Mimarlıkta 4. boyut; Işık
Gerd Pfarre
Aydınlatma Tasarımcısı
Mimarlıkta 4.Boyut; Işık
Gerd Pfarre Kimdir ?
1960 doğumlu Gerd Pfarré, FIALD, bağımsız aydınlatma tasarımı ofisi pfarré lighting design’ın kurucusu, tasarım direktörü ve yöneticisi. 2012’de faaliyete geçen yayıncılık şirketi LightingPress’in Frank Koschembar ile birlikte kurucu ortağı.
1978-81 arası aydınlatma ve mobilya alanında ilk tasarımlarının gerçekleştiği marangozluk alanında çıraklık dönemini tamamladı. 1882-85 yıllarında Ingo Maurer’de ürün ve sergi tasarımı ekibinde
yer aldı. 1987-89’da Milan ve Berlin’de freelance tasarımcı olarak çalıştı. 1989-98 arası Ingo Maurer için aydınlatma tasarımları yaptı.
1992’den beri bağımsız aydınlatma tasarımcısı olarak çalışıyor. 1998’den bu yana Uluslararası Aydınlatma Tasarımcıları Derneğinin (IALD) profesyonel üyesi. 2002-05 yılları arası bu derneğin yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. Pfarré, Deutscher Werkbund’un da üyesi ve aydınlatma tasarımı alanında uzmanlaşmış bir yazar. Münih’te Technical University’de ders veriyor ve dünyanın dört bir yanında konferanslara katılıyor. Çeşitli ödül programlarında jüri üyesi olmasının yanı sıra kendisi de birçok ulusal-uluslararası tasarım ödülü sahibi. 2012’den bu yana ILLUMINATOR isimli aydınlatma dergisinin editörlüğünü yapıyor. Kurucusu ve yöneticisi olduğu pfarré lighting design 2013 yılında, HalenCity Üniversitesi’nin metro istasyonu çalışmasıyla, IALD derneği tarafından verilen aydınlatma tasarımında dünyanın en prestijli ödüllerinden olan “Radiance Award for Excellence in Lighting Design” ödülünün sahibi oldu.
Normlara uymak yerine otantik aydınlatma tasarımı, reklam panoları yerine duvarlarda renk yansımalarının heyecan verici oyunu: Burası U4 hatlı yeraltı metrosunun “HafenCity Üniversitesi” istasyonu. İkna edici bir tasarım, zekice yapılmış bir planlama ve ustaca bir uygulama, toplu taşımaya yönelik bir binayı, içinde yürünebilen bir ışık âbidesine dönüştürmüş.
Mimarlığın ayrılmaz bir parçası haline gelen aydınlatma tasarımı her zaman, mimariye, mekâna ve mekândaki objelere entegre bir çözüm sunmalı… Mimar, iç mimar ve aydınlatma tasarımcısı nasıl bir işbirliği içinde olmalı?
İdeal olarak, en başından itibaren! Işığın ve aydınlatmanın, mimarlıktaki dördüncü boyut olarak kabul görmesinden beri, en başından bütünleştirilmeli ve dikkatlice hesaba katılmalı. Bu, günışığı analiziyle, günışığının iç mekânlarda akıllıca kullanımıyla başlar, bina yapısının, materyallerin, dokuların, renklerin ve yansıtıcı yüzeylerin değerlendirilmesi ile devam eder. Işığın sürdürülebilirliğinde, bu, günışığı ve elektrik aydınlatma planlamalarının uyarlamalı sistemler kullanılarak birleştirilmesinde, özellikle büyük kurumsal binalarda, okullarda, hastanelerde vs. gerçekten akıllıcadır. Ancak günümüzde bunun anlamı, bir modern binanın iyi yetişmiş, çoklu disiplinli tasarım takımlarına ihtiyacı olduğudur. Aydınlatma tasarımcıları olarak bizler, duyusal kaliteye özen göstermeye odaklanıyoruz ve yukarıda bahsettiğim gibi bir binanın kabulü ve etkisi, uygun bir aydınlatma düzeni ile kayda değer biçimde iyileştirilebilir. Işık, her sürdürülebilir tasarım için önemli bir öge. Belki kulağa basit gelebilir, fakat Işık görmemizi sağlar. Öyleyse lütfen, büyük bir özenle yaklaşalım.
Yeşil, sürdürülebilir, ekoloji gibi kavramlar son yıllarda hayatımıza yoğun olarak girdi ve farklı mecralarda bir çok şekilde tartışılıyor. Sürdürülebilir mimarlık kavramı da günümüzün trend konularından bir tanesi. Mimaride aydınlatma tasarımının sürdürülebilir ve ekolojik boyutu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Işıkla çalışmaya başladığımızdan bu yana tasarımlarımızın sürdürülebilir olduğunu itiraf etmeliyim. Anahtar konularımızdan biri parıltılardan kaçınmak ve görsel konforu iyileştirmek; mekâna ışığı gerekli olduğu kadar getirmek. Ne kadar az parıltı, o kadar yüksek görsel kalite, o kadar iyi görünürlük ve o kadar çok tasarruf edilebilen enerji. Buna ek olarak ben aydınlık/karanlık kontrastlarının hepimiz için tamamen ışıkla boğulmuş bir mekândan daha iyi olduğuna inanıyorum. Bu, özellikle kent aydınlatmasında önemli. Herkes dünyamızın uydulardan çekilmiş, muazzam boyutta saçılan ışığı ve ışık kirlenmesini gösteren fotoğraflarını görmüştür. Temelde aynı sorunla yüzleşen bir çok mimari proje görüyorsunuz ve bütün çevremizde çok fazla ışık var. Nitelik yerine nicelik... Etrafta sık sık karşılaştığımız en kötü örnek sözüm ona “cephe aydınlatması” veya “medya cepheleri”. Bu bağlamda, bağımsız aydınlatma tasarımcıları olarak bizlerin rolünün daha ve daha önemli olduğuna inanıyorum. Bu sadece tasarımın meselesi değil, bir sosyal sorumluluk. Toplumumuz için, enerjinin akıllıca ve sorumlu kullanımı ışığında.
Türkiye’deki konut sektöründeki hızlı gelişim sürdürülebilir, çevreci ve yenilikçi tasarımları hayata geçirmek için iyi bir fırsat. Bu bağlamda mimaride aydınlatma tasarımı, aydınlatmada enerji verimliliği ve Yeşil Binalarda aydınlatma tasarımı aşamalarından bahsedebilir misiniz?
İlginç bir nokta. “Yenilikçi tasarım”a bayılırım. Ama yine de, tasarım konsepti müthiş çünkü bütün o LED aydınlatma armatürleriyle sürdürülebilir olmalı şeklinde düşünce trendi mevcut. Diş doktorum LED aydınlatma elemanları kurdurdu ve ben o günden beri kendimi buzdolabında gibi hissediyorum. Benim yaklaşımım farklı. Planlama sürecindeki zaman kaybını, soruları ve problemleri aza indirdiğini düşünüyorum. İyi, açık bir iletişimin oluşturulması benim için çok önemli. Konut sektöründe, örneğin, bina sahipleri iki büyük hata yapıyor; yanlış yerleşim ve iyi aydınlatmaya önem vermemek. İkisi de bir kere sonlandırıldıktan sonra konutta yaşanmaya başladığında zorlukla değiştirilebilecek unsurlar. Esasen bence, iyi düşünülmüş, fark yaratan bütün tasarım konseptleri “sürdürülebilir” dediğimiz her şeyin temeli. Değişime alan bırakmak, işverenle ve diğer bütün tasarım ve inşaat takımıyla yakın çalışmak. Bu benim başarılı bir proje için reçetem, bu açıdan bakılırsa estetik, teknik, ekonomi. Hepsi, uzun süreli, uygulanabilir, yararlı tasarım açısından sağlıklı olmalı. İşverenler genellikle uzun vadeli perspektifle düşünür ve bu tamamen sürdürülebilir. İşverenin kullanamayacağı komplike aydınlatma sistemleri tasarlamak bir anlam ifade etmez çünkü elektrikçi aydınlatma yazılımında bir güncelleme unutabilir. Gördüğünüz gibi, sürdürülebilirliği nasıl gördüğümle ilgili düşüncelerim oldukça basit. Ve tekrar ediyorum, biz projeye ne kadar erken katılırsak o kadar daha iyi..
Aydınlatmada enerji verimliliğinin sağlanmasında sadece enerji verimli ürünlerin kullanılması yeterli midir?
Tamamen değil. Özel bir deneyim, profesyonel bir aydınlatma tasarımı ile kaliteye odaklanmayla beraber dengeli bir kompozisyon, enerji tasarruflu ürünlerden daha önemli. Bunun bir fikre, plana ve yetkinliğe ihtiyacı var. Enerji tasarruflu ürünler zorunlu, fakat hoş ve çekici bir çevre için bir garanti değiller. Bizim işimizde bir sanat varsa eğer bu; enerji tasarruflu teknikler ile yüksek aydınlatma kalitesi üzerine kurulmuş algıya dayalı sofistike ve seçkin aydınlatma tasarımını kombine etme ile ilgilidir. Bu arada, ben belki biraz ileri giderek buna “aydınlatma kültürü” diyorum.