Yığınları Fotoğraflamayı Mümkün Kılan Sanatçı; Chris Jordan
Chris Jordan’ın işleri foto-grafik ve kavramsal çeşitlilikten doğan çağdaş kültür yığınlarının bir yansıması olarak açıklanabilir. Soyutlama ve simgeleme, güzel ve çirkin, görülür ve görünmez, yakın ve uzak gibi kavramların arasındaki ince çizgi üzerinde, Jordan’ın çalışmaları insanlığın kolektif bir mirasının gücünü yansıtır.
Jordan’ın işlerinin çoğu yoğun tüketim sonucu oluşan yığınlar ve çöplerin fotoğraflarından oluşmaktadır. Renk ve düzen şablonlarını gözlemlemek üzere gittiği endüstriyel hurdalıkta gezerken tesadüfi olarak bu fikir aklına gelir. Çevreyi koruma ve farkındalık sağlama ile ilgili tutkusu bu yıllarda fotoğraflarına daha da fazla yansımaya başlamıştır. Chris Jordan plastik bardak, kağıt, cep telefonu gibi gündelik yaşantıda sıradanlaşmış objeleri kullanarak, özellikle Amerikan tüketim savunucularına farkında olmadıkları gerçekleri tanımlayan bir fotoğraf düzenlemecisidir.
İşleri; haddini aşan miktarlarda kullandığımız, çevreye ve insana zararı olan bu tek kullanımlık kolaylıkların nelere mal olabileceğini cesur ve çarpıcı kompozisyonlarla gözler önüne sermektedir.
2006’da başladığı, Running the Numbers: An American Self-Portrait (Serileşmiş Numaralar: Bir Amerikan Otoportresi) isimli fotoğraf serisi çağdaş Amerikan kültürüne yalnızca istatistikler kullanılarak yapılmış bir eleştiridir. Her fotoğraf bir nesnenin spesifik miktarlarda kopyalanarak düzenlenmesinden oluşturulmuştur. Örneğin; on beş milyon ofis kağıdı (Amerika’da her 5 dakikada harcanan kağıt miktarı), yüz altı bin alüminyum meşrubat kutusu (30 saniyede tüketilen içecek kutuları) ve daha birçoğu. Fotoğrafların temel amacı, bu rakamların sadece kağıt üzerine yazılmış numaralar olmaktan çıkıp, fiziksel karşılıklarının, büyüklüklerinin izleyiciye yansıtılması. Bahsi geçen istatistikler kitaplarda ya da internette rastladığımız inanılmaz derecede büyük rakamlar olmakla kalmıyor, devasa tuvaller üzerinde gerçek boyutlarıyla basıldığında hayret uyandırıcı bir hal alıyor. Konu bir yılda yapılmış 3,6 milyon araç satışı veya hapis yatan 2,3 milyon Amerikalı olunca, hatta her ay Birleşmiş Milletlerde gerçekleşen 32.000 silikon meme ameliyatı olunca; istatistikler soyut ve hatta hipnotize edici sonuçlar veriyor.
Chris Jordan, seyircisine günlük hayatta bilinçsizce nelere sebep olduklarını gösteren; plastik anlamda “abstrakt”, anlatım açısındansa olabildiğince net ve göze sokarcasına büyük ebatlarda çektiği fotoğraflarla dünyanın her yerinde büyük ilgi görmüştür.
Daha sonra sanatçı; Amerika’yla sınırlı kalmanın yeterli olmadığını farkedip, global istatistikler biriktirmeye başladığı Runnin the Numbers II: Portraits of Global Mass Culture (Serileşmiş Numaralar: Global Yığın Kültürünün Portresi) adlı ikinci bir seri oluşturmuştur. Jordan bu seri de Amerika değil, dünyada her 15 dakikada yakalanan ton balığı adedi gibi daha genel bir tüketimden bahseder.
Global yığın fenomenlerini keşfetmek biraz daha zorlayıcı olmuş Chris Jordan için, çünkü tüm dünyaya yayılmış milyonlarca atık, gözle görülebilecek ya da sayılabilecek bir durum olmaktan çıkıyor. Sosyologlar yaptıkları araştırmalarda insan zekasının birkaç binden büyük rakamları görsel olarak algılayamadığını keşfetmişler, buna rağmen her gün milyonlar, milyarlar hatta trilyonlarla açıklanmış istatistiklerle karşılaşabiliyoruz. Eğer tüm bu atıkları geniş bir araziye yığabilseydik ve bir dağ gibi tüm heybetiyle karşımızda duruyor olsaydı, işte o zaman durumun ciddiyetini tam olarak görsel bir hale getirmiş olurduk. Jordan’ın da bu seride yaptığı şey tam buna karşılık geliyor.
En yakın kıtadan 3218 kilometre uzaklıkta, atıklarımız inanılmaz bir yerde, bebek Albatros kuşlarının midelerinde karşımıza çıkıyor. Midway: Message from the Gyre (Orta Yol: Gyre’den Mesaj) adlı bir başka çalışması, bu kuşların anneleri tarafından Pasifik kıyılarına vuran plastiklerle beslenmesi sebebiyle ölü bulunmaları üzerine bir seri. Yiyecek ambalajları ve plastik kapaklar, bu kuşların cansız vücutlarından arta kalanlar halinde iskeletleriyle birlikte kuma gömülmüş durumda, tüm gerçekliğiyle, direkt ve belgeleyici bir biçimde fotoğraflanmış.
Global yığın fenomenlerini keşfetmek biraz daha zorlayıcı olmuş Chris Jordan için, çünkü tüm dünyaya yayılmış milyonlarca atık, gözle görülebilecek ya da sayılabilecek bir durum olmaktan çıkıyor.
Sanatçı, bu Albatrosların ölü bedenlerinde bir dehşet aynası gördüğünü söylüyor. Tüketim çılgınlığı ve endüstriyel büyümenin sembolik bir yansıması. Aynı Albatroslar gibi, biz birinci-dünya insanları da yaşamımızda sağlığımız ve ruhumuz için neyin toksik olduğunu fark edemez olduk. Kendi atıklarımızın içinde boğulmaya başladık, Albatros ise sadece bizi uyarmaya çalışıyor.
Amerika’nın kontrolden çıkmış tüketim ve atık çılgınlığını ele alan bir diğer çalışması da; Intolerable Beauty: Portraits of American Mass Consumption (Katlanılamaz Güzellik: Amerikan Tüketim Yığını Portreleri). Jordan, bu seriyi oluşturmak için ülkesindeki yükleme limanlarını, hurdalıkları gezerken birikmiş hurdaların Büyük Kanyon’u aratmayan heybetiyle yığılmış hallerini fotoğraflamaya başlamış. Şöyle bir düşününce, bu hurda duvarları arasında yürürken dehşete kapılmanın yanı sıra, büyülendiğinin de farkına varan sanatçı; “Ağır çekimde ilerlemekte olan bir kıyametin kanıtını buldum.” diyor.
Tüketim toplumunun bir bireyi olarak hiçbirimiz bu konuda bir başkasından daha masum değiliz. Her yere yayılmış bu akım insanlık üzerinde bir bakıma ayartıcı bir etki oluşturuyor. Hep birlikte devasa ve sürdürülemez bir “alma” eylemi içindeyiz. Her birimiz anonimiz. Zaten bu kimsenin tek başına yapabileceği bir hasar da değil. Aynı şekilde bunu düzeltebilmenin tek yolu da hep beraber bunun farkına varıp önlem almak. Aksi takdirde gezegenimize ve birer birey olarak kişiliklerimize yerine konulamaz hasarlar verebiliriz. Chris Jordan, fotoğraflarını gören her bireyde kendisini sorgulama güdüsü yaratmayı ya da en azında durumun bilincinde olmayanları haberdar etmeyi amaçlamış bir sanatçı. Umuyorum ki, ben de bu yetenekli ve sağduyulu fotoğraf sanatçısını tanıtarak bir grup insanı uyandırmayı başarabilirim.
Tüketim toplumunun bir bireyi olarak hiç birimiz bu konuda bir başkasından daha masum değiliz. Her yere yayılmış bu akım insanlık üzerinde bir bakıma ayartıcı bir etki oluşturuyor. Hep birlikte devasa ve sürdürülemez bir “alma” eylemi içindeyiz. Her birimiz anonimiz. Zaten bu kimsenin tek başına yapabileceği bir hasar da değil.