Su'dan İlhan Alan Mimari
Aslı Suner, Y. Mimar
Kuzey Hindistan’dan Basamaklı Su Yapıları: ‘‘Stepwells’’
22 Mart günü uzun bir kışın ardından bahara girerken aynı tarihte tüm dünya ile birlikte Dünya Su Günü’nü kutladık. Ancak duyduğumuz mesajların içeriği, “kutlama” kelimesinin çağrıştırdığı neşe ve ümitten çok, karanlık istatistik verileri ve distopik bir dünya beklentisinden ibaretti. Hepimizin elektronik posta kutularında bulduğu makaleler, sosyal medya sayfalarında paylaştığı videolar, dergi ve gazetelerde okuduğu haberler hayatlarımızın en temel ihtiyacı olan su kaynaklarını bekleyen tehditleri sıraladı durdu.
Su, yenilenebilir bir doğal kaynak olmasına rağmen, sonsuz değil. Dünya üzerindeki su kaynaklarından sadece % 2.53’ü taze su kaynağı, bunun da nerdeyse 2/3’si birincil kaynak olarak erişimi zor buzullar ya da sürekli kar örtüsü altında sıkışmış durumda. Dünya Sağlık Örgüt'üne göre bugün dünyanın tüm kıtalarında her üç kişiden biri sağlıklı su kaynağına erişim probleminden etkileniyor. Dünya nüfüsunun beşte biri kadarı (yaklaşık 1.2 milyar insan) suyun gittikçe kıtlaştığı bölgelerde yaşarken, dörtte biri de gelişmekte olan ülkelerlerde altyapı yetersizliğinden dolayı suya erişim sıkıntısı ile karşı karşıya. Dolayısıyla bugün en acil konu azalan su kaynakları olduğu kadar, su kaynaklarına erişim probleminin çözülmesidir.
Son zamanlarda kürsel ısınma konusu ile birlikte su kaynaklı felaket senaryolarını daha sık okur olduk. Ancak su sıkıntısının, ekonomik ve sosyal yaşamın sürdürülebilirliğindeki önemli rolü bu sadece bu çağa ait yeni bir tehdit değil. Tarih boyunca birçok medeniyetin var olma sebebi, suya erişim alanlarını ele geçirmeleri iken, yok olmaları da yine su savaşları ya da su kaynaklı felaketlerden kaynaklanmış. Bu çok değerli kaynak, geçmişten bu yana ilerlemenin en önemli itici güçlerinden biri olmuş, gelecekte de ekolojik, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliğin temel belirleyicilerinden olacaktır.
Taze suyun önemi konusunda farkındalığı arttırmak adına Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, UNESCO’nun liderliğinde 1993 yılında 22 Mart gününü Dünya Su Günü olarak ilan etti. Her sene bu tarihte suyun farklı bir özelliği vurgulanarak dünya çapında bildiriler yayınlanıyor, organziasyonlar düzenleniyor. Bu sene tema “Su ve Besin Güvenliği”. Ancak ben suyu, sürdürülebilirliğin yanı sıra mimarinin de merkezine koyan, bundan 6 sene önceki Dünya Su Günü’nün temasına dikkat çekmek istiyorum: Su ve Kültür”. Bu tema üzerine UNESCO dönem başkanı Koitchiro Matsuura, yayınladığı mesajda, dünyada eşitlik, barış ve kalkınmaya katkıda sürdürülebilir çözümler elde etmek için, su yönetimi ve yönetişiminin kültürel ve biyolojik çeşitliliği ön planda tutması gerektiğinden bahsetmiş ve bu nedenle UNESCO’nun, suyun kültürel boyutunun araştırılmasına öncülük edeceğini açıklamıştır.
UNESCO’nun suyun kültürle bağını vurgulaması ve bu konuda çalışmalara bir sene ayırması tesadüfî değildir. Su fiziksel yaşamın devamı için temel bir ihtiyaç olduğu kadar, tarih boyunca dünyanın farklı coğrafyalarında varlığını sürdüren toplumların sosyal, kültürel ve dini ritüellerinin de ilham kaynağı olmuştur. Hem batı hem doğu dinlerinde su, arıtma metaforu ile birçok törenin merkezinde yer alır.
Bu yazıda benim amacım felaket senaryolarını çeşitlendirmek değil, suyun mimariye, mimarinin de kültüre ilham verdiği antik bir yapı tipinden bahsetmek. Suya erişim dediğimizde alt yapı sistemleri, su alt yapısı dediğimizde de aklımıza gözden ırak su şebekeleri, yer altı borularından oluşan karmaşık bir dolaşım sistemi geliyor. Oysa altyapı sistemlerini yaşanır yapılar ve toplu kullanıma açık sosyal alanlar olarak düşünebilmeye başladığımızda, karşımıza hem kent hem de kullanıcı ölçeğinde ilham veren mekanlar, sadece servis eden değil, sosyal ve kültürel katalizörler etki yaratrak çevresini de dönüştürebilen mimari yapılar çıkabiliyor.
Basamaklı Su Yapıları ‘‘Stepwells’’
Bu altyapı mimarisinin en güzel örneklerine Hindistan’ın özellikle kuzey batı bölgesinde, taze kaynak suyuna erişimin çok zor olduğu geniş bir coğrafi bölgede rastlıyoruz. ‘‘Stepwell’’ olarak adlandırılan bu yapılar, her yönden basamaklar sistemiyle suya erişim sağlamak üzere tasarlanmış muhteşem su hazneleri.
Rajasthan ve Gujarat gibi kuzey Hint eyaletlerinde de, su sorunu tarih boyunca etkili olmuş. Thar çölünün kenarında yeralan bu bölgede mevsimsel sağanak muson yağmurları görülyor. Ancak genellikle 40 derecenin üzerinde geçen kurak yaz sıcakları ve göletlerin suyu tutamayan ince kum tabakasından oluşan tabanları sebebiyle, özellikle yerel ticaret yolları üzerinde kurulmuş olan bölgelerde hem yerlilerin hem de gezginlerin sene boyunca suya erişim ihtiyaçları olmuş.
Birinci yüzyıldan itibaren, büyük nehirlerin kaygan kıyılarında boydan boya, Varanasi’deki Ganj nehri kıyısında görüldüğü gibi, suya erişim için geniş basamaklar ve setler inşa edilmiş. Aynı yaklaşım esas alınarak, çorak bölgelerde yeraltı suyuna ulaşana kadar geniş kuyular kazılmış, toplanan su miktarının mevsimsel değişimleri dikkate alınarak da bu yapılarda toplanan taze suya her su düzeyinde erişimi sağlayan basamaklar eklenmiş. Her bölgenin ihtiyacına, geleneklerine ve mimari dehasına göre yapıların mimari tarzları farklılık göstermiştir. Bu anlamda, inşa edildikleri dönemin yapım teknolojilerine göre de birbirlerinden ayrılabildikleri gölemlenmektedir. Genellikle kaynak suyunun ilk ulaştığı gün ışığından korunaklı, dar ve derin bir kuyu ve o kuyudan beslenen, çevre duvarlarında suya erişim basamakları ve çeşitli işlevler için ayrılmış odacıklar bulunan daha geniş su haznesiden oluşuyorlar. Bazı yapılarda bu odacıkların dönem dönem kraliyet ailesinin kullandığı daha ihtişamlı mekânlara dönüştüğünü de görmek mümkün.
Buna benzer ilk basamaklı su yapıları ilk kez yaklaşık M.S 550 tarihlerinde inşa edilmeye başlanmış. Mimari değerleri bugün bile konuşulan ve daha büyük olanları ise çoğunlukla ortaçağda inşa edilmiş. Bu iki kuzey eyaletinde toplam 3 binin üzerinde basamaklı su yapısının yapılmış olduğu tahmin ediliyor. Bu su yapılarının kullanımı İngilizlerin Hindistan’daki iktidarı ile sona erdirilmiş. Açık su haznelerinin kullanımını yeterince hijyenik bulmayan İngilizler, suyun kültürel ve sosyal boyutunu gözetmeyen pompalar ve borulardan oluşan standart alt yapı sistemleri kurmaya başlamışlar, basamaklı su yapılarının kullanımını da bir süre sonra yasaklamışlar. Oysa su sadece fiziksel bir ihtiyaç olmanın ötesinde, Hindu mitolojisinde önemli bir rol oynar. Su, cennet ve dünyevi hayat arasında ‘tritha’ olarak adlandırılan bir sınır olarak kabul edilir. Basamaklı su yapıları da insan yapımı ‘tritha’lar olarak sadece içme suyu kaynağı olmanın ötesinde, bulundukları bölgelerde yüz yıllarca ibadet, meditasyon ve arınma mekanları olarak sosyal ve kültürel birer merkez haline gelmiştir.
Su sıkıntısının tüm dünya gündemine yerleştiği bu günlerde, sudan ilham alan neredeyse bu bin yıllık yapıların günümüz suya erişim politikalarına ve bu politikaların yapılaşma süreçlerine de yeniden ilham sağlayacağını umuyorum.
Yeni Delhi, Hindistan
Agrasen Ki Baoli 2002 yılında iki aylık bir hafriyat ve temizle operasyonu sonunda Delhi’deki Agrasen basamaklı su yapısı turist ziyaretine açılmış. Tam inşaat tarihi bilinmemekle birlikte, 1300‘lerin ortalarından beridir varolduğu düşünülüyor. Zamanın Moghul Imparatoru basamakların başladığı alanda açık bir ibadethane ve dinlenme mekanı yaptırmış.
Abhaneri Köyü, Rajasthan, Hindistan - Chand Baori
Abhaneri Köyü Rajasthan Bölgesinin en büyük şehri olan Jaipur’a sadece 90 km. uzaklıkta. 10 yy.‘dan kalan bu 1000 senelik yapı, ölçeği ve dantel gibi örülmüş derin basamaklı duvarları ile ihtişamını bugün de sürdürüyor. Bu yapı coşku ve mutluluk tanrıçası Harshat Mata’ya adanmış.
Chand Baori ‘nin kuzey duvarında dönemin imparator ailelerini de ağırlamak için görkemli dinlenme, yıkanma ve ibadet odaları inşaa edilmiş. Resimlerde görülen platformda dönen öküz gücüyle çalışan çarklara bağlı zincirler vasıtasıyla aşağı sarkıtılan kovalarla su toplanıp, yıkanma odalarına dağıtılıyormuş.
Chand Baori tüm Hindistan’dak yapılar içinde en derini. 3500 adet basamakla yaklaşık 30 metreyi 13 kademede inen bir derinliğe sahip.