Sürdürülebilirlik, Mimarlığın Yaşamsal Değeridir
Geçtiğimiz yüzyıllar içerisinde insanoğlunun doğayı tükenmeyecek bir kaynak olarak görerek kendi ihtiyaçları için onu hor kullanması bugün yaşamış olduğumuz çevre sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

İç mekânlarda sürdürülebilirliğin yaratıcı ve estetik bir dilde nasıl şekillendiği, fonksiyonel alanların duygusal etki yaratacak şekilde tasarlanması... Mimarlığın temel problematikleri yüzyıllardır değişmeden varlığını sürdürmektedir. Mimarlık üzerine yazılan ilk eserlerden biri olan De Architectura’da Vitruvius’un belirttiği gibi, bir mimari eserin değerini belirleyen temel ilkeler kullanışlılık (işlevsellik), sağlamlık (dayanıklılık) ve güzelliktir (anlamsallık). Ancak, mimarlık formunu belirlerken bu üç unsurun hangisinin öncelikli olduğu ya da karar sürecine etkisi, çağlar boyunca farklı paradigmalar ışığında değişik yorumlarla ele alınmıştır.

Günümüzde hayatımızı; çalışma, üretim, tüketim, eğlence veya rekreasyon faaliyetlerimizi düzenleyen en baskın paradigma sürdürülebilirliktir. Ekonomik, çevresel ve sosyal bileşenlerden oluşan sürdürülebilirlik fikrinin kaçınılmaz karakteri çağımıza özgü koşullar sonucunda ortaya çıkmıştır.

Geçtiğimiz yüzyıllar içerisinde insanoğlunun doğayı tükenmeyecek bir kaynak olarak görerek kendi ihtiyaçları için onu hor kullanması bugün yaşamış olduğumuz çevre sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bununla birlikte artan nüfus karşısında mevcut doğal kaynaklar tükenmektedir ve mevcut durumun devamlılığının kesintiye uğrayacağı açık biçimde ortaya çıkmaktadır.
GÜNÜMÜZDE HAYATIMIZI; ÇALIŞMA, ÜRETİM, TÜKETİM, EĞLENCE VEYA REKREASYON FAALİYETLERİMİZİ DÜZENLEYEN EN BASKIN PARADİGMA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKTİR.
Kaçınılmaz olarak hissedilen gidişat sonucu insanoğlu sürdürülebilir kalkınma anlayışını geliştirmiş ve küresel düzeyde hayata geçirmek üzere çalışmalar başlatmıştır. Ortaya çıkan bu yeni anlayış; insanı ön planda tutan, bugünün ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan faaliyetlerde gelecek kuşakların ihtiyaçlarını da düşünerek doğal ve kültürel kaynaklarını dikkatli kullanan bir kavram ortaya koymaktadır.

Sürdürülebilirliğin bir diğer önemli öznesi insandır. Sosyal bir varlık olan insanın yapılı çevre içinde psikolojik ihtiyaçları, sosyalleşme çabasıyla kendisini bir varlık olarak ifade edebilmesi toplumsal sürdürülebilirliğin, dolayısıyla toplumun, en önemli yaşamsal karakteridir.

Sadece kent mekânında değil, aynı zamanda paylaşılan/kolektif veya kişisel mekânlarda da bireyin kendisi için anlamlı bir çevre yaratması; bireysel ifadesini ortaya koyabilmesi, diğer bireylerle etkileşimde bulunabilmesi, rahatça sosyalleşebilmesi, kendi iç dünyasına ait değerleri keşfedebilmesi, sanat ve kültür objeleriyle bağ kurabilmesi, sanat ya da tefekkür yoluyla içsel zenginliklerine ulaşabilmesi ve bu sayede mutlu olabilmesi, yalnızca mimarın görevi değil, aynı zamanda toplum açısından yaşamsal bir gerekliliktir.
İç mekânları düzenlerken temel kavramlar üzerinden işlevsel veya kullanışlı mekânlar tasarlamak, sağlam veya dayanıklı malzemeler ve teknikler kullanmak şüphesiz taşıdıkları ekonomik ve çevresel değerler ile kullanıcılarına bir hizmet sunar, ne var ki, kullanıcının - bu durumda insanın anlamlı ilişki kuramadığı hiç bir durum sürdürülebilir değildir. Makine estetiği, modernist estetik, brütal estetik, İskandinav yalınlığı veya teknolojik estetik ile bahsedilen mimari ürünler dahi ürettikleri estetik değerin ait olduğu anlam/etik bağlamıyla etkin olabilmişlerdir. Diğer türlüsü yine yıkılıp yeniden yapılan bir anlatıma götürür. Sürdürülebilirlik mimarlığın yaşamsal değeridir...
