Uluslararası Kalitede Yapılar Üretmek İçin Daha Profesyonel Yaklaşımlar Gerekiyor

Erkal Mimarlık, Emre Erkal Röportajı
KONE Sponsorluğunda hazırlanmıştır


Bu dönemden öğrenebileceklerimiz arasında uluslararası kalitede proje ve yapı elde edebilmek için daha profesyonel yaklaşımların gerektiği. Malzeme konusu da bu konuların en başında geliyor. Sertifika sisteminin tam anlamıyla oturduğunu zaten söyleyemeyiz ama profesyonelleşme yönünde çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.


Erkal Mimarlar Stüdyosunun geçmişinin 1968 yılına dayandığını biliyoruz. Ülkemizin çok değerli mimarlarından Coşkun Erkal ve Filiz Erkal tarafından kurulan Erkal Mimarlığı 2000’li yılların başından itibaren siz ve kardeşiniz Ozan Erkal yürütmektesiniz. Mimar anne ve babanın çocuğu olarak mimarlık mesleğini seçip icra etmenin ne gibi avantajlarını ve dezavantajlarını yaşadınız?

Avantaj veya dezavantaj denebilecek noktalardan en önemlisinin meslek pratiğinin koşullarına ve değerler sistemine erken ve pek de farkında olmadan yerleşmiş olan bir aşinalık olduğunu söyleyebilirim. Ama ben bunu hem bir avantaj, hem de bir dezavantaj olarak görüyorum. Neden avantaj olduğu belli, ama onun ötesinde erken aşinalığın daha sorgulayıcı ve yeni bir soluk getirmeye engel olabileceği de söylenebilir. Mesleğimiz de dünyanın değişimi ile birlikte deviniyor. Yeni mimarlar yeni bakış açıları getiriyorlar ve birçok işleyişi değiştirebiliyorlar.

Emre Erkal

Aslına bakarsak ilk başta farklı bir meslek seçmiştim ve kendi eğilimlerime göre çok disiplinli bir yolda ilerlemek üzere yola çıkmıştım. Elektrik – elektronik mühendisi oldum, aynı zamanda da müzik ve psikoloji üzerine eğitim alırken ilgi alanımın bu dalların tümünün kesişiminde olduğunu düşünüyordum. O zaman çok disiplinli çalışmalar pek moda değildi ve her bir bilgi kırıntısı için o bilginin kaynağına gitmek gerekiyordu. Sanat ve teknolojinin ortasında ama insan zihninde geçen bir hikaye diye düşünüyordum. Ama bir zaman geldi, bu bahsettiğim aşinalık ve değer sistemi nasıl bir şey ise ancak bir tür tasarım ortamında rahat edebileceğimi anladım.

Erkal Mimarlığı devralarak aslında önemli bir mirasa da sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz? Bu durum üzerinize nasıl bir sorumluluk yüklüyor? Sıfırdan bir ofis kurup büyütmeyi tercih eder miydiniz?

Ben de yepyeni bir hikaye ile yepyeni bir dalda birşeyler yapmak istesem elbette yeni bir ofis kurmak ve evriminde rol almak isterim. Çok benzer bir hikaye ile veya daha önce anlatılmaya başlamış bir hikayenin zaman içindeki evrimini de kapsayabilecek bir duruş için yeni bir ofis kurmak çok anlamlı değil. O ofis zaten kurulu olan ofis. Enerjiyi daha etkin kullanabilmek gerek bence. Yeni bir hikaye fikri ise hep aklımda, zamanı ve yeri gelirse o da olabilir.

Bununla ilgili gözlemlediğim bir başka konu da bilgi birikiminin devamı ve katkılarla büyüyebilmesi. Belki içinde yaşadığımız çağda herkes için geçerlidir ancak toplumumuzun belleğinin oldukça kısa süreli olduğunu hep konuşuyoruz. Mesleğimizde de daha önce derin emek verilmiş bazı çalışmaların ve ortaya çıkmış bazı bilgilerin sanki hiç var olmamış gibi davranılmasına çok şaşırıyorum. Belki bu tavrı bazı meslektaşlarımız bir varoluş cümlesi gibi görüyorlar ama bir gün denklemin diğer tarafında kalacaklarını göz ardı ediyorlar. Büyük olasılıkla bir niyetten çok araştırma eksikliği de olabilir ama sonuç değişmiyor: Eğer kalıcı olmak istiyorsak, nereden gelip nereye gittiğimizin biraz daha çok farkında olmalıyız. Kimse kimsenin çok kısa bir sürede, ciddi bir kaynaktan beslenmeden üretip ortaya attığı bir fikri çok da merak etmiyor.

Çankaya Üniversitesi Kampüs

Bir projeyi hayata geçirirken temel değerleriniz ve tasarım felsefeniz hakkında bilgi alabilir miyiz? Mesleğinizi icra ederken kırmızı çizgileriniz var mıdır?

Mimar olarak veya mimari dışında başka bir tasarım eyleminde isem sanıyorum olabildiğince çok ham veriyi, bilgi bağlantısını, farklı bakış açılarını tartarak başlamak istiyorum. Her şeyi bilebilmek olanaklı değil ve zaman da kısıtlı, bu nedenle bir noktada ister istemez kalem çalışmaya başlıyor.

Meslek etiği – hatta gündelik yaşantı etiği – sanıyorum benim kırmızı çizgilerimden biri. Bugüne de bir çok hata yaparak geliniyor. Toplum için yıkıcı etkisi olduğu hemen görülebilecek bir amaç için, içinde yaşadığımız çevreye meslek ortalamasından daha fazla zarar verecek bir proje için veya etik olmayan bir iş modeli ile çalışmıyoruz. Elbette dünya siyah ve beyaz değil. Gerçekleşmesi için bir çok kişinin uzun yıllar boyunca çalıştığı projelerin sonuçlarının tek yönlü olmasını, tek bir cümle ile karakterize edilebilmesini beklemek de doğru değil. Yine de yıllar içinde kendimize göre bir etik anlayışımız oluşuyor galiba.

Çankaya Üniversitesi Kampüs

Gelişen teknoloji dünyamızı hızla değiştiriyor ve dönüştürüyor. Bu değişim mimarların üretiminde ve iş yapış şekillerinde neleri değiştirecek?

Teknoloji mimarlar arasında tam anlaşılmaktansa, romantize edilmesi daha çok sevilen bir konu. Büyük değişimler ortaya çıkartabilecek sayısız teknoloji bulunsa da kültürel olarak kabul görmez ise etkin olamıyor. Bu da bir çok etmene bağlı. Son dönemde görsel temsil teknolojilerinde, tasarım sürecinde ve sahada kollaborasyon teknolojilerinde, enerji, malzeme ve imalat tekniklerinde büyük yenilikler gördük. Teknik konuları araştırmanın pek kabul görmediği bir dönemden çıktık, en çok aranan şey olduğu bir döneme girdik. Bir çoğunun söylenenden yavaş adımlarla da olsa kalıcı olacağını düşünüyorum, ama hepsinin değil.

Çankaya Üniversitesi Kampüs

Ülke olarak son zamanda sıkça yüzleştiğimiz bir gerçek var, deprem.Farklı kullanım amaçlarına yönelik pek çok başarılı proje hayata geçirmiş bir mimar olarak bu korkutucu gerçek hakkında görüş ve önerilerinizi almak isteriz.

Deprem ülke olarak önümüzdeki en önemli sınavlardan birisi ve öyle gözüküyor ki daha da olacak. Ne yazık ki hâlâ deprem öncesinden çok deprem sonrasında yapılabileceklere odaklanabiliyoruz. Düşünce biçimimizi değiştirerek riskler ve olasılıklar ile düşünmeyi öğrenmemiz ve uygulamamız gerekiyor. Determinist bir düşünce şekliyde kısıtlı kalınca, ne zaman olacak, nerede olacak gibi, yanıtı önceden yüzde yüz verilemeyen sorulara kesin yanıtlar isteniyor. İşin içinden çıkılamayınca ya hiçbir şey yapılmıyor, ya da ölçeği fazla büyüten ama makul bir yöne gidemeyen iddialı adımlardan bahsediliyor. Örneğin statik mühendislerinin depreme karşı uyması gereken yönetmelikler, gerçek anlamda bildiğimiz mühendislik sistem çözümünü ortadan kaldırdı. Statik, 1999 depremiyle başlayarak alelacele bir dizi basitçi önleme indirgendi ama aradan geçen bunca yıldan sonra tekrar tartışılır hale geliverdi. Ne kadar yol almışız bilemiyoruz. Daha hâlâ konuşmaya başlamadığımız şehircilik boyutunu ise şimdi konuşmayacaksak, ne zaman konuşacağız bilmiyorum.

Malzeme mimarinin önemli girdilerinden. Sizin için malzeme nedir, malzeme seçim süreçleriniz nasıl işlemektedir? Yeşil sertifika sistemlerini nasıl yorumluyorsunuz?

Malzeme seçim eylemi, doğası gereği strüktürü düşük bir eylem. Sistematik yaklaşım çok zor, çünkü günün koşullarıyla çok hızlı değişiyor. İçinde bulunduğumuz dönem Avrupa Birliği Uyum Süreci ile başlayan, Kamu ihale sistemi ile tanımlanan ancak sonunda ülkemize has bir yere gelen bir dönem. Bu dönemden öğrenebileceklerimiz arasında uluslararası kalitede proje ve yapı elde edebilmek için daha profesyonel yaklaşımların gerektiği. Malzeme konusu da bu konuların en başında geliyor. Sertifika sisteminin tam anlamıyla oturduğunu zaten söyleyemeyiz ama profesyonelleşme yönünde çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.

Çankaya Üniversitesi Giriş Yapısı

Bu sayımızın dosya konusu Müze Mimarisi, Hacettepe Üniversitesi Biyoçeşitlilik Araştırma Merkezi ve Müzesi özelinde müze mimarisi hakkında görüşlerinizi almak isteriz.

Müze mimarisinde hep söylenen, iki zıt yaklaşım olduğudur. İlk görüşe göre, müze yapısı öncelikle içinde sergilenenleri izlenebilir kılmalı, geri planda ve pasif kalmalı. İkinci görüşe göre ise müze yapısı pozisyon seçerek, bir anlatı veya tutarlılık oluşturacak şekilde aktif bir rol almalı. Bu basit ikili önerme açısından bakacak olursak sanıyorum Biyoçeşitlilik Araştırma Merkezi ve Müzesi ikincisine yakın gibi, ama birincisinden de uzak değil. Yalnızca bu ortada olma hali bile, parametrelerin değişmeye başladığını gösteriyor. Bugün bir müze eskisi gibi salt bir materyal sergileme aracı değil. Bu yapı özelinde de görülebileceği gibi bir konuya dair bilginin ortaya çıkışı, arşivlenmesi, paylaşılması ve tanıtılması iç içe geçen ve birbirine geri besleme yapan aktiviteler. Bir müze yapısının bu aktivitelerden çoğuna ev sahipliği yapma şansı oluşabiliyorsa, canlandırabileceği potansiyel açısından büyük bir fırsatı var demektir.

Yapı sektöründe son 10 yıldır bir sürdürülebilirlik eğilimi görülmekte. Siz bu eğilimi nasıl görüyor ve değerlendiriyorsunuz?

Sürdürülebilirlik konusunu elbette önemsiyorum. En çok da pasif tekniklerle yapılabilen basit kurguların performansları hoşuma gidiyor. İşin ilginç yanı, basit ve kadim bilgiye dayanan bu teknikler bugünün dünyasında en tuhaf karşılanan, veya yapılarda yer bulması zor olan teknikler. Makinalar ile yapılabileceklere ise daha yakınız. Fakat bu iş sihirli birkaç makinaya teslim edip unutabileceğimiz bir konu değil herhalde. Sürdürülebilirlik bilincinin meslek pratiğinde giderek yerleşik hale gelerek, sorgulanmayacak bir konuma ulaşacağını düşünüyorum. İklim bilinci, enerji farkındalığı gibi konuların toplumun değerler sistemi içindeki yerini her gün sağlamlaştırdığını görebiliyoruz.

Nekropol Müzesi ve Arkeolojik Parkı

Son dönemde öne çıkan projeleriniz hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz?

Uzun bir süredir devam eden Çankaya Üniversitesi’nin Merkez Yerleşkesi bizim için birkaç yılda bir yeni yapılarla katkı yaptığımız ve aynı zamanda çeşitli düşünceleri test ettiğimiz bir öğrenme alanı oldu. Yıllar içerisinde etaplar halinde büyük konulardan küçük detaylara, çok değişken konuların çalışılması gerekiyor. Bu yerleşkeden iki yapı son dönemde öne çıktı: Kongre ve Kültür Merkezi ile Spor Merkezi. İkiside küçük bir üniversitenin gereksinimlerinde yola çıkan, klasik ve merkezi çözümlerden oldukça uzak yapılar oldu. Halen inşaatı devam eden Hukuk ve Mimarlık fakültelerine ait yapılar tamamlanınca ise topoğrafyanın belirli bir kısmını tutarlı olarak tanımlamış olabileceğiz. Topoğrafyayı tanımlama kısmı önemli, çünkü gördük ki yerleşke içindeki yapıların öne çıkmaları yerine, yerleşkeye dair bir dizi görevi yerine getirmelerini istiyoruz.

Son yıllarda, birlikte yola çıkan iki projemizin de kendi gerçeklikleri içinde ortaya çıkmalarını izlemek ilginç oldu. Birincisi Hacettepe Üniversitesi’ndeki Biyoçeşitlilik Araştırma Merkezi ve Müzesi. Diğeri de Antalya’daki Nekropol Müzesi ve Arkeolojik Parkı. İki yapıda da gerçek dünyanın çok narin bir kesitini korumak, görünür ve anlaşılır kılmak, üzerinde çalışanlara uygun ortam oluşturmak gerekli idi. Biri özel bir çalışma ve düşünce alanı, diğeri ise son derece kamusal bir kentsel kompleks. Ama aynı dönemde çok benzer düşüncelerle yola çıkıp, çok farklı çözümlere ulaşan iki yapı oldu. Birincisi tamamlandı, ikincisi çok yakında tamamlanacak.

Mekân, zaman ve gerekli malzemeleriniz ile sınırsız ve özgürce üretmek için sabırsızlandığınız bir hayaliniz, bir öykünüz, projeniz var mı?

Sanıyorum eğitim yaşantımda geçtiğim yerlerin çoğundan geçen çok disiplinli kesişim alanında daha fazla üretim yapabilmek isterim. Örneğin işitmeye dayalı mekânsal deneyler yapabilmek için daha çok vaktim veya fırsatım olmasını dilerdi


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)