Yeşil Rapido 1. Oturum Kentsel Dönüşüm’deki Doğru Ve Yanlışlar
Moderatör: Doç. Dr. Ece Ceylan Baba
Konuşmacılar: Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç, ikidesign Group Mimarlık Kurucu Ortağı Murat Kader, Erke Tasarım Kurucu Ortağı Cemil Yaman ve Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam
Ekoyapı Dergisi’nin Dünya Çevre Haftası’nda düzenlediği Yeşil Rapido konferansında “Kentsel Dönüşümde Doğru ve Yanlışlar” konulu bir oturum gerçekleştirildi. Doç. Dr. Ece Ceylan Baba’nın moderatörlüğünde Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç, ikidesign Group Mimarlık Kurucu Ortağı Murat Kader, Erke Tasarım Kurucu Ortağı Cemil Yaman ve Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam’ın katılımıyla gerçekleşen oturumda, ‘Kentsel dönüşüm nedir?’, ‘Ülkemizde 2012’den bu yana hayata geçirilen projeler başarılı oldu mu?’, ‘Bakanlık ve belediyeler bu süreçte üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirdi mi?’ sorularıyla kentsel dönüşümdeki doğru ve yanlışlara cevap arandı.
Artık Dünya Bankası bile kredibiliteleri ülkelere göre değil şehirlere, şehirlerin sunduğu yaşam kalitesi, yatırım sürdürülebilirliği anlamında değerlendirerek belirliyor.
Moderatör
Doç. Dr. Ece Ceylan Baba
Genel olarak kimse kentsel dönüşümle ilgim yok veya kentsel dönüşümü bilmiyorum diyemez. Son 5 yıldır tüm İstanbulluların ve Türkiye’nin birinci gündem maddelerinden biri ve tüm kent yöneticilerinin sürekli üzerinde çalıştığı bir konu.
Kentsel dönüşüm dünyanın gündemine 1950’li yıllarda girdi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan sonra özellikle sanayileşmenin de desteklemesiyle kentlerin farklı bir sınıfa, işçi sınıfına ve farklı toplum grubuna hizmet edebilmesi adına köklü ve farklı bir dönüşüm süreciyle gündemlerimize girdi. Her ne kadar 1950’lerde kavram olarak hayatımıza girmiş olsa da, kentler ve insanlar var oldukça kentsel dönüşümün de var olduğunu düşünüyorum. Kentleri de canlı bir organizmaya benzetiyorum. Kentler de insanlar gibi doğuyor, büyüyor, gelişiyor ve yaşıyor. Çağın gereksinime göre de sürekli değişimler ve dönüşümler geçiriyor. Günümüzde de İstanbul özelinde de Türkiye genelinde de düşünürsek, benzer bir süreci yaşıyoruz.
1980’li yıllarda küreselleşmenin devreye girmesi kentlerin önemini çok daha fazla yükseltti. Ülkeler veya uluslar değil artık kentler odak haline gelmeye başladı. Artık Dünya Bankası bile kredibiliteleri ülkelere göre değil şehirlere, şehirlerin sunduğu yaşam kalitesi, yatırım sürdürülebilirliği anlamında değerlendirerek belirliyor. Bu küreselleşmenin ne kadar önemli bir noktada olduğunu gösteriyor.
Fazlı Kılıç
“Kentsel dönüşümle birlikte tüm sanayi kuruluşlarını Kağıthane’den kaldırdık. Kentsel dönüşümle sanayicinin sanayi alanını daha cazip hale getirirseniz dönüşüm kendiliğinden gerçekleşir.“
Şehirler canlı organizmalar. Şehirlerde birtakım değişiklikler zaman içerisinde oluyor. İnsanların anlayışları ve beklentileri değişiyor; bu değişiklikler doğrultusunda şehirlerin bazı bölgeleri daha önemli veya önemsiz hale geliyor. Değişiklikler dünyanın her yerinde böyle ilerliyor. Viyana kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında Viyana’da yaşayanlara ‘Viyana’nın geleceğiyle ilgili ne düşünüyorsunuz’ sorusuna, ‘Viyana’da gelecekte yerli nüfusla sonradan gelen yabancıların nüfusu arasında denge farklılıkları olacak. Yabancılar çok artacak’ cevabı geldi. Viyanalılar gelecekte bu iki grubun birlikte nasıl yaşayacağını şimdiden düşünüyorlar.
1999 depremini Kağıthane’de yaşadım. 2004 yılında göreve gelir gelmez depreme karşı önlemler almaya başladık. En doğru, en kalıcı ve en önemli önlem çürük yapıların yenilenmesi. Gecekondu önleme bölgeleri oluşturduk. Sanayi alanlarının dönüşümüyle ilgili çalışmalara başladık, mahalle içlerinde ada ölçeğinde dönüşümleri teşvik etmek için çalışmalar yaptık. 1/5000’lik planlarımızı revize ettikten sonra 1/1000’lik planlarımızı yaptık. Blok nizam uygulaması olan yerlerde blok etütlerini gerçekleştirdik. Bunların hepsini de sitemizde yayınladık. Bu bilgileri şeffaf şekilde herkese açık biçimde sunarak, yatırımcıların rahatça tüm imar bilgisine ada ve parsel bazında ulaşmasını sağladık.
Kağıthane dere ıslahını gerçekleştirdik, her yağmurda taşan derede özel mülk alanları tahsis edilmişti. Kağıthane’deki yapı stoğunun yüzde 52’sini yeniledik. Dönüşüm sürecinin sonucunda Kağıthane İstanbul’un havası en kirli ilçelerinden biriyken şimdi en temizleri arasında yer alıyor. Bunu nasıl sağladık? Kentsel dönüşümle birlikte tüm sanayi kuruluşlarını Kağıthane’den kaldırdık. Kentsel dönüşümle sanayicinin sanayi alanını daha cazip hale getirirseniz dönüşüm kendiliğinden gerçekleşir. Bu dönüşümü gerçekleştirirseniz çevre kirliliği, koku ve gürültü kirliliğinini çözüyorsunuz; sanayi kalkıyor ve kamunun ihtiyaçlarını çözebileceğiniz alanlar ortaya çıkıyor.
Kurucu Ortağı, Murat Kader
“Binaların, adaların, parsellerin birleştirilmesi imkanı Kentsel Dönüşüm Yasası ile getirildi. Böylece kaybettiğimiz sosyal donatıları, kamu alanlarını ve nitelikli yaşam alanlarını geri kazanma fırsatı bulduk.”
1910’larda kentlerde yaşayanlar yüzde 10 iken 1900’lerin sonunda bu oran yüzde 50’ye ulaşıyor. 2050 yılında bu oran yüzde 70’in üzerine çıkacak. Kentlerin getirdiği iletişimden kaynaklanan bir yoğunluk var. Kentlerdeki yoğunluğun yüzde 70’lere çıkmasıyla beraber, altyapının zorlanacağını, trafiğin, otoparkın, ulaşımın çok ciddi sorunlar yarattığını ve yeşile özlemin arttığını görüyoruz.
Akıllı büyüme kavramı aslında 20 yıl önce ortaya atılmış bir kavram. Akıllı büyüme çeşitli fonksiyonları bir arada akıllıca tasarlamak, kompakt yapı sistemleriyle mahalleri oluşturmak, çeşitli konut tiplerini ihtiyaca göre tasarlamak, cazibe merkezlerini kendi içinde yaratabilmek, kentte yaşayan insanlarla birlikte kenti geliştirmek, çeşitli ulaşım imkanlarını sunabilmek gibi prensipleri barındırıyor. 2014 yılında 181 milyon metrekareye inşaat ruhsatı verildi. 2015 yılında bu rakam 30 milyon metrekare düştü. 28 bine tekabül eden kısmı markalı konutlardan oluşuyor.
“Akıllı büyüme kavramı aslında 20 yıl önce ortaya atılmış bir kavram. Akıllı büyüme çeşitli fonksiyonları bir arada akıllıca tasarlamak, kompakt yapı sistemleriyle mahalleri oluşturmak, çeşitli konut tiplerini ihtiyaca göre tasarlamak, cazibe merkezlerini kendi içinde yaratabilmek gibi prensipleri barındırıyor.”
Yapı ölçeğinde olan yenileme altyapı, güvenlik, sağlık gibi alanlarda kendi ölçeğinde büyüme olarak tanımlanıyor. Akıllı büyürken ne yapabiliriz diye konuştuğumuzda karma kullanım projelerinin ön plana çıktığını görüyoruz. Daha farklı fonksiyonları, daha az zaman kaybederek daha kompakt altyapıyla sürdürülebilirlik mantığı çok yüksek projeler olarak karşımıza çıkıyor. Binaların, adaların, parsellerin birleştirilmesi imkanı Kentsel Dönüşüm Yasası ile getirildi. Böylece kaybettiğimiz sosyal donatıları, kamu alanlarını ve nitelikli yaşam alanlarını geri kazanma fırsatı bulduk. Bu yasa binaların bulunduğu yerde yoğunluğunu artırarak değil de binaların mahalle hatta ilçe ölçeğinde yeniden planlanarak tasarlanma fırsatı da verdi. Planlamanın tasarıma muhtaç olduğunu, tasarımın da planlamanın en önemli yardımcısı olduğu gerçeğini paylaşmak isterim.
Karma kullanım projeleri hayal ettiğimiz kentleri tasarlamada yeterli mi diye baktığımızda aslında yeterli olmadığını görüyoruz. Şehirlerin tasarlanması gerektiğinin altını önemle çizmek istiyorum. Yaptığımız büyük ölçekli projelerde tasarım ve planlamanın sürdürülebilirliğe imkan vermesine özen gösteriyoruz. Daire alırken sorduğumuz soruları, şehir seçerken neden sormadığımıza bir türlü anlam veremiyorum. İstanbul’un afetle bir randevusu var ve bu iptal edilemez. Güvenli yapılarda oturup oturmadığımızı bir kenara bırakın, afet anında toplanma alanımız var mı? Şu anki nüfusun toplanabilmesi için 4 milyon metrekare alana ihtiyaç varken, sadece 1,5 milyon metrekare toplanma alanı var. Şehir doğru tasarlanırsa gerekli alanları geri kazanacağız. Tasarım ve planları şehir hatta ülke ölçeğinde yapabilmek lazım. Mevcut binayı dikey olarak artırıyoruz, nüfus da artıyor. Mahallenin dönüşebilmesi için kaynak yaratmalıyız. Kentsel dönüşüm için kamunun kazanması, halkın yaşam alanını niteliklendirerek kazanması gerekiyor. LEED gibi sertifikalara olan ihtiyacın aslında daha çok pazarlama odaklı olduğunu ABD ve Batılı toplumlarda görüyoruz. Bunun bir zaruret olduğunu aslında veriler bize gösteriyor. Almanya’da yeşil bina sertifikasına başvuran sayısı geçen yıl 4 iken ülkemizde 400. Bunun bir zaruret olduğunu anlamamız gerekiyor. Almanya’da sayının az olmasının nedeni, zaten binaların kanunun gereği yeşil ve sürdürülebilir olmasıdır.
Firmamızda çalışan 100 mimara, ‘Yeşil binada yaşamak ister misiniz?’ diye sorduk. Çok büyük bir çoğunluğu yeşil binada yaşamak istediğini belirtti. ‘Kapsamlı ve özgün bir biçimde kentsel dönüşüm olmalı mı?’ ya da ‘Hangi alanlarda kentsel dönüşüm olmalı?’ sorusuna mimarların büyük çoğunluğu enerji verimliliği, doğal malzeme kullanımını içeren cevapların hepsini seçmişler. Tanımlarının kanunda yazılı olduğu yeşil binalarda yaşamak istiyorlar. Buraya gelirken bu sorulara yeni sorular ekledik. ‘Kentsel dönüşümde rant var mı?’ sorusuna yüzde 90’ı rant olarak gördüğünü belirtmiş. Hak sahibinin de yatırımcının da birtakım ödünler de bulunması gerekiyor. Sürdürülebilir kentsel dönüşüm için tüm tarafların bir araya gelerek konsensusa vardığı ortamlar oluşturmalıyız. Konulan kanunla yetkililer üzerine düşeni yaptı. 12.700 kat sahibiyle kentsel dönüşümle ilgili video görüşmesi gerçekleştirdik. Buradan elde ettiğimiz sonuç; hem bakanlığın hem de belediyelerin dönüşüm sürecinde daha aktif rol oynaması gerektiği ve attıkları ilk adımı projelerin süreçlerine eşlik ederek liderlik yapmaları gerektiği yönünde.
Moderatör Ece Ceylan Baba: Murat Kader’in söylemeye çalıştığı planlamasız bir kentsel dönüşüm olmamalı, parsel ya da ada ölçeğinde de değil kentsel ölçekte bir dönüşüm olması gerektiğiydi. Buna katılmamak imkansız. Kullanıcının kendini bilinçlendirmesi ile konunun yasal çerçeveye de dayandırılarak zorunluluk haline getirilmesi mahalle ölçeğinde dönüşüm silsilesine devam ettirecektir. Sürdürülebilir dönüşümün gerekliliklerinden bahsedebilir misiniz Cemil Bey?
Cemil Yaman
“Eğer standartlara bağlı kalırsak sürdürülebilir bir bina, mahalle ve kentler oluşturabiliriz. Çevreci, sağlıklı ve ekonomik olması temel kriterler arasında yer alıyor. Yeşil ya da sürdürülebilir kentsel dönüşüm olarak adlandırmalıyız. Deprem tehlikesiyle başlayan bu süreci fırsata dönüştürebiliriz.”
Yeşil binada çeşitli kriterler bulunuyor. Kağıthane Belediye Başkanı Fazlı Kılıç’ın bahsettiği bakır atölyesi kirletilmiş alanların yeniden kazandırılmasına çok güzel bir örnek teşkil ediyor. Öte yandan otopark alanını artırmak bir çözüm değil. Yeşil, yaşanabilir kentlerin yavaş kentler olması gerekiyor. Bireysel otomobil kullanımının olmadığı, metro, otobüs gibi toplu taşıma araçlarının kullanıldığı şehirler hayal ediyoruz. Umarım ileride bu otoparkları nasıl yok edeceğimizi konuşuruz. Murat Bey konuşmalarında sertifika karşıtı izlenimi verse de aslında değil. Herkes sürdürülebilirlik kriterlerini kendi oluşturabilir, farklı farklı kullanabilir. Eğer standartlara bağlı kalırsak sürdürülebilir bir bina, mahalle ve kentler oluşturabiliriz. Çevreci, sağlıklı ve ekonomik olması temel kriterler arasında yer alıyor. Yeşil ya da sürdürülebilir kentsel dönüşüm olarak adlandırmalıyız. Deprem tehlikesiyle başlayan bu süreci fırsata dönüştürebiliriz. Murat Bey’in bahsettiği sosyal donatılar, yürüme alanları, yeşil alanların artırılması gibi tüm kriterler LEED sertifikasında olan kriterleri kapsıyor. Sertifikanın kriterlerine bağlı kalarak bir yapı inşa edersek yeşil bina yapmış oluruz. Çevreci, ekonomik ve sağlıklı olma kriterlerini birbirinden ayıramayız.
Bina ölçeğinden çıkıp şehir ölçeğinde konuşmamız lazım. Burada da yeşil yerleşke kavramı ortaya çıkıyor. Lokasyon seçilirken bağlantılarıyla ele alınmalı. Tasarım aşamasında yeşil kriterlerine dikkat edilerek altyapı yapılmalıdır. Amaç sertifika almak değil bu kriterleri uygulamak olmalı. Saha seçiminde alanda sel riski varsa ağaçlandırılması, yeşil alanların korunması, araç kullanımının azaltılması, bisiklet kullanımının artırılması, bütün ihtiyaçların kompakt bir şekilde aynı lokasyonda karşılanması, eğitim ve dini alanların bir arada olması önemli noktalar arasında yer alıyor. İnşaat aşamasında da sürdürülebilir bir inşaat planı oluşturulması lazım. Tüm bunlar yeşil yerleşkenin kapsamında yer alıyor.
Yeşil mahalle tasarımında ise projenin tüm bütçelere hitap etmesi, yine yeşil peyzaj alanlarının olması, bu lokasyonda altyapının tüm ihtiyaçları sağlayacak şekilde tasarlanması, konumlandırılacak binalarında LEED’ e göre inşa edilmesi büyük önem taşıyor. Bunun gerçekleşmesi için kamunun desteği ve katkısı çok önemli. Gaziosmanpaşa Belediyesi bu konuda bir adım atarak, yeşil dönüşüm yapan firmalara yüzde 1-2 emsal artışı yaptı. Belediyelerin yeşil yerleşke konusunda eğitim alması gerekiyor. Bu bağlamda pek çok belediyede eğitim verdik.
Moderatör Ece Ceylan Baba: Sözü bütünleşik ve stratejik bağlamda ele alarak konuyu özetlemesi adına sözü Proje Yönetimi, Yatırım Planlama ve Uygulama Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam’a bırakmak istiyorum.
Prof. Dr. Mehmet Rifat Sağlam
Söylediğiniz tüm şikayetlere çözüm getirecek bir önerim var. Yukarıda bir makro plan olmadan şehri dönüştüremezsiniz, yaklaşım yanlış. Bir mekanizma düşünün, beyni çalışmıyorsa diğer iç organların çalışması anlam ifade etmez. Mega kentlerin kentsel stratejik planlarının dünyada örnekleriyle yerinde inceleyen bir uygulayıcı ve akademisyenim. Çok iyi bir bina yapabilirsiniz ama çevresinde gecekondular varsa ve altyapı yoksa herhangi bir işlevi olmaz. Bunun çözümü stratejik plan yapmaktan geçiyor. 2014 yılında mekansal planlama yönetmeliği çıkartıldı. Mekansal denetleme tek başına yeterli değil. Bütünsel çözümlere ihtiyacımız var. New York’ta, Los Angeles’te yapılan çözümleri örnek almak bana doğru gelmiyor çünkü biz de kendi çözümümüzü üretecek kapasiteye fazlasıyla sahibiz. İstanbul Menkul Planlama’da mimarlar sokak silueti çiziyorlar ancak mali anlamda hayata geçirebilir projeler değildi ve kağıt üzerinde kaldı. Stratejik plan nasıl yapılır, oturup bunu çalışmamız gerekiyor. Örneğin New York’ta 30 yıllık bir plan yapılıyor, 2 yıllık da alt uygulama planları yapılıyor. Yasaları gereği Londra’da 15, Tokyo’da 8 senelik planlar yapılıyor. Chicago’da, New York’ta, Tokyo’da planlama için düzenli bir teşkilat var ancak İstanbul’da yok. Bu teşkilatların kurulması ve devam ettirilmesi lazım.