Kamu Binaları Rekabetçi Bir Süreçle Tasarlanmalı

Avcı Architects

Selçuk Avcı


Hükümete kamusal binalardaki sürdürülebilirlik konusuna nasıl yaklaşmaları gerektiği ile ilgili basit önerilerde bulunsaydık, ilk önerimiz mutlaka belediyeler, okullar veya devlet daireleri gibi kamu kurumlarından kendileri için sürdürülebilir bir tasarım politikası geliştirmelerini zorunlu tutmaları olurdu. 

Bu sayımızda Kamu Yapılarının “Çevre Dostu Değişimi” konusunu ele alıyoruz. Bu çerçevede herkese açık ve erişebilir olması beklenen kamu binalarının ülkemizdeki durumu hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz? 

Ülkemizde tarih boyunca kamu binaları ile ilgili yaklaşımlar, ülkenin dört bir tarafında tekrarlanabilen prototipler oluşturma isteğiyle biçimlendi. Toplu konutlar, okullar, hatta belediye binaları için Türkiye’nin tüm coğrafyalarına ve tüm iklimlerine uyum sağlayabilecek tek bir prototip tasarlanabileceği düşünüldü. Sanırım son yıllarda kamu kurumları bunun saçmalığını fark etmeye başlamış olmalı ki hükümet yetkilileri de bu konudaki yaklaşımlarını değiştirmeye başladı. Şu an hatırladığım en önemli çabalardan biri, birkaç yıl önce açılan TOKİ konut yarışmasıydı. Mimarlardan, yerleşimlerin tasarımına iklim ve bölgesel perspektiften yaklaşmalarını istediler. Bu, o döneme kadar aynı tasarımı herhangi bir bölgesel, kültürel ya da iklimsel farklılık gözetmeden İzmir’den İskenderun’ a, Adana’ya Ankara’ya kadar her bölgede kopyalayan TOKİ’nin sürdürülebilirlik veya ekolojik tasarım gerçeklerini tanımaya başladıklarının ve prototip tasarımın bölgeden bölgeye eksiklikler yarattığını fark ettiklerinin göstergesi olarak kabul edilebilir. Ancak, bu durum uygulamada ne derece başarılı olur, onu henüz görebilmiş değiliz. Bence hala çok uzun bir yolumuz var.

Kamu kurumlarının neredeyse hiçbirinin kendi yönetimleriyle ilgili çevresel bir politikaya sahip olmadıklarını da görüyoruz.

Türkiye Müteahhitler Birliği Merkez Binası

Günümüzde; teknoloji, tasarım ve mimarideki gelişmelere rağmen ülkemizde yeni inşa edilen kamu binaları birbirini tekrarlıyor. Sizce neden Türkiye’de kamuya ait binalar sıradanlığını korumaya devam ediyor? 

Kamusal binaların yüksek standartlara ulaşamamalarının bence birçok nedeni bulunuyor. Açıkçası, bu binaları ihale etme sorumluluğunu üstlenen kişiler, projelerin rekabetçi bir tasarım süreci yoluyla tedarik edilmesine zorlanmıyorlar. Aslında hemen hemen tüm uygar ülkelerde durum tersine işliyor. Okul, belediye binası, cami, konut ya da fabrika olsun, kamuya açık her türlü bina rekabetçi bir süreçle tasarlanmalıdır. Tek başına bu bile önemli bir faktörken, ülkemizde bu binaları ihale eden kişilerin tasarımın niteliğini ya da kompleks yapısını anlayabilecek yetenekleri ya da bu konularla herhangi bir ilgileri bulunmaması da cabası. Kendileri, daha önceki başarıları veya uzmanlıkları sayesinde değil, siyasi yönleriyle seçilerek bu görevlere gelmiş kişiler. Bu nedenle söz konusu projeler için hazırladıkları brief’ler de oldukça basit ve vizyon olarak yetersiz nitelikte. 

Bunun da ötesinde, söz konusu kamu kurumlarının neredeyse hiçbirinin kendi yönetimleriyle ilgili çevresel bir politikaya sahip olmadıklarını da görüyoruz. Dolayısıyla ekolojiye ilgili herhangi bir yaklaşımları ve uygulamaları da bulunmuyor. Birçoğu bunun ne anlama geldiğini bile bilmiyor. Kısacası kamu binaları, kendi alanında uzman olmayan ve ekolojik tasarımın temel kriter olarak önemini bilmeyen kişiler tarafından ihale ediliyor. 

Kamu yapılarının arazi kullanımı, çevre ilişkileri, malzeme, renk ve doku seçimi gibi sürdürülebilirlik kriterlerine yönelik ne gibi çözümler uygulanmalı?

Kamu binalarında söz konusu olabilecek tasarım kriterlerini burada listelemek mümkün değil; çünkü çok fazla konu bulunuyor. Fakat en azından, kamu binalarının özel sektör binalarına kıyasla çevresel açıdan farklı bir tasarım yaklaşımı gerektirmediğini söyleyebilirim. Bizim için bunların birbirinden farkı bulunmuyor. Yapı tipolojisi her ne olursa olsun, biz tasarım problematiğini bu ilişkiler üzerinden okuyor ve sürdürülebilir tasarımın prensiplerini fark gözetmeksizin tüm projelere uyguluyoruz. Bu nedenle, ister doğayla olan etkisi en aza indirgenerek, ister yeni bir doğal yaşam alanı üretecek şekilde, isterse de bölgede enerji üretimi için mevcut fırsatları en üst düzeye çıkaracak şekilde tasarlansın, fark etmez; tüm binalar bulundukları bölgenin doğal çevresine saygı duyarak, yapılan her türlü müdahalenin ekolojik sonuçları her açıdan dikkate alınarak inşa edilmelidir. Dikkat edilmesi gereken çevresel unsurlar bölgeden bölgeye büyük farklılıklar gösterecektir. Örneğin Urfa’da tasarım yaptığımızı farz edelim... Çok fazla güneş enerjisine sahibiz; dolayısıyla güneşin soğutma gereksinimlerindeki etkisini en aza indirgerken binanın ısıtmasındaki kullanımını en üst düzeye çıkarmalıyız. Ancak bölgenin az yağış alması ve su kaynaklarının yetersiz olma durumu nedeniyle, yağmuru doğal su kaynağı olarak görmeliyiz. Trabzon’da tasarım yaparken ise tam tersi çok miktarda su, az miktarda güneş bulunacağı için tasarım yaklaşımız tamamen farklı olmalıdır.   

Hükümete kamusal binalardaki sürdürülebilirlik konusuna nasıl yaklaşmaları gerektiği ile ilgili basit önerilerde bulunsaydık, ilk önerimiz mutlaka belediyeler, okullar veya devlet daireleri gibi kamu kurumlarından kendileri için sürdürülebilir bir tasarım politikası geliştirmelerini zorunlu tutmaları olurdu. Bu politikalar oluşturulurken yapıların tasarımındaki her aşamada ait oldukları bölgenin iklimi ve kültürel yapısıyla olan uyumları ve yöresel malzeme kaynaklarının kullanımı gibi kriterler gözetilmeli. Hükümet bu sorunu göz ardı ettiği sürece sürdürülebilir bir çevre için kamu yapıları nezdinde de yol kat edebilmek mümkün değildir. İlave olarak, elbette ki tüm kamu binaları, kamusal ve açık proje yarışmalarıyla tasarlanarak hayata geçirilmelidir.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)