İnsan Odaklı Tasarım ve Katılımcı Tasarım Nedir?
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Mimarlık, yalnızca binaların tasarımını değil; insanların nasıl yaşadıklarını, etkileşim kurduklarını ve topluluklar içinde nasıl gelişim sağladıklarını etkileyen bir güç olarak öne çıkıyor. Bu pratik, aynı zamanda sosyal inovasyon için de önemlidir. İnsan odaklı tasarım, katılımcı tasarım ve sosyal bilimlerin desteğiyle mimarlar; yalnızlık, eşitsizlik ve halk sağlığı gibi toplumsal sorunlara çözüm sunarak, sosyal adalet ve etkileşimi destekleyen mekânlar inşa edebilir. Mimarlığın toplulukların geleceğini şekillendirme rolü, insan ihtiyaçlarına yanıt veren ve sosyal değişimi tetikleyen bir süreçtir.
Sosyal İnovasyon Aracı Olarak Mimarlık
Oslo merkezli Comte Bureau tarafından hazırlanan Mimarlığa İnsancıl Bir Yaklaşım adlı tasarım kılavuzu, mimarlık ve tasarım tarihini, insan ihtiyaçlarını ve hayallerini karşılayan önemli konular üzerinden ele alıyor. Bu tarihî süreçte antik uygarlıkların (Mezopotamya, Mısır, Yunan, Roma) kültürel kimlik ve sivil katılımı temsil eden anıtsal yapılarından, Orta Çağ'daki Gotik mimarinin toplulukları açık ve ruhani alanlarla beslemesine, Rönesans'ın insan odaklı ve orantılı yaklaşımlarına kadar birçok aşama yer alıyor. 20. yüzyılda modernizm, verimlilik ve sosyal ilerlemeyi ön plana çıkarsa da, çoğu zaman kişisellikten uzak olması nedeniyle eleştirildi.
Comte Bureau, mekânsal tasarımı tasarım-odaklı düşünceyle ele alarak hizmetlerin, organizasyonların ve fiziksel çevrelerin tasarımında yenilik sağlamayı amaçlıyor. Bünyesinde yer alan Mimarlığa İnsancıl Bir Yaklaşım, projelerinde daha insan odaklı bir bakış açısı benimsemek isteyen mimar ve tasarımcılara pratik bir rehber sunuyor. Geleneksel tasarım yöntemlerini modern sorunlarla bağdaştırarak insan ve çevre ihtiyaçlarına yanıt veren alanlar oluşturma amacını taşıyor.
Toplumsal Bağları Yeniden İnşa Etmek
Comte Bureau’nun pilot projesi SIT - Nardovegen 12-14, yalnızlıkla mücadele etmek için insan odaklı tasarımın nasıl bir rol oynayabileceğini araştırıyor. Proje, yalnızlık sorununun akademik performans ve ruh sağlığını olumsuz etkileyen önemli bir toplumsal sorun olduğunu vurguluyor. Katılımcı tasarım yaklaşımıyla öğrenciler tasarım sürecine dahil edilerek günlük ihtiyaçları doğrultusunda sosyal alanlara katkıda bulunmaları sağlandı. Bu yaklaşım, mimari projelerin, hizmet ettikleri topluluğun sosyal dinamiklerine uygun olarak şekillendirilmesine yardımcı oluyor.
Proje, ortak alanların kendiliğinden sosyal etkileşimleri teşvik ederek izolasyonu azaltabileceği varsayımıyla yola çıktı. Kullanıcı yolculukları ve davranış haritalarıyla öğrencilerin yaşam alanlarında nasıl hareket ettikleri analiz edildi. Araştırma sonuçları, öğrencilerin günlük görevleri sosyal etkileşim fırsatlarıyla birleştiren çok işlevli alanları tercih ettiğini gösterdi. Bu sayede, öğrenciler doğal bir şekilde bir araya gelerek etkileşim kurabiliyor, zorunlu sosyalleşme gerekmeksizin bağlantı kurma fırsatları yaratıldı.
Proje ayrıca, esneklik ve kişiselleştirmenin önemine dikkat çekiyor. Öğrenciler, taşınabilir mobilyalar ve uyarlanabilir alanlar kullanarak çeşitli düzenleri deneyimleme imkânı buluyor, bu da sahiplenme duygusunu artırarak ortak alanların düzenli kullanımını teşvik ediyor. Bu esnek alan planlaması, sosyal bilimlerden elde edilen içgörülerle birleşerek öğrencilerin sosyal etkileşimlerini ve aidiyet hissini artırıyor.
İnsan Odaklı Tasarım: Kapsayıcılık, Empati ve Katılım
Yapılı çevredeki eşitsizlik, çoğunlukla dezavantajlı toplulukların kaliteli alanlara erişiminin kısıtlanması nedeniyle oluşur ve bu durum, sosyal adaletin önemini gözler önüne serer. İnsan odaklı tasarım, bu dengesizliklere meydan okuyarak empatiyi, çeşitli kullanıcı deneyimlerini ve dezavantajlı gruplarla doğrudan etkileşimi ön planda tutar. Bu sayede, fiziksel erişilebilirlik (rampa, asansör vb.) ile duygusal ve kültürel ihtiyaçları karşılayan alanlar tasarlamak mümkün olur.
Dezavantajlı toplulukların katkısını sağlayan katılımcı tasarım, sosyal eşitliğin güçlenmesine destek olur. Az kullanılan kentsel alanları toplumsal varlıklara dönüştürerek, terk edilmiş arsaları ve binaları topluluk merkezlerine, parklara ya da uygun fiyatlı konutlara çevirebilir. Bu tür alanlar, toplumsal bağları güçlendirir ve farklı topluluklardan bireylerin bir araya gelmesine olanak tanır. Sonuçta, katılımcı tasarım ile sosyal bağlar kuvvetlenir, aidiyet duygusu gelişir ve kapsayıcı ortamlar yaratılır.
İnsan Odaklı Çözümlerle Yaşam Kalitesini Artırmak
Mimarlık, tasarım ve sosyal bilimlerin birleşimi, toplulukların karşılaştığı karmaşık sorunlara güçlü bir çözüm sunar. İnsan odaklı tasarım, bireylerin ihtiyaçlarını, refahını ve deneyimlerini ön planda tutarak sosyal sorumluluk sahibi bir mimarlık yaklaşımı oluşturur. Teknolojik yenilikler ve küresel eğilimler arasında, insan odaklı çözümler yaşam kalitesini artırarak, insanların çevreleri ve gezegenimizle olan anlamlı bağlarını güçlendirebilir.