Mimari Tasarımın Gelişimini Belirleyen Yönler Ve Kriterler
STEFAN BEHNISCH
Daha yenilenebilir çevresel bir yapılanma için sürdürülebilirliğin kültürel, iklimsel, siyasi ve topografik bağlamlara oturması lazım!...
Mimaride sürdürülebilirliğin bizim için ne ifade ettiğinden bahsedeceğim öncelikle; yaklaşık 130 kişilik bir ofisimiz var, biz partnerler olarak işin genel hatlarını belirledikten sonra, mimari kısmını mimarlarımıza bırakıyoruz. Bazı konularda duyarlılıklarımızı belirtiyoruz ama işin taslağını verip ‘böyle olması gerekiyor’ diyen bir ofis değiliz. Sürdürülebilirliğin sadece niceliksel bir sorun ya da zorluk olarak algılandığı bir yerde yaşıyorum; yani sürdürülebilir bir bina dediğiniz zaman metrekareye düşen minimum kWh elektrik algılanıyor. İsviçre ve Avusturya’da da benzer algılar söz konusu. Dil ile alakalı bir şey mi bilmiyorum ama Almanca konuşan toplumlarda genel algı biraz daha sürdürülebilirliği niceliksel tanımlamak yönünde.
Sürdürülebilir olarak tasarlanan tek bir bina kimsenin derdine derman olmayabilir; dolayısıyla sürdürülebilir bina olarak tanımladığımız şeyin kültürel, iklimsel, siyasi, topografik bağlamlara oturması lazım. Burada kısaca şunu da ifade etmek istiyorum; şehir bağlamı dediğimiz şey bize kamuyu getiriyor yani kamusal mekanları dikkate almamız gerekiyor. Bizim kültürel olarak en büyük zenginliklerimizden bir tanesi bu...
Mississippi Nehri’nin Her İki Tarafını,
St. Louis Bölgesinin Dokusuyla Birleştiren Park Geçit,
ST. LOUIS’ GATEWAY ARCH
Kamu alanları 30’larda 40’larda 50’lerde biraz terk edilmişti ama son elli altmış yıl içerisinde, özellikle Orta Avrupa ve Amerika şehirlerinde yaşayan insanlar sürekli dışarıya gidip bir şeyler almak istedikleri için, ihtiyaçla şekillenen alışveriş odaklı bir kamu alanı ihtiyacı doğdu. Bu sebeple kamu alanlarını güvenli kılabilmek ve tekrar emniyetli hale getirebilmek, insanları oraya çekebilmek için bir takım etkinlikler oluşturmak gerekti. St. Louis’s Gateway Arch yarışması da aslında bu fikirden ortaya çıktı. St. Louis şehri neredeyse terk edilmiş bir şehir iken; bir kritik geçit yaratılabilse ve bu parktan şehire geçiş olarak oluşturulabilse işte bu noktada şehir tekrar yaşar hale gelebilirdi. Biz de bu projede Mississippi Nehri’ni ve etrafını baz alarak her iki tarafın dokusunu St. Louis bölgesinin dokusuyla birleştiren bir park geçit tasarladık.
Mimariyi bir kültürel zenginlik olarak değerlendiren müze projesi;
Suyun taşlarla yarattığı ilişki ile her biri farklı bir yaklaşımla durmadan değişen görüntü, OZEANEUM müzesine mutlak bir kimlik kazandırırken, Stralsund siluetine de eşsiz bir katkı sağlıyor...
DENİZ BİLİM MÜZESİ
OZEANEUM
Stralsund şehri, bir dünya kültürel miras şehri ve UNESCO’nun kültürel miras listesindeki şehirlerden biri ve bir de limanı var. Uluslararası bir yarışmayla çeşitli mimarlık ofisleri projelerini sundular ve o dönemde rakip firmaların çoğu bu yarışmaya tuğla kullanılan projelerle katıldılar. Oysa Ozeaneum, büyük bir akvaryum projesi ve eskiden tuğla kullanılırken akvaryum yapıları gibi binalar yoktu. Akvaryum projeleri zor projelerdir ve büyük bir alana ihtiyacınız vardır. Ayrıca akvaryum projelerinde mümkün olduğunca cam kullanılmaması gerekir çünkü ziyaretçilerin akvaryuma odaklanması, dışarıdan herhangi bir ışık gelmemesi gerekir ki siz balıkları görebilmelisiniz, ama balıklar sizi görememeli...
Bunu, her tarafı kapalı, penceresi olmayan büyük kutu binalar olarak düşünün ve bu da malzemeden ziyade bir ölçek yaklaşımı gerektiriyor. Biz de bina şekillerini mevcut binanın kontürlerine göre ve çok fazla göze sokmayacak şekilde ölçeklendirmeye gayret ettik. Bu, bizim için malzemeden ziyade ölçekle ilgili bir projeydi, mesken maksatlı kullanılmayan modern bir bina, dolayısıyla ölçeğe göre tasarım yapmak zorundasınız ve Unesco projemizi onayladı.
Bir Tarihsel Kent Simgesinin Renovasyonu;
SCHLAUES HAUS
Şimdi biraz da eski ve yeniyi buluşturmaktan bahsedelim; bu Oldenburg’da küçük bir bina projesiydi. Biz normale projelerimizi mimari yarışmalara katılarak alırız, bu doğrudan bize gelen bir projeydi. Bu bina, eski, tarihi ve mevcut bir bina ve renove edilmesi, bir şeyler eklenmesi gerekiyordu. Ama şöyle bir sorun vardı; buna dair herhangi bir prosedür yoktu ve biz mimarlar için bu tür binaları herhangi bir kısıtlama olmadan yapmak çok zordur.
Schlaues Haus’u eski evlerden oluşan sıra evler olarak düşünebilirsiniz ama bir kısmı yenilenmiş ve bizim için sürdürülebilirlik anlamında deneysel bir çalışma idi. Burada bir hibrid görüyorsunuz, yeni bina malzemelerinin beta testi olarak düşünülebilir bu. Peki tarihi binaları eskiyle nasıl buluşturacaksınız ya da eski binaları renove ederken yeniye nasıl taşıyacaksınız?
Modern mimaride eğer enerji tüketimini en aza indirmek istiyorsak binada kurulu enerjiyi de dikkate almamız gerekiyor. Eğer enerji merkezlerini, kurulu enerjiyi düşünürsek bu yüzdesel anlamda enerji tüketimini nispeten azaltıyor. Şuanda biz bu kurulu enerji dediğimiz kavramı kullanmaya çalışıyoruz; çünkü enerji tüketiminin büyük bir parçası haline geliyor ve dolayısıyla maddiyat bizi malzemeye yöneltiyor ve malzemeyi tekrar düşünmemiz gerekiyor. Kısaca bu, binanın mimari konseptine de yansıyor. Sonuç olarak neredeyse hiç enerji kullanmayan bir bina inşa etmiş olacaksınız yani enerji tasarruflu, sürdürülebilir, yenilikçi ve esnek...
Ağırlıklı olarak opak bir yapı;
WIPO KONFERANS SALONU VE İDARİ BİNASI
Bu projemiz ise Uluslararası Fikri Mülkiyet Derneği’nin Cenevre’deki idari binası ve konferans merkezi. Binanın tamamını ahşaptan inşa etmeye karar verdik ve bunun çeşitli sebepleri var; birincisi, ahşabın ikinci, üçüncü hayatının olması ve farklı şekillerde tekrar tekrar kullanılabilir olması, ikinci sebebi hafifliği ki binanın altına garaj inşa ettiğimiz için üstüne çok fazla yük bindirmek istemiyorduk; dolayısıyla hafif bir malzeme olarak ahşap tercihimiz oldu. Ayrıca çok sık kullanılmayan ve enerji anlamında sizi yormayacak, yoğun bir kütlesi olmayan bir bina istiyorsanız bunun için de ahşap inanılmaz bir yapı malzemesi. Burada kırk metrelik bir ahşap kutu inşa ettik ve böyle bir yapı için ahşap inanılmaz bir malzeme idi...
Geometrisi ve malzeme kalitesiyle çevresinden ayrışan yeni konferans salonunun cam yapılarla çevrili çokgen gövdesi tamamen ahşap. Aynı zamanda üretken yapısıyla hoş bir ambiyans yaratan ahşap seçimler ekolojik, ekonomik ve sosyal açıdan sürdürülebilir...
Daha önce inşa edilmiş idari bina olan yapının da içi ve dışı ahşap ve zeminle ilgili bağlantılarında doğal taş kullanılmıştı. Burada çok şanslıydık; çünkü mekan kısıtlaması olduğu için sandalyeleri, masaları, ışıklandırma ünitelerini biz tasarladık. Derinlik anlamında kullanacağımız belli bir alan vardı ve buna uygun bir şekilde tasarlamak istedik. Ayrıca 2-3 cm’lik tasarruflarla yeni bir sıra daha ekleme şansımız oluştu. Ekstra sandalye tasarlamış olmamız masrafları biraz arttırmış olsa da ilave 90 kişilik bir oturma alanı yaratmış olmamız kullanılabilirliği artırdı.
Geometrisi ve malzeme kalitesiyle çevresinden ayrışan yeni konferans salonunun cam yapılarla çevrili çokgen gövdesi tamamen ahşap. Aynı zamanda üretken yapısıyla hoş bir ambiyans yaratan ahşap seçimler ekolojik, ekonomik ve sosyal açıdan sürdürülebilir...
Orijinal tasarımının anısına ve tarihine saygılı bir şekilde modernize edilen kütüphane;
LANGSDALE KÜTÜPHANESİ
Baltimore’daki Langsdale Kütüphanesi 60’lı yıllarda inşa edilmiş ve tamamı panellerden oluşan bir yapı. Yarışma sonucu kazandığımız bu projede eski panelleri kullanmayı önerdik. Günümüzde üniversite kütüphaneleri birer kütüphane değil aslında birer öğrenme merkezi, yalnızca kitaplardan ibaret olmayıp daha ziyade öğrenme, bilgi paylaşma söz konusu, bundan dolayı da günışığı için açıklıklar bıraktık. Sürdürülebilirlik açısından bu binaların korunması gerekli çünkü gömülü enerjinin yüzde sekseni alt yapı ve üst yapıda, biz bunu değerlendirdik ve yüzde seksen dörtlük bir tasarruf sağlamış olduk.
Wageningen kentindeki üniversitenin kuzeyinde yer alan ve mevcut diğer tarım enstitülerine yakın konumlanan IBN Enstitüsü’nün yeni binasının tasarımı doğa ile uyum içinde. Fonksiyonel ve kullanıcı dostu bir araştırma tesisi; çok yönlü ve ekolojik olarak sağlıklı...
IBN - ORMAN VE DOĞA ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
90’ların başında Hollanda’da sürdürülebilir bina olarak ilk yaptığımız binayı göstermek istiyorum size. O zamanlar enerji tasarruflu, insan dostu ve sağlıklı bir bina olarak adlandırılıyordu. Tarımın yanlış kullanıldığı bir bölgede, Hollanda Çevre Ajansı bizden bölgeyi yeniden doğallaştırmamızı istemişti. Kuşları, böcekleri, otları nasıl geri getirebiliriz üzerine bir çalışma yaptık ve aslında böyle bir yerin doğal olarak oluşmasının on sene sürdüğünü öğrendik. Bizim yaptığımız çalışma sayesinde dört senede kuşlar böcekler tekrar geri geldi. Suni bir göl oluşturduk ve şu anda, yani yaklaşık on beş yıl sonraki görüntüde, gayet doğal diyebileceğimiz bir aşamaya geldi.
İçerideki ağaçlar havayı temizlemek için kullanıldı, bunun için ne kadar suya, hangi bitkilere ihtiyacımız olduğunu tesbit ettik, buna istinaden de kışın ve yazın çalışan kapalı devre bir havalandırma oluşturduk. Yazları içerideki hava dışarıya göre daha serin, bu da havalandırma ile sağlanıyor ve ne zaman gitseniz sürekli bir büyüme olduğunu görebiliyorsunuz, bu da ekolojik olarak gayet sağlıklı...
Wageningen kentindeki üniversitenin kuzeyinde yer alan ve mevcut diğer tarım enstitülerine yakın konumlanan IBN Enstitüsü’nün yeni binasının tasarımı doğa ile uyum içinde. Fonksiyonel ve kullanıcı dostu bir araştırma tesisi; çok yönlü ve ekolojik olarak sağlıklı...
BALTIMORE ÜNİVERSİTESİ ANGELOS HUKUK MERKEZİ
Baltimor Hukuk Fakültesi’nin örneğini vermek istiyorum, bu da kazanmış olduğumuz bir yarışma projesiydi. Projede, farklı fonksiyonları bir araya getirmek istedik ki insanlar bir araya gelebilsinler. Bu amaçla fakülte ofislerine kıyasla derslikleri daha geniş yaptık ve herkesin en fazla üç kat çıkmak zorunda kalacağı bir bina oluşturmaya çalıştık. Ayrıca insanların dışarıya ya da okulun avlusuna çıkabilecekleri bir şekilde trafiği yönettik.
Binanın, jeotermal anlamda havalandırması doğal bir şekilde gerçekleşiyor ve ofislerden merkezi bölgeye doğru duvarlarda ses yalıtımı yapıldı, yani bu projede iklim mühendisliği de yaptık. Projede doğal gün ışığının kalitesi en önemli parametrelerimizden birisiydi ve bu bizim için mekan derinliği açısından da çok önemliydi...
Kendi okul tarihinde ilk kez derslik, fakülte ofisleri, idari alan ve hukuk kütüphanesi birimlerini tek bir çatı altında birleştiren Angelos Hukuk Merkezi binası, aynı zamanda üniversite için küresel ısınma emisyonlarını ortadan kaldırmak ve nötr iklime ulaşmak için stratejiler geliştiren büyük ölçekli bir fırsat yarattı.
Kendi okul tarihinde ilk kez derslik, fakülte ofisleri, idari alan ve hukuk kütüphanesi birimlerini tek bir çatı altında birleştiren Angelos Hukuk Merkezi binası, aynı zamanda üniversite için küresel ısınma emisyonlarını ortadan kaldırmak ve nötr iklime ulaşmak için stratejiler geliştiren büyük ölçekli bir fırsat yarattı.
CITY OF SANTA MONICA PARKING STRUCTURE
SPOT: Dışa doğru katlanır metal panellerden oluşan binanın cephesi, bir ışık güçlendirme ekranı gibi çalışarak; yüksek açılı gün ışığını yapının derinliklerine kadar yönlendiriyor...
Bu proje Santa Monica’da yaptığımız bir otopark binası... Santa Monica’da otoparklarda ne gibi sıkıntılar olabilir diye araştırarak başladığımız projede bizim için öncelikle güvenlik çok önemliydi ve günışığı...
Binanında dışında büyük bir merdiven yer almakta; genel olarak yangın merdivenleri pek kullanışlı değil, asansörler de yavaş olduğu için insanlar genellikle dışarıdaki büyük merdivenleri kullanmayı tercih ediyor, böylece güvenlik sosyal kontrol sayesinde gelişmiş oluyor. Kısaca ne kadar fazla insan burada yürürse o kadar güvenli bir hal almış oluyor...
Binanın dış cephesinde paneller, güney cephesinde ise aynalar kullandık. Bu sayede; sabahın erken saatlerinden öğleden sonra ikiye kadar yüksek açılı gün ışığını yapının derinliklerine kadar yönlendirebildik, sonrasında da güneş batıdan gelemeye başlıyor...
Tamamen LED lambalar ile aydınlatılmış dünyanın ilk yapısı;
HOUSE IN A HOUSE
Son projemiz ise yine bir yarışma projesi olan Hamburg’daki “House in a House”. Sigorta borsası için kullanılmış eski bir bina için bizden ekstra bir alan eklenmemiz istendi. Tarihi dokuya dikkat etmeniz gerekiyordu ve biz de bunu şeffaf bir şekilde tamamen camdan yapmak istedik, şeffaflıktan materyalsizliğe gitmeye çalıştık.
Bu projeyi 9 yıl önce tasarlamıştık ve LED lambalar kullandık çünkü sahip olduğumuz en önemsiz şeyin ışık olduğunu düşünmüştük. Işık, yüzeye değene kadar bizim için hiç önemli değil, fiziksel olarak bir materyal olmasa da bunu algılama şeklemiz itibari ile çok önemsiz bir materyal aslında ama katman ve düzlemlerden oluşan bu yeni binanın mevcut yapının karmaşık yekpare duvarlarına karşıt hafif ve soyut yansıması olabileceği düşüncesiyle cam ve LED’ler kullanmak istedik. Bir dizayn ofisiyle birlikte bu fikstürleri tasarladık ve yaklaşık 130 adet LED var üzerinde ve o zamanlar bu kadar LED’i bir araya getirmekte çok zordu.
Bu yapı bir tarihi avlu içerisinde ve tarihi avlunun alanını üç katına çıkarmış oldu ve club, restorant, müze, çalışma alanları ve danışma olmak üzere gayet kompakt bir şekilde tamamlanmış oldu. Özellikli tarihi arka plana saygı duyması anlamında çok özel bir proje...