğimiz ve dönüştürdüğümüz, insanlar ve toplumlar üzerinde olduğu kadar yarın bizi ayakta tutacak ekosistemler üzerinde de önemli bir etkiye sahip. Bu süreçte yaratılan bütüncül iç mekân iklimleri de günlük sağlığımız açısından çok önemli bir rol oynuyor. Daha iyi binalar üreterek insanların içeride ve dışarıda yaşamlarının nasıl iyileştirebileceğini amaçlayan kavramsal bir yaşam ortamı olan Living Places Copenhagen, binaların sürdürülebilir bir şekilde nasıl inşa edileceğini ve mevcut süreçlerin nasıl yeniden gözden geçirileceğini uygun bir şekilde gösterirken, aynı zamanda yenilikleri hızlandırmak ve sorumlu, sürdürülebilir bina çözümlerinin uygulanması için sektöre ışık tutuyor. Living Places Copenhagen adı verilen prototip köy, VELUX tarafından Danimarkalı mimarlık stüdyosu EFFEKT, inşaat ve emlak danışmanlığı şirketi Artelia ve inşaat mühendisleri Enemærke & Petersen ortaklığıyla inşa edilmiş iki ev ve beş açık pavyon içeriyor.
5 ilke üzerine inşa edilmiş bir yaşam alanı
Danimarka’nın en düşük CO2 ayak izine ve birinci sınıf iç mekân iklimine sahip yaşam alanı olan Living Places, şu anda insanlar ve çevre adına daha iyi kararlar almak için geleceğin teknolojisini beklemek zorunda olmadığımızı kanıtlıyor. Bu deneysel fikri ön planda tutan marka ortakları, çevresel etkiyi azaltmak ve insan sağlığını iyileştirmek için her bir malzeme, tasarım ve yapı tekniğini dikkatle değerlendirmiş. Her şey şu beş ilkeyle başlamış: sağlıklı, paylaşılan, basit, uyarlanabilir ve ölçeklenebilir. Living Places Copenhagen projesi için, emisyon projeksiyonlarını tipik bir Danimarka evine göre haritalandırarak ve sağlıklı, sürdürülebilir evler hakkındaki görüşlerini paylaşan beş açık pavyon ve iki bitmiş tam ölçekli ev inşa edildi. Her prototipin, evlerde, kamusal alanlarda nasıl yaşadığımızı ve binaların daha büyük resimdeki rolünü göstermek için küratörlüğünü yaptığı kendi programı var. Living Places ile, binanın yaşam döngüsünün tüm aşamaları analiz edilerek ve her bir tasarım seçiminin etkileri incelenerek, mevcut teknolojiyle üç kat daha düşük karbon ayak izi emisyonu ve birinci sınıf iç mekân iklimi elde edildi.
LIVING PLACES İLE, BİNANIN YAŞAM DÖNGÜSÜNÜN TÜM AŞAMALARI ANALİZ EDİLEREK VE HER BİR TASARIM SEÇİMİNİN ETKİLERİ İNCELENEREK, MEVCUT TEKNOLOJİ İLE ÜÇ KAT DAHA DÜŞÜK KARBON AYAK İZİ EMİSYONU VE BİRİNCİ SINIF İÇ MEKÂN İKLİMİ ELDE EDİLDİ.
Gezegenimiz için daha iyi bir yaşam ortamı yaratmak
Zamanımızın %90’ını iç mekânlarda geçiriyoruz ve evlerimizin nasıl inşa edildiği fiziksel ve ruhsal sağlığımızı önemli ölçüde etkileyebiliyor. Living Places gezegenimiz için daha iyi bir yaşam ortamı yaratmanın yanı sıra, aynı zamanda gün ışığı, termal çevre, iç mekân hava kalitesi, akustik ve dış mekân bağlantısına vurgu yaparak insanlar için yaşam koşullarını iyileştiren geleceğe yönelik bir toplum için rehberlik ediyor ve inşa etme şeklimizi yeniden düşünerek, bir bütün olarak inşaat endüstrisi üzerinde büyük bir etkiye sahip olabileceğimizi gösteriyor. Projede her bir bina bileşeni en iyi fiyat, iç mekân iklimi ve karbon ayak izi için optimize edilmiş ve özellikle önemli CO2 tasarruflarının elde edilebileceği bina unsurlarına odaklanılmış. Konsept, 3,8 kg CO2 eq/m2 /yıl ile ortalama bir Danimarkalı müstakil evden 3 kat daha düşük CO2 ayak izine sahip olduğu için AAU BUILD tarafından üçüncü taraf doğrulaması almış. Diyagramlar, Danimarka’nın tüm müstakil evleri, sıra evleri ve çift evleri Living Places gibi inşa etmesi halinde her yıl yaklaşık bir milyon ton CO2 tasarruf edilebileceğini gösteriyor. Bu, ülkenin 2030 yılına kadar emisyonları %70 oranında azaltmayı taahhüt eden iklim hedeflerine önemli bir katkı anlamına geliyor. Bu hedefe ulaşmak için inşaat sektörünün CO2 emisyonlarını 5,8 milyon ton azaltması gerekiyor. Living Places, sektörden kaynaklanan emisyonları tek başına %17 oranında azaltma özelliğine sahip. Proje hem geçmiş hem de gelecekteki karbon emisyonlarının sorumluluğunu üstlenerek 2041 yılına kadar ‘Ömür Boyu Karbon Nötr’ olma konusunda öncü bir taahhütte bulunuyor.
LIVING PLACES İLKELERİ KULLANILARAK İNŞA EDİLEN EVLER, İSTER MÜSTAKİL, İSTER SIRA EV, İSTERSE ÇOK AİLELİ BİRİMLER OLSUN DANİMARKA PİYASA FİYATINA İNŞA EDİLEBİLİYOR.
Living Places’in temeli ‘Pusula Modeli’ne dayanıyor
Living Places’in temeli, EFFEKT Architects ve VELUX tarafından oluşturulan ve sürdürülebilir binaların planlanması, düşünülmesi ve tasarlanması için basit, bütünsel bir çerçeve sunan ücretsiz bir araç olan ‘Pusula Modeli’dir. Bu stratejik araç, geliştirme ve inşa sürecini yönlendirmeye yardımcı olacak yedi etkenin ana hatlarını çizmektedir: uygun fiyatlı, yerel, esnek, kalite, çevre, toplum ve sağlık. Sonuç olarak Pusula Modeli, sektörler arasındaki iş birlikçilere, insanlara ve gezegene bütünsel olarak fayda sağlayan evler yaratmak için takip edilebilecek bir çerçeve ve bina ilkeleri sağlıyor. Ayrıca araştırmaya ihtiyaç duyulan alanları vurgulayarak, kararlara genel bir bakış sağlayabiliyor ve süreç boyunca etkili tasarım faktörlerini yansıtabiliyor. Pusula Modeli, üç aşamalı adımla tasarımcıların bilinçli ve stratejik kararlar almasına yardımcı olarak karmaşık ve çok yönlü süreçte yol göstermeye yardımcı oluyor. İlk olarak, her yeni proje en uygun olan ve en büyük olumlu etkiyi sağlayabilecek ‘Stratejik Etkenlerin’ değerlendirilmesiyle başlıyor.
GÜNÜMÜZDE PROJE TARAFLARI KONSEPTİ ÖLÇEKLENDİRMEK İÇİN YATIRIMCILAR, GELİŞTİRİCİLER VE İNŞAATÇILAR DA DAHİL OLMAK ÜZERE PAYDAŞLARLA DİYALOG HALİNDE.
İkinci olarak, proje ekipleri 24 ‘Tasarım Etkenini’ projenin brifine ve ihtiyaçlarına göre konsept geliştirme için girdi olarak kullanıyor. Son olarak, bir dizi ‘Performans Etkenleri’ tasarımın daha ileri aşamaları için hedeflenmiş çözümler ve stratejiler sağlıyor. Living Places ayrıca Aktif Ev Sertifika Sistemi’nin* bütün gereksinimlerini karşılamak için gereken vizyon ve bilgiyi de içeriyor. Bir Aktif Ev, konfor, enerji ve çevre olmak üzere üç ana ilke kullanılarak değerlendiriliyor. Performans daha sonra Aktif Ev Radarı kullanılarak ölçülüyor ve her bir ana kriterin ve alt parametrelerinin isteklilik düzeyini ortaya çıkarıyor. Bir binanın Aktif Ev olarak kabul edilebilmesi için, isteklilik düzeyi dört seviyede ölçülebiliyor; bir en yüksek seviye, dört ise en düşük seviye. Living Places, Aktif Ev’in dokuz parametresinin tamamını karşılamakta ve her biri için neredeyse en iyi seviyeyi kapsamaktadır. İnşaat sektörünün küresel enerji tüketiminin %34’ünden ve CO2 emisyonlarının %37’sinden sorumlu olduğu düşünüldüğünde, harekete geçme zamanının geldiği tartışmasız bir gerçek. Living Places ilkeleri kullanılarak inşa edilen evler ister müstakil, ister sıra ev, isterse çok aileli birimler olsun Danimarka piyasa fiyatına inşa edilebiliyor. Günümüzde proje tarafları konsepti ölçeklendirmek için yatırımcılar, geliştiriciler ve inşaatçılar da dahil olmak üzere paydaşlarla diyalog halinde. Bir sonraki büyük adım, 2024/2025 yıllarında Kopenhag dışındaki ilk tam ölçekli Living Places topluluğunu inşa etmek olacak. Living Places projesi hakkında VELUX yetkilileri tarafından yapılan açıklama şöyle: “Bu deneysel proje, gezegen için gerekli olan düşük karbonlu konutların mevcut teknolojiler kullanılarak ve inşaatta herhangi bir ek maliyete yol açmadan, kalite, mimari ve iç mekân ikliminden ödün vermeden nasıl inşa edilebileceğini göstermeyi amaçlıyor. Her bir bina bileşeni, fiyat, iç mekân iklimi ve karbon ayak izinin en iyi şekilde bir araya getirilmesi için optimize edildi ve özellikle önemli CO2 tasarruflarının elde edilebi - leceği bina kabuğuna odaklanıldı. Eğer tüm müstakil evleri, sıra evleri ve çift evleri VELUX Living Places gibi inşa etseydik, her yıl yaklaşık bir milyon ton CO2 tasarrufu sağlayabilirdik.”