Kentsel Dönüşüm : Yapılanlar Çevre ve Kamu Yararına Olmalıdır
Bünyamin Derman
Mimar, DBAarchitects
Türkiye’de şehirleşme faaliyetlerinde bina ölçeğinden, kentsel tasarıma yapılanlar içinde iyi niyetli çabalar, doğru başlangıçlar olmuştur kuşkusuz; fakat bugün geldiğimiz noktadaki hayal kırıklığını görmezden gelemeyiz.
Kamuoyunda ‘Kentsel Dönüşüm Yasası’ olarak bilinen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Yasa Tasarısı 16 Mayıs 2012 tarihinde Meclis Genel Kurulu’ndan geçerek yasalaştı. Bu tarihten itibaren birçok platformda tartışmalara neden oldu. Bir mimar olarak sizlerin bu konudaki düşünce ve yorumlarınızı alabilir miyiz?
Türkiye’de şehirleşme faaliyetlerinde bina ölçeğinden, kentsel tasarıma yapılanlar içinde iyi niyetli çabalar, doğru başlangıçlar olmuştur kuşkusuz; fakat bugün geldiğimiz noktadaki hayal kırıklığını görmezden gelemeyiz. Nüfus artış hızı ve çeşitli nedenlerle yaşanan iç göçün, planlamaları altüst eder niceliğine bir de planlamaya inanmamışlık ve ranta teslim oluşu eklersek, bu tabloyla yüzleşmek daha kolay olur sanırım.
Planlı ve sürdürülebilir bir kentleşmedir doğru olan. Kentler yıllardır aldığı kontrol edilemeyen göçle, altyapısı kurulamadan, imarlı - imarsız bir gecekondulaşma anlayışıyla büyümekte ve ciddi bir kültürel erozyon yaşanmaktadır. Toprak rantı inanılmaz boyuttadır.
Bugün kentsel dönüşüm adıyla yapılanlar arasında, örneğin İstanbul’da, bir tarafta yıkılan gecekondular yerine yapılan toplu konutları ve kent içinde parsel bazında yenilenen binaları, bir tarafta da kent çeperlerinde inşa edilen ve fakat kente değmeyen (duvarlarla çevrili gettolar şeklinde) siteleri görürüz. Oysa ne kentin yegane ihtiyacı konuttur, ne de kent yalnızca konutlardan ve devasa alışveriş merkezlerinden ibarettir. Eğitim, sağlık, kültür, spor yapıları, tarihi ve idari yapılar, yeşil alanlar gibi kamusal alanlarla bir kent kent olur. Altyapı –ulaşım, enerji, temiz- pis su- sistemleri- işlediği zaman bir kente kent denilebilir ancak.
Kentsel dönüşüm konusu sadece bir inşaat faaliyeti değildir, hele önünüzde bir master plan olmadan bölgesel yık- yaplar hiç değildir. Kentsel dönüşüm, ekonomik, sosyolojik, kültürel boyutları olan bir konudur, merkezinde insan vardır paradan önce.
Kentsel Dönüşümün çevre dostu yapılaşma ve çevre bilincinin ön planda tutulduğu kentleşmenin sağlanması konusunda bir fırsat olduğu söylenebilir mi? Bu fırsat nasıl değerlendirilmeli, ne gibi stratejiler izlenmeli? Siyasilere, ilgili kamu kurumlarına, mimarlara, konut üreticilerine ve son tüketiciye düşen görevler nelerdir?
Kentsel Dönüşümün çevre bilinci ön planda tutularak gerçekleştirilebilmesi ya buna inanmışlık ya da ticari olarak bunun bir gereklilik olmasıyla mümkün olabilir, eğer devlet kentsel dönüşümde çevre dostu yapılaşmayı bir zorunluluk ya da standart olarak ortaya koymadıysa. Tabii bir de işin en ideali var, çevre bilincinin ön planda tutulmasının toplum kültürünün bir parçası olma durumu. Herkesin malumu toplum bireylerden oluşur. Bu bireylerin kimi yöneticidir, kimi tasarımcı, uygulayıcı, kimi satıcı, kimi de alıcı. Şayet her birey kentsel sürdürülebilirliğin çevresel sürdürebilirlikle mümkün olduğunu ve çevresel sürdürülebilirliğin de aslında dünyadaki yaşamın devamlılığı demek olduğunu anlarsa sanırım başka bir şey yapmaya gerek kalmaz. Özetle, eğitim şart.
Kentsel Dönüşümün sosyal etkilerinin sıklıkla tartışıldığına şahit oluyoruz. Bu konuda farklı kesimler farklı yorumlar yapıyor. Bir kesim Kentsel Dönüşümün şart olduğunu ve desteklenmesi gerektiğini savunurken, diğer bir kesim ise zamanla değer kazanan mahallelerde rant elde etmek ve buralarda yaşayan kent yoksullarını şehrin niteliksiz alanlarına taşımanın ve kentin nimetlerinden mahrum bırakmanın diğer adı şeklinde değerlendiriyor. Sizce bu iki durum nasıl dengelenmeli, nasıl bir model uygulanmalı ki toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaç ve beklentilerini karşılamak mümkün olsun?
Dünyaya sadece siyah beyaz gözlüklerle bakmak aradaki onca renge haksızlık olur bana sorarsanız. Kentler organizmalar gibidir. Değişir, dönüşürler. Yaşanmışlıkların izleri, geleceğin beklentileri şekillendirir onları. Başka bir ifadeyle değişim her daim olur. Burada gözden kaçırmamak gereken şey yapılanların çevre ve kamu yararına olma önceliğidir. Amaç, rehabilite edilecek yerde, orada yaşayan insanların yaşadıkları mekanların iyileştirilmesi olmalıdır, onları oradan sürüp, rantı şahlandırmak değil.
Kentsel dönüşüm, kentin tüm alt ve üstyapı ihtiyaçlarının master plan düzeyinden, ada, parsel bazında planlamaya kadar karşılanmasını içeren, kente kimlik katan yapı ya da dokuların, meydanların, koruların korunarak dönüştürüldüğü ve en önemlisi her aşaması kamunun gözü önünde gerçekleştirilen, sivil insiyatif, yerel ve merkezi erk, meslek adamları ve özel sektör temsilcilerinin bir arada kotardıkları ciddi bir iştir. Uzlaşı kültürünün inşası, kamu yararının ranttan öncelikli olması, şeffaflık, bilgilendirme ve paylaşım anahtar sözcüklerdir.
Bunun güzel bir örneğini duvarın yıkılışının ardından Berlin’in dönüşüm projesinde görmek mümkündür. Şehrin bu bölgesi için açılan bir yarışma ile bir master plan elde edilmiş, alt ve üst yapı bu kararlara göre ve fakat farklı mimarlar tarafından projelendirilmiştir. Dönüşüm her aşamasında halkla paylaşılmış, görüş alınmıştır. Bu çalışmada masada Mercedes- Benz gibi finansörler, merkezi ve yerel erkin temsilcileri, kamu adına sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve meslek adamları (mimarlar, mühendisler, plancılar) bir arada yeralmışlardır.
Unutulmamalıdır ki bugünden şekillendirilen gelecek yalnızca bize ait değildir, ancak yapılanların sorumluluğu hepimizindir.