Malzemeyi Kendi Niteliklerini Koruyarak Kullanıyoruz
Biz malzemeden çok onun nasıl kullandığı ile daha çok ilgileniyoruz. Malzemenin kendi niteliklerini koruyarak kullanmayı tercih ediyoruz ve yapının doğru ve güzel bir şekilde yaşlanmasını arzulamamız, malzeme tercihlerimizi yapının bulunduğu coğrafi koşullarla birlikte etkiliyor.
Yerden doğan anlam-bağlam ilişkisinin peşine düşerek; fiziki varlığından çok, değerini tüm zamanlarda sürdürecek ve kendini çoğaltabilecek bir mimarlığın izini süren ve duruma baştan bir tasarım öngörerek değil; koşullar, aktörler ve olanaklarla bir tasarıma ulaşmayı hedefleyen Lift Studio kurucuları Oğuzhan Aydın ve Sinan Tuncer sorularımızı cevapladı.
Öncelikle sizi ve ofisinizi daha yakından tanımak isteriz. Kuruluşunuz, ekibiniz, ofisinizin işleyişi hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz?
Biz Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, lisans eğitimi sırasında tanıştık. Bir araya geldiğimizde farklı birçok konuyu tartışırken buluyorduk kendimizi ve bundan da zevk alıyorduk. Sonra bu diyaloğu öğrenci projelerine taşıdık. Birlikte yirmiye yakın yarışmaya katıldık ve bunların da çoğundan ödülle ayrıldık. Böylece aklımızın bir köşesinde profesyonel hayata geçtiğimizde kendimizi daha özgür kılabileceğimiz, parametrelerini kendimiz belirleyebileceğimiz -tasarladığımız işin sahibi olma arzusunun da katalizör olduğu- bir ofis kurma fikri gelişti. Mezun olduktan birkaç ay sonra Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı ulusal yarışmayı kazınınca Lift’i hayata geçirdik.
Ekibimiz düzenli aralıklarda katılımlarla sürekli yenilenen genç bir kadrodan oluşuyor. Farklı kültür ve birikimlere sahip bir grubuz. Herkesin gerekli olan her işi yaptığı, ihtiyaç duyduğumuz her alanda aktif olarak rol aldığı, fikirlerini rahatça paylaşabildiği bir ortam içinde üretim yapmaya gayret ediyoruz.
TASARLADIĞIMIZ ÜRÜNÜN İNŞA EDİLDİĞİ ÇEVREYE, KENTE NE KATTIĞI İLE OLDUKÇA İLGİLİYİZ. TASARIM FAALİYETLERİMİZDE RASYONALİST VE SADE BİR DİL ORTAYA KOYMAYA ÇABALIYORUZ.
Birçok yarışma projesine katıldığınızı ve çoğundan ödül aldığınızı biliyoruz. Yarışma projelerine katılırken motivasyonunuz ne oldu ve bu başarının sırrı nedir?
Yarışmalar biz genç mimarlar için, kendimizi ifade etmek adına önemli bir demokratik ortam. Biz de yarışmaları kendimizi, üretimimizi geliştirmek ve günceli takip etmek için altyapı sağlayan önemli bir faaliyet olarak görüyoruz. Biz her yeni projeyi bir araştırma konusu olarak ele alıyoruz ve tasarım faaliyetlerine normalden daha uzun süre ayırıyoruz: Araştırma, veri toplama, analiz etme süreçlerine öncelik veriyoruz ve hemen ardından çözmemiz gereken problemleri belirliyoruz. Bu problemlerin ardındaki sosyolojik, ekonomik ve coğrafi boyutları analitik bir şekilde tartışıp bunlara çözüm olasılıkları sunan, sadeleştirilmiş; genel olarak rafine edilmiş yalın bir mimari dil kurmaya çalışıyoruz.
Tasarım değerleriniz ve felsefeniz hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Çalışmalarınızın temeline hangi yaklaşımı alıyorsunuz? Mesleğinizi icra ederken kırmızı çizgileriniz var mı?
Tasarladığımız ürünün inşa edildiği çevreye, kente ne kattığı ile oldukça ilgiliyiz. Tasarım faaliyetlerimizde rasyonalist ve sade bir dil ortaya koymaya çabalıyoruz yani her seferinde sonuç ürünü olabildiğince rafine hale getirmeyi hedefliyoruz. Kırmızı çizgimiz ise herhangi bir işin başından sonuna kadar yer alamadığımız, müdahil olamadığımız süreçlerde yer almayı tercih etmemek olabilir.
Malzeme mimarinin önemli girdilerinden, sizin için malzeme nedir, malzeme seçim süreçleriniz nasıl işliyor. Sizin kullanmayı en çok sevdiğiniz yapı malzemeleri hangileri?
Biz malzemeden çok onun nasıl kullandığı ile daha çok ilgileniyoruz. Malzemenin kendi niteliklerini koruyarak kullanmayı tercih ediyoruz ve yapının doğru ve güzel bir şekilde yaşlanmasını arzulamamız, malzeme tercihlerimizi yapının bulunduğu coğrafi koşullarla birlikte etkiliyor. Bu bağlamda tasarımlarımızda sıklıkla doğal malzemeler kullanmaya özen gösteriyoruz.
Sürdürülebilir mimariyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Mimarlığın ekolojik boyutu ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Sürdürülebilir mimarinin hedefi makro ölçekten mikro ölçeğe kadar inen tasarım sürecinde, yerel malzeme, altyapı, iklim, teknoloji, doğal kaynaklar gibi içinde bulunduğu bağlamsal verileri kullanarak, uzun vadede ve gelecek nesiller için de kendi kendine yetebilmesini esas alır. Biz bu bağlamda asıl önemli olanın yapıya sonradan iliştirilen mekânik sistemlerin olmadığını düşünüyoruz. Yapının yönelimi ile sağlanan maksimum ısı ve ışık verimliliği, kesitlerde yaratılan doğal havalandırma imkanları, yapının ana malzemelerini yapının bulunduğu coğrafyadan tercih etmek veya peyzaj kurgusunda yer alan bitkileri de coğrafya koşullarını dikkate alarak yerleştirmek gibi sürdürebilirliği mekân üzerinde yorumlamaya çalışıyoruz ve bu mekânik sistemleri sadece yardımcı birer mekânizma olarak kullanmayı tercih ediyoruz.
YAPININ YÖNELİMİ ILE SAĞLANAN MAKSİMUM ISI VE IŞIK VERİMLİLİĞİ, KESİTLERDE YARATILAN DOĞAL HAVALANDIRMA İMKANLARI GİBİ UYGULAMALAR İLE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ MEKÂN ÜZERİNDE YORUMLAMAYA ÇALIŞIYORUZ.
Bu sayımızın mercek konularından bir tanesi ‘Yeni Nesil Cepheler ve Cephe Malzemeleri’. Cepheyi bize nasıl tanımlarsınız? Günümüz cephe uygulamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cephe iç ve dışı birbiri ile uzlaştıran bir arakesit olarak hem içe hem dışa karşı sorumluluğu olan önemli bir yapı bileşenidir. Bu bağlamda mimari ürünler tasarlanırken geçmişten alınan izler tamamen silinmeyip üzerine yeni bilgiler eklenerek gelişmesi sağlanmalıdır. Mimari ürünün yüzeyi ve bütünü ile çevresine karşı bir sorumluluğu olduğu ve çevreye ait kültürel, sosyal birikimi aktardığı unutulmamalıdır. Mimari ürün yüzeyi bakımından her ne kadar alışılmadık ve heykelsi formlarda üretilip bir yarışa dâhil ediliyorsa da biçimi ve işlevi bakımından birey ve çevresi ile uyumlu bir düzlemde olmalı ve bu doğrultuda günümüzde tasarımlar yapılmalıdır.
SALGIN SÜRECİNDE, AÇIK ALAN VE DOĞAYA ULAŞMA, GÜVENLI ULAŞIM-ALIŞVERIŞ ÇALIŞMA KOŞULLARI GİBİ BİRÇOK MEKÂN, ÇEVRE, SERİS VE ALTYAPI KULLANIMINDA DA EKSİKLİKLER OLDUKÇA CİDDİ BİR DERECEDE HİSSEDİLDİ VE ANLAŞILDI.
Yakın zamanda geçirmiş olduğumuz pandemi süreci sizi mesleki anlamda nasıl etkiledi ve bu etki tasarımlarınıza nasıl yansıdı?
Bu pandemi bize uzaktan çalışma teknolojilerini mecburen kullanmayı öğretti. Bu sayede gördük ki aslında fiziki olarak yan yana olmasak da bir takım işleri halledebiliyoruz. Mimarlık, toplumun değişen ihtiyaçlarına yeni çözümler üreten dinamik ve esnek bir disiplindir. Salgın sürecinde, mekân alternatifi üretilmesi, kimi fonksiyonlara erişebilme, açık alan ve doğaya ulaşma, güvenli ulaşım-alışveriş-çalışma koşulları, gibi birçok mekân, çevre, servis ve altyapı kullanımında da eksiklikler oldukça ciddi bir derecede hissedildi ve anlaşıldı. Tabii ki bu sürece kimse bugünden yarına adaptasyon sağlayamayacak ve çok hızlı mekânsal değişimler yaşanmayacak bu değişimler adım adım gelişip tasarımlarda mutlaka her geçen gün daha fazla görünür hale gelecektir.
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi proje süreci ve projenin detayları hakkında bilgi alabilir miyiz?
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binası Yarışması’nın ardından yaşadığımız süreç, jüri başkanı Ersen Gürsel’den gelen telefonla yarışmayı kazandığımızı öğrendiğimizde başladı. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Hizmet Binası Proje süreci, bir kamu idaresi tarafından yarışma yoluyla proje yaptırılması, yarışma sonrasında uygulama projelerinin tamamlanması ve inşaat ihalesine kadar giden yolda Türkiye’de alıştığımızdan hızlı ve oldukça nitelikli bir projelendirme süreci olarak tamamlandı. Bu süreç ardından yapının hayata geçmesi yaklaşık 7 sene sürdü ve sonuç olarak iyi bir kamusal yapı ortaya koyduğumuzu düşünüyoruz. Yerleşim alanı itibariyle kentin gelişiminde jeneratör yapı etkisi gösterecek tasarımda, kamusal kullanımı ön planda tutmayı, Kent Meydanı, Kent Parkı ve Belediye Hizmet Binası arasında zemin kotu ilişkisini kuvvetli bir karakter olarak kurgulanmayı hedefledik. Hizmet Binası Yapısını, klasik bir belediye binasını sorgulayan bir tavırla ele alarak, Kentsel yaşamın merkezinde, bütün haşmetiyle varlığını hissettiren, yalnızca işi düşenin mecburen uğradığı, mesai saatleri dışında kent içinde ulaşılamaz bir hacim tanımlayan, kentten ve kentliden kopuk bir belediye binası yerine; ölçeğinin büyüklüğünü, kendi sınırlarını eriten bir avantaja çeviren, kentsel yaşamın içinden akıp geçmesine olanak tanıyan, katılımcılığı teşvik eden, bununla beslenen, halka ait, halkın sözünü söyleyen bir yapı olarak tasarlamayı hedefledik.