Hastane Yapıları; Uzmanlık Gerektiren Komplike Binalar
Aylin Şensoy
Lina Mimarlık
Öncelikle sizi ve kurucusu olduğunuz Lina Mimarlığı daha yakından tanımak isteriz. Bize kısaca kendinizden ve şirketinizden bahsedebilir misiniz?
İDGSA Mimarlık bölümünden 1986 yılında yüksek mimar olarak mezun oldum. Vedat Dalokay ve Ertem Ertunga gibi usta mimarların yanında profesyonel mimarlık yaşamına atıldım. 17 sene boyunca hocam olan Ertem Ertunga ile çalıştıktan sonra 2006 yılında Lina Mimarlığı kurmaya karar verdim.
Lina mimarlık olarak özellikle medikal planlama, medikal ekipman - cihaz yerleştirme ve hastane mimarisi üzerinde gerek yurtiçinde gerek yurtdışında hizmet vermekteyiz. Başta Acıbadem Hastaneleri olmak üzere genel olarak hastane projelerinde odaklansak da Lina olarak turizm yapıları ,ofis binaları, konut projeleri gibi mimarlığın her dalında proje üretiyoruz.
Ofisinizin ağırlıklı olarak hastane projeleri hayata geçirdiğini görüyoruz. Sizi bu yöne sevk eden ne oldu?
Hastane mimarisiyle Lina Mimarlığı kurmadan önce tanıştım, Acıbadem Maslak Hastanesi sayesinde. Zaten hastane ve sağlık sektörü kavramıyla, babamın doktor olması ve ailede sağlık sektöründe birçok kişi olmasından kaynaklanan, çok öncelere dayanan bir tanışıklığım vardı. Mimarlık eğitimim boyunca da hastane, havaalanı, hapishane gibi karmaşık yapılara hep ilgim olmuştur. Bu ilgi de medikal planlamayı benim uzmanlık alanım haline getirdi.
Son yılların popüler kavramları; sürdürülebilirlik, yeşil, çevre, ekoloji... Bu kavramlar sıklıkla mimari ile birlikte de kullanılıyor. Çevre dostu mimari hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Ülkemizde bu kavramların anlaşılma ve uygulanma biçimleri hakkındaki gözlemleriniz nelerdir?
Bu kavramların günümüz şartlarında en önem verilmesi gereken konular olduğunu düşünüyorum. Dünyamız nereye gidiyor sorusu, küresel ısınma, su kaynaklarının azalması gibi konuları hep duyar olduk çevremizde. Herkeste de çevreye duyarlılık bilinci yavaş yavaş oluşmaya başlıyor. Öncelikle dünyada enerji ve su tüketiminin çok büyük bir kısmının yaşam alanlarımız olan binalardan kaynaklandığını düşünürsek; dünyanın iklimsel geleceği üzerinde büyük etkisi ve sorumluluğu olan biz mimarlara büyük görevler düşüyor.
Günlük yaşantımızın çok büyük bir kısmını yapıların içinde geçirmek zorunda kalıyoruz. Bu açıdan baktığımızda hem yeryüzünün geleceğini düşündüğümüzde hem çok kalabalık şehirlerde, metropollerde yaşamanın getirdiği zorlukları ele aldığımızda günlük konfor, verimlilik ve sağlığımız için çevre dostu sürdürülebilir bina kavramı ihtiyaç haline dönüşmeye başladı. Biz de yaptığımız tasarımlarda artık bu ihtiyaca en iyi şekilde cevap vermeye çalışıyoruz.
Yıllardır yaptığımız hastane yapılarında hastaların, çalışan personelin sağlığı, konforu için yeşil bina kapsamında değerlendirilen iç mekan hava kalitesi, gün ışığından en iyi şekilde yararlanma, sıcaklık kontrolü, zararlı atık yönetimi, yeşil alanlara verilen öncelik bina içi yeşil bahçeler yaratma, sağlıklı malzeme kullanma gibi kavramlar bizim hep tasarım kriterlerimiz arasındaydı. Şimdi daha da çok yeşil bina kavramını irdeleyerek her açıdan sürdürülebilir mimari yapılar yaratmaya çabalıyoruz. Çabalıyoruz diyorum çünkü hastane yapısı gibi hem teknik altyapı bakımından fazlaca komplike olan hem de çok farklı fonksiyonları içinde bulunduran bir bina projesinde bu çok da kolay olmuyor.
Özellikle benim uzmanlık alanım olan hastane yapılarında, enerji ve su tüketim fazlalığını düşünecek olursak çevre dostu yeşil bina kavramı sağlık yapıları için çok önemli hale gelirken bir o kadarda -özellikle hastane gibi bir çok medikal cihazın kullanıldığı binalarda- enerji tüketimini azaltmak oldukça zorlu bir süreç, özellikle ülkemizde.
Kullanılan cihazların enerji tüketim fazlalığı, geri dönüşümlü malzeme azlığı, İstanbul gibi bir metropolde yeşil alan oluşturmanın zorluğu, toplu taşıma bilincinin oluşmamış olması, atık sorunları gibi süreci ve maliyeti etkileyen bir çok madde çıkıyor karşımıza.
Mesela LEED sertifikalandırma sürecinde radon testi şart koşulmakta ama ülkemizde bunu yapabilecek bir kuruluş maalesef yok, Amerika’ ya göndermek zorunda kalıyoruz. Bu ve bunun gibi sorunlar hem maliyeti artırıyor hem de süreci uzatıyor.
Tabi ilk yatırım maliyetinin artması ve sürecin uzaması firmalar üzerinde caydırıcı bir etken. Bunun sebeplerinin başında ülke bazında yeşil bina bilincinin kanun ve yönetmeliklerin bu konuda tam anlamıyla oluşmamış, toplumun ve en önemlisi inşaat sektöründeki bilincin tam oturmamış olması geliyor. Ülkemizde alt yüklenicilerin konudan uzak olmaları da tasarım ve inşaat sürecinde büyük etkenlerden biri. Acıbadem Proje Yönetimi gibi bu konuda bilinçli ve çevre hareketlerini destekleyen bir işverenle çalışmak da benim şansım diyebiliriz.
Ülkemizde yeşil bina kavramına bakış maalesef sadece çevre odaklı olamıyor. Binalarda ticari amaçlı marka değeri yaratmak adına yapıldığını da görüyoruz. Ancak yine de çevre bilincinin yavaş yavaş artması, yeşil bina yapma konusunda istekli ve çabalayan paydaşların olması ülkesel ve küresel bağlamda geleceğimiz için ümit verici...
Hastane binaları ile diğer binaların mimarileri tasarım süreçlerinde ve uygulama aşamalarında ne gibi farklar var? Hastane mimarisinde dikkat edilmesi gereken konular nelerdir?
Hastane yapıları çok daha uzmanlık gerektiren komplike binalar. Tıp teknolojisinden insan psikolojisine, renk ve malzeme bilgisine kadar bir çok konuya hakim olmanız ve medikal alandaki gelişmelerden uzak kalmamanız gerekiyor.
Tasarım sürecinin en başından itibaren; hasta, doktor ve personelin gereksinimleri, işletme planlaması, personel sayısı, maliyetin azaltılması, sürecin kısaltılması gibi parametreleri kurgulayarak medikal planlamaya başlamak gerekiyor. Bunu işin başında yapmak da hastanenin başarısı için önemli bir etken. Yani tasarım sürecinin en başından sonuna kadar bütün aktörleri işin içinde tutmanız başarılı bir hastane mimarisi için önemli.
AVM, otel, ofis binaları gibi karmaşık işlevli diyebileceğimiz yapılarda hastaneye oranla daha az departman bulunuyor. Hastane yapılarında yatayda ve düşeyde karmaşık ilişkiler ağı var bu da diğer planlama türlerinde göre özel çözümler gerektiriyor. Ayakta tedavi için gelen hastalar, acil hastaları, yatan hasta, doktor, personel hepsi için özel planlamalar yapmak hasta ve çalışan psikolojisi için çok önemli.Örneğin MR merkezine acilden gelen, yatan hasta ve ayakta tedavi için gelen hastaları çakıştırmamak gerek. Yani aslında departmanların hepsinin birbiriyle düşeyde ve yatayda ilişkisini kurmakla birlikte birbirinden de ayırmanız matematiksel hesap gerektiren bir planlama türü.
Hastaneleri diğer bütün yapılardan ayıran, medikal planlamanın en önemli unsurlarından biri de steril ve steril olmayan mekanlar. Bu mekanların geçirgenliklerini doğru sağlamak matematiksel planlamanın bir parçası.
Bütün diğer işlevli yapılara baktığınızda sağlıklı insanları göz önünde bulundurarak planlama yapıyorsunuz ama sağlık yapılarında öncelikle sağlıklı olmayan insanların ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmanız gerek, örneğin bina içi sirkülasyon mesafeleri, departmanlar arası bağlantı, dinlenme mekanları ,steril mekanlar bu konuda dikkat ettiğimiz tasarım kriterleri. Tabi hastanelere sadece hastalar gelmiyor, hastanelerde sağlıklı insanları da misafir ediyorsunuz; günlük kontrolleri için gelenler, çocuklarının muayenesi için gelen aileler, refakat için gelenler gibi. Sağlıklı insanlara da kendilerini hastanede hissetmemeleri, hastane psikolojisinden kurtarmak için buna göre tasarımlar yapmak gerek. Tabi bir de doktorlar var onları da en iyi şekilde hastalardan hem izole olması hem de ilişkili içinde kalmasını sağlamak bir diğer tasarım kriteri.
Ülkemizde 2012 yılının Ekim ayında Sağlık Bakanlığı İnşaat ve Onarım Daire Başkanlığı tarafından bir genelge yayımlanarak, 200 ve üzeri yatak sayısına sahip yeni hastanelerde LEED Sertifikası alınması zorunlu kılındı. Bu uygulama hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Daha öncede belirttiğim gibi yeşil bina kavramının yönetmelikler açısından yavaş yavaş oturması önemli bir ilerleme ama tabiki tek başına yönetmeliğe koymak yeşil bina tasarım süreci sorunlarını çözmüyor, sürdürülebilir yapı kavramını bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Devletin bu yönde yaptığı yapacağı teşviklerde önemli.
LEED dünyanın yaygın, güvenilir ve geçerli yeşil bina sertifika sistemlerinden biri. Bu da bu sertifikayı bizim yolumuza ışık tutan bir yaptırım haline getiriyor. Toplumsal yaşamımızda çok önemli yer tutan hastanelerimizin yeşil binaya dönüşmesi kritik önem taşımakta bir nevi çevreye karşı kurumsal sorumluluk demek. Sağlık -yeşil bina -sürdürülebilirlik hepsi birbiriyle örtüşen kavramlar ,yani sağlık yapıları içerisinde LEED’in sağlamamızı istediği çoğu kriter, örneğin gün ışığı kavramı yeşil alan kavramı, steril alanlar, atıkların (tıbbı atık, evsel atık, tehlikeli atık) yönetimi, radyoaktif atıklar, hastaların en kısa sürede iyileşmesi
için gerekli iç hava kalitesi, temiz hijyenik güvenli konforlu alanlar yani kısacası sağlıklı yaşam koşullarının sağlanması hastane tasarımında ön planda tutulması gereken kavramlardı hep. Bunu LEED ile bir derece daha ileri götürerek hastanede asıl zorlandığımız enerji – su tüketimini azaltmak geri dönüşüm kavramını yerleştirmek, hastane yapıları için artı değer demek. Tabi sürdürülebilir bina tasarım sürecinde bütün aktörlerin (işveren-yatırımcı-mimarlar-planlamacılar-mühendisler-proje yöneticisi –yangın danışmanaları –ekoloji danışmanları enerji danışmanaları vb.) baştan devreye girmesi beraber ilerlemesi isteniyor. Zaten hastane tasarımı karmaşık işlevselliği açısından da bütün aktörler bir arada çalışması gerekli bu da LEED’e hastane tasarımında bu yönüyle kolay adapte olmayı sağlıyor.
LEED Sertifikası almış yada aday olan bir hastane projeniz var mı? Var ise bu projenizin tasarım kararlarından bahsedebilir misiniz?
Güncelimizde hastane projesi olarak temel aşamasında olan hala üzerinde çalıştığımız LEED Gold adayı Acıbadem Altunizade Hastane projemiz var. Bir diğer projemiz olan geçtiğimiz yıl açılan Acıbadem Kerem Aydınlar Tıp Fakültesi LEED New Construction katogorisinde LEED Gold sertifikası ve 2013 de ÇEDBİK teşvik ödülünü almıştır. Ayrıca bu sene Sign Of The City Awards 2014 en iyi eğitim yapısı ödülünü almıştır.
Kısaca tasarım kararlarımızdan bahsedecek olursam mimarisinin şekillenmesi çevre faktörlerinin dikkate alınmasıyla sağlandı binayı geri çekerek olabilecek minumum zemin oturumuyla yeşil alanı yoğunlaştırılmış bir kampüs kavramı yaratmaya çalıştık. Bu yeşil alanlarda çevre iklim koşullarına uygun İstanbul ‘a adapte olmuş ve az su tüketen yerel bitkiler tercih edildi ve sulamaları yağmur suyunun ve gri suyun dönüştürülmesi ile sağlanmakta. Bir diğer önemli faktör gün ışığının en verimli şekilde kullanılmasıdır. Mekanları olabildiğince gün ışığından faydalanılacak şekilde planladık, yer yer çatı pencereleri ile de iç mekanların gün ışığından yararlanmasını sağladık Bu sayede hem aydınlatma ve ısıtmaya harcanan enerji azalmış hem de gün ışığının çalışanlar üzerindeki olumlu etkisi göz önünde bulundurulmuştur.
Mekanik- elektrik uygulamaları açısından bakacak olursak verimli su armatürleri ,verimli aydınlatma armatürleri , yüksek izolasyon değerli malzemeler, verimli ısıtma soğutma cihazları seçilmeye dikkat edilmiş, ozon tabakasına zarar vermeyen cevre dostu soğutucular kullanılmıştır.Tüm kampüste gri ve yağmur suyu kullanımı ile su verimliliği maksimum değerlere çıkarılmıştır.
Mimaride kullanılan malzeme ve kaynak seçimlerine de dikkat ettik. Öncelikle yerel malzeme kullanmaya çalıştık, kullanılan malzemelerin yapı kimyasalları açısından içerisindeki zararlı maddelerin oranlarının uluslararası limitlere uygun olmasına dikkat edildi. Cephe tasarımında doğal ahşap meşe kaplamalar ve değerleri LEED kriterlerine uygun camları tercih ettik.
Bina arazisinde geçirgen ve açık renkli kaplama tipleri tercih edilerek ısı adası etkisi azaltıldı.
Konumu dolayısıyla öğrencilerin toplu taşıma araçlarından faydalanma imkanları var . Bunu teşvik etmek amacıyla bisiklet park alanları yaparak bireysel araç kullanılmasını azaltmayı hedefledik .Elektrikli araç sarj istasyonları oluşturarak düşük emisyonlu ve yüksek yakıt verimliliği sağlayan araç kullanılması hedeflendi.