Karamuk & Kuo'ya sorduk...
Karamuk & Kuo: "Sürdürülebilir tasarım sürecinin diğer tasarım süreçlerinden bir farkı olmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü artık günümüzde, bütün tasarım süreci ekolojik kaygılarla ilişkili olmalı. Anahtar nokta, tasarım süreci sonunda bu hususları göstermek değil, bunu kavramsal düşünmenin bir parçası yapmaktır. Sürdürülebilir tasarım, sadece, solar panel kullanmak veya yeşil çatı yapmak değildir. Enerji ve malzeme tüketiminin teknik etkiler kadar, nasıl yaşadığımızı ve toplumla kurduğumuz sosyal ilişkileri sorgulamayı da içerir. Bu demektir ki, yalnızca mekanın ve malzemelerin kalitesini değil, aynı zamanda onun kentsel bağlamını ve yapının ömrünü düşünmeliyiz. Bu özellikle şehirlerimizin yapı taşı olan konutlarda daha da önemlidir.
Sürdürülebilir mimarlık eğitimi ülkemizdeki ilgili fakültelerde bir disiplin içerisinde verilmiyor. Siz bir mimar olarak mimarlığın sürdürülebilir ve ekolojik boyutu ile ilgili bilgi birikimine nasıl sahip oldunuz?
Ekolojik, sürdürülebilir tasarım uzun zamandır gündemde olan bir konu aslında fakat son günlerde üst sıralarda yerini çünkü daha pazarlanabilir hale geldi. Aslında onlarca yıldır üniversiteler ve özel sektör bu konuda araştırmalar yapmaktaydı. Tabiki, üniversite bazında düşündüğümüzde, hangi okul olduğu önemli, örneğin Amerika’da; Harvard, MIT veya U.C gibi en önemli pek çok üniversitede, pasif veya düşük enerji sistemlerinin tasarımla ilişkisini anlatan bina teknolojileri dersleri mevcuttur. Harvard’ta, ekoloji -ya da çevre bilincinin biyolojik sistemle ilişkisi- tasarım stüdyolarında en önemli konu haline geldi. Bu durum, konunun yalnızca teknik derslerde veya mimari tasarıma eklenmiş olarak ele alınmadığını, tasarım kavramının ve temelinin bir parçası olarak devreye girdiğini gösterir.
Mimarlık sürdürülebilir inovasyon için önemli bir arena diyebiliriz. Konut sektöründeki hızlı gelişim sürdürülebilir, çevreci ve yenilikçi tasarımları hayata geçirmek için iyi bir fırsat. Mimaride sürdürülebilir tasarım aşamalarından bahsedebilir misiniz?
Sürdürülebilir tasarım sürecinin diğer tasarım süreçlerinden bir farkı olmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü artık günümüzde, bütün tasarım süreci ekolojik kaygılarla ilişkili olmalı. Anahtar nokta, tasarım süreci sonunda bu hususları göstermek değil, bunu kavramsal düşünmenin bir parçası yapmaktır. Sürdürülebilir tasarım, sadece, solar panel kullanmak veya yeşil çatı yapmak değildir. Enerji ve malzeme tüketimini teknik etkiler kadar, nasıl yaşadığımızı ve toplumla kurduğumuz sosyal ilişkileri sorgulamayı da içerir. Bu demektir ki, yalnızca mekanın ve malzemelerin kalitesini değil, aynı zamanda onun kentsel bağlamını ve yapının ömrünü düşünmeliyiz. Bu özellikle şehirlerimizin yapı taşı olan konutlarda daha da önemlidir.
Turizmin yarattığı fırsatlar kadar doğal çevreye verdiği zararlar da bilinen bir gerçek.Sürdürülebilir Turizm kavramının sıkça konuşulduğu bu günlerde çevreye duyarlı otel mimarisi nasıl kurgulanmalıdır? Bu noktada yatırımcıya düşen görevler nelerdir?
Eko-turizm veya sürdürülebilir turizm iki ucu keskin bir kılıç gibidir. Başarılıysa, aynı zamanda daha çok ziyaretçi akınına, kaynakların daha çok tüketimine ve yerel yaşamın daha çok tahribatına öncülük edebilir. Sonuçta, sürdürülebilirlik kavramı sadece mimarların elinde olan birşey değildir. Eğer hiçbir düzenleme yoksa ve yüz tane yatırımcının hepsi de o bölgede inşaat yapmaya karar verirse, tatil köylerinin hepsinin en iyi sürdürülebilir yapı listesinde olmasının hiç bir önemi kalmaz. Bu gibi durumlarda, hükümetin rolü ve kurallar, alana uzun dönem gözetim ve vizyon sağlamak için önemlidir. Yatırımcı inşa yaptığın yeri korumanın ve sürdürmenin önemini anlamalıdır. Uzun vadede bir yatırım, eğer otelin çevresinde çekici bir ortam kalırsa, olur. Yatırımcılar bundan dolayı hem tasarımda hemde otelin işletmesinde çevreye duyarlı uygulamaları gerçekleştirmede ısrar etmelidir.
İnsan sağlığının yapı ile olan etkileşimi olarak tanımlayabileceğimiz yapı biyolojisi ile ilgili düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Eskiden binaların, bağımsız dünyalar içinde, statik objeler, hermetik kutular olduğunu düşünürdük ama aslında herşeyin birbiriyle bağlantılı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Binanın performansı (enerji tüketimi, iç mekandaki hava şartları..) şehrin ekolojisine ve çevremize katkıda bulunmaktadır. Bunun anlamı binanın mutlak bir kontrolü yerine iç mekan ve dış mekan arasında dinamik bir ilişkiyi düşünmek anlamına gelir. Örneğin, binanın dış koşullar ve sıcaklıklar altında, pasif ısıtma ve soğutma ile iç mekanı en ideal sıcaklıklarda ayarlamak.
Yapıların çevreci ve insan sağlığına uygun olabilmesi için mevcut sertifika sistemlerinden birine sahip olmaları yeterli midir? Sertifika almak dışında başka neler yapılabilir?
Belgelendirme sistemlerinin, düzenleme ve uyumu sağlamak için iyi bir güç olması gerekmektedir. Ama aynı zamanda daha yaratıcı ve hatta belki aynı ekolojik amaçları daha iyi yollardan başarmayı engellemektedir çünkü temel listeyi gerçekleştirmeye dayanmaktadır. Ancak, bildiğimiz gibi, eğer binayı ekolojik yada biyolojik bir varlık olarak düşünürsek, sadece göreceli olarak anlayabileceğimiz bir şeydir. Bunun anlamı, dengeler sistemi ile ilgili olarak, aynı hedefe ulaşmak için birden fazla yol olduğudur. Bazen, daha fazla sürdürülebilir standartlara ulaşmak için, belgelendirme sistemleri tarafından tanımlanan formüller dışında, kutunun dışını düşünmek gerekir.
Yeşil, sürdürülebilir, ekoloji gibi kavramlar son yıllarda hayatımıza yoğun olarak girdi ve farklı mecralarda bir çok şekilde tartışılıyor. Ülkemizde yapılan çalışmalarda bu kavramların doğru algılandığını ve uygulandığını düşünüyor musunuz?
Ekolojik düşünme, aslında, yeni birşey değil. Vitruvius bile Mimarlık Üzerine 10 Kitap’ta (Ten Books of Architecture) bu konuyu ele almıştır. Bir binanın, binanın kavramı ve konumuyla ilişkisi; her binanın, daha büyük bir organik sistem dahilinde, temel bir parçası anlayışıdır. Bugün; sürdürülebilirlik, ekoloji ve yeşil bina kavramları, binanın performansını gerçekten anlamaktan çok bir pazarlama stratejisi olarak kullanılmaktadır. Tabiki, bu kavramları -sadece sürdürülebilir imajı çizenler dışında- iyi uygulayan pek çok proje de vardır.
Sürdürülebilirlik ilkelerinin mimaride uygulanması konusunda kendilerini geliştirmeleri adına geleceğin mimarlarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Sürdürülebilirlik sonradan olmamalıdır. Tasarım tamamlandıktan sonra değil; konseptin, formun, binanın organizasyonunun bir parçası olmalıdır. Gün gelecek ki, mimarlıkla ilgili konuşurken bu terimleri kullanmayı bıracakağız çünkü öyle entegre olacak ki söylemeye gerek bile duymayacağız. Hepimiz o günün erken gelmesini sağlamaya yardımcı olabiliriz.
Karamuk & Kuo 2010 yılında; tasarım süreçlerine, kendi uluslararası ve çeşitli bina deneyimlerini katarak, Jeannette Kuo ve Ünal Karamuk tarafından kurulmuştur. Mekan ve program arasındaki ilişkiyi ön plana çıkaran, her tasarım çözümünün özel kullanım ve ihtiyaçlara yönelik olduğu, her projeye; mimarlığın, taze fikirlerin gerçeğe dönüştürüldüğü, iyimserliğiyle yaklaşıldı.
Ofis, mekansal kurgulardan ve sergilerden; kompleks konut projelerine kadar pek çok ölçek aralığında çalışmakta ve her zaman yeni yaratıcı fırsatlara bakmaktadır. Ek olarak, iki partnerde, tasarım araştırmasında, entellektüel takipte kararlıdırlar ve 2006’dan beri ABD’de ve İsviçre’de pek çok üniversitede, tasarım stüdyolarında ders vermişlerdir.