Toplu Konut Uygulamalarının Gelişimi
Prof. Dr. Ahsen Özsoy, İTÜ Mimarlık Fakültesi
Konut en önemli ve en yaygın bina tipi olarak farklı kültürlerde ve toplumlarda her zaman inşa edilmiş çevrenin en önemli bölümünü oluşturur. Sanayileşme ve kentleşme ise konut olgusuna yepyeni boyutlar kazandırmıştır. İnsan-çevre ilişkilerinin uzun süreli ve yoğun olarak bir konutun içinde yaşanması, değişen yaşam biçimleri ve kitlesel üretimin gerekliliği konut tipolojisinin farklı bir önemle ele alınmasını gerektirmektedir. Konut ile içinde yaşayan bireylerin ilişkileri oldukça karmaşık olup, bireysel ve toplumsal yönleri, zamana bağlı özellikleri bulunmaktadır. Konut konusu, mimar ve plancıların yanı sıra, ekonomi, coğrafya, toplum bilimleri gibi birçok disiplinin ilgi alanı içindeki önemli başlıklardan biridir. İçinde yaşanan zaman, kira ya da mülk konutu olma, toplumsal-ekonomik düzey, ailedeki rol vb. gibi pek çok farklı durum, konutun insan için taşıdığı anlamı belirler. Konut uyuma, yemek yeme gibi temel eylemlerin gerçekleştirildiği bir mekan olmaktan öte, anıların oluştuğu, kişinin kendini ifade ettiği, kendisiyle baş başa kalabildiği çok özel bir alandır. Konut ve çevresiyle birey arasındaki etkileşimde belirli bir uyum ve dengenin sağlanması gerekmekte, sağlanmadığı zaman da çeşitli rahatsızlıklar ortaya çıkmakta ve çevreye uyma, çevreyi ihtiyaçlarına uydurma ya da çevreyi terk etme şekillerinde çözümler aranmaktadır. Konutla ilgili memnuniyet, konutun ve çevresinin fiziksel özellikleri ve sosyal çevreyle ilgili olabildiği gibi, ailenin kendi özellikleri ve yaşam döngüsündeki konumuyla da ilgili olabilmektedir. Kullanıcı memnuniyeti; konutta kalma süresi, konut sahipliği veya kiracılık gibi özelliklerle de yakından ilişkili olmaktadır.
Hızlı nüfus artışı ve kırdan kente yoğun göç nedeniyle, konut konusu büyük ölçüde sayısal yetersizliği ile gündemde olmuştur. Özellikle de konut ihtiyacı göreli olarak daha fazla olan alt- ve alt/orta-gelir grupları için inşa edilen örneklerde konut ve çevre niteliğinin olması gerekenin çok altında olduğu bilinen bir gerçektir. Orta ve üst-gelir grupları için yapılan uygulamalarda ise proje ve yapım aşamalarındaki bütçeye bağlı olarak daha nitelikli uygulamalara rastlanmaktadır.
Konut sorunu ülkemizin gündemindeki önemini farklı boyutlarıyla korumaktadır. Kırdan kente göç ve hızlı nüfus artışı sonucu ortaya çıkan konut açığını gidermeye yönelik olarak planlanan konut üretimi uygulamaları sonucunda belli bir yol alındığı görülse de, çeşitli yollarla gerçekleştirilen toplu konut birimlerinin ve çevrelerinin niteliksel yetersizlikleri açıkça görülmektedir. Günümüzde kitlesel konut üretimi süreçlerinde, tasarımcı ile kullanıcı arasında yüz yüze ilişki bulunmamaktadır. İster kamu eliyle, isterse özel kuruluşlarca üretilen konutlar söz konusu olsun; sosyo-ekonomik özellikleri, yaşam tarzı ve beklentileri bilinemeyen kullanıcı grupları için tasarım yapılmakta ve kullanıcı grubunun gelecekteki yaşam çevresine ait kararların büyük bir çoğunluğu, kullanıcı dışındaki grupların getirdiği kısıtlamalarla alınmaktadır. Konutun çok yönlü özellikleri nedeniyle bu tür sorunlar ancak, kullanıcı grubunun ihtiyaçlarının belirlenebilmesi veya kararlara katılabilmesi amacıyla, programlama aşamasında görüşlerine başvurulması ve kullanım sonrası değerlendirme çalışmaları aracılığı ile konut çevrelerinin çeşitli yönlerine ilişkin kapsamlı ve güvenilir veri sağlanması ile çözümlenebilir. Bu nedenle toplu konutlardaki kalite sorunlarını kullanıcı değerlendirmeleri yoluyla saptayarak, yeni tasarımlar için veri birikimi oluşturmak önem kazanmaktadır.
Toplu Konut - Sosyal Konut
Toplu konut uygulamaları kitlesel üretim ile gerçekleştirilen, genellikle düşük ve orta gelirli kullanıcılara yönelik uygulamalar olarak bilinmektedir. Burada amaç niteliksel açıdan yeterli yaşanabilir konut çevreleri yaratmak, ailenin zaman içindeki değişimine ve farklı kullanımlara olanak vererek sağlıklı bir şekilde bu çevreleri yaşatmak şeklinde tanımlanabilir. Toplu konut uygulamaları çok sayıda ve bir arada üretilmeleri nedeniyle, düşük maliyetli uygulamalar olduklarından "toplu konut" kavramının sıklıkla "sosyal konut" kavramıyla aynı anlamda kullanıldığı görülmektedir. Gerçekte her iki kavramın çıkış noktası ayrıdır. "Toplu konut" pazar ekonomisinde bir ticari kavram olarak ortaya çıkarken, "sosyal konut" devletin, yerel yönetimin ya da bazı sosyal kurumların ürettiği konut anlamına gelmektedir ve bu tür bir konut, pazar ekonomisinin dışında bir üretim örgütlenmesinin sonucudur (Tapan, 1996). Tarihsel süreç içinde irdelendiğinde, bu olgunun son iki yüzyılda dünyada ve Türkiye'de kentsel yerleşim karar ve planlarında belirleyici rol oynadığı görülmektedir. Çok sayıda konut üretiminin temelinde de, yine dünyadaki ekonomik yapının büyük değişikliklere uğraması yatmaktadır. Bu gelişme süreci içinde öncelikle İngiltere'de, daha sonraları da Belçika, Almanya ve Fransa’da önemli toplu konut uygulamaları gerçekleşmiştir. Kitlesel üretim biçimi yapı teknolojisinin gelişmesine yol açmış; yeni yapım yöntemleri ve üretim hızı yüksek teknolojiler toplu konut projelerinin gerçekleşmesinde önemli rol oynamıştır.
Dünyada ve Avrupa'daki uygulamalar incelendiğinde, toplu konut üretiminin sıra evler, sırt sırta evler, tek ya da ikiz ev ve apartmanlar, iç avlulu bloklar gibi çeşitli konut tipolojileri kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca bu konutlarda, alt ve orta gelir grubunun yaşam seviyesi yükseldikçe, büyüklüklerin ve konfor standartlarının arttığı da gözlenmektedir (Tapan, 1996).
Türkiye'de ilk toplu konut uygulamaları 19. yüzyılın sonlarında gerçekleştirilmiştir.
Sultan Abdülaziz (1861-1876) tarafından saray hizmetlilerinin kullanımı için tasarlanan Beşiktaş Akaretler (1870) ilk toplu konut uygulaması sayılabilir. Yine erken örnekler arasında Taksim Surp Agop sıra evleri de bu grupta ele alınabilir. Ayrıca, 1918 yangınından zarar görenler için 1921'de Laleli'de inşa edilen Harikzedegan (Tayyare) Apartmanları da ilk betonarme toplu konut uygulaması olarak bilinmektedir.
1946'da kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu ya da çekirdeği 1926'da oluşturulan Türkiye Emlak Kredi Bankası gibi kuruluşlar konut sorununu çözmek amacıyla devlet eliyle örgütlenmiştir. Bunlar kişisel krediler vererek ya da projeler üreterek kişilere mülk konut edinme konusunda yardımcı olmuştur. Emlak Kredi Bankası'nın ferdi (kişisel) kredi modeline dayanarak bizzat örgütlediği Levent (1947-1951) ya da Koşuyolu (1951) uygulamaları, Türkiye'deki en önemli toplu konut uygulamalarıdır. Bu uygulamalara paralel olarak konut kooperatifçiliğinin de aynı yıllarda yaygınlaştığı izlenmektedir. 1953'te 6188 sayılı "bina yapımını teşvik ve izinsiz yapılan yapıları hakkında çıkarılan yasayla, belediyeye devredilen hazine arsalarından kooperatiflerin yararlanması hedeflenmiş ve böylece sosyal konutların gelişimine öncülük edilmiştir. Orta ve dar gelirlileri hedefleyen bu yaklaşımlar ve özellikle ülkenin mimarlık ve şehircilik alanındaki birikimleri, yine Emlak ve Kredi Bankası'nı genellikle kent dışındaki boş arazilerin planlamasına yöneltmiştir. Batı örneklerinden esinlenilerek tasarlanan 4.Levent ve Ataköy projeleri bunların en önemlileridir. Bahçe-kent yaklaşımıyla gerçekleşen 1. Levent'in tersine hem 4. Levent'te hem de Ataköy'de karma konut tipolojileri yer almış, başka bir deyişle çok katlı ve az katlı konutlar iç içe, yan yana tasarlanmıştır. 1955'te projelendirilen Ataköy Mahallesi kamu eliyle üretilen konut programlarının en kapsamlısıdır (Tapan, 1996).
TOKİ
Ülkemizde konut politikalarının uygulanmasında sektörde tek kamu kuruluşu olarak görev yapan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile tariflenen görevleri kapsamında yürüttüğü faaliyetleriyle temel olarak, konut ve kentleşmeye ilişkin sorunlara ulusal düzeyde çözüm üretmeyi amaçlamaktadır. Türkiye’nin 1950’lerden bu yana yaşadığı hızlı nüfus artışı ve kentleşme sonucunda artan konut gereksiniminin karşılanabilmesi amacıyla 1981 yılında 2487 sayılı Toplu Konut Kanunu oluşturulmuş, 1984 yılında yayınlanan 2985 sayılı Toplu Konut yasası ile Toplu Konut Fonu uygulaması başlatılmıştır. Fonun etkin kullanılabilmesi amacıyla aynı yıl Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi kurulmuştur. 1990 yılında Toplu Konut İdaresi kurumundan Kamu ortaklığı kısmı ayrılarak idare tek başına daha özerk bir hale getirilmiştir. 1993 yılında Toplu Konut Fonu genel bütçeye bağlanmış, 2001 yılında tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. TOKİ kredi geri ödemeleri, gayrimenkul satışları ve hazine ödeneğini kaynak olarak kullanmaya başlamıştır.
2004 yılında Arsa Ofisi’nin yetkileri de TOKİ’ye devredilmiştir. Hazineye ait arazileri bedelsiz olarak devralan kurum bu şekilde konut üretiminde kamu sektöründe tam yetkili hale gelmiştir. TOKİ 1987 yılından beri kendi mülkiyetindeki arsalar üzerinde konutlar yaptırarak, bu konutlara uzun vadeli kredi vererek satışa sunmaktadır. TOKİ konut üretim modelleri: Alt ve orta gelir gruplarına TOKİ arsaları üzerinde konut üretim projeleri, kentsel dönüşüm projeleri (gecekondu dönüşüm projeleri), sosyal konut projelerine kaynak oluşturma amaçlı projeler ve arsa üretimi şeklinde sıralanmaktadır.
TOKİ, büyük kentlerdeki değerli arazileri üzerinde prestij projeleri ve sosyal konut projelerine kaynak yaratma modeli oluşturmuştur. Bu model, özel sektörle işbirliği halinde konut üretme ve hisse sahibi şirketle satış gelirlerinin paylaşılmasına dayalıdır. Konutlar inşaatın başında satılmakta, idare payını almaktadır. Bu yöntemle kamu elindeki arazilerin örnek ve itibarlı kentsel alanlar olarak projelendirildiği, arazinin en karlı bir biçimde değerlendirildiği, kamu lehine kaynak yaratıldığı ileri sürülmektedir (Dülgeroğlu-Yüksel, Pulat-Gökmen, 2009).
Dinamik bir toplumsal ve ekonomik yapıya sahip olan Türkiye’de hızlı nüfus artışı, kırsal kentsel nüfus göçü, kentlerdeki hızla değişen sosyo-ekonomik ve mekânsal strüktür. Teknolojideki hızlı değişim, aile yapısındaki değişmeler gibi pek çok faktör konut olgusu üzerinde etkili olmaktadır. Türkiye’de konut sorununun çözümüne yönelik hızlı üretim sistemlerinin yaygınlaşması ile, büyük ölçekli konut projelerinde tek tipleşme önemli bir sorun haline gelmiştir. Emlak Bankası, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Oyak gibi kurumların uygulamalarıyla başlatılan büyük ölçekli toplu konut projeleri, başlangıçta orta gelir grubunu hedeflemekteyken, zaman içerisinde konutun metalaşmasına varan bir gelişme ile giderek daha üst gelir gruplarına hizmet eder girişimlere dönüşmüştür. Genel olarak konut sunum biçimlerinin farklı gelir gruplarına hizmet verebilecek bir çeşitliliği içermediği görülmektedir (Özsoy ve Türkoğlu, 2004). Kenti çevreleyen gecekondu kuşaklarına benzer biçimde kenti çevreleyen büyük ölçekli konut yerleşmelerinin ortaya çıktığı ve bu yerleşmelerde tekil ve toplu olarak belirli bir tasarım ve çevre kalitesi düzeyi sağlanamadığı görülmektedir.
Önemli Kavramlar
Toplu konut uygulamalarının gelecekteki gelişimi açısından önemli olduğu varsayılan bazı konu ve kavramlar üzerinde çalışmalar yapılması önemlidir. Örneğin, kalite kavramı gündemimizde giderek artan bir önemle yer almaktadır. Toplu konut çevrelerinde kalite konuları, konut araştırmalarında önemli bir yer tutmaktadır. Çevresel performansla ilgili yönlerin ele alındığı çalışmalarla başlayan çabalar zaman içinde mekansal ve psiko-sosyal kalite karakteristiklerinin irdelendiği araştırmalarla sürdürülmüştür. Bu konuda daha önce gerçekleştirdiğimiz çalışmalar kalite konusunun fiziksel gerçekliği kadar onu deneyimleyenlerin özellikleri ile de ilişkili, çok yönlü ve karmaşık bir olgu olduğunu göstermiştir. Kaliteye yönelik bilincin farklı kesimlerce paylaşılmasına koşut olarak, kullanılmakta olan konut bölgelerinde yapılacak yeniden değerlendirme çalışmalarının katkısının daha da önemli olacağı açıktır.
Toplu konutlarda ailelerin konut içinde olduğu kadar, çevresinde de karşılanması gereken çok çeşitli ihtiyaçları vardır. Bu nedenle konutta nitelik sorunu yalnızca iç mekan ile sınırlı bir biçimde ele alınmamalı, iç ve dış mekan niteliği bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bu bileşenler açısından çevrenin kalitesi iki boyutta değerlendirilebilmektedir. Nesnel kalite boyutu, çevrenin ölçülebilir fiziksel nitelikleriyle ilgili iken, öznel kalite boyutu kullanıcıların bu fiziksel niteliklere ilişkin öznel değerlendirmelerini dikkate alır. Toplu konut kullanıcılarının açık ve kapalı mekanlara ilişkin tatminini bu gruplamaya paralel olarak nesnel nitelikteki performans özellikleriyle ve öznel nitelikteki psiko-sosyal özelliklerle ölçebiliriz. Mekansal/çevresel kalitenin psiko-sosyal boyutunu oluşturan öznel kavramlar kişiden kişiye değişebilen kriterler kümesini oluştururlar. Mahremiyet, kişiselleştirme, kimlik, sosyal statü, kişisel/sosyal alan, mekan içgüdüsü, mekanda seçme özgürlüğü gibi kavramlar kullanıcının mekansal tatmininde önemli bir yer tutarlar. Bu nedenle mekansal tatmin kriterleri olarak değerlendirmede dikkate alınmaları gerekir (Esin ve Özsoy, 2003).
Geleceğin konutu açısından önemli potansiyeller taşıyan kavramlardan biri de esnekliktir. Toplu konutlarda, az sayıda plan tipiyle çok sayıdaki ailenin çeşitlenen ihtiyaçlarına cevap verebilmek bir problemdir ve konut tasarımına daha farklı yöntemlerle ve belirli bir esneklik arayışı ile yaklaşılmasını gerektirmektedir. Mekansal kalitenin en önemli bileşenlerinden biri insanların ihtiyaçlarına yanıt verebilme yeteneğidir. Bir mekanda gerçekleştirilmesi söz konusu olan eylemlerin çeşitliliği ve zenginliği kalitenin bir göstergesidir. Geleceğin konutu içinde uyku ve yemek ihtiyacının da karşılanabildiği bir ofis olabilecek, belki de aynı zamanda içinde tüm gerekli hizmetlerin karşılandığı bir otel de olacak ve neden olmasın?- erişilebilirliğin en katı kurallarının geçerli olduğu bir yaşlı evi de olacaktır. İhtiyaç ve isteklerin giderek artması ve çeşitlenmesi nedeniyle, yakın gelecekte konutun daha çok esnek ve uyabilir olması gerekecektir.
Yoğunluk da bir başka önemli kavram olarak karşımızda durmakta ve potansiyellerinin araştırılması gerekmektedir. Bina yapılabilir arazilerin azalması, arazi kullanım kararlarının dikkatle alınmasını gerektirmektedir. Benzer yoğunluk değerlerine sahip çok farklı mekansal çözüm önerilerinin olabildiği düşünülerek, gelecekte yaşam biçimlerinin hangi doğrultularda değişebileceğine ilişkin senaryolar oluşturulması gerekmektedir. Çevrenin biçimlenmesini empoze etmeyen konteynır özellikli (nötr) konutlar; konut işlevleri ile yakın ya da uzak ilişkili kullanımlar için dönüştürülebilir (esnek) konutlar; tek kişiden çoklu yaşama kadar farklı boyut ve kompozisyonlu ortak yaşama birimleri olan (karma) konutlar, atık geri dönüşümü sistemleri ve temiz enerji kullanımı olan, yalnız gerekli miktarda arazi kullanan ve böylece doğanın binada devam ettiği, ekolojik (yeşil) konutlar; enformasyon ağlarına hızlı erişim sağlayan, evde çalışmaya olanak veren, yüksek tavanlı ve modüler mekanları olan, m2 yerine m3 olarak pazarlanan (ofis-konut) örnekler; alış-veriş, restoran, spor, ya da 24 saat çamaşır yıkama gibi, hizmetler ve boş zaman kullanımları sağlama olasılığı içeren (otel-konut) birimler; yoğun çevrelerde, ev ve işyeri arasında hızlı ve etkin kamu taşıma servisleri sağlanabilen, özel araçların yasaklandığı, bisiklet ya da ortak elektrikli arabalar gibi alternatif taşıma araçlarının sunulduğu (arabasız) konutlar; bina içinde teraslar, iç avlular ya da bahçeler gibi sakinlerin buluşmasını kolaylaştıran ortak toplanma yerleri olan (piazza-konut) örnekleri; yaşlılar için, doktor kontrollü ve evde tıbbi bakım olanağı bulunan, erişim ve ziyaret olanakları düşünülmüş (yardımlı konut) birimleri; yalnız yaşayanlara güvenli bir çevre sunan yakın çevresinde fiziksel ve psikolojik korunmayı garanti eden (korumalı) konutlar bu tür arayış ve yaklaşımların, çeşitlilik ve potansiyellerini göstermektedir.
1970’li yıllardan beri az ya da çok gündemde olan katılım konusunun da çeşitlenen yöntemlerle gelecekte toplu konut örneklerinin planlama ve tasarımında söz konusu olması gerekmektedir. İsveçli mimar Ralph Erskine’in İngiltere’nin kuzeyinde Newcastle upon Tyne’da gerçekleştirdiği Byker Wall konut yerleşmesi ve yine kullanıcı katılımıyla Viyana’da BKK-3 grubu tarafından gerçekleştirilen SfagbrikG uygulaması iki iyi örnek olarak verilebilir.
Bu tür başarılı örneklerde genellikle, baştan beri demokratik bir şekilde kararların alınmasına katılan konut sakinleri, kullanım süreci içerisinde de konut yerleşiminin nitelikli bir biçimde sürdürülebilmesi için bakım ve yönetime katılmaktadırlar. Buna benzer duyarlılıkla ve dikkatle ele alınmış örneklerin ülkemizde de üretilebilmesi, konutta planlama, tasarım ve uygulamalarının bilinçli bir şekilde ele alınmasını gerektirmektedir.
Maliyet, üretim sayısı ve hızı gibi endişelerle üretilen konut yerleşmeleri, tasarım kalitesi açısından sıradan bulunmakta; aidiyet, kimlik, sosyal ilişkiler gibi çeşitli psiko-sosyal kriterler açısından yetersiz olmaktadır. Konut artık günümüzde sadece başını sokacak bir yer, ya da bir yatırım aracı olmanın ötesine geçen bir yaklaşımla ele alınmak durumundadır. Planlama ve tasarım süreçlerine gerekli özenin gösterilmesi, gerçekleştirilen konut uygulamalarının değerlendirilmesine yönelik akademik araştırmaların sonuçlarının yeni tasarımlara veri sağlaması önemli görülmektedir. Çevreye ve doğaya duyarlı yaklaşan; esneklik, erişilebilirlik, sürdürülebilirlik, gibi önemli kriterlerle geliştirilen konut tasarımlarının teşvik edilmesi gereklidir. Yenilikçi ve yaratıcı çözümlere ulaşabilmek üzere, evrensel planlama ve tasarım ilkelerinin farkında olarak, yaşam kalitesi yüksek konut yerleşmeleri yaratılması, ancak planlama ve tasarım süreçlerine gerekli duyarlılıkla yaklaşılması ile mümkün olabilecektir.
Kaynakça
Ağat, N., 1989, “Ataköy'ün Tarihi Gelişimi ve Çağdaşlığının Tartışılması”, Ataköy Toplu Konut Uygulamalarının Değerlendirilmesi, Panel Bildirileri, Der.: A. Özsoy, N. Esin, G. Pulat, İ.T.Ü.Mimarlık Fakültesi, İstanbul, ss. 3-8.
Dülgeroğlu Yüksel, Y., Pulat Gökmen, G., 2009, “Changing of Mass Housing Production by the Government In Turkey”, European Network for Housing Research, 21st Conference, Changing Housing Markets: Integration and Segmentation, 28 June-1 July, 2009, Prague, Czech Republic.
Esin, N., Özsoy, A., “Toplu Konutlarda Mekan Kullanım Özelliklerinin Değerlendirilmesi Ataköy Örneği”, Ataköy Toplu Konut Uygulamalarının Değerlendirilmesi, Panel Bildirileri, Der.: A. Özsoy, N. Esin, G. Pulat, İ.T.Ü.Mimarlık Fakültesi, İstanbul, ss. 57-61.
Fernandez Per, A., Mozas, J., Arpa, J., 2009, Density Housing Construction & Costs, Ed by a+t ediciones.
Günay, B., 1989, “Ataköy 7. ve 8. Mahalleler Bir Tasarım Deneyimi”, Ataköy Toplu Konut Uygulamalarının Değerlendirilmesi, Panel Bildirileri, Der.: A. Özsoy, N. Esin, G. Pulat, İTÜ, Mimarlık Fakültesi, İstanbul, ss. 12-29.
Mozas, J., Fernandez Per, A., 2006, Density, New Collective Housing, Ed by a+t ediciones.
Özsoy, A., Dülger Türkoğlu, H., 2004, “After a Symposium: Housing Policies and Applications, Examples from Turkey and France, 1950-2000” / “Bir Sempozyumun Ardından: Konut Politikaları ve Uygulamaları, Türkiye ve Fransa Örnekleri 1950-2000”, A I Z ITU Journal of the Faculty of Architecture, Volume 1 / No 1 - Spring, pp. 1-13.
Özsoy, A., “Toplu Konutlarda Tasarım Kalitesi”, Konut Sempozyumu, 3-4 Aralık 2009, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi (baskıda).
Pulat Gökmen, G., Ok, V., Özsoy, A., Esin, N., 2005, “Toplu Konutlarda Açık Mekan Yaşantısı ve Kalite: Ataköy İçin Bir Yeniden Bir Değerlendirme”, Konut Değerlendirme Sempozyumu, 3-4 Haziran 2004, Bildiri Kitabı, İTÜ Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi, İstanbul, ss. 62-69.
Tapan, M., 1996, “Toplu Konut ve Türkiye’deki Gelişimi”, Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, Der. Y. Sey, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, s. 366-378.