Kamu Binaları Kültürel Bir Tarumarın Pençesinde
TEAMFORES Mimarlık, Mimar Serter Karatban
Olması gerekeni konuşuyor olsaydık; kendi kendine yetebilen ve hatta ürettiği enerjinin fazlasını kamu yararına değerlendiren, çeşitliliği ve üretkenliği hedeflemiş bir sürdürülebilirlik anlayışına hakim, yalınlığı ve şeffaflığı ile kamuya kucak açmış, her türlü tasarruf tedbirini almış, gürültü, atık ve iklim koşullarına karşı kontrolü sağlamış, halka en küçük yapı taşından başlayarak örnek olan binalardan bahsediyor olurduk.
Dergimizin bu sayısında Kamu Yapılarının “Çevre Dostu Değişimi” konusunu ele alıyoruz. Bu çerçevede herkese açık ve erişebilir olması beklenen kamu binalarının ülkemizdeki durumu hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?
Ülkemizdeki durumunu konuşacaksak maalesef birçoğu içler acısı durumda ve bunların bir çoğu da yeni yapılar. Modern olmaya çalışırken olamamışlığa örnek olarak, Güneydoğu’daki illerimizden birinin İl Özel İdare Binası’na ve tarihin izlerini yeniden canlandırmaya çabalamak adına yapılan birçok yeni dönem belediye binasına rahatlıkla bakabiliriz. Biliyorsunuz, eğitim olmadan saygı, saygı olmadan da çevre bilinci olmuyor. Şu anda kamu binalarının büyük bir çoğunluğu kültürel bir tarumarın pençesinde, tarihin değerlerini sildiklerinin farkında dahi olmayan mimarların ellerinde önce görsel bir çevre kirliliği oluşturmakta, sonrasında da özellikle teknolojik altyapılarının eksikliği ve mimari temel bilgisinin sığlığından ötürü çevre dostu bir değişim içinde olduklarını söyleyemeyiz.
Yörük Köyü ve Müzesi
Cumhuriyet öncesi sürdürülebilir yaklaşım, Cumhuriyet dönemi mimarlığında öne çıkan özgünlük, vurgu ve anlam maalesef günümüzde yok. Son derece eklektik bir mimari dönem yaşıyoruz.
Olması gerekeni konuşuyor olsaydık; kendi kendine yetebilen ve hatta ürettiği enerjinin fazlasını kamu yararına değerlendiren, çeşitliliği ve üretkenliği hedeflemiş bir sürdürülebilirlik anlayışına hakim, yalınlığı ve şeffaflığı ile kamuya kucak açmış, her türlü tasarruf tedbirini almış, gürültü, atık ve iklim koşullarına karşı kontrolü sağlamış, halka en küçük yapı taşından başlayarak örnek olan binalardan bahsediyor olurduk.
Anadolu Üniversitesi
Günümüzde; teknoloji, tasarım ve mimarideki gelişmelere rağmen ülkemizde yeni inşa edilen kamu binaları birbirini tekrarlıyor. Sizce neden Türkiye’de kamuya ait binalar sıradanlığını korumaya devam ediyor?
Günümüz enteresan bir yaranma mimarisi tecrübe etmekte. Tarihimiz hunharca ayaklar altına alınırken, tarihi değerleri korumak adına eski fikrin yeni malzemeyle harmanlanması yöntemiyle daha çirkin bir mimari oluşturma yarışının içindeyiz. Bir belediye binasına utanmazca kondurulan bir ‘taç kapı’ replikasının hemen önüne giydirme cephe yapan ve masmavi camlar koyabilen bir mimari var. Daha da ileri giden bu zihniyet, 1500’lerde müthiş bir teknoloji ve bilimsel altyapı ile çözümlenmiş mimaride devrim yapan bir binanın neredeyse 450 yıl sonra eskisinden çok daha kötü malzemelerle bir replikasını yapmak ve bu replikaya da orijinal eserin mimarının adını vermeye kadar götürüyor meseleyi. Maalesef birçok kamu binası için sıradanlığa razı olduğumu, asıl beni kahredenin bu seviyesizlik ve cahillik olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Muğla Terminal
Kamu yapılarının arazi kullanımı, çevre ilişkileri, malzeme, renk ve doku seçimi gibi sürdürülebilirlik kriterlerine yönelik ne gibi çözümler uygulanmalı?
Bugün kamu binaları tasarlanırken en çok hata yapılan konu sanırım kullanıcı sayılarının hesaplanması sırasında yapılıyor. Adı da üzerinde varlık sebebi kamuya hizmet olan bu binalarda genellikle personel sayısına göre hesaplamalar yapılıyor. Otopark hesapları, yeşil alan ihtiyacı, CO2 emisyon hesaplamaları, gürültü seviyeleri ve hatta fonksiyonel yeterlilik sadece personel (statik kullanıcı) sayısına göre yapıldığından, zaman zaman halkın personel sayısının üzerine çıkan yoğunluktaki kullanımlarında tüm çevresel doktrinler ve mevzuatlar yetersiz kalıyor.
Yoğun bir kent dokusunun içinde olması gereken durumlarda, kamu binalarında özellikle otopark sayısı, kullanıcı giriş ve çıkışlarının rahatlığı, özel alanların ve güvenlik bölgelerinin asgaride tutularak hesaplanması, toplu ulaşıma yakın bölgelerde olması önemli. Renk ve doku seçimlerinde vernaküler yaklaşımı desteklemekle beraber, yetkin bir mimarsa projeyi hazırlayan, onun yorumuna karışmamak en doğrusu. Son yıllarda çokça gündeme gelen biyofilik tasarım kriterlerinin barındırılması, gerek kamunun stressiz ve mutlu bir şekilde yapıdan ayrılmasına, gerekse çalışanların bu zemini hazırlayacak ruhsal ve fiziksel altyapıya sahip olmasına yardım edeceği de aşikar.