Sürdürülebilir Mimari Çelişkisi: Dayanıklılık ve Geçicilik
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Romalılar imparatorluklarının gücünü ve prestijini göstermek için köklü hükümdarlıklarının simgesi olarak kalıcı yapılar inşa etti. İmparatorlar statülerinin ve saygınlıklarının ifadesi olarak büyük kamu eserleri yaptırmışlardır. Buna karşıt olarak Japon mimarisi Şinto tapınaklarının ayinsel olarak yeniden inşasında da görüleceği üzere değişim ve yenilenme kavramlarını uzun zamandır benimsemiştir. Ise Jingu'da shikinen sengu olarak adlandırılan ve tapınağın her yirmi yılda bir kasten sökülüp yeniden inşa edildiği bir uygulama söz konusudur. Dünya genelinde kalıcılık ve geçicilik felsefeleri mimari geleneklere sirayet etmiş. İklim krizinin ortasında bu değerler modern mimari tasarıma nasıl uygulanıyor?
Modernler güç, itibar ve onur simgeleri olarak yapılar yaratmaya devam ediyor. Örneğin olimpiyat stadyumları, bir ülkenin global etkinliklere ev sahipliği yapma ve geride ikonik simge yapılar bırakabilme yetisini ifade eder. Bu yapılar çoğunlukla etkinlikler sona erdiğinde kullanılmaz hale gelmekte ve uzun vadede uygulanabilirlikleri ve sürdürülebilirlikleri konusunda kaygılara yol açmaktadır. Örneğin Pekin'deki Bird's Nest Stadyumu, başlangıçtaki görkemine karşın, istikrarlı bir şekilde kullanılmakta ve gelir elde etmekte güçlük çekiyor. Benzer şekilde 2004 Atina Olimpiyat Kompleksi ve 1976 Montreal Olimpiyat Stadyumu'nun inşası yapılar artık kullanılmadığında gelecek kuşaklara ağır bakım maliyetleri yüklemiştir.
Modern mimarlık uygulaması görünüşte "planlı eskitme"yi benimseyen bir tüketim toplumu içinde faaliyet gösterir. Yeni yapılara yer açmak için binaların sürekli olarak değiştirilmesi veya yıkılması gerektiği inancı yaygındır. Tıpkı Olimpiyat stadyumlarında olduğu gibi geleneksel alışveriş merkezleri de online alışverişin yaygınlaşması ve tüketici eğilimlerinin değişmesi gibi geniş çaplı toplumsal dönüşümler sonucunda anlamsız hale gelmiştir. Mimarlar ve tasarımcılar artık hızla gelişen bir dünyada varlıklarını sürdürebilmek için mekanları yeniden tasarlama mücadelesiyle karşı karşıyadır. Değişen gereksinimlere ve değişen toplumsal tutumlara ayak uydurmak, modern uygulamalar için büyük önem taşır.
Toplumsal gereksinimlere göre gelişebilen, uyarlanabilir yapılar oluşturmayı hedef alan Japon Metabolist akımının mimarisi Japon şehirlerinin devamlı bir gelişim içinde olduğunu yapısal olarak kabul etmiştir. Mimari büyük yapılar ile organik biyolojik gelişimin birleşiminden ilham alan bu akım, gelecekte beklenen gereksinimleri karşılamak üzere "metabolize" olacak dinamik yapılar oluşturmayı amaçlamış. Fakat önemli bir ihmal hareketin kendisinin de eninde sonunda modasının geçeceğinin öngörülmemesiydi.
Kisho Kurokawa tarafından tasarlanan Tokyo'daki Nakagin Capsule Kulesi, iddialı Metabolist mimarinin bir örneğidir. Kule değişik kullanımlara uyarlanabilen ve merkezi bir çekirdek yapının içine ve dışına yerleştirilebilen ayrı bölmelerle modüler bir sistem olarak tasarlandı. İnovatif tasarımına karşın yapı, değişen toplumsal gereksinimlere yanıt olarak dönüştürülebilirlik sözünü yerine getirmekte yetersiz kaldı.
Bunu takiben geçici mimari günümüz dünyasının hızlı doğasına bir yanıt olarak karşımıza çıktı. Saatler ile birkaç yıl arasında değişen kısıtlı bir yaşam süresi için tasarlanmış yapılar ve alanlar yaratmaya odaklanır. Bu mimari anlayış esneklik ve uyarlanabilirlik sunduğu için önem kazanmıştır. Geçiciliği benimseyerek kaynaklar etkin bir şekilde kullanılır ve yapılar kolayca sökülüp yeniden kullanılabilir.
Coachella Vadisi Müzik ve Sanat Festivali geçici yapılar sayesinde etkileyici deneyimler sunmakta fakat çevresel etkileri sebebiyle eleştirilere konu olmaktadır. Bu yapıların inşası ve sökülmesi çoğunlukla ciddi kaynaklar gerektirmekte ve kayda değer miktarda atık üretir. Geri dönüştürülemeyen malzemelerin kullanımı ve fazla enerji tüketimi gibi konular bu etkinliklerin sürdürülebilirlik uygulamalarına dair kaygıları artırmıştır.
Teknolojideki ilerlemeler, hızlandırılmış trendler ve anında memnuniyet ile özdeşleşen bir kültürü beraberinde getirmiştir. Kapitalist bir düzende bunun doğal sonucu olarak tek kullanımlık olma ve demode olma sorunları ortaya çıkar. Mimarlar giderek değişen ve tahmin edilmesi daha da karmaşıklaşan bir gelecek için tasarım yapmanın zorluğuyla karşı karşıyadır. Mimari kalıcılık ve kültürel muhafaza isteği ile uyum sağlama ve gelişim ihtiyacını dengelemek, geleceğin mimarisini biçimlendirmede çok kritik bir soru haline geliyor. Mimarlar bu belirsizlik içinde nasıl yol alabilir ve toplumsal ilerleme ve değişimin kaçınılmazlığını nasıl göğüsleyebilirler?
BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi gibi küresel zaman perspektiflerinin yönlendirdiği bir aciliyet hissiyle geleceğe bakarken, mimarlık topluluğu ekolojik krizi çözmek için gereken yaklaşımla ilgili sorularla mücadele ediyor. Sürdürülebilir mimari sürekli olarak anlamını yeniden biçimlendiren, gelişen bir disiplindir. Tanım gereği "sürdürülebilir" kavramı açıkça dayanıklılık ve yaşam süresine atıfta bulunmakta, yeşil mimarinin sonsuza dek kalıcı olması gerektiğini ifade eder. Bununla beraber sürdürülebilir mimarinin geçici, gelişen ve "kolay" olması gerektiğine gönderme yapan minimal çevresel etki kavramıyla da oldukça yakından bağlantılıdır.
Sürdürülebilir mimarinin tanımı içindeki bu çelişki, keşif ve iç gözlem gerektirir. Sürdürülebilir mimari kalıcı mı yoksa geçici mi olmalıdır? Görünürde birbiriyle çelişen bu özellikler arasında bir denge kurmanın bir yolu var mı? Sonuçta sürdürülebilir mimari arayışı hem uzun ömürlülüğü hem de adapte edilebilirliği kucaklayarak bu ikilemi ortadan kaldırmalı ve gelecek için gerçekten sürdürülebilir bir yapılı çevre oluşturmalıdır.