Doğallığı Ön Planda Olan ‘Taş ve Mermeri’ Çok Seviyoruz
Mustafa Toner & Emre Toner
Toner Mimarlık
Petek Banyo Sponsorluğunda
Fotoğraf : Can Görkem Halıcıoğlu
Biz taşı çok seviyoruz taş ve mermeri. Daha doğrusu mermer ama mermer gibi mermer. Zamanlı, renk - ton farklılıkları olan, hareketli, karakterli mermer kullanımını çok seviyoruz. Suni gibi duran, renkleri damarları her şeyi aynı olan değil, doğallığı ön planda olan, klasik etkili mermeri seviyoruz. Bütün projelerimizde de buna yer veriyoruz.
Sürdürülebilir tasarım anlamında fikirlerinizi almak isteriz, sürdürülebilir tasarım nedir? Uygulanabiliyor mu? Sürdürülebilir tasarım için gerekli malzemelere ulaşabiliyor musunuz? Bu malzemeler nelerdir?
Mustafa Toner: Türkiye’de sürdürülebilirlik kavramının henüz hakettiği noktaya ulaşmadığı kanısındayım. Az sayıda iyi örneğe rastlamak mümkün ancak bu sayının kısa vadede artacağını düşünmüyorum. Biz iç mimari çalışmalarımızda zaten binanın genel verilerine uyduğumuz için katkımız da fazla olamıyor. Daha çok iç mimari anlamındaki çözümlerimizle -doğal malzeme kullanımı, LED kullanımı, gibi- destek olabiliyoruz. Bina zaten bize atık su arıtma sistemiyle yada enerji sarfiyatıyla geliyor. Bu nedenle yapabileceklerimiz sınırlı.
Kendimiz üretip satışını yaptığımız projelerimiz var, ancak bu projelerde de maliyetler açısından çevre dostu yada sertifikalı bina sürecine giremiyoruz. Çünkü bizim proje yaptığımız yerlerdeki m2 satış fiyatı belli, siz binaya 100’de harcasanız 500’de harcasanız sonunda daireyi satacağınız bedel belli, bunun üstüne çıkamıyorsunuz. Müşteri de, bu proje LEED sertifikası almış 100 lira daha fazladan ödeyebilirim bilincinde olmadığı için daha kat edeceğimiz çok mesafe olduğunu düşünüyorum.
Emre Toner: Elbette yaptığımız projelerde enerji verimliliği, su verimliliği gibi uygulamalara önem veriyoruz. Yerel ve doğal malzeme kullanımını çok önemsiyoruz. Ancak tam anlamıyla çevre odaklı projeler yapıyoruz diyemeyiz.
Lüks projelerde yurt dışından gelen bir mermeri tercih edebiliyoruz, birçok projemizde de hem fiyatları hem de teslim süreleri daha avantajlı olduğu için yerel taş kullanıyoruz. Zaten artık piyasada neredeyse her taşın yerel alternatifine ulaşmak mümkün...
Mustafa Toner: Özellikle sertifika standartları konusunda benim anlamadığım bir konu var. Bize sistem bir takım rakamlar veriyor, maksimum X watt enerji tüketeceksin diyor. Biz de aydınlatma sistemini ona göre projelendiriyoruz. Peki o mekanın kullanıcısı oraya 300 Watt halojeni takarsa, takmayacağının garantisini kim veriyor ki? Geldi taktı diyelim, zaten sizin bütün hesaplarınız şaşıyor.
Emre Toner: Zaten sertifika süreci pazarlamaya yönelik oluyor, önce koşullar yerine getiriliyor, sertifika alınıyor, yetersiz noktalar sonrasında revize ediliyor. LED ile aydınlatma yeterli olmazsa değiştiririz diye düşünülüyor. Biz projelerimizde mutlaka bir aydınlatma danışmanı ile çalışıyoruz. Tüm hesaplamalar yapılıyor, hiçbir müdahelemiz olmuyor, ama yinede kullanıcı beklentilerini karşılamadığı noktada, kendileri revizyona gidebiliyor.
Toner Mimarlık olarak tasarımlarınızda nelere dikkat ediyorsunuz? Boya, kumaş, mobilya, aydınlatma seçiminde...
Mustafa Toner: Açıkçası biz en başından beri hep doğal, geri dönüşümlü, doğaya negatif etkisi olmayan malzemeleri kullandık. Ahşap, demir ve mermeri çok kullanırız; ama hiçbir zaman plastik ürünleri tercih etmeyiz, dolayısıyla biz o anlamda kendi çapımızda ekolojik düşünüyoruz diyebilirim. Boya seçerken nefes alan ürünleri, tesisatlarda mümkün olduğunca su sarfiyatlarını azaltan rezervuar sistemlerini kullanıyoruz; ama bununla sınırlı kalıyoruz. Aydınlatma danışmanıyla çalışıyoruz her zaman, aydınlatmada gereksiz enerji sarfiyatı olmaması önemli bir konu. Kendi çapımızda bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bu konuya destek olduğumuzu düşünüyoruz.
Bir de önemli olan müşterinin yani iş verenin duruşu. İş veren bunlara önem vermiyorsa bunları dert etmiyorsa sonunda buradan gelecek maliyeti veya çevreye olan zararı dert etmiyorsa onu ikna etmek gibi bir problem çıkıyor karşımıza. Türkiye’de birde böyle bir sorun var. Mal sahipleri bu konulara gereken önemi vermiyorlar. Önce o bilinci yerleştirmek lazım.
Emre Toner: Ben bu sürecin hızlı geliştiğini düşünüyorum. Son zamanda üzerinde çalıştığımız projelerde bu konulara ilginin arttığını gözlemliyoruz, bizde kendi projelerimizi bu anlamda geliştiriyoruz.
Yurt dışında olan ve ne kadar enteresan diye düşündüğümüz malzemelerin Türkiye pazarında karşımıza çıkması sevindirici oluyor.
Mustafa Toner: Bu konuda bir örnek vermek istiyorum. İsveç’te bir mobilya firmasının mağazasını ve fabrikasını gezerken yükselebilen nitelikte masalar gördük yani masalar 75cm ile 100cm arasında değişken yükseklikte... Ofislerde çalışanların günde iki saat ayakta çalışmasını kan dolaşımı açısından zorunlu tutmuşlar. İsveç’te bu bir kural herkes buna uyuyor, bu bilince sahip, sadece sürdürülebilirlik anlamında değil genel mantık. İsveç sürdürülebilir bina oranı en yüksek olan yerlerden biridir; çünkü insanlar o bilinçte. Güneş enerjisini bütün binalarda nasıl kullanıyorlar onu anlatıyorlar, gösteriyorlar. Türkiye’de bu konularda daha çok yeniyiz.
Biz daha oraya gelene kadar halletmemiz gereken o kadar çok sosyal problemimiz var ki; depremi, göçü, sosyoekonomik dengesizlikleri çözmüş değiliz.
Ofis tasarımlarında özellikle dikkat ettiğiniz konular neler peki...
Emre Toner: Ofislerde de yine aynı aslında. Su ve enerji tasarrufuna dikkat ediyoruz, doğal malzemeler seçmeye çalışıyoruz. Havalandırma sistemlerinde daha az enerji sarfiyatı yapan sistemleri tercih ediyoruz.Doğal ışık almaya gayret ediyoruz. Mimari sistemlerde, havalandırmada, aydınlatmada mümkün olduğunca doğal ışığı binanın içine almaya çalışıyoruz. Projeyi zenginleştiren unsurlar bunlar, sadece sürdürülebilirlik anlamında değil; daha yaşanabilir alanlar, mekan ve yaşam konforu yaratmak açısından gerekli olduğu için yapıyoruz.
Otel projelerinizden bahsedebilir misiniz biraz? Otellerde de insanlar artık ecofriendly otelleri tercih etmeye başladılar...
Mustafa Toner: Bizim çalıştığımız projelerde zaten belli standartlar var. Bunu müşteriye kabul ettirmek için uğraşmıyorsunuz. Çünkü zaten Hilton şartına bunu koymuş biz mimar olarak uyguluyoruz. Dolayısıyla müşteri de kabul ediyor. Öbür türlü müşteriye bunu anlatmak ikna etmek kolay olmuyor. Bizim en büyük avantajımız yabancı otel firmalarıyla çalışmak.
Zaha Hadid tarafından tasarlanan City Life’ın Penthouse Dairesi için bir koleksiyon hazırladığınız haberini aldık, bize bu projeden bahseder misiniz?
Mustafa Toner: Aydınlatma ve mobilyayı bir araya getirerek inovatif bir bakış açısı sunmayı hedefleyen Natevo, İtalya’nın mobilya markası olan Flou firmasının bünyesinde yer alıyor. Ürettikleri koleksiyonlarla bir evin ya da bir mekanın tüm mobilyalarını, aydınlatma ihtiyacına uygun olarak tasarlayıp çözümleyen marka, uzun vadede enerji tasarrufu ve sürdürülebilirlik hedefliyor.
Natevo, fikrinin sağlamlığını ve başarısını kanıtlamak adına, Zaha Hadid tarafından tasarlanan Milano’nun görkemli projesi City Life’ın üç dairesinin, üç farklı mimari grup tarafından düzenlenmesini uygun görmüş. Bu dairelerden biri için de bizim bir koleksiyon hazırlamamız istendi.
Natevo çıkış noktası sürdürülebilirlik olan bir proje. Bu proje ile mobilya ile aydınlatma birleştirilerek hem nakliyeden ve ambalajdan tasarruf ediliyor, hem de LED kullanımı vasıtasıyla enerji tasarrufu sağlanıyor.
Emre Toner: City Life’ın Penthouse örnek dairesi için zamansız ve neo-deco çizgide bir koleksiyon tasarladık. Zaha Hadid’in ultra modern mimarisi ile tezat yaratacak zamansız ve neo-deco çizgiler, koyu renkler ve lüks ifadeli malzemeler kullandık. Amacımız, alışılagelmiş mobilyalara farklı ifade getiren bir tarz yaratarak zamansızlığı yakalamak ve mekanın gücünü yükseltmekti. Koleksiyon; oturma grupları, masa, sehpa, vitrin, kitaplık, komodin, yatak ve makyaj odası gibi elemanlardan oluşuyor. Koleksiyonumuz prototipleriyle tanıtıldı ve bu sene eylül ayından sonra çıkacak.
Bu fikir bize ilk anlatıldığında kendilerine söylemesekte açıkçası ne kadar gerçekleştirilebileceğini sorguladık. Proje ilerledikçe, detaylara ne kadar dikkat ettiklerini gördükçe ve tabi ki çıkan sonuca tanıklık edince tatmin olduk.
Mustafa Toner: Natevo sadece aydınlatmada enerji tasarrufu sağlamıyor. Nakliyeden, yakıttan, ambalajdan da tasarruf sağlıyor. Aynı zamanda iç mimari uygulamada da avantajlar sağlıyor. Çok güzel bir proje, daha sürecin başında ve zaman içinde muhakkak gelişecek.
Kullanmayı en çok sevdiğiniz malzeme ya da malzemeler hangileri? Kendi evinizde özellikle hangi malzemeleri tercih ediyorsunuz?
Mustafa Toner: Biz taşı çok seviyoruz taş ve mermeri. Daha doğrusu mermer ama mermer gibi mermer. Zamanlı, renk - ton farklılıkları olan, hareketli, karakterli mermer kullanımını çok seviyoruz. Suni gibi duran, renkleri damarları her şeyi aynı olan değil, doğallığı ön planda olan ama klasik etkili mermeri çok seviyoruz. Bütün projelerimizde de buna yer veriyoruz.
En çok hangi mekanlarda kullanıyorsunuz mermeri?
Mustafa Toner: Tabi ıslak hacimlerde daha sık olarak, ancak en son yaptığımız Zorlu’nun örnek dairesinde bütün zeminleri taş ve mermer yaptık, parke kullanmadık. Salonda dahi zemini mermer yapmayı tercih ediyoruz, parke yapmaktansa. Niye derseniz, sevdiğimiz ve etkisinin çok daha kuvvetli olduğuna inandığımız için. Parkeciler biraz bozulabilir biz böyle söyleyince ancak herkes parke kullanıyor, biz daha farklı işler yapmak istiyoruz. Ya mermer ya da ahşap kullanıyoruz. Mermerle ahşabı bir arada kullanmak daha da zevkli. Bir soğuk bir sıcağın getirdiği kontrast daha da tercih ettiğimiz bir şey.
Peki duvar giydirmelerdeki tercihiniz ne yönde?
Mustafa Toner: Duvar tasarımında siz baştan düşünmez ve giydirmezseniz, Türkiye’de ister ev olsun ister ofis olsun o duvarlara bir gün birinin gelip artı değer katacak bir şey koymasını bekleyemeyiz, koymuyorlar. Onun için biz baştan sanat konusunda yeri ona göre hazırlıyoruz. Hatta sanat eserlerini baştan tespit edip koyarak sanatı mekana baştan katmayı tercih ediyoruz. Otel de yapsak sanatçılarla çalışıp baştan odalarda sanatı kuvvetli bir unsur olarak projenin içine sokuyoruz. Sanatın mekana girmesinin ve mekanın önemli bir parçası olmasının şart olduğunu düşünüyoruz. Sanatın girmediği mekanlar kuru, ruhsuz, dekor gibi duran, yaşamayan mekanlar olarak kalıyor.
Peki kendiniz için bir bina hayal etseniz hangi malzemeyle olurdu?
Mustafa Toner: Hangi malzemeyle olurdu? Ben korteni çok severim, korten bir binayı tercih ederdim; çünkü kortenin seneler içinde yaşayarak kendi rengini değiştirmesi gibi bir özelliği var. Bina gittikçe rengi koyulaşan, eskimeyen ama değişen bir özelliğe sahip oluyor. Bina cephesinde korten benim çok sevdiğim ve kullanmak istediğim bir malzeme. Mermer zaten daha sonra içeride olacak...
Emre Toner: Ben doğal taş diyeceğim ama imkanların elverdiği bir taş değil de bütçesiz, istediğim taşı kullanabileceğim, özellikle de cephede eski binalarda gördüğümüz o ince işçilik ve kalitede bir taş cephe yapabileceğim bir bina tasarlardım. Tabi mimari çizgisi kesinlikle daha modern olurdu. Ben taşı seviyorum ama korten de zamansız oluşu ve zaman içerisinde değişkenlik göstermesi açısından ilginç bir malzeme... Ama ahşap değil...
Mustafa Toner: Ahşap değil bence de... Ahşapta dayanıklılık anlamında pürüzler çıkıyor karşımıza... Bakım, dayanıklılık, zamana karşı direnç, kalıcılık... bütün bunları düşündüğümüzde ahşap biraz gerilerde kalıyor. Türkiye’de mimari mirasımızın fazla olmaması da geçmişte ahşap binaların çok olmasından kaynaklanıyor zaten. Bir çok mimari mirasımız şu anda yok, yanmış yada çürüyüp gitmiş. Yurt dışında öyle değil, bugün bir Milano’da ve Paris’te ki binaların çoğu taş kullanılmasından dolayı hala ayakta duruyorlar. Dolayısıyla kullanılan malzeme önemli. Ahşap; doğal, güzel, sıcak ama bakım masrafları ve kalıcılık anlamında biraz zayıf bir malzeme.