Alerjik Hastalıkların Kaynağı Olarak Yapı
İnsanın refah algıları önemli ölçüde soluduğu havanın kalitesine bağımlıdır. Kendi mikro İklimi içerisinde sirküle ederken antijenler ile zenginleşen iç mekandaki solunmuş hava, solumamız için bize tekrar tekrar döndükçe, oksijen oranı da giderek düşer.
Doğada hava sürekli temizlenmekte ve yenilenmektedir. Doğada kullanılan metabolizmaların uğradıkları madde değişimi yaşamın bir kuralı olup, her organın yaşaması ya da ölmesi bu madde değişimine bağlıdır. Tıpkı alerjilere yol açan antijenlerde olduğu gibi, varoluşları bu koşullara bağlıdır, yani bize en çok temas ettikleri insan eliyle inşa edilmiş fiziki ortama, yapılara bağlıdır.
Temiz havanın fizyolojik açıdan uygun bir bakteri florası vardır, iyonları optimal ölçüdedir, bünyesinde zararlı antijen koşulları barındırmaz. İnsanın refah algıları önemli ölçüde soluduğu havanın kalitesine bağımlıdır. Kendi mikro iklimi içerisinde sirküle ederken antijenler ile zenginleşen iç mekandaki solunmuş hava, solumamız için bize tekrar tekrar döndükçe, oksijen oranı da giderek düşer. Bu kısır döngünün sonucunda insan ve mekanı paylaşan diğer canlılar zehirlenebilir, hücre yenilemeleri yavaşlar, alerjiler artar.
ALLERJİ NEDİR?
‘Allerji’ kelimesi Yunanca “allos” (diğer) ve “ergon” (iş) sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. Allerji herhangi bir madde ile karşılaşan ve ona karşı duyarlı -hassas- hale gelen bir insanın, aynı madde ile daha sonra yeniden karşılaştığında vücudunun bu olaya aşırı tepki göstermesi durumudur. İnsan vücuduna çeşitli yollarla giren ve kanda kendine özgü karşıt bir madde oluşturan yabancı maddelere antijen denir. Bu antijen bir allerjiye yol açarsa o zaman bu antijene allerjen denir.
Böcek, besin, ilaç, hayvan gibi etkenlerin yanında, en sık rastlanan allerjenlerin başında ise çevresel (aero) alerjenler, yani ev tozu akarları, polenler ve küf mantarları gelir. Bu bağlamda diyebiliriz ki en sık allerjik hastalıklara yol açan alerjenler çevresel alerjenlerdir ki, bunun da %90’ı kapalı ortam kaynaklıdır. En sık rastlanan ev içi çevresel allerjen ev tozu akarı ve küf alerjenleridir. En sık rastlanan ev dışı çevresel allerjenleri ise polenlerdir.
EV TOZU AKARLARI
Mite adı da verilen akarlar gözle görülmeyen, ancak mikroskop altında görülebilen, 0.1 - 0.5 mm çapında küçük canlılardır. Yaşamaları için ideal koşullar 20-30°C sıcaklık, %60-70 arası nemdir. İnsanların dökülen deri hücreleri, saç, kıl, kepekten ve diğer organik maddelerden beslenirler. Ne kadar temiz olursa olsun her evde bulunan ev tozu akarlarının en yoğun olarak üredikleri yerler insanların yatakları (ideal nem, sıcaklık ve besin nedeniyle), yastık, yorgan, halı dipleri ve kumaş kaplı mobilyalardır. Bir gram ev tozu içinde 100-500 adeti canlı olmak üzere, yaklaşık olarak 19.000 akar bulunur.
Akarların en önemli allerjen kaynağı dışkılarıdır. Bir akar günde ortalama 20 kez dışkılar ve 100 akar haftada 2 mikro gram alerjen üretir. 1 gram ev tozunda 2 mikrogramın üzerinde akar alerjeni bulunması allerji gelişimi için risk faktörü ve 10 mikrogramın üzerinde bulunması ise, astım atağı için risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Akarlar deriden dökülen ölü hücrelerle beslenirler. Akarların buralara bıraktıkları dışkıları zamanla kuruyarak ince toz haline geçer ve bu ince toz solunum yoluyla alınınca allerjik bünyeli kişilerde şikayetlere neden olur. Akarların vücut proteinleri ve dışkıları allerjik özelliktedir. Akarların nemin % 50 nin altında olduğu yerlerde ve 60 derece ısının üzerinde yaşama şansları azalır. En sık ev içi allerjenleri oldukları için ve her zaman ortamda bulundukları için yıl boyu allerji yaparlar.
Tabi ki ev içinde ve kapalı ortamda geçirilen birim zamanın arttığı kış mevsimlerinde daha çok allerjik hastalık bulgusuna yol açarlar. Kış aylarnda artan alerjik durumun yapıdan kaynaklanan önemli bir nedeni ise yapıların ısıtma sistemleridir. Konutlarda yaygın bir şekilde uygulanan pencere altlarına yerleştirilmiş radyatörler ve her türlü konveksiyon, yani sıcal havayı üfleyen sistemler, alerjik ortamı arttırmaktadır. Bu ısıtma yöntemlerinde solunan toz zerreciklerinin günlerce havada asılı kaldıkları bilinmektedir.
KÜF MANTARLARI
Küf mantarları; sıcak, rutubetli ve karanlık ortamlarda ürerler. Allerjik hastalıklara, küflerin spor ismi verilen ve solunum havasına karışan küçük tanecikleri neden olurlar. Allerji yaratan küflerin birçoğu sonbaharın ilk günlerinde daha çok üremektedirler.
Küfler, doğada çok bol bulunsada ‘uygar’ insan artık doğada az bulunduğundan bundan etkileşimini neredeyse göz ardı edebiliriz. Toprakta, saman, tohum, hububat ve ağaçlarda çok miktarda küf olsa da insan ile teması minimumdur. Dolayısıyla küfün bize temas ettiği ‘cağdaş’ yaşam alanı kapalı mekanlardır, evlerdir, binalardır. Küfler, güneş görmeyen yerlerde daha iyi ürerler. Küfler, polenlerin aksine soluduğumuz havada tüm yıl boyunca bulunurlar. Binlerce türü olan küflerin sadece bazıları allerjiye neden olur.
Bunlar içinde en iyi tanınanları aspergillus, cladosporium, alternaria, mukor ve penicillum’dur.
Küfler, evlerde banyolarda ıslak zeminler, duşlar, banyo örtüleri, kirli ve ıslak çamaşırda klima ve nemlendirici cihazlar üzerinde çöp kaplarında, bulaşıkta, halılarda, bodrum ve tavan arası gibi karanlık ortamlarda oluşurlar. Küf mantarlarından kurtulmak için evlerde havalandırmanın arttırılması; banyo ve mutfakta havalandırma sağlayan aspiratörlerin kullanılması; evde klima varsa, filtresinin düzenli aralıklarla temizlenmesi gibi çözümler geçici olarak fayda sağlasa da semptom tedavisinden öteye gitmezler. Asıl yapılması gereken, küfün baştan oluşamaması için düşünülecek tasarım ve uygulama detayları ile bunların yapı fiziğine uygun doğru uygulanmasıdır.
Küf mantarları yapılarımıza kimi yerde detayı düşünülmemiş projeler nedeniyle, kimi yerde inşaat maliyetlerinden kısmak için, kimi yerde de işçilik baştan savma uygulandığı için girmektedir. Sebep olduğu hastalıkların tedavisi için uğraşmayı tercih etmek etmek ise sadece öngörüsüzlüktür, cahilliktir.
YAPI BİYOLOJİSİ PERSPEKTİFİNDEN NELER YAPABİLİRİZ?
Günümüzde kentsel fiziki ortamlar ve içindeki hava, bünyesindeki alerjenler bakımından kırsal alanlara oranla ~100 kat daha kapalı olduğundan, bahçeler, koruluklar, kısa ve yüksek bitkiler, açık toprak zeminler ve uygun yapı malzemeleri ile regenerasyonlarına öncelikle ihtiyaç vardır.
Bu bağlamda;
• Doğal zemin emiciliğini asfaltlama ve betonlaşma ile önlemeyip, yeşil alanlı bir yerleştirim politikası sürdürülebilir.
•Sürekli havalandırma doğal yollarla sağlanabilir. Gaz difüzyonunu sağlayan bodrum döşemelerinin, duvarların ve çatıların geçirgenliğinin birer hava filtresi vazifesi görmelerinden faydalanılabilir.•Ahşap, kerpiç, kiremit, kireç, yün, mantar, kokoselyafı gibi, higroskopik olan ve difüzyonu sağlayan yapı malzemeleri kullanılabilir. Bu malzemelerin büyük iç yüzeyleri sayesinde (örneğin 1cm³ ahşapta 200m²) havadaki zararlı maddelerin ve gazların filtre edip nötürleyici özelliğe dönüşmeleri sağlanabilir.•Açık gözenekli yüzey uygulama malzemeleri (boyalar, cilalar, vs.) seçilebilir. Bitki özlü boyalar, balmumu ve reçineler, üzerine sürüldükleri malzemelerin gözeneklerini tam olarak kapamadıklarından difüzyonu önlemezler, ayrıca hoş kokarlar.
•İç mekanlar çiçekler ve bitkiler, yapı çevreleri de çalılar ve ağaçlarla yeşillendirilebilir.
Optimal sağlıklı bir hava kalitesi, büyük doğa-organizması dünyanın (yapılar ve malzemeleri dahil), insanlar, canlılar, flora ve fauna ile ortak sembiyozu sonucu mümkündür. Bu tasvir sadece normal şartlar için geçerli olup, bugünkü gelişim histerimiz devam ettiği sürece gerçekleşemeyecektir. Şu anda, çocuklarımızın kaçınılmaz olarak gereksinim duyacakları, yenilenebilir hava filtreleri olan sığınaklara doğru, cahilce ilerliyoruz.