Ahşap Yapılar & Dış Mekanlar

Vedat Tokyay
Mimar

Kentsel tasarımlar, kentin meydanına damgasını vuran kentsel örtüler, ister istemez kentten beslenmek zorundadır. Kentin tarihi, coğrafyası, geçmiş mimarisi ve özel doğal ortamından kaynaklanabilecek sonsuz semboller dünyası ile tasarım zenginleşir ve oraya ait olma duygusunu insanlara iletir.

Ahşap yapıların dış mekanda kullanımına Modern öncesi dönemde de rastlıyoruz.  Sokak- pasajların üst örtülerinde, büyük saray veya kamu yapılarının girişlerinde ve portiklerde geleneksel ahşap en geçerli yapı sistemlerindendi. Ancak,  kentte büyük bir kamusal alanı tariflemiyorlardı. 20. Yüzyılın ikinci yarısının getirdiği yeni toplumsal ilişkiler, sosyolojik olarak kentlerde kamusal alanların artması ve çeşitlenmesini sağladı. Bireyin ön plana ve kent sahnesine çıktığı bu yeni dönemde dış mekan, alış veriş, eğlence, spor, kültür, miting, protesto gibi işlevlerle çağdaş bağlamına kavuştu. Çağdaş dönemin kentsel dış mekanlarının alan tiplerini gruplarsak,  Meydanları, Pazaryerlerini, Promenad yollarını, Açık Spor alanlarını, Festival alanlarını, Amfitiyatroları görürüz.

Bu işlevlerin yılın büyük bir çoğunluğunda yer alabilmesi, ancak ılıman Akdeniz tipi iklim kuşağında olanaklıdır. Bu yüzden konumuzda yer alacak örnekler daha çok bu bölgelerden olacaktır. Portekiz’den Sicilya’ya, Selanik’ten Antalya’ya kadar geçerli olan bu sıcak ve ılıman kuşakta, insanlar çok eskiden beri yaşamlarını sokak ve meydanlarda geçirirler. Diyalektik olarak, sıcağın bunaltıcı etkisine karşı en önemli silah olan gölge, meydanların ve tüm kamusal alanların en büyük mimari aracıdır. Rüzgarın yönü, güneşin gün içindeki dolaşımı, gölgenin yeri ve büyüklüğü ise bu kentsel dış mekanların en önemli kriterleri olur. Ayrıca, ağacın genel olarak sembolik değeri, yani gölgesinin altında insanları toparlayabilme gücü, ahşap teknolojiler ile tasarlanan çağdaş mimari örtülere de zaman zaman güçlü esinler vermiştir.

Peki, çağdaş mimarlığın bu konularda geliştirdiği kavramlar veya dış kamusal mekanlara ilişkin yeni form arayışlarının ilkeleri nelerdir:

Diyalektik olarak, sıcağın bunaltıcı etkisine karşı en önemli silah olan gölge, meydanların ve tüm kamusal alanların en büyük mimari aracıdır. Rüzgarın yönü, güneşin gün içindeki dolaşımı, gölgenin yeri ve büyüklüğü ise bu kentsel dış mekanların en önemli kriterleri olur. 

1. AKIŞKANLIK- EĞRİSELLİK- ORGANİK İLİŞKİ:

Hans Schauron ve Corbusier’den en son Zaha Hadid’in uygulamalarına kadar uzanan bu süreç, (binanın tekil estetiğinden çok) aynı zamanda form ve yapısal kabuk ile dış mekan arasındaki yoğun ilişkiyi de ortaya çıkarmaktadır. Yapıda yoğun biçimde inceleyeceğimiz Metropol Parasol yapısında da ortaya çıkan gerçek, ahşaptan yapılmış akışkan ve eğrisel bir kabuğun içinde ve dışında ortaya çıkan sonuçların bir kentsel dış mekanı nasıl dinamik, çağdaş ve insancıl bir ölçekte oluşturduğuna ilişkindir. Parasol yapısındaki güçlü eğrisel formun altındaki ana neden, meydana gün boyu gölgeyi getiren bir dizi dev şemsiyenin sabit olarak konumlanmasıdır.

Örneğin, Parasol yapısında ahşap teknolojinin seçilmesindeki tercih nedenleri, her ne kadar yazımızın 2. ve 3. ilkelerinden beslenmiş olsalar da, esas olarak, böyle bir tasarımın bir kent meydanında kesinlikle betonarme sistem ile yapılamayacağı, organiklik ilkesi açısından da ahşabın çeliğe tercih edilmesi gerektiği doğrultusundaydı. Kaldı ki, Modern ahşap yapı teknolojileri, eğrisel formların yapılabilirliği konusunda 20. Yüzyılın ortalarından itibaren kendilerini kanıtlamaya başlamışlardır. Lamine kirişlerle iki yarıçaplı tek eğrisel kirişler, geodezik çerçeveler, kafes kabukla oluşturulan eğrisel çerçeveler yapılabilmekte, bu konuda statik çözümler, standartlar ve Garanti-Test Enstitüleri kurulmaktadır.

LVL ve CLT gibi modern ahşap teknolojileri ise, lamine ahşap sistemin çözemeyeceği çerçeveler için uygun çözümler yaratmaktadırlar. LVL paneller, kontraplak gibi ince lamellerin, CLT paneller ise farklı ahşap lamellerin çapraz biçimde tutkallanmasıyla yapılmaktadır. Her iki ürünün de elastisite moment değerleri çok yüksektir. CLT panellerde düz, LVL panellerde ise eğrisel yüzeyler elde edilebilmektedir. Örneğin, Metropol Parasol yapısındaki eğrisel kabuk, ahşap kirişlerle değil, LVL eğrisel panellerle yapılagelmiştir. 

Bu yapı teknikleri ile akışkan formlar elde edilebildiği gibi, ağacın organik yapısına uyumlu bir doku elde edilebilmekte, ayrıca ekolojik açıdan da(çelik ve betona göre) az enerji üreten ekolojik bir malzeme kullanılmış olmaktadır.

Ancak, bu tür projelerin yapılagelmesinde, hem bu ahşap tekniklerin Eurocod 5 gibi statik çözümlerinin var olması, hem dış organik koşullara karşı sağlam bir yapı fiziğine, hem de bunları üretebilecek teknik donanım ve çizim programlarına sahip olunması gerekmektedir. Bu yapı teknolojileri, daha çok Avusturya Steirmark bölgesinde, Almanya, Kuzey İtalya ve bazı İskandinav ülkelerinde gelişmektedirler. Bu bölgelerin tümünde,  modern ahşap ile ilgili Arge kurumları, Orman ve Ahşap Mühendislik okulları ve Ahşap Enstitüleri bulunmaktadır.

2. HAFİFLİK VE SAYDAMLIK:

Kentsel örtülerin insana verdiği bir hafiflik ölçeğinden söz ediyoruz. Bu kavram, hemen devamında arka planın görülebilirliğini yani saydamlığı da ön plana getirmektedir. Bir meydanın örtüsü, giriş düzleminde, kentin aynı yükseklikteki önemli bazı yapılarını, kentsel odaklarını da çerçeveleyecek bir geçirgenliğe sahip olmalıdır. Aynı zamanda, bu örtü bir süs öznesi veya bir gölge yapıcı bir araç değil, aynı zamanda meydandan üzerine çıkılacak ve kentin de gözlemlenebileceği bir üst kentsel mekan olabilmelidir. Berlin parlamentosu Reichtag’ın saydam kubbesinin üzerindeki Berlin’in gözlemlendiği rampalar gibi…

Ana örneğimizdeki Parasol yapısında sağlanan saydamlık ve hafiflik biraz da budur. “Waffle” tarzı strüktür, ağır yapıyı narin elemanlarıyla hafifletmiştir.  Örtü, “ Encarnacion” meydanı çevresindeki önemli yapılarının panoramik olarak algılanabilmeleri için biçimlendirilmiş, altına inildiğinde tarihi kentin kalıntıları-bir müzede- algılanabilmekte, üzerine çıkıldıkça da üst platformlar ve rampalarla Sevilla kenti gözlemlenmektedir. 

Kentsel örtülerin insana verdiği bir hafiflik ölçeğinden söz ediyoruz. Bu kavram, hemen devamında arka planın görülebilirliğini yani saydamlığı da ön plana getirmektedir.

Saydamlık tüm düzeylerde sağlanmıştır. Peki böylesi bir hafifliği ve saydamlığı modern ahşap tekniklerle sağlayabiliriz miyiz?
Geniş açıklıkları oldukça narin yapı elemanlarıyla geçebilecek kiriş ve panelli çerçevelere sahip ahşap teknolojilerin en önemli özelliği,  görece olarak hafif olmaları, oluşturulan çerçeve ile geçirgen ve saydam örtüler kurabilmeleridir. Burada tercih edilen, kentsel mekanda hissedilemeyecek kadar hafif ve geçirgen bir tülün varlığıdır. 

3. SEMBOLLERDEN BESLENMEK:

Kentsel tasarımlar, kentin meydanına damgasını vuran kentsel örtüler, ister istemez kentten beslenmek zorundadır. Kentin tarihi, coğrafyası, geçmiş mimarisi ve özel doğal ortamından kaynaklanabilecek sonsuz semboller dünyası ile tasarım zenginleşir ve oraya ait olma duygusunu insanlara iletir. Örneğin Parasol yapısındaki semboller,  yerden çıkan dev mantarlar, gölge yapan ficus ağaçları ve Sevilla katedrali ile Gaudi formlarıdır. Elbette, bu semboller bir post modern süsleme mantığın dışında, yapının genel tasarım konseptinin içinde eritilmekte ve bu tasarıma yardımcı olmaktadırlar. 

Peki, yukarıda sözünü ettiğimiz kavramları gerçekleştirebilmiş olgunlukta bir kentsel meydan yapısını ve örtüsüne örnekleyebilecekmiyiz?

METROPOL PARASOL- SEVİLLA

En iyi örneğimiz, 2004-2005 yılında Mimar Jurgen  Mayer tarafından tasarlanmış, Mühendisliğini   Arup  ve Finforest firmasının yaptığı, 2011 yılında bitirilmiş, Sevilla kentinin Encarnacion meydanında konumlanmış  Metropol Parasol yapısıdır.  Sevilla Belediyesi, 1587 tarihinde, ilgili meydanda bulunan binaları kamulaştırarak “Place de La Encarnacion” isimli meydanı kurdu. 19. Yüzyılda bir Pazar yeri olarak kullanılan meydan, Pazar yerinin 1973 yılında yıkılmasıyla bir yeraltı otoparkına dönüştürüldü. 2000’li yılların başında ortaya çıkan bu yeni Meydan fikrinin sonucunda yeraltı otoparkının yıkılmasıyla birlikte ortaya Roma- Mağribi kalıntıları çıktı. Bu da mimarinin şekillendirilmesinde bir büyük etken oldu.

Metropol Parasol, 18000 m2 büyüklüğündeki Encarnacion meydanında, 150x70 mt alana sahip olup,  dört katlı, 28,50 mt yüksekliğe ve 12 570 m2 toplam inşaat alanına sahiptir. 6 adet büyük parasol (şemsiye)’den oluşmaktadır. Örtünün kabuğu,  parasoller ve mantarvari kitleler ile gökyüzünün görüldüğü boşluklardan ve yeryüzünde üretilen gölgelerden oluşmaktadır. Yapı, dört katlı olup, en alt katta Roma ve Mağribi tarihi kalıntılarının ve arkeolojik buluntularının sergilendiği bir Müze; meydan katında Çiftçilere ait bir Köylü Pazarı, Kültür Merkezi,  geniş merdivenlerle çıkılan meydan katının üzerinde ise 800 m2 alanında restoran, barlar ve yarı açık platformlar bulunmakta, bu katların üzerinde de tüm örtünün üzerinden gezinebilen 250 mt uzunluğunda yaya  yolu ve rampaları bulunmaktadır. 

En önemli olan meydan katında ise, turistlerin ve Sevilla vatandaşlarının gezinti, toplanma, dinlenme, konser izleme ve protesto miting etkinlikleri yer almaktadır. Merdivenler ve üst gezinti platformları ve rampalar ile meydan hareketlenmekte, dinamikleşmektedir. Aslında örtü, sembolik olarak meydanın altından fırlamış bir dizi ağaç olarak algılandığı için klasik bir Bina gibi değil, Meydanın bir devamı, doğal bir uzantısı olarak görülmektedir.

Aslında, Parasol, hem İhtiyaç  programı hem de bununla uyumlu Mimari yapının başarısı ile Sevilla özelinde özgünleşmektedir. Hatta Bilbao kenti için Bilbao Müzesi ne kadar özgün ise, Parasol yapısı Sevilla için çok daha özgündür. Çünkü, Bilbao Müzesinde ön planda olan Bilbao değil Frank Gehry’dir. Peki bu özgünleşmenin ayakları nelerdir:

1. Semboller, göndermeler ve Yapının Dünya görüşü:

J. Mayer, Parasol için: “ben duvarları olmayan demokratik bir katedral tasarladım” diyor.
O da Fosters gibi,( insanları Meclisin tepesinde dolaştırabilecek, hatta Meclisi ve Berlin kentini izleyebilecek )yapının zemininden tepesine kadar demokratik bir kullanım öneriyordu. Bu özgürlüğü klasik bir betonarme bina yerine, Reichtag’ta cam kubbe, Parasol’de ise ağaçtan bir yapı sağlayabilirdi. Parasol’ün iki önemli sembolü olan ağaç ve mantarın seçilmesindeki tekil anlamları irdelersek, ağacın organik formu, gölge yapıcı özelliği, yukarıya doğru büyüyebilme özellikleri; mantarın ise topraktan doğuşu(incarnacion) ve ayaklar üstünde konik genişleme özellikleri organik süreci akla getirmektedir. Tüm bu semboller, yapının dünya görüşünde organik,  saydam ve demokratik olma gibi değerleri ön plana getirmektedir.

Mayer’in hepsi İspanya’ya ait olan göndermeleri, öncelikle Sevilla Kathedralinin taştan yapılmış wafflevari narin tavan yapısı ve  Antonio Gaudi’nin eğriselliklerle dolu  mimarisidir.

2. Form ve sonuçları:

Ana fikir,  farklı sosyal ve tarihi katmanları okuyan çağdaş bir form bulmaktı. Tasarımın ana fikrinde yatan düşünce katmanları, meydanın en alt tarihi katmanlarının saydamlaştırılması, zeminde daha önce var olan yerel Pazar etkinliğinin yapıya dahil edilmesi, zeminde ve üst katlarda Sevilla ikliminde en önemli değer olan Gölge ve Gökyüzünün formun en önemli katmanı olması ve üstteki yaya dolaşımları ve rampalar sayesinde Sevilla kenti ile diyalogun kurulmasıydı. Yani,  Sevilla’nın tarihi geçmişinden başlayarak çağdaş Sevilla’ya uzanan dinamik bir mimari bağlamdan söz ediyoruz.

Kentsel tasarımlar, kentin meydanına damgasını vuran kentsel örtüler, ister istemez kentten beslenmek zorundadır

Bu katmanlardan ortaya çıkan biçimsel yapıya baktığımızda:

a) Kaset- waffle tarzı bir geodezik örgü strüktürü:

Geniş açıklıklar, bu örgü sayesinde geodezik sistem gibi, narin elemanların bir araya gelmesiyle aşılabilmiş; ortaya çıkan taşıyıcı kabuk, hafif ve insan ölçeğinde olmuştur.
Tüm örgüyü tanımlayan Waffle veya Bal peteğine benzeyen modüllerin içinde oluşan ışık-gölge farklılıkları yapıya ana dokusunu vermiştir.

b) Silindirvari Beton dev ayakların üzerine mantar gibi yükselen eğrisel bir yapı:

Yapının hiçbir yerinde düz veya dik açılı bir köşe veya yüzey bulmak olanaklı değildir. Büyük bir örgüyü taşıyabilmek üzere dev silindirik kolon ayaklarının üzerinde yükselen ahşap mantar, eğrisel panellerden yapılmıştır. Birbirinden farklı yükseklik ve çaptaki Mantarları birbirine bağlayan eğrisel çerçevelerle gökyüzünde çok anlamlı boşluklar, yeryüzünde ise değişken gölge alanları oluşmuş, böylece yapının bütünlüğü sağlanmıştır. Ayrıca mantar kitlelerin içinden asansörler, shaftlar ve merdivenler yerleşmiştir.

3. Malzeme ve yapı teknolojisi

Her ne kadar temel ve ayaklarda beton bulunsa da, LVL birleşimlerinde çelik kullanılsa da, yapının ana malzemesi LVL tekniğiyle üretilmiş modern ahşap’tır. LVL, kiriş değil panel formunda üretilen bir yapı elemanıdır. Çok ince lamellerin tutkallanmasından oluşan, ahşap paneller 26,00 m. boyunda, 1,80 m. eninde ve 21 mm. den 75 mm. ye olan kalınlıklarda üretilir. Yüksek değerde elastisite modülü, yüksek çekme, basınç ve eğilme mukavemetleri ile yüksek açıklıklarda ilginç statik üstünlükler kurar.

Parasol’de, LVL yapının tümü, dış koşullara karşı direnç gösterebilsin diye Poliüretan bir koruyucu boya ile kaplanmıştır.



Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)